RTÜK'ün  Cumhuriyet Halk Partili üyesi Okan Konuralp iktidar medyasının son üç yıldır kamuoyu oluşturma gücünün kalmadığını söylüyor. “Dahası neredeyse tüm kamuoyu oluşturma hamleleri muhalefetin lehine sonuçlar doğurdu” diyen Konuralp, iktidarı destekleyen kanalların izlenme oranlarının düşük olduğunu, gazetelerinin de satmadığını anlattı.

İktidarın kontrolünde olmayan medya kuruluşlarına ağır cezalar yağdırılırken iktidara yakın bir televizyon ekranından savrulan ölüm tehdidine RTÜK Başkanı’nın önce sessiz kalıp tepkiler dinmeyince geri adım atması, Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK)’nu tartışmaların odağına oturttu.

6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 1’inci maddesi, “Bu Kanunun amacı; radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesi, ifade ve haber alma özgürlüğünün sağlanması, medya hizmet sağlayıcılarının idari, mali ve teknik yapıları ve yükümlülükleri ile RTÜK’ün kuruluşu, teşkilatı, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin usul ve esasları belirlemektir” der.

Kanunun 34’üncü maddesinde ise RTÜK’ün özerk bir kuruluş olduğu şöyle vurgulanır: “Radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetleri sektörünü düzenlemek ve denetlemek amacıyla, idarî ve malî özerkliğe sahip, tarafsız bir kamu tüzel kişiliği niteliğinde Radyo ve Televizyon Üst Kurulu kurulmuştur. Üst Kurul, bu Kanun ve mevzuatta kendisine verilen görev ve yetkileri kendi sorumluluğu altında bağımsız olarak yerine getirir ve kullanır.”

Kurulun 9 üyesi var. Üyeler, Meclis’te bulunan siyasi partilerin gösterdiği adaylar arasından Meclis Genel Kurulu’nca seçiliyor. Partiler, Meclis’teki sayısal çoğunluğu oranında  RTÜK'te temsil ediliyor.

RTÜK Başkanı’nın farklı kurumlardan da maaş aldığını söyleyerek başkanlıktan çekilmesi için başvuruda bulunan Faruk Bildirici’nin üyeliğinin düşürülmesinin ardından CHP, bu makama Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun iletişim koordinatörü Okan Konuralp’i aday göstererek bir anlamda RTÜK’e verdiği önemi göstermiş oldu.

Gazete Duvar’dan Özlem Akarsu Çelik, RTÜK üyesi Okan Konuralp’le Kurulun odağında olduğu tartışmaları konuştu…

‘SİYASİ İKTİDARIN EN BAŞARISIZ OLDUĞU ALAN MEDYA’

Siyasette hangi hamleden ne sonuç alınacağının analizini yapabilen, parti mutfağını tanıyan birisiniz ve gazetecisiniz. Her iki kimliğinizle de yanıtlamanızı rica etsem, RTÜK’ün, siyasi iktidara yakın medya kuruluşlarını kayırıp siyasi iktidarı eleştiren medya kuruluşlarına ceza yağdırması iktidara katkı mı sağlıyor yoksa tersine mi sonuç veriyor?

RTÜK cezalarına yönelik itirazlar ağırlıklı olarak “düşünce ve ifade özgürlüğü” veya “basın/medya özgürlüğü” bağlamında değerlendiriliyor. Bu değerlendirmeler tümüyle doğru. Ancak cezalara veya ceza verme niyetlerine başka bir akstan da bakmak gerekir.

Serdar Akar yönetmenliğini yaptığı “Dar Alanda Kısa Paslaşmalar” filminde, Savaş Dinçel’in canlandırdığı antrenöre “Hayat, futbola fena halde benzer” dedirtir. Bu repliğin kendi içinde taşıdığı anlamı da göz ardı etmeden şunu söyleyebilirim, “Siyaset de futbola fena halde benzer”. Demek istediğim şu, sizi bir futbol karşılaşmasında başarıya ulaştıran, sadece takımınızın iyi oynaması ve iyi oyununuz nedeniyle rakibinizin düştüğü durum değildir. Rakibinizin, oyununuzdan bağımsız olarak yaptığı hataların da sizi başarıya ulaştırabileceğini unutmamak gerekir.

