Milli gazete yazarı Şakir Tarım  ''Ses verin sayın milletvekilleri!'' başlıklı bir yazı kaleme aldı. Tarım yazısında Milletvekillerine ve TBMM'ye seslenerek şunları kaydetti:

Milletin en üst temsil makamı TBMM’dir. Orada sorunlar müzakere edilir; karara bağlanır. Meclis sağlıklı çalıştığı oranda milletimizin yüzü güler; huzur ve barış içinde yaşar. TBMM’de görev yapan milletvekilleri, isminden de anlaşılacağı üzere milletimizin temsilcileri, vekilleridir. Gözleri millette, kulakları halkın problemlerinin üzerinde olmalıdır.

Artarak devam eden problemlerimiz var: Cinayetler, intiharlar, aile faciaları, hızla yükselen boşanma oranları, korkutan evlilikler, evlenme yaşının yükselmesi, kendilerinin ve ailelerinin rızasına rağmen 18 yaşı öncesi evlenenlere cinayet işlemiş gibi cezalar verilmesi, ömür boyu nafaka garabeti… Daha nice sosyal çalkantılar.

Saydığımız problemler üst düzeyde seslendiriliyor; medya yazıyor. İşte Cumhurbaşkanı’nca seslendirilenler: “Hata ettik; AB’yi dinleyip zinayı suç olmaktan çıkardık” (20.02.2018). “Nikâh akdi değersizleştirildi; evlilik dışı ilişkiler normalleşti” (02.05.2019). “Aile çöküyor; evlilik dışı hayat özendiriliyor; seferberlik başlatmalıyız” (09.12.2019).

Medyaya yansıyanlar da ürpertici: Aile çöküyor… 6284, aileyi dağıtma yasası… Yuva yıkan 6284, barışmak isteyenleri bile cezalandırıyor… 2019’da 550 bin baba evinden atıldı… İstanbul Sözleşmesi fethin intikamı… Evlilik bitiyor; aile tükeniyor… 6284 çıktı; kadın cinayetleri patladı… Boşanma sayısı rekor kırdı… İstanbul Sözleşmesi feshedilsin… Bu nasıl Sözleşme; bu nasıl yasa?.. Erdoğan “evlenin!” dedi… Toplum cinnet geçiriyor… Değerlerimiz çöküyor; toplum çatırdıyor… Ömür boyu nafaka, tarafları zinaya teşvik ediyor… Daha nice örnekler…

VEKİLLER NE İŞ YAPAR?

Yöneticilerce ve medyada dile getirilen bunca problem karşısında TBMM ne yapıyor? Milletvekillerindeki bu sessizliğin sebebi ne? Bu problemlere el atmaktan öncelikli görevleri mi var? Geçtiğimiz günlerde 2 kere TBMM’nin “yeterli sayıya ulaşamadığı” gerekçesiyle çalışamaması düşündürücü!

Dikkat edilirse problemlerin ağırlığı aile merkezli! Yoksa milletvekilleri, “AB istedi; biz de aile konusunu Avrupa Konseyi’ne bıraktık” mı diyorlar? Öyleyse, milletvekillerinin TBMM’de işi ne? Aile gibi en mahrem bir alanın düzenlenmesinin Avrupa Konseyi’nin insafına bırakılması, ülke yönetimini yabancılara bırakmak kadar tehlikeli! Meclis bu ayıbını düzeltmeli.

Yoksa İstanbul Sözleşmesi’ni, 6284 sayılı yasayı onaylamak sebebiyle halkın yüzüne bakamıyorlar mı? Hükümet, İstanbul Sözleşmesi’ni imzalamasının; AKP, CHP, MHP, HDP’li 246 milletvekili de 6284 sayılı yasayı Meclis’ten geçirmelerinin gerekçelerini açıklamalı.

Farklı düşüncelere tahammülünüz yoktu. Birbirinizin boğazına sarılıyordunuz. Ama İstanbul Sözleşmesi’ni “kabul” konusunda birleştiniz. 81 maddelik Sözleşme’nin 3 maddesinin okutulmasını yeterli gördünüz. Kanunun müzakeresini yapmadınız. Üzerinde tek cümle söylemediniz.  Yoksa “emir büyük(!) yerden (AB)” diye mi bunu yaptınız? AB’ye teslimiyetin sebebi ne? Biz bağımsız ülke değil miyiz?

Aile gibi kutsiyeti, mahremiyeti olan bir müessese bizi yok etmek isteyen Batılıların insafına bırakılamaz. İstanbul’da, Çanakkale’de, 15 Temmuz’da bunu görmedik mi? İstanbul Sözleşmesi aile problemimize tek çözüm getirmiyor. Zaten Avrupa’nın kendisi aile yapısından mustarip!

HAÇLI KİNİNİ TANI!

Atalarımız uyarıyor: “Su uyur, düşman uyumaz.” Bunun öylesine çok örneği var ki! Haçlılar Kudüs, İstanbul, Çanakkale hezimetlerini hâlâ unutamadılar. 1917 yılı…  Osmanlı’nın parçalandığı dönem… Batılı ajanlar İslâm dünyasında. İngilizler Şam’ı, Kudüs’ü işgal etmişler. İngiliz General Allenby Şam’da ilk olarak Selâhaddin Eyyûbî’nin kabrinin başına geliyor. 8 asırlık kinle Selâhaddin’in kabrini tekmeleyerek diyor ki: “Kalk ey Selâhaddin! Biz yine geldik!”

Hiç kimse, “İstanbul’da 6 asırdır ezanlar okunuyor” hamasetine kapılmasın. Haçlıyı tanısın; tedbirini alsın! Endülüs’te de 8 asır ezanlar okunmuştu. 1492’de Haçlılar İspanya’ya girdiklerinde Müslümanlara dünya tarihinin görmediği katliam ve işkenceler yaptılar. Meraklılar Ebü’l Bekâ’nın “Endülüs’e Ağıt” şiirini okusunlar.

Gelin, uyanalım da tarih tekerrür etmesin! Ey milletvekilleri! Değerlerimiz yönünde aile kurumunu düzenleme görevi size ait. Bu görevi Avrupa’ya havale etmek, Türkiye’den maaş alıp ülkeyi ateşe vermekten farksız! Görevinizi bilin; ülkeye sahip çıkın! İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasayı feshedin.

Haklı uyarılara kulak vermezseniz Sezai Karakoç’un ayağı kaymış bir toplum için söylediklerinin muhatabı olursunuz:

“Başaşağı asılmış gibi olan o toplum akı kara, karayı ak görecektir. Huzurdan rahatsız olur o. En şiddetli rahatsızlıklarda da rahat aramaya kalkar, huzur bulmaya çalışır. Kendine sapkınlık yolunu öğütleyenleri izler. Kurtuluş yolunu gösterenleri de taşlar. Kendine en kanlı vuruşları indiren canının dostudur” (Çağ ve İlham, Diriliş Yay. Sh. 11).