Sosyal Demokrasi Vakfı Başkanı (SODEV) ve AKSOY Araştırma Şirketi'nin kurucusu Ertan Aksoy; gündemdeki son gelişmeleri, verilere dayalı analizlerle, siyasilerin gündem belirleyen açıklamalarını ve bu açıklamaların toplum üzerindeki etkilerini Cumhuriyet'te  değerlendirdi. İşte Ertan Aksoy'un bu haftakiBildiğiniz üzere, son 20 yılda iktidar son yerel seçim hariç, seçimlerin tamamını kazandı. Bu üst üste kaybetme hali, muhalif tabanda kaygıyı çok büyüttü. Bazen iktidarın herhangi bir hamlesine büyük anlamlar yükledi, muhalefetten en ufak bir aykırı sesin çıkmasını da “tamam bunlar beceremeyecekler” şeklinde değerlendirdi. 

Derdim her koşulda iyimser kalmak değil, neye ne kadar anlam yüklememiz gerektiğini doğru anlamak. Size bir örnek vereyim; iktidar geçtiğimiz günlerde 250.000 konutluk bir proje açıkladı. Ardından bu projeye 7,5 milyonun üzerinde insan başvurdu. Sonuç olarak; iktidar kendi eliyle mutlu edeceği 250.000 kişi, hayal kurdurup hayal kırıklığı yaşatacağı 7,25 milyon kişi yarattı. Projenin açıklandığı hafta, telefonum susmadı desem yeridir. Özellikle muhalif bloktaki birçok dostumuz, AKP’nin bu projesinin seçmenin tercihlerine etkisini anlamaya çalışıyordu. Genelde de iktidarın büyük bir hamle yaptığına, oylarını artıracağına dair görüşlerini aktarıyordu. Her hafta yaptığımız araştırmaya, o hafta bu konuyu da ekledik. Özetle, evlerin verilmeyeceğine inananların oranı sadece yüzde 16’ydı. Projeyi beğenenlerin oranı yüzde 61’di.

AKP’nin oyuna etkisi ise yoktu. AKP yeni bir “ertelenmiş mutluluk” vadetmişti. Seçmen de buna iyi bir şey olarak bakmakla birlikte bugün yaşamına bir katkı vermediği için oy tercihine bağlı kalmıştı.

Muhalif bloktaki bu kaygı hali öyle bir boyutta ki, istiyorlar ki muhalefette yer alan her parti aynı şeyi söylesin, aynı ekonomi programına sahip olsun, toplumsal yaşama, yaşam biçimlerine bakışları aynı olsun, Kürt sorununda da dış politikada da aynı şeyi savunsunlar. Yani, mümkünse hep aynı olsunlar, hiç ayrışmasınlar. Oysaki bu idealize edilen durumun hayata geçmesi, muhalefet adına ciddi bir gerileme riski yaratır. Bugün muhalefet lehine kabaca yüzde 60 gibi bir oran var ise, bunun kaynağı, muhalefeti oluşturanların birbirine benzememesidir.

Altılı Masa bu kaygı halinin adeta paratonerine dönüşmüş durumda. Masayı oluşturan partilerden biri herhangi bir ayrışan açıklama yaptığında, iktidar medyası “masada çatlak” manşetlerine sarılıyor, muhalefet adına kamuoyu yapıcıların bir kısmı ise “bunlar masayı yürütemeyecek” fikrine kapılıyor ve bu fikri yaygınlaştıracak açıklamalar yapıyor. Mesleğim gereği, kamuoyu yapıcılar ile kamuoyunun kendisinin fikirleri arasında çok kez uçurum olabildiğine tanıklık ettim. Geçtiğimiz hafta Altılı Masa’nın bazı temsilcilerinin açıklamalarından sonra Masa’nın devam edip edemeyeceğine dair tartışma da bunun en iyi örneklerinden birini oluşturdu. Konuyu ölçtük. Masa’nın devam edeceğine dair inanç da büyük, masanın iktidarı değiştirip göreve gelmesi halinden iktidardan daha iyi yöneteceğine dair inanç da büyük. Birlikte inceleyelim. 

