Ocakmedya yazarı Adelina Sfishta '' RAND Corporation Raporu “Türkiye’de yeni bir darbe olabilir” başlıklı bir yazı kaleme aldı, Adelina Sfishta, yazısının detaylarında çok özel konulara parmak basarak şunları kaydetti:

Amerikalı bir kuruluşun hazırladığı bir rapor “Türk Ordusunun yeni bir darbe yapabileceği” şüphesini, Türkiye kamuoyunun gündemine yeniden taşıdı.

Söz konusu rapor; Amerikan ordusunun talebi doğrultusunda, RAND Corporation isimli bir araştırma-düşünce kuruluşu tarafından hazırlanmış. Rapor; Amerikan ordusunun, Türk ordusu ile geliştirmesi gereken ilişkilere ilişkin bir perspektif çizmiş.

Ve sonuçta da, Amerikan Ordusuna birtakım alternatifleri kapsayan bazı tekliflerde bulunmuş.

Analiz yapmadan önce, raporun ana hatlarını belirtmekte fayda var.

Raporun “temel hedefi”; Amerikan ordusu ile Türk Ordusu arasındaki ilişkiler nasıl kurgulanmalı, NATO ile ilişkiler nasıl geliştirilebilir sorularına cevap aramak.

Elbette, iki ordunun sivil siyasetten ve ülkeler arasındaki ilişkilerden soyutlanmış “özerk bir ilişki” kurmaları mümkün değil.

Bu nedenle de bu rapor, Türkiye’deki yönetimi kimin oluşturacağını ve bu siyasi otoritenin, dış politikada nasıl bir tercihte bulunacağını, öncelikle tespit etmiş.

Türk siyasetinde; Erdoğan’ın yönetimde olduğu veya Erdoğan’dan başka bir siyasinin yönetimde olduğu iki alternatif belirlenmiş.

Erdoğan’dan başka bir siyasinin iktidara gelmesi halinde, Türkiye’nin; yeniden demokrasiye döneceğini, yeniden demokrat dünya ile ilişkileri tercih edeceğini belirten rapor, bu durumda; AB, ABD ve NATO ile bilinen ilişkilerin yeniden başlayacağını ve ilişkilerde bir risk olmayacağını ifade ediyor. 

Erdoğan’ın iktidarda kalmaya devam etmesi halinde ise rapor; 

Türkiye’nin batıdan tamamen kopup ve NATO’dan çıkıp, “Avrasya-Rusya blokuna katılabileceği”,

Avrasya-Rusya-Çin bloku ile güçlü ilişkiler kurarken, NATO ve özelde de ABD ile bağlarını sürdürebileceği ve Türkiye’nin konumunu, “ikili Stratejik denge” üzerinde hareket ettirebileceği,

Türkiye’nin mevcut çatışmacı dış politikasını muhafaza edeceği, NATO ve ABD çizgisi korunurken, bölgesel gerilimlerde Rusya-İran blokuyla hareket edeceği, yani “zor müttefik” konumunda olabileceği,

temel tezlerini ileri sürmüş.

Siyasette, yukarıdakilerden hangi alternatif gerçekleşir bunu net bilmek henüz mümkün değil. Zira Türkiye siyaseti iki yönden şekilleniyor ve henüz bu şekillenme bir sonuca varabilmiş değil.

Bir yandan AKP’den ayrılan iki yeni parti yapılanmaya devam ediyor, diğer yandan mevcut partilerde de, muhtelif sebeplerle, hareketlenmeler gözleniyor. CHP’den ulusalcı-Kemalist bir kanadın kopup kopmayacağı, İYİ P’nin yoluna nasıl devam edeceği, MHP’nin yeni liderliğinin nasıl şekilleneceği gibi hususlar henüz netleşebilmiş değil.

Erdoğan, son derece normaldir ki, iktidarda kalmak isteyecek ve bunun için rakiplerinin oyun planlarını bozmak için çalışacaktır. Ancak elbette ki neticeyi seçimler belirleyecektir. Seçimlerin yapılmama ihtimaline raporda değinilmemiş.

Her şeyin normal seyredeceğini düşünürsek, 2023’te genel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimleri birlikte yapılacak. Bu nedenle; Türkiye’nin siyaseten nasıl şekilleneceği ve buna bağlı olarak da raporda öngörülen politik duruş alternatiflerinden hangisinin hayata geçeceği sonraki iş. Bu yazıda bunun üzerinde durmayalım.

RAND Corporation’ın raporu; Türkiye’nin iç politikasındaki değişime ve buna bağlı dış politik tercihine dönük analizinden sonra, Türk ordusunun yakın gelecekteki muhtemel davranış biçimi konusunda da bazı tespitler yapmış.