Bugün susturulmaya çalışılan medyayı “düşünce ve ifade özgürlüğü” ve “basın özgürlüğü” bağlamında kararlılıkla savunacağız. Ancak iktidarın ve iktidarın çevresine kümelenmiş olanların, kendi öznel durumları da göz ardı edilmemeli. Siyasi iktidarın en başarısız olduğu alanların başında geliyor medya.

‘İKTİDARI DESTEKLEYENLER İZLENMİYOR, OKUNMUYOR’

İktidarın kontrolündeki medya bloğunun özellikle son üç yıldır, kamuoyu oluşturma, kamuoyunu yönlendirme gücü neredeyse kalmadı. Dahası neredeyse tüm kamuoyu oluşturma hamleleri muhalefetin lehine sonuçlar doğurdu. Üstelik bu medya bloğu, milyarlarca dolara varan doğrudan ve dolaylı destek almasına karşın. İktidarı destekleyen kanalların izlenme oranları düşük, izlenenlerin de etki gücü yok; gazeteleri de satmıyor. Nihayetinde başarısızlıkla yüzleşemeyen bir medya dünyası. Kibirli, liyakatsiz ve bu iki durumla ilişkili kıskanç bir medya. Spinoza der ya, “Kıskançlık bir nefrettir” diye. Aslında olan da bu; karşısında gördüğünü itibarsızlaştırmaya çalışan, korkutmaya çalışan, gerçekleri yazmayan, gerçekleri yazanı da susturmaya çalışan…

‘EKONOMİ TIKIRINDA’ TABLOSUYLA EVDEKİ GERÇEK ÖRTÜŞMÜYOR’

İktidar medyasının kamuoyu oluşturma gücünü yitirdiğinin en çarpıcı örneklerinden biri de 31 Mart Yerel Seçimleri değil miydi?

Bizzat Sayın Erdoğan, partisinin üye sayısının 10 milyonu geçtiğini açıkladı geçtiğimiz günlerde. Bir siyasi parti 10 milyon üyeye sahipse, 31 Mart seçimlerinde de yaklaşık 20 milyon oy almışsa sosyolojik olarak bu üye ve seçmen sayısıyla doğru orantılı bir medya düzeninin var olması gerekir. Var mı? Yok. Örneğin, siyasi iktidarın tarih dizilerini, kendi propagandası için kullandığına dair değerlendirmeler yapılıyordu. Siyasi iktidarın bu dizilerden yararlanmaya çalıştığı doğruydu ancak bu durum gereğinden fazla ciddiye de alınıyordu.

Bu dizilerden birinin yüksek bir izlenme oranını yakaladığı yayınından iki gün sonra 31 Mart Yerel Seçimleri oldu. Sonuç, ortada… Yani bu medya düzeninin, iktidarın kemikleşmiş seçmen tabanının dışına taşan kesimi etkileme gücü yok. Bunun en önemli nedeni; izleyicinin ve okurun hayatındaki gerçeklikle o medya düzeninin sunduğu tablo arasında dramatik bir fark olması. Örneğin, evinde yiyecek ekmeği dahi olmayan bir aileye “Ekonomi tıkırında” propagandası yapmanın sonuçları bunlar.

‘GÜNDEM DEĞİŞTİRME HAMLELERİ ARTIK BAŞARILI OLMUYOR’

Siyasi iktidarın ve onun kontrolündeki medyanın, toplumun ağır ekonomik krizi konuşmaması için suni gündemler yarattığı yönündeki yoruma katılıyor musunuz?

