Karar gazetesi yazarı Taha Akyol bugün kaleme aldığı yazısında, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni eleştirdi.

Akyol, denetimsiz şekilde verilen yetkilerin içeride kriz, dışarıda yalnızlık olarak sonuçlarının yaşandığını vurgulayarak, "Bu sistemde partili cumhurbaşkanı AYM’ye bile partili olmuş isimlerin atadı. Merkez Bankası’na, tüm kamu kurumlarına partili isimler getirdi. Kamu yönetiminde liyakat geriledi, idarede rasyonellik ve verimlilik düştü. Ekonomik krizde bunun rolü büyüktür." ifadelerini kullandı.

Akyol yazısında ayrıca, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin ülkeye verdiği hasarın giderek daha da büyüdüğünün altını çizerek, "Ama değiştirmek de o kadar kolay gözükmüyor" ifadelerini kullandı.

Taha Akyol'un Yazısının Tamamamı Şöyle:

Türkiye’nin sistem sorunu

Ankara Enstitüsü’nün araştırmasını akademisyenler Vahap Coşkun ve Hatem Ete açıkladılar, Ersin Kalaycıoğlu yorumladı. Konusu “Türkiye’nin sistem arayışı.”

Bunca sorunumuz dururken bir de başımıza “sistem sorunu”nu açmış bulunuyoruz! Tipik ‘gelişmekte olan ülke’ manzarası…

CB Hükümet Sistemi’nde bir kişiye, üstelik denetimsiz şekilde, demokratik dünyada benzeri olmayan yetkiler verilmesinin sonuçlarını yaşıyoruz: İçeride kriz, dışarıda yalnızlık…

Aynı araştırmaya göre, CB sistemine toplumun verdiği not, 10 üzerinden sadece 3.8’den ibaret. AK Partililerin verdiği not 8.4 olduğu için ortalama 3.8 çıkıyor…

Eğitim düzeyi yükseldikçe sisteme itirazlar yüzde 76’ya kadar yükseliyor; bu da ‘kalitatif’ bir göstergedir.
Bütün verileri özetlemem tabii mümkün değil. Ben nasıl bir sıkıntıya girdiğimize dikkat çekmek istiyorum: Bu sistemle devam etmek de bu sistemi değiştirmek de zor görünüyor.

SİSTEMİN SONUÇLARI

Araştırmaya göre bugünkü sistemin devamını isteyenlerin oranı yüzde 30.5’e düşmüş; halbuki referandumda evetlerin oranı yüzde 51.4’tü.

Ama beş yıllık tecrübenin sonunda, bugün parlamenter sistem isteyenlerin oranı yüzde 59.2’ye ulaşmış bulunuyor. Fikri olmayanlar yüzde 10.3.

Cumhurbaşkanı’nın partili olmasını savunanların oranı yüzde 30.6’da kalıyor. Partisiz ve hakem rolünde olmasını isteyenlerin oranı yüzde 59.7.

Bu sistemde partili cumhurbaşkanı AYM’ye bile partili olmuş isimlerin atadı. Merkez Bankası’na, tüm kamu kurumlarına partili isimler getirdi. Kamu yönetiminde liyakat geriledi, idarede rasyonellik ve verimlilik düştü. Ekonomik krizde bunun rolü büyüktür.

Alman Bilim ve Politika Vakfı (SWP), Türkiye’de CB sisteminde kurumların felce uğradığını, Meclis’in ve yargının zayıfladığını, “kamu görevlisi olmak ile parti üyesi olmak arasındaki sınırların da neredeyse ortadan kalktığını” yazdı. (DW, 8 Nisan 2021)

Niye yatırım gelmiyor, niye risk puanımız yüksek, belli değil mi?

ÇÖZÜM NASIL?

Sorunlar ortada fakat çözümü teorik olarak bilinse de fiilen o kadar kolay değil. Değişimin zorluğunu kitleler de hissediyor. Araştırmaya göre, CB sisteminin süreceğini öngörenlerin oranı yüzde 41, halbuki sürmesini isteyenlerin oranı yüzde 30.6 idi…

Parlamenter sisteme geçilebileceğini öngörenlerin oranı yüzde 44.1, halbuki isteyenlerin oranı yüzde 59.7’dir. Diğerlerinin ‘fikri yok.’

Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş, seçimlerin sonunda anayasada değişiklik yapmak için gereken 360 milletvetkilini muhalefetin çıkarabilmesine bağlıdır. Veto mekanizması Belirli durumlarda 400 oy da gerekebilir. Muhalefet bu sayıyı bulacak mı? HDP’nin desteği söz konusu olursa ne gibi şartlar ileri sürecektir?

Seçimleri Erdoğan kazansa bile, aynı Meclis tablosu sorunuyla karşılaşacaktır.

‘İstikrar’ propagandasıyla getirilen sistemin ülkeyi bugün ne hale getirdiği ortada olduğu gibi, gelecek dönemde ülke yönetimini nasıl zorlaştıracağı da ortada.

Fransa’yı de Gaulle öncesinde krizden krize sürükleyen “immobilizim” (kıpırdayamazlık) ya da “yönetemeyen demokrasi” durumunun bizim Meclis’te de ortaya çıkmasından korkmak lazım.

KUTUPLAŞMA SİSTEMİ

Bu tablonun sorumlusu, hem CB sisteminin yetkileri tek kişide toplayan özelliğidir, hem aşırı kutuplaşmadır.

Ülkenin topyekûn yönetimiyle ve geleceğiyle ilgili sistem değişikliği, enine boyuna müzakerelerle değil, “atı alan Üsküdar’ı geçti” zihniyetiyle yapıldı.

15 Temmuz ihaneti üzerine, Erdoğan, mutabakatla bir anayasa ve sistem yapılmasına öncülük ederek Türkiye’nin “de Gaulle ’ü” olmayı değil, CB sistemi ile “şahsım” olmayı tercih etti. Bu tür sistemlerin doğası gereği kutuplaştırıcı olduğunu Juan Linz daha 1990 yılında yazmıştı.

Buna bir de ‘kültürel’ kutuplaşma eklenince işte sistem meselesini soğuk kanlılıkla, bilimsel verilerle konuşamıyoruz.

CB sistemiyle yürümek gittikçe zorlaşıyor, ülkeye verdiği hasar büyüyor… Ama değiştirmek de o kadar kolay gözükmüyor.

Hocam Ali Fuat Başgil, 1949 yılında “siyaset insan ihtiraslarının en çok kabardığı sahadır” diye yazarken ne kadar haklıymış.

Netice: Hiçbir sistem sihirli değnek değildir; kuvvetler ayrılığının olması sistemden daha önemlidir.

Siyaset sınıfının kalitesi ve gelecek nesillere karşı mesuliyet duygusu her şeyden önemlidir.