Milli gazete yazarı Prof. Dr. Burhanettin Can, ''Türkiye’nin ve dünyanın ezberini bozan, çağını aşmış bir lider: Necmettin Erbakan'' başlıklı bir yazı kaleme aldı. Can'ın yazısında yer alan bilgiler şöyle:

GİRİŞ: Burada, rahmetli Erbakan Hoca’nın mücadelesi, ana hatları ile ele alınıp değerlendirilecektir.

Erbakan’ın Siyasi Mücadeleye Başladığı Zamanki Türkiye Şartları: “Öz Yurdunda Garip Öz Yurdunda Parya” Olmak

Bugünkü neslin Erbakan’ı anlayabilmesi için Erbakan’ın mücadeleye başladığı dönemdeki Türkiye’nin çok iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Millî Görüş hareketinin temel dinamiklerini incelerken göz ardı edilmemesi gereken en temel nokta, doğduğu ve öncü kadronun yetiştiği ortamdır. İttihatçı Cumhuriyet kadroları, İslami ve geçmiş tarihi reddederken yeni bir ulus oluşturmayı ilke edinmişlerdir. Onların gözünde Cumhuriyet Türkiye’si kendi çocukları, ülke, onların tapulu malı ve halk ise onlara hizmet etmek zorunda olan bir köleler topluluğu idi. “Halka rağmen halk için” diye başlatılan faaliyetler, halka rağmen % 5’lik mutlu bir azınlık için olmaya başlamıştı. Onların nazarında, kurdukları düzene karşı olan herkes haindi. 70 yıllarda bile ağır sanayi ve savunma sanayi yoktur. Ordusu NATO’nun emrinde ve askerinin elindeki silahlar da NATO’nun demode olmuş silahlarıdır.

Eğitim sistemi, adından başka her şeyi ile gayr-ı millidir. Eğitim sistemindeki genel yaklaşım, kendi tarihini, inanç sistemini ve kültür- medeniyetini aşağılama, karalama ve ret etmedir. Batı hayranlığı ve taklitçiliği had safhadadır. Üniversiteler, aydınlar halktan kopuk ve halka düşmandır. Medya, halkı aşağılamakta ve dejenere etmeye çalışmaktadır. “Bürokrasi kendi halkına hayır, yabancılara evet demeyi” ilke haline getirmiştir. Ülkenin yer altı zenginlikleri yabancıların elindedir.

10 Şubat 1970’te, Milli Nizam Partisi’nin (MNP) açılış toplantısında Eşref Edip’in yaptığı konuşma, bir özlemin dışavurumundan başka bir şey değildi: “Artık ölebilirim. Çünkü bu milletin 40 yıldır aslına döneceğini savundum. Bugün bunun gerçekleştiğini görüyorum.” Bir millet, rahmetli Necip Fazıl’ın deyişiyle, ‘Öz yurdunda garip ve öz yurdunda parya’ idi.

Erbakan’da Sınırsız ve Topyekûn Mücadele Esasına Uygun Teşkilatlanma Yaklaşımı

Rahmetli Erbakan Hoca’nın mücadelesi salt bir parti mücadelesi değildir. Erbakan’ın mücadelesinde parti, sadece bir unsur, fakat önemli bir unsurdur. Parlamentoya dönük mücadele, Türkiye’nin şartlarından kaynaklanan bir imkân olarak görülmüştür. Rahmetli Erbakan Hoca, ilk partiyi kurduğu zaman onun yanında, yol boyu, yığınla yapı (40 civarında yan kuruluş) kurmuştur. Bunlar, araştırma merkezi, sendika, gençlik derneği, gazete, televizyon, dergi, yardım derneği, meslek dernekleri, uluslararası kuruluşlar, yurtlar, yerel vakıf ve dernekler gibi çok farklı alanlarla ilgili yapılardır. Bu geniş teşkilat ağının oluşturduğu yapıya, Millî Görüş Hareketi denmektedir. Bu geniş ailenin lideri Erbakan’dı. Millî Görüş Hareketi başından beri bu yapıları, siyasi mücadeleye entegre ederek senkron bir faaliyet yürütmüştür.