Tartışmaların ardından ilk olarak “Sizce 6’lı masa seçime kadar uyum içinde çalışabilecek midir?” sorusunu sorduk. 

Masa’nın dağılacağına inananların oranı sadece yüzde 22,6. Bu oran AKP seçmeninde bile yüzde 35. Bu demek oluyor ki, masanın bileşenleri farklılıklarını korumakla birlikte asgari müştereklerde birleşebilecek olgunluğa sahip olduklarını topluma ispat etmiş durumda. Kamuoyu yapıcıların bir kısmının aksine seçmende devam edeceğine dair Masa’ya inanç büyük. 

Çalışmanın devamında, Altılı Masa’nın yönetebileceğine dair inancı anlamaya çalıştık. Sonuçlar bize belirli başlıklarda çok daha iyi, belirli başlıklarda ise görece iyileştirmeye açık durumlar olsa da, hemen hemen her konuda daha Masa ile iyiye gidileceğine dair beklenti olduğunu gösterdi. Türkiye’yi Altılı Masa yönetse aşağıdaki konularda ne yönde değişim olacağını ölçtük. 

    • Özgürlükler

    • Tarımsal üretim

    • Yaşam kalitesi

    • Bilim ve teknoloji alanındaki çalışmalar

    • İşsizlik

    • Dışa bağımlılık

    • Beyin göçü

    • Enflasyon

    • Eğitimde kalite

    • Sağlık hizmetlerine erişim

    • Yargı bağımsızlığı

    • Suriyelilerin geri dönüp dönmeyeceği

    • Dolar kuru  

Sırasıyla grafikleri paylaşacağım...

Özgürlükler: Seçmenin yüzde 60,2’si özgürlüklerin artacağına inanıyor. 

Tarımsal üretim: Seçmenin yüzde 59’u tarımsal üretimin artacağına inanıyor.

Yaşam kalitesi: Seçmenin yüzde 56,8’i yaşam kalitesinin artacağına inanıyor.

Bilim ve teknoloji alanındaki çalışmalar: Seçmenin yüzde 57,9’u bilim ve teknoloji alanındaki çalışmaların artacağına inanıyor. 

İşsizlik: Seçmenin yüzde 54,5’i işsizliğin azalacağına inanıyor.

Dışa Bağımlılık: Seçmenin yüzde 53,2’si dışa bağımlılığın azalacağına inanıyor.

Beyin Göçü: Seçmenin yüzde 57,6’sı beyin göçünün azalacağına inanıyor.

Enflasyon: Seçmenin yüzde 53,2’si enflasyonun azalacağına inanıyor.

Eğitimde Kalite: Seçmenin yüzde 60,7’si eğitimde kalitenin artacağına inanıyor.

Sağlık Hizmetine Erişim: Seçmenin yüzde 60,6’sı sağlık hizmetine erişimin artacağına inanıyor.

Yargı: Seçmenin yüzde 58,4’ü yargının daha tarafsız olacağına inanıyor.

Suriyeli Sığınmacılar: Seçmenlerin yüzde 70,3’ü Suriyeli göçmenlerin ülkelerine döneceğine inanıyor.

Dolar: Seçmenin yüzde 57,6’sı doların düşeceğine inanıyor.

Her seçim gibi önümüzdeki seçim de son derece kritik. Bize düşen, bu seçime giderken gereken siyasal olgunluğu göstermek. Ayrışmalar yerine uzlaşıları büyütmeye çalışmak. İdeal olanı, siyasal karar vericilere, topluma dayatmak yerine gerçek olanda uzlaşmak. Ben böyle istiyorum demek yerine, bizim için doğru olan hangisi sorusuna yanıt aramak.