Burada en çok dikkati çeken husus; “Türk ordusunun orta seviyeli kadrolarının rahatsız olduğu ve bu rahatsızlığın başka bir darbeye neden olabileceği, Erdoğan’ın bunun farkında olduğu” tespitidir.

Bu tespite gerekçe olarak da; “Ordunun orta seviye subaylarının: mevcut üst düzey ordu yönetiminin, siyasi yapıya fazla angaje olduğu ve buna bağlı olarak; ordunun eski kadrolarının ordudan uzaklaştırıldığı (16500 kişi), ordudan uzaklaştırmaların halen devam ettiği ve sıranın kendilerine de geleceğinden endişe ettikleri” gösteriliyor. 

Bu tespit konusunda “Rapor” bir bilgi kaynağı göstermiyor.

Ancak, son zamanlarda medyada, “ulusalcı subaylardan bazılarının terfi ettirilmeyip, emekli edildikleri yakınmalarını” buraya not olarak koyalım. 

15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra ordudan uzaklaştırılan subaylar belli. Bunların çok azı serbest, çoğunluğu hapiste veya yurt dışına kaçmış durumda. Geriye kalanların ise; “Erdoğan’a destek veren; milliyetçi subaylar, ulusalcı ve Kemalist subaylar ile siyasetle ilgilenmeyen ortada olan subaylar” olacağını değerlendirmek gerek. Orta seviye kadroların Milliyetçi-Ulusalcı ağırlığından bahsedilebilir. Eski birinci ordu komutanı, şimdinin Kara Kuvvetleri Komutanı “Erdoğan beni Bahçeli’ye sorabilir” dediğine göre, milliyetçiler hayli güçlü olmalı.

Bu durumda “rahatsız olanların da bu gruplardan bazıları olduğunu” düşünmek yanlış olmaz.

Peki, daha spesifik kim olabilir?

Bahçeli’nin Erdoğan’ı güçlü bir şekilde desteklediği hesaba katılırsa, ulusalcı-Kemalist subayların rahatsızlığı daha büyük bir ihtimal olarak ortaya çıkıyor. Elbette söz konusu raporun tespitleri doğru ise. Bu olabilir mi? Olabilir. Zira ulusalcı-Kemalist subaylara Vatan Partisi kadrolarını açmış olan Perinçek’in söylemlerine bakacak olursak; Perinçek ve Erdoğan aynı çizgide değil, zorunlu bir beraberlik söz konusu ve Erdoğan’ın çizgisinin değil, kendi çizgisinin iktidar olduğunu ima ediyor, söylüyor. Esas iktidar biziz filan diyor.

Bu nedenle, rapor isabetli ise, bu çizgideki subayların ordudan atılmaktan rahatsız olabileceğini varsaymak yanlış olmaz.

Bahçeli’nin Erdoğan’dan desteğini çekmesi halinde ancak, diğer gruplardan da ordudan uzaklaştırılma endişesi taşıyacaklar olabilir. Ancak Bahçeli’nin bu desteği sürdüreceği gözüküyor. Fakat Türkiye burası, elli bin oyun kuran var. Bir vakitler, Erdoğan’a karşı Perinçek ve Ülkücülerin, kızıl elma koalisyonunda buluştuklarını unutmayın. 

15 Temmuz darbe girişimi sonrası, boşaltılan kadroların yerine 43.000 kişilik yeni kadroların alınacağından, bir kısmının alındığından bahseden raporu dikkate alırsak, bu çok ciddi bir sayı. İleride ordunun yönetici kadrolarının yapısını hayli etkileyebilir.

15 Temmuz darbe girişimi sonrası Erdoğan’ın bu kadroların seçilmesinde “titiz” davranacağı aşikar. Bu yeni kadroların seçiminde Erdoğan’a gönülden bağlı olanlar mutlaka tercih edilmiştir. Ayrıca, Bahçeli tarafından önemli sayıda milliyetçilerden bu kadrolara katkı verilmiş, Perinçek ekolünün de epeyce pay almış olması anlaşılabilir. Ancak bu yeni kadroların orta seviyelere yükselmesi, tecrübelenmesi elbette belirli bir süreyi gerektirecektir.

Bunları analiz etmemin sebebi; raporun iddia ettiği gibi “rahatsız olan orta kademe subayların başka bir darbe teşebbüsünde bulunması” meselesini açıklığa kavuşturabilmek.

Benim kanaatim, bunun mümkün olmayacağı yönünde, hatta absürt bir tespit diye de düşünüyorum. Ancak Amerika’da insanların işlerini profesyonelce yaptıklarını, başarılı olabilme halinde para kazanabildiklerini de bildiğim için, bu “saçma iddiayı” kolayca çöpe atamıyorum.

