İstanbul Sözleşmesi, 11 Mayıs 2011 tarihinde AKP- MHP- CHP ve HDP milletvekillerinin oylarıyla TBMM’den geçirildi… Yeni Akit Gazetesi yazarı Sefa Saygılı, "Rüzgâr ekildi, fırtına biçilecek. Feministler ve LGBTİ bireyleri hedeflerine son 20 yılda ulaşmışlardır." diye yazdı. 

İstanbul Sözleşmesi kadına şiddeti önlemedi, aksine şiddetin daha da artmasına sebep oldu… Anayasamızın ruhuna aykırı öğeler içeriyor ve aile kurumunu ortadan kaldırıyor. Sözleşmede alenen kadın ve erkek dışında cinsiyet tanımlaması yapılıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği tanımında, kişi kendini hangi cinsiyetten hissediyorsa odur denilerek Allah’ın yarattığı erkek ve kadın cinslerinin dışında cinsler türetilerek, cinsiyeti bozma girişimi planlı bir şekilde sürdürülüyor.

Kız çocuklarımızın suiistimal edilmesine ve 764 bin babanın 2,5 yıl içerisinde ailesinden uzaklaştırılmasına yol açtı. İstanbul Sözleşmesi aileyi korumamaktadır, aksine daha tahrip etmektedir. Sözleşme, sapkın ilişkileri de kapsıyor. Sapkın ilişkiler adeta koruma altına alınıyor. İktidar mensupları başta olmak üzere iktidara yakın yazar ve düşünürler bugüne kadar İstanbul Sözleşmesi’nin mutlaka feshedilmesi gerektiği noktasında birleşiyor. Ama bugüne kadar bu alanda somut bir adım atılmadı

Ailenin altına dinamit koyan İstanbul Sözleşmesi’ne birçok ülke karşı… İmzalayan bazı ülkeler daha sonra iptal etti. Sözleşme Türkiye’de de aileyi tehdit etmeye devam ediyor. Kanun tamamen aileye vurulan bir darbe niteliğinde. Kadın cinsiyetçi bir yaklaşımla hazırlandı. Bütün erkeklerin suçlu ve kötü olduğu ön kabulü var! Sözleşmede, “aileyi koruma” başlığı yer alsa da hedefte kesinlikle aileyi daha kolay dağıtma hedefi var.

STK’lar, yazarlar, gazeteciler toplumun tüm kesimi İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesini istiyor. Milli Gazete başından bu yana sözleşmenin behemehal feshedilmesi gerektiğini ifade etti. Bir sayısının tüm sayfalarını bu konuya ayırdı.

Yeni Akit gazetesi yazarı, ünlü Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Psikiyatrist Prof. Dr. Sefa Saygılı bugünkü yazısında İstanbul Sözleşmesi’ni kaleme aldı.

Sefa Saygılı’nın, “İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması şarttır” başlıklı bugünkü yazısı şu şekilde:

Rüzgâr ekildi, fırtına biçilecek. Feministler ve LGBTİ bireyleri hedeflerine son 20 yılda ulaşmışlardır. Yeni devrim yasaları olan; Medeni Kanun, Ceza Kanunu, pozitif ayrımcılık, ‘kadının beyanı esastır’ ilkesi, 6284 sayılı yasa ve İstanbul Sözleşmesi feminist ideolojinin eserleridir. Kadına şiddet bahanesiyle savunulan İstanbul Sözleşmesi “kültür, töre, din, gelenek ve namus” değerlerinin kökünün kazınması için hazırlanmış olup zehirli meyvelerini vermeye başlamıştır. Eşcinsel dernekler artık üniversitelerde örgütlü eylemler yaparak bayraklarını dalgalandırmaktadırlar. 
İçimizdeki feministler ve LGBTİ sevicileri halen İstanbul Sözleşmesi’ni ve uzantı yasası 6284 sayılı yasayı anlamıyor veya anlamak istemiyor. Halen “Kadın hakları” veya “Kadına şiddeti önleyen sözleşme/yasa” olduğunu zannediyorlar. Feminist önderlerin söylemleri, Mor Çatı Derneği’nin sosyal medya hesapları, LGBTİQ+ dernekleri ile KAOS GL internet sitesi ve kullandıkları slogan ve taşıdıkları dövizler/bayraklar dahi siyasi iradeyi ve bazı çevreleri uyandırmıyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde rektör atamasına karşı başlatılan eylemlerin İslam dininin kalbi ‘KÂBE’ye ve dinimizin esaslarına karşı saldırıya dönüşmesi, üniversitenin burçlarına LGBTİ bayraklarının asılması, bu odakların hedeflerine ulaştıklarını göstermektedir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın defalarca vurguladığı;  
• “Eğitimde, kültürde istediğimiz düzeye gelemedik, kültürel iktidarı kuramadık.” 
• “Aileyi koruyalım, en az 3 çocuk hedefleyelim”
• “İstanbul Sözleşmesi nas değildir” haklı uyarılarına rağmen vakıf ve derneklerimizden bir kısmının feminist taklitçiliği yaptığına şahit oluyoruz. Dindarların emekleri ile kurulan vakıf ve derneklerin bir kısmı ise maalesef kifayetsiz muhterislerin, kapitalist müteahhitlerin cirit attığı yerlere dönüşmüştür. Burs verilen öğrenciler dışında gençlere buralarda rastlanmamaktadır. Hâlbuki Sayın Cumhurbaşkanımızın dindar nesil hedefini ancak gönüllü ve samimi insanlar gerçekleştirebilir.
Dünya düzeni neyin, nerede ve kimin/kimlerin eliyle yapılacağını iyi hesap ediyor. İstanbul Sözleşmesi’nde mukaddes şehrimiz İstanbul’un seçilmesi tesadüf değildir. Yüce Peygamberimizin (sav) fetih müjdesi ile şereflenmiş belde olan İstanbul’da imzalanması ve adının İSTANBUL SÖZLEŞMESİ konulması fethin intikamı olarak değerlendirilmelidir.
İstanbul’un fethinin intikamı olduğunu söylediğimiz “İSTANBUL SÖZLEŞMESİ”  feminist ve eşcinsellerin bayrağı olduğu üniversite eylemlerinde ortaya çıkmıştır. Derin strateji dehası! Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, gurur ve iftiharla imzaladığı, halen savunduğu İstanbul Sözleşmesi’nin sonuçlarından memnun mudur? İstanbul Sözleşmesi’nin uzantısı 6284 sayılı yasayı ve cinsel özgürlüğü teminat altına alan, ailenin yatak odasına kadar giren, fuhuş yapmayı suç saymayan ceza yasasını hazırlayan İmam-Hatip kökenli akademisyen İzzet Özgenç, eserinden, sonuçlarından iftihar etmekte midir?
Eğitimde cinsel eğilim hakları projeleri, delilsiz/belgesiz aileyi dağıtan, kocayı/babayı evden uzaklaştıran kararlar, boşanmaların artması, evliliklerin azalması, nüfus artışının durması ve en önemlisi şiddetin artarak devam etmesi yeni devrim yasalarının ve feminist politikaların sonuçlarıdır. Büyük projeyi göremeyenler halen panik butonu veya elektronik kelepçeyle şiddeti önleyeceklerini hayal ediyorlar. Kolluk gücüyle, cezalandırmalarla şiddet önlenemez, aile korunamaz. Bu yanlışlardan medeniyetimize, inancımıza, kültürümüze ve hukukun temel ilkelerine dönülmediği takdirde aileyi ve gençliği kaybederiz.  
Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan olaylardan görüldüğü üzere, (CHP ve HDP’nin iştahla sarılarak koşulsuz desteklediği) İstanbul Sözleşmesi; ahlâkı, dinin esaslarını, aileyi ve toplumu tahrip etmektedir. Siyasi irade, vaatlerini yerine getirerek İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesini ve uzantısı olan 6284 sayılı yasanın yürürlükten kaldırılmasını beklemekteyiz. 
Bu konuyu sık gündeme getiriyor ve tekrarlıyoruz. Çünkü milletimiz için çok önemli bir husustur ve asıl beka sorunumuz budur!