Bu kadar geniş bir ağın kurulması, Millî Görüş hareketinin hem ulusal sisteme hem de küresel sisteme karşı, sınırsız ve topyekûn bir mücadeleyi benimsediği anlamına gelmektedir. Kapanan, yasaklanan her parti, dernek, vakıf ve sendikanın yerine yenisinin kurulması ve parti teşkilatlarının mahalleye kadar inmesi, kadın ve erkek her kesime, her yaş grubuna açılması ve bunları bünyesinde tutması, ulusal ve küresel sisteme karşı, bir güç oluşturma amaçlıdır. Erbakan’a göre bu güç, teşkilatlanmış halkın gücüdür. Millî Görüş hareketini, Türkiye’deki diğer partilerden ayıran en önemli özelliklerden biri de budur.

Erbakan’a göre, başta Batı olmak üzere tüm şer/zalim güçler, “sadece kuvvetten anlarlar” (1). “Şer/zalim güçlerin karşısında çıkarılabilecek güç nedir ya da ne olmalıdır?” sorusunun cevabı, Erbakan’a göre, ‘haklı olmak’ ve ‘halkın gücüdür (2). Halkın gücü, “Batı’ya ekonomik boykot şeklinde ortaya konacak ve Batı’nın ekonomik yapısı dumura uğratılacaktır”. Bunun için de halkın şuurlandırılması şarttır (3). Erbakan Hoca, halkın bir güç olarak ortaya çıkarılabilmesi için insanların kafasına, ‘İman Çivisi’, ‘Şuur Çivisi’ ve ‘Cihad Çivisi’ olarak isimlendirdiği “üç çivinin çakılmasını” gerektiğine inanmıştır.

Erbakan: “Kimliksiz Cihad Olmaz” ya da “Kimliksiz Mücadele Başkalarına Hizmettir”

Erbakan Hoca’nın en belirgin özelliklerinden biri, kullanacağı kavramları önce tanımlaması, sonra da kullanmasıdır. Birçok kavramı, alışılmışın dışında anlam yükleyerek kullanmış olması, onun önemli bir özelliğidir. Bunu, Millî Görüş ifadesini kullanırken çok açık bir şekilde görmek mümkündür.

Tanımlamasına göre Millî Görüş, İslam’ın kendisidir. Ancak Türkiye’deki hâkim zihniyet, bunu ifade etmeye müsaade etmediği için Erbakan Hoca, şifreleme, kodlama yaparak İslam kimliğini, Millî Görüş kimliği adı altında sunmaya ve oluşturmaya çalışmıştır. Bu nedenle de yol boyu, içinde bulunduğu ortama, baskının şiddetine ve yoğunluğuna bağlı olarak  Milli Görüşle ilgili özü aynı kalmak şartıyla değişik tanımlamalar yapmıştır (4, 5).

Erbakan Hoca’ya göre Türkiye’nin kimliğinin ana ortak paydası, İslam dini, “şanlı tarih”, ortak coğrafya ve birlikte inşa edilen ortak kültür ve medeniyettir. Bu üst kimliktir. Kavimler ise alt kimlikler olup Allah’ın bahşettiği tüm haklar kendilerine verilecektir (6). O, Kürt sorununu hep bu çerçevede ele almıştır (7).

Bir üst kimlik şuuru oluşturma, Erbakan Hoca’nın mücadelesini şekillendiren ana unsurlardan biridir. Hayatın her alanına kimliği yansıtmış ve siyasi partileri bile buna bağlı olarak tasnif etmiştir. Partiler tasnifi, “Hak ve Batıl” referans alınarak yapılmaktadır. Ona göre iki parti vardır: 1- “Milli Görüş zihniyetinin partisi”, “Sultan Fatih’in inancının partisi”, “Milletin kendisinin partisi”. 2- “Batı taklitçileri diğer partiler” (7, 8).

Erbakan Hoca’nın mücadelesinden çıkarılabilecek en önemli derslerden biri de kimlik inşa etmeden, verilen mücadelelerin hep şeytanı/şer güçlere hizmet edeceğidir. “Renksizler” ve “taklitçiler” kavramlarını kullanmasının nedeni, kimliksizliğin ve bukalemunlaşmanın neden olduğu tahribata karşı duyduğu nefretten dolayıdır. Erbakan’a göre bir mümin için asıl tehlike, kimliksizliktir; kimliksizlik yıkımdır, ölümdür.

Bu bağlamda Türkiye’deki İslami mücadeleye yaptığı önemli katkılardan biri de AP- CHP kıskacına alınmış Müslüman bir potansiyeli, bu kıskaçtan kurtarıp; onlara, ayrı bir kimlik ve güven duygusu kazandırmış olmasıdır. Türkiye’yi diğerlerinden çok daha iyi yönetebileceklerine inandırması ve bunu yöneterek göstermesi ve çok ciddi bir kadro yetiştirmiş olmasıdır. Millî Görüş Hareketi’nden 5 başbakan ve 3 cumhurbaşkanı çıkmıştır.