Peki Türkiye “risk ölçüsünde” angaje mi Rusya’ya? Hayır, henüz hayır. Ama bir yandan “kılcallarda” bir şeylerin ilerlediği de işaretlerden hissediliyor. Ayrıca Avrasyacılar da Erdoğan’ı Rusya’ya daha yakın olunması konusunda zorluyor.

Rapor da işte bu noktada, Amerikan ordusuna mevcut riski belirttikten sonra; “Türk ordusunun halen NATO üyesi olduğunu, bunun korunması gerektiğini, Hulusi Akar’ın NATO yanlısı olduğunu, Akar’ın siyasi pozisyonunun da Erdoğan ekolü içinde giderek güçlendiğini, Akar’ın orduyu NATO’ya bağlı tutmak istediğini” belirtip, “Hulusi Akar’ın desteklenmesinin gelecek Türkiye-ABD, Türkiye-NATO ilişkileri açısından uygun olabileceğini” tavsiye ediyor.

Hulusi Akar’ın S-400 alınması sürecinde Türk-Amerikan ilişkilerinin bozulmaması için ne denli gayret gösterdiğini izledik. Türk ordusunun; NATO tatbikatları, NATO’ya olan sorumlulukları, NATO ile işbirliği gibi konularda, NATO çizgisinden çıkmadığı da görülüyor. Son NATO Baltık planının Erdoğan tarafından onaylanmasında da Akar’ın rolünü not etmek gerek.

Ancak şöyle sorular da geliyor insanın aklına. Acaba, Akar ne kadar Putin için uygun bir kimlik? Putin’in farklı tercihleri olabilir mi? NATO’cu bir komutan Putin’in işine ne kadar yarar? Erdoğan’ın Putin’le kurduğu ilişkinin limitleri, Putin’i tatmin edebilir mi? Putin daha fazla mı ister? Ayrıca, ulusalcı-Kemalist-Avrasyacılar Akar’dan ne kadar memnun? Muhtemelen değil.

Bu konular Amerikalıların da kafasını kurcalıyor olmalı ki, onlar da çareyi kendilerine en yakın birinin desteklenmesinin ve bunun için de yeni kadroları yetiştiren askeri mektebin eğitim sürecine, diğer subayların eğitim süreçlerine, Amerika’nın bir şekilde dahil edilmesinin yararlı olacağını sonucuna ulaşmışlar.

Özetlersek, Rand diyor ki; Ordu çizgisini korursa, Türkiye NATO’ya bağlılığını korur, bu da Türkiye’nin NATO’ya angajmanını sürdürmesini sağlar, NATO’ya bağlı Türkiye de Amerika ile ilişkilerini düzeltebilir. Bunun için uygun siyasi-askeri figür de Hulusi Akar’dır. Yeni yetişen subayların eğitimine de bir şekilde dahil olunmalıdır.

Balkan Müslümanlarının Rus destekli Sırplar tarafından soykırıma uğramamasında, NATO’nun desteğini görmüş bir Balkanlı olarak, benim NATO konusunda düşüncelerim elbette olumlu.

Ancak, Türkiye’deki ulusalcı-Kemalist-Avrasyacı çizginin dinle problemi olması, NATO’dan da nefret etmeleri, Rusya-Avrasya aşığı olmaları nedeniyle, Erdoğan’a sadakatleri de tartışmalı bence. Benzetmek gibi olmasın, “kurbağanın sırtında dereyi geçen akrebin kurbağayı ne zaman ısıracağı da belli olmaz.” 

Ayrıca, ulusalcı-Avrasyacılar, Erdoğan’ın nereye gittiğinden de endişeli olabilirler. Yeni kadroların yetişmesi ile orduda tam bir Erdoğan-Bahçeli fikri yapısının hakim olacağını hesap ediyor olabilirler. İşte ulusalcı-Kemalist-Avrasyacı çizgi bu gelecekten de kaygılı olabilir.

Üstüne bir de Putin faktörünü koyunca, ürkmemek elde değil.

Rand belki buna dikkat çekmek istemiştir. Türkiye’nin Putin’e kaptırılmaması içindir, Akar önerisi.

Erdoğan iktidarını sürdürebildiği sürece, bu ihtimaller liste dışı. Herkes yerini korur, paylara razı olunur, Putin yeteri ölçüde tatmin edilir, işler öyle böyle yürür.

Kısa vadede Türkiye’nin NATO’dan çıkması da hesap dışı. Yani şimdiki gergin pozisyon sürer.

İç dengeleri değiştirebilecek kaotik bir durum, yönetilemez bir tablo ortaya çıkarabilir. Erdoğan’a geçici bağlı parçalar ayrı hareket etme kararı verebilir.

“Milliyetçi ve ulusalcı-Kemalist ekip”, başka bir siyaset oluşmasına izin vermek istemeyebilir.

Herkesin yorumunun kendisine özgü olacağı bir raporla karşı karşıyayız anlaşılan.

Benim analizim böyle.