Kavala kararındaki 6.5 saatlik sır: 'Adalet Bakanı'nı değiştirmek istiyorlar'

Gezi davasında beraat eden ve tahliyesine karar verilen Osman Kavala'nın tahliye işlemi gerçekleşmeden yeniden tutuklama kararı verildi. Peki 6.5 saat boyunca tahliye neden gerçekleşmedi? Kararın arkasında hangi siyasi denklem var?

Gezi davasının ikincisi de tüm sanıkların beraati ile sonuçlandı. Tutuklu tek sanık olan Osman Kavala ise kararın  ardından tahliye edilmesi beklenirken bu kez de 15 Temmuz darbe girişimi soruşturması kapsamında yeniden tutuklandı.

Kendisi de daha önce Ergenekon kumpası kapsamında tutuklanan Cumhuriyet yazrı Barış Terkoğlu, hakkında tahliye kararı verilen Kavala'nın 6.5 saat boyunca  gerçekleşmeyen tahliye işleminin arkasındaki siyasi tabloyu yazdı

Barış Terkoğlu, AKP içinde Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'ün değiştirilmesini isteyen çevrelerin Kavala davası ile ilişkilendirdi.

İşte Terkoğlu'nun "Osman Kavala’nın 6 buçuk saati" başlıklı yazısındaki detaylar:

Siz hiç tahliye oldunuz mu? Ben bir kez oldum. Mahkeme kararları yüzümüze okunmuyordu. Hücredeki televizyonda gördüm. İlk içimden geçen, şimdi ardımda bıraktığım insanlar ne olacak endişesiydi. Birlikte son kez kahve yaptık. Belki bir daha görüşemeyiz diye “bundan sonra” ile başlayan cümleler kurduk. Kahve bitmeden kapı açıldı. Görevliler “Hadi” diyordu.

Hepimiz bürokrasiden şikâyet ederiz. Ama Türkiye’de tahliye kadar hızlı bürokrasi görmedim. Mahkeme, kararı bilgisayar sistemine yükler. Cezaevi sizi hemen kapının önüne bırakır. Artık dışarıda olması gereken adamın sorumluluğunu kimse almak istemez. Devlete bir yudum su, bir lokma yemek yükü olmanız uygun bulunmaz.

İnsanın gözü dünyayı, kendi yaşamının izin verdiği kadar görüyor. Salı günü Gezi davasından sonra ilk bunu gördüm. Beraat kararı 14.47’de okunmuştu. Neredeyse saat akşam 9 olduğu halde Osman Kavala halen cezaevinden çıkmamıştı. Bir süre sonra gözaltı haberi geldi. Benim aklımda ise o soru vardı: O 6 buçuk saatte neler oldu?

Bakan’ın son bir haftadaki mesajları

Biraz geri gidelim mi?

Hayır, hayır! Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ile Pelikancılar arasındaki kavgayı zaten bu köşede defalarca okudunuz. Bir ucu İstanbul Grubu denen yapıyla çekişmeye, bir ucu Ankara’da HSK’deki bazı isimlerin tasfiyesine, bir ucu Antalya’da Cumhurbaşkanı avukatlarının karıştığı skandallara uzanan gerilimler biliniyor.

Bu kadar değil...

Kimilerinin “güvercin” saydığı Adalet Bakanı, sürekli yargıdaki bazı “şahin” pratikleri eleştirmesiyle gündeme geliyor.

Bu hafta da pek farklı olmadı. Adalet Bakanı birkaç günde peş peşe mesajlar verdi.

“Yeşil pasaportu verdik, her ülkeye avukatlar gidebiliyor ama bugün adliye koridorlarında ‘ben hâkim, savcı hatta kaleme ulaşamıyorum’ diye şikâyet geliyorsa atmamız gereken adımlar var demektir.”

“Millet olarak beklentimiz savcı önce kendisi ikna oluyorsa delille bulguyla, o vatandaş hakkında dava açsın. Savcı ‘ben açayım mahkeme karar versin’, mahkeme ‘ben karar vereyim istinaf yanlışsa bozsun’, istinaf ‘ben karar vereyim Yargıtay bozsun’ diyerek vatandaşı ve ceza adaleti duygusunu incitmek kimsenin hakkı değildir.”

“Adalet bir sayı ve skor işi değildir. Kaç dava açtığımız, kaç dosyayı karara çıkardığımızdan daha önemli olan adaleti ne ölçüde gerçekleştirdiğimizdir.”

Bakan’ın kendi dukalığını kurduğunu düşündüğü kimi mahkemelerden, savcılıklardan şikâyet ettiği belliydi. Sözlerin özellikle İstanbul’da kimi yerlere gittiği de. Adliyede son 4 yıldır “bazı seçilmiş avukatlar” dışında avukatların giremediği katlardan, delilsiz yazılan iddianamelerden, toptan verilen kararlardan, içine zehir bulaşmış dosyalardan bahsediliyordu.

Pek çok kişiye göre, salı günü çıkan beraat ve tahliye kararı, Adalet Bakanı’nın yarattığı atmosferin sonucuydu.

Öyle ya, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını dikkate almayan, Kavala’yı iki yıldan fazla süredir tutuklu yargılayan mahkemeden böyle bir kararın çıkacağına sanıklar bile inanmıyordu.

İşte o 6 buçuk saatlik tuhaf olaylar bundan sonra başladı.

6 buçuk saatte hazırlanan çözüm

Anlatılan odur ki, kimi savcıların telefonlarının pilleri bitti. Tahliye edeceklere “bekleyin” telefonları edildi. Karar çıktı ama “nasıl içeride tutarız” müzakereleri yapıldı.

Çok da düşünmeye gerek kalmadı. Tek bir çözüm bulundu.

Osman Kavala hakkında 2017 yılında açılmış ama iddianamesi hazırlanmamış bir soruşturma daha vardı. Kavala o soruşturmada da daha önce, 1 Kasım 2017’de tutuklanmıştı. Soruşturma gizli yürüdüğü için içeriğini bilmiyoruz. Ancak 11 Ekim 2019 tarihinde savcı Yakup Ali Kahveci bir karar verdi. “Tutuklama tedbirinin devamının artık ölçülü olmayacağı değerlendirildiğinden, tutuklama tedbirine gerek bulunmadığı anlaşıldığından” diyerek mahkemeye bile çıkarmadan, hakkında resen tahliye kararı yazdı.

İşte 4 ay önce bizzat soruşturma savcısının serbest bıraktığı Kavala, Gezi davasından beraat edince hakkında bu dosyadan gözaltı kararı verilmesi kararlaştırıldı.

Birkaç saatte yeni delil mi bulunmuştu? Bir eylem hazırlığı mı vardı? Elbette ki hayır.

Yargının kimi mensupları, “hukuka nasıl ulaşırız” formülünün peşinde değildi. Bir şahsı nasıl tutuklar da “yukarıdan eli sırtımızda olanları” memnun ederiz diye düşünüyorlardı. Tablo “biz bu filmi bir yerde görmüştük” dedirtiyordu.

Adalet Bakanı’nı değiştirmek istiyorlar

Öyle görünüyor ki bu olaydan sonra birilerinin cebindeki “yeni Adalet Bakanı” kartları yeniden karıştırılmaya başlanacak. Biri Saray’da, biri önemli davalarda, biri partide olan hukukçuların kulakları çınlatılacak.

Kaynak Gerçek Gündem