Erbakan: “Önce Ahlak ve Maneviyat” ve “Her İşin Başı Ahlaklı  İnsan”

Erbakan liderliğindeki Millî Görüş Hareketi’nin diğer siyası hareketlerden en belirgin farkı, “Önce ahlak ve maneviyat ilkesini” bayrak edinmiş olması ve bu konudaki ısrarıdır (1, 5, 9, 10). Ahlak ve maneviyat konusu, Millî Görüş stratejisinin bel kemiğidir. Erbakan’a göre her işin başı, ahlaklı insandır. Bu yoksa, hiçbir kalkınma hareketi hedefine ulaşamaz, bütün emekler boşa gider ve en ideal kanunlar bile uygulanamaz (11, 12).

Erbakan’a göre, Türkiye’deki ahlak bunalımın sebebi, millete rağmen uygulanan, milletin fıtratına uymayan zihniyet ve sistemdir (5). Türkiye’de sistem ve sisteme vücut veren zihniyet, ithal mal olduğu için millet ile devlet arasında bir çatışma vardır. Türkiye’nin ana sıkıntısı bu fay hattıdır. Erbakan’a göre, toplumsal barışın sağlanması, ‘devlet-millet kaynaşmasının’ meydana gelebilmesi için “ahlakçı ve maneviyatçı bir eğitim” şarttır (5). Bunun için iki mekanizma harekete geçirilmeli ve mensupları, ahlak ve maneviyata göre yetiştirilmelidir. Bunlardan birisi, “adliye mekanizması (5), diğeri ise “eğitim sistemidir” (11, 18). Bunun için milletin fıtri yapısına ve değerlerine bağlı bir idarenin iş başına gelmesi gerekir (16). Meclis’te bulunduğu dönemlerde bu bağlamda Millî Görüş Hareketi, birçok kanun teklifi, Meclis araştırması, gensoru, genel görüşme ve soru önergeleri vermiştir (19).

Erbakan’da Karanlıktaki Tehlikeyi Görme Yeteneği: Siyonist Gizli Dünya Devleti/Siyonizm/“Irkçı Emperyalizm”

Siyonizm, genelde Müslüman camiada parlamento dışında konuşulan bir konu iken; Erbakan, bunu, Parlamento içine taşıyarak Türkiye’nin siyası gündemine sokmuştur. Millî Görüş Hareketi, daha ziyade Siyonizm’in yaptığı tahribatları dile getirmekte ve hedeflerini ifşa etmektedir (20, 22). Erbakan, “Büyük İsrail Projesinin”, Türkiye’yi ihtiva ettiğini belirterek, bu tehlikeye, yol boyu hep dikkat çekmeye çalışmıştır.

Erbakan’a göre Gizli Dünya Devleti, küresel sermaye ve medya gücü ile dünyanın dört bir tarafına yayılmış bir ahtapot olarak görülmekte, tüm kötülüklerin arkasında bu yapının olduğu kabul edilmektedir. Bu yapının beyni Siyonist önderler, gövdesi masonluk, kolları ise Rotary, Lions gibi yan kuruluşlardır. 1 $ üzerindeki piramit, gizli dünya devletinin yapılanışını göstermektedir. Yol boyu dünyanın “300’ler komitesi” tarafından yönetildiğini ısrarla dile getirmiştir (22).

Erbakan’ın en çok dikkat çektiği konulardan biri, ‘faizci sistemin’ insanlığı sömürmek için bizzat Siyonizm tarafından icat edilmiş olduğu olgusudur (23). ‘Rantiyeci’ kavramı, Türkiye’deki siyası mücadeleye Erbakan tarafından sokulmuş bir kavram olup halkın dikkatini, bu ülkeyi sömürenlerin üzerine çevirmek amacıyla kullanılmıştır.

Erbakan, uluslararası para transferlerinin doğrudan doğruya yapılamayıp “Londra-New York bankaları” üzerinden yapılmış olmasını, “hava yolu şirketlerinin biletlerinden ve telefon görüşmelerinden pay alınmasını”, Siyonist bir operasyon olarak görüp karşı çıkmıştır.