İktidar bu yalın gerçeğe rağmen, doğrudan kendisi ve kendisini destekleyen mecralar yoluyla, ülkemizin gerçek gündemin üstünü örtmeye çalışıyor. Yeni gündemler yaratmak için çabalıyor. Doğrudur; gündem değiştirme hamleleri bir dönem başarılı oluyordu. Fakat bu yöntem artık işlemiyor. İşlemediği halde ısrar ediliyor. Barolarla ilgili tartışma, darbe tartışması ve benzer tartışmalar bu ısrarın örnekleri. Bu konular, iktidarın gerçek gündemi örtme çabası diyerek görmezden gelinemez elbette. Ancak ülkenin gerçek gündemi KOVİD 19 salgını ve salgının ağırlaştırdığı ekonomik tablo, bu tabloya bağlı oluşan işsizlik, yoksulluk ve elbette adalet.

‘YÖNETEMEDİKÇE GERÇEĞİN SESİNİ KISMAYA ÇALIŞIYORLAR’

Ülke TV’deki o vahim açıklamaya tepkisiz kalınması sadece muhalefette değil siyasi iktidar bloğunda rahatsızlığa neden oldu mu sizce?

Ülke TV örneğini, iktidara yakın medyanın az önce anlattığım özgün koşullarının bir sonucu olarak görüyorum. Hukuk devleti ilkesine inanmayan anlayış ancak bu kadar berrak bir şekilde teşhir edilebilirdi. Kendi kendisini teşhir etti. Siyasi iktidara yakın bir kanalda, siyasi iktidarın seçmeni ve paydaşı yüzbinlerce vatandaşımızı da rahatsız eden bir teşhir. Bakın programın tarihi 3 Mayıs. Programın tartışılmaya başlandığı tarih ise 8 Mayıs. Neredeyse kimsenin haberi yok programdan. Bence izlenmediği için. Muhafazakâr dünya da 8 Mayıs itibariyle tepkiler gelmeye başlayınca haberdar oluyor olup bitenden.

Kanaldan gelen açıklama da 8 Mayıs sonrasında. Görünen o ki kanal da beş gün boyunca “Nasıl olsa fark edilmez” diyerek, görmezden gelmiş programdaki açıklamaları. Ne zaman ki tepkiler büyüdü, kanalın açıklaması geldi. Ancak ben bu açıklamanın, tepkilerin bütünü için yapıldığını düşünmüyorum. Görünen, açıklama AK Parti tabanından gelen tepkiyi azaltmak için yapıldı. AK Partili isimlerin, iktidara yakın medya organlarında çalışan meslektaşlarımın ilettiği “rahatsızlık” mesajlarından gördüğüm bu. Peki kanalın yaptığı açıklamalar işe yarar mı? Yaramaz.

Ne olursa olsun AK Parti’ye oy vermekten vazgeçmeyecek vatandaşlarımızın dışında bir kümelenme olduğu görülüyor. Bu kümenin AK Parti’yle bağının zayıflamış olduğu, otoriter eğilimlerden, liyakatsizlikten rahatsızlık duyduğu vurgulanıyor. Yüzde 51 için kritik bir kesim. Bir ileri iki geri açıklamaların, toparlama çabalarının gerekçesi de bu kesimde oluşmuş olan rahatsızlık. Yönetemedikçe de gerçeğin sesini kısmaya, muhalefeti susturmaya çalışıyorlar, başka seçenekleri yok.

‘İKTİDAR VE BÜROKRASİ, HATA YAPTIKÇA DAHA DA SERTLEŞECEK’

Önce ‘büyütülecek bir şey yok’ diyen RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in daha sonra “RTÜK’ün ilk toplantısında gereğinin yapılacağını” açıklaması da iktidar bloğundaki tepkilerden dolayı mı?

RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in süreç içindeki açıklamaları, anlatmaya çalıştığım durumu örnekliyor. RTÜK’ün iktidar aklı, kendi lehlerine olacak şekilde süreci yönetemedi. Ülke TV tartışılıyorken yaptıkları açıklamalarla kendilerini tartıştırmaya başlattılar. Tartışmanın yaratığı tsunamiyi de göremediler. Yoksa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararına rağmen dahi Osman Kavala’nın hapiste tutulmasına neden olan bir düzende, RTÜK Başkanının açıklamalarına neden şaşırılıyor ki!