Erbakan’a göre, Siyonizm aynı zamanda dinleri tahrif eden bir ifsad hareketidir; Protestanlık ve Evanjelizm, Siyonizm’in eseridir. Siyonizm bu yaklaşımı ile müttefiklerini çoğaltarak kendi nüfus azlığının oluşturduğu olumsuzlukları gidermeye çalışmaktadır (23). Bu sayede Siyonistler,  ABD’de Evanjelistlerin desteğini alarak çok güçlü bir lobi oluşturmuşlardır. ABD’de seçilen başkanların, kayıtsız şartsız İsrail’i desteklemelerinin nedeni bu güçlü lobidir (23).

Erbakan’ın üzerinde en çok durduğu konulardan biri de, “Ortak Pazarın” (AB) bir Siyonist organizasyonu oluşudur. Erbakan, AB ile “Büyük İsrail projesi” arasında Siyonizm’in ‘Vaad edilmiş topraklar’ varsayımından dolayı bir bağ olduğu inancındadır:

“Bilhassa üye devletler arazilerini yabancıların satın almalarına açık tutmaları maddesi, Türkiye’nin birçok topraklarının art ve ileri maksatlı kapitalist dünya Siyonistleri tarafından rahatça ve çok ucuz fiyatla satın alınmasını da imkân dahiline sokabilir. Bu durum, Türkiye’nin İsrail’e bir vilayet olarak hazırlanması neticesini intaç edebilir.” (20)

Erbakan’ın Tuzakları Görebilme Yeteneği

1993’te, RP’nin Meclis’te sadece 38 milletvekili vardı. Görünürde RP, sistem için tehlike değildi. Ancak Millî Görüş Hareketi yükselen bir güçtü. Yıpranmış olan merkez sağ kadroların hitap ettiği tabanın yeni gözdesi RP idi. Bunu hem ulusal hem de küresel sistem mensupları görmekte ve bu hareketi vaktinden önce iktidar yapıp, iktidarda, canlı canlı mezara gömmek peşindeydiler. ABD-İsrail-  İngiltere  şer ekseni tarafından desteklenen “Sol–Alevi-Sabetayist Cunta”, ordu içerisinde buna göre mevzilenmekte ve hazırlık yapmaktaydı.

Erbakan, tehlikeyi ve kurulan tuzağı görmüştü. 23 Aralık 1993’te, yapılmış olan bir röportajda Erbakan, bu tehlikeye, tuzağa hatta özel bir projeye dikkat çekmekteydi:

“Erbakan: Refah Partisi’ni bekleyen büyük bir tehlike vardır. …

Biz iktidara geliriz. Geliriz gelmesine de… İktidarda kalabilir miyiz?

…Biz bir şey fark ettik. …Eskiden bize ilgi göstermeyen çevreler, şimdi bize hoş görünmeye çalışıyorlar. Eskiden yolumuza engel koyanlar, şimdi engellerini çekmek ister gibi davranıyorlar. Adeta bizim iktidara gelmemizi ister gibi çalışıyorlar. En azından bize ilişmemeye özen gösteriyorlar… Bu adamlar bizim iktidara gelmemizi hoşgörüyle karşılıyorlarsa, bunda bir bit yeniği vardır.

Anladığımız kadarıyla, bu adamlar bizim iktidara gelmemize ses çıkartmamak kararı aldılar. Biz iktidara geldikten sonra da bizi iktidarda perişan etmeyi düşünüyorlar… Böyle bir planları varmış gibi geliyor bana. Biz iktidara geleceğiz. Sonra da bizi iktidara hapsedip perişan etmek isteyecekler. Bize iş yaptırmayacaklar. Önümüze akıl almaz engeller çıkaracaklar. Atacağımız her adımda bizi batırmayı, sabote etmeyi düşünecekler. Hangi soruna el atsak, çözümü yokuşa sürüp, çok kısa zamanda bizleri iktidarda beceriksiz davranmış olmakla suçlayacaklar. İşte Müslümanlar ne kadar başarısız, görün diyecekler.

Elimizde Amerikalıların yayınladıkları stratejik araştırma enstitülerinin raporları var. Bunlara göre, Türkiye’deki askeri ihtilaller çözüm getirmiyor deniliyor. Ama biz iktidara gelirsek hükümetimizi çalıştırmazlar. Bu raporlardan bizim çıkardığımız sonuç budur.

Ama biz Allah’a güveniyoruz.” (24)

Erbakan Hoca’nın hissettiği tehlikeleri, tuzakları, projeleri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

  • “Sistem Karşıtı Unsurların Sistem İçine Çekilerek Entegrasyonu Projesi” RP’nin Sağcılaştırılması, Merkez Sağ Parti Yapılması,
  • “Başarısızlığın İslamileştirilmesi Projesi”
  • “İşbirlikçi Konumuna Sokma Projesi”
  • “Şiddete Bulaştırarak Darbe Yapma Projesi”
  • “Milli Görüş Hareketi’ni Parçalama Projesi”
  • “Milli Görüş’ün Karşısına Güçlü Rakipler Çıkarma Projesi”

Erbakan Hoca, hislerinde yanılmamıştır. İstenen sonucu elde edebilmek için önce RP sonra da FP kapatılmış ve Erbakan Hoca siyasetten yasaklanmıştır.

D-8 Hareketi, Erbakan’ın Dünyanın Yönetimine Olan İtirazı ve İsyanıdır

Erbakan’ın hedefi, Batı yayılmacılığını durdurabilmek, yeni sömürgecilik hareketini engelleyebilmekti. Bunun için de onların karşısına bir güç dikmek gerekmekteydi. Erbakan’ın inancına göre “Batı sadece güçten anlardı”. Erbakan bu gücü, Müslüman halkların kardeşliğinde ve ümmet şuurunun oluşturulmasında görmekteydi. Müslüman halkların meydana getirdiği Pazarı ve İslam coğrafyasının jeostratejik, jeoekonomik, jeopolitik ve jeokültürel özelliğini, bir güç olarak kullanmak istiyordu.

D-8’ler, Büyük Ortadoğu coğrafyasında, uçları, Nijerya, Endonezya-Malezya ve Türkiye olan geniş bir düzlem üzerine konumlandırılmıştır. D-8’lerdeki ülkelerin seçimindeki stratejik akıl, çok geniş bir coğrafyanın stratejik olarak kontrol edilmesini öngörmüştür. Nijerya, Afrika’da ağırlığı olan bir ülkedir. Türkiye-Mısır-Pakistan-Bangladeş-Endonezya-Malezya hattı hem enerji üretim alanlarının hem de nakil hatlarının ve ulaşım yollarının geçtiği boğazların ve körfezlerin kontrol edilebildiği bir hattır. İstanbul Boğazı, Çanakkale Boğazı, Süveyş Kanalı, Babul Mendap Boğazı, Aden Körfezi, Hürmüz Boğazı, Basra Körfezi, Arap Denizi, Bengal Körfezi, Malakka Boğazı, Sonda Boğazı ve Lombok Boğazı, tamamen D-8’lerin kontrolü altında olan boğazlar ve körfezlerdir. Bu, büyük bir jeostratejik güç demektir. Bu nedenle rahmetli Erbakan, D-8’lerin “etkinlik prensibi” üzerine kurulması noktasında ısrarcıydı (25, 26). Erbakan, “Hak ve adalet merkezli yeni bir dünya düzeni” kurabilmek için ümmetin şuurlandırılıp teşkilatlandırılması gerektiğine inanmaktaydı (26).

Erbakan, ‘yeryüzünde Hakk’ı hâkim kılmak için’ D-8’lerin kurulmasına çalışırken dünyanın bugünkü durumunu sağlayan iki ana noktaya itiraz etmekteydi. Birincisi, Birinci Cihan Savaşı sonunda Yalta Konferansı’nda dünyanın, galip devletler arasında paylaşılması (27); ikincisi de Birleşmiş Milletler’de 5 ülkenin veto hakkı ayrıcalığıdır (28).

Sonuç: “Malıyla Canıyla Cihad Eden Bir Mümin Olarak Anılmak İsterim”

Rahmetli Erbakan Hoca’nın mücadelesi, bir bütün olarak incelendiğinde, birçok ezberi bozduğu, milleti öncelikle uyandıracak ve teşkilatlandıracak bir strateji ve politika izlediği görülmektedir. Milletin ve Millî Görüş hareketinin önüne kurulan tuzakları görerek hareket etmiş ve her türlü tahrike karşı duygusal davranmamıştır.

Erbakan Hoca’nın mücadelesinden alınacak önemli derslerden biri, onun mücadeledeki sabrı ve kararlılığıdır. Dört partisi kapatılmış, yol boyu yasaklamalar getirilmiş olmasına rağmen, rey için istikametini ve söylemini değiştirmemiş olması, zihniyet değişimi hedefinden asla vazgeçmemesi onun önemli bir özelliğidir.     

O nedenle;

“Rasulullah (sav): “Allah’ım, şikak ve nifaktan ve kötü ahlâktan Sana sığınırım.” (30).

Ve;

 “Erbakan: Malıyla canıyla cihad eden bir mümin olarak anılmak isterim.”

Mekânı cennet olsun.