Aksine her alanda daha sert gelişmelere hazırlıklı olmak gerekir. İktidar ve bürokrasisi, hata yaptıkça daha da sertleşecektir; otoriterlik artabilir. Ama bu tavır sürdürülebilir değil. Basın özgürlüğü geçmişte de zor dönemlerden geçti. Basın ve basın çalışanları için karanlık dönemler oldu. Ancak gazetecilerin gerçekleri yazma, aktarma mücadelesi sona ermedi. Mutlaka bir yolu bulundu, halkın haber alma hakkının ve özgürlüğünün önündeki engeller aşıldı. Yine aşılır.

‘İKTİDAR MEDYASININ HAVLU ATTIĞI ANLAMINA GELİR’

RTÜK Başkanı haber bültenlerinde sunucuların yorum yapmasını engelleyebileceklerini de söyledi. Şimdiye kadar talimatla karar almadım dedikten sonra ise şöyle dedi, ‘Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından talimat ve telkin olmadı ama olursa talimat ve telkinlerini emir telakki eder, başımızın üstüne deriz”. Kanunda açıkça özerk olduğu belirtilen bir kurulun başkanı nasıl böyle konuşur?

Dediğiniz gibi, bir diğer nokta da haber öncesi yorumların, Sayın Erdoğan’ın talimatı gelmesi halinde engellenebileceğiyle ilgili. Talimatlarla nelerin yapıldığı ortadayken RTÜK’ün bu talimat silsilesinden muaf olması düşünülebilir mi? Diyelim ki o talimat geldi; haber sunucularının yorumları engellenecek. Bu, rekabette havlu attığınızı da resmi olarak kabul ediyorsunuz demektir. Yani “Benim yorumlarım ve ardından gelen haberler hiçbir işe yaramıyor.

Aksine, rakiplerim bu konuda daha etkili” diyerek havlu atmak. İstediklerini yaptıklarını düşünelim, doğru haber ne yapar eder muhatabını mutlaka bulur! Haber bültenlerinin içeriğine de karışsınlar, sosyal medyayı yasaklasınlar, interneti kısıtlasınlar… İletişim tarihi bize göstermiştir ki halkın haber alma özgürlüğünü kullanma, doğru habere ulaşma beceresi engellenememiştir. Sadece bazı şeyleri geciktirebilirsiniz ama engelleyemezsiniz.

Basının ana amacı, vatandaşlara doğru ve güvenilir bilgiyi iletmektir, üstelik bu zorunlu bir ihtiyaçtır. Hangi gerekçeyle olursa olsun, bu ihtiyacı karşılanmaması halinde vatandaşlar kendi ihtiyaçlarını kendisi karşılar. Hiçbir şey olmazsa örneğin şu olur, geniş tanımlı işsizlik 7 milyonu geçmiş; üstelik bu sayının çok daha fazla olduğunu en iyi siyasi iktidar biliyor. Bir milyon kişi iş bulma umudunu tamamen kaybetmiş, asgari ücret neredeyse ortalama ücrete dönüşmüş. Yani evler gerçeklerin dile getirildiği küçük birer haber bültenine dönüşür.

RTÜK Başkanı son açıklamasında, yapılacak ilk toplantıda Ülke TV konusunun ele alınacağını söyledi. AK Parti ve MHP kontenjanından seçilmiş üyelerin vereceği oya ilişkin öngörünüz nedir?

Cuma günkü RTÜK Üst Kurul toplantısında, Ülke TV konusu gündeme gelecek. Umut ediyorum ki oy birliğiyle bir karar alınsın. Yani tüm üyelerin de üstünde mutabık kaldığı bir yaptırım kararı alınsın. Göreceğiz ne olacağını.

Kaynak: Tele 1