Karar gazetesi yazarı Mehmet Ocaktan, bugünkü köşesinde yürütülen dış politikayı konu aldı.Ocaktan,"Rusya İdlib’de bir ayda 15 askerimizi şehit etti, Ruscu tayfanın dili tutuldu." yazdı.

Karar yazarından dış politika yazısı!

Bugünkü köşesinde ilgi çeken dış politika yazısı kaleme alan Mehmet Ocaktan,"Dış politikada derinlikli bir stratejimiz olmadığı için Suriye’de kelimenin tam anlamıyla çaresiz durumdayız." yazdı.

Türkiye'nin, Rusya politikasına da geniş yer veren Ocaktan, dikkat çeken şu satırları kaleme aldı,"Biliyorum, birileri hiçbir sorumluluk duygusu hissetmeden bundan sonra da “fetih şarkıları” söylemeye devam edecek. Ama bilelim ki bu hamasetçi zihniyete yaslanarak dünyada dostlarını çoğaltıp, düşmanlarını azaltan bir Türk dış politikası inşa etmek mümkün değildir."

Hani Batı bize diz çöktürmek için uğraşıyordu...

Dış politikada derinlikli bir stratejimiz olmadığı için Suriye’de kelimenin tam anlamıyla çaresiz durumdayız. Astana ve Soçi süreçlerinin oyun kurucu aktörü olan Rusya, Esad rejimiyle birlikte adım adım nihai hedefine doğru ilerliyor, bizse sadece seyrediyoruz.
Öyle anlaşılıyor ki Rusya’ya söyleyeceğimiz hiçbir sözümüz yok. Rusya açıkça diyor ki: “Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda anlaştık mı, evet anlaştık... İşte ben de şimdi bunun gereğini yapıyorum.”  Peki biz ne diyoruz, ya da ne istiyoruz? Açıkçası bunu bilmiyoruz.
Epey bir süredir “Avrupası, Amerika’sı, NATO’su birleşti bizi yok etmek istiyorlar” diyerek bütün müttefiklerimize meydan okuduk. Ortağı olduğumuz F-35’lerden bile vazgeçtik ve bir NATO üyesi olarak, NATO’nun düşman tanımı içinde yer alan Rusya’nın S-400 füzelerini aldık. Nükleer santral ihalesinden S-400’lere kadar Putin’e imtiyazlar sunmamıza rağmen, Rusya’nın müttefiklik ahlakına uymayan tavırlarına mani olamadık.
Dün meydan okuduğumuz Makron’un, Merkel’in, NATO’nun bugün İdlib’de ciddi ve somut destek vermesini bekliyoruz. Amerika’dan patriot almayı planlıyoruz, ama S-400’den de bir türlü vazgeçemiyoruz...
Hani bu Batılılar hepsi birleşip topuyla tüfeği ile bize diz çöktürmeye çalışıyorlardı. Şimdi onlardan bizi korumalarını talep ediyoruz? Bir karar verelim artık Batı ittifakı ile birlikte mi hareket edeceğiz, yoksa dostumuz Putin’le birlikte mi yol yürüyeceğiz? Eğer şu ana kadar PKK’yı terör örgütü olarak bile tanımayan Rusya ile ittifaka devam edeceksek onu da bilelim yani...
Türkiye’nin Rusya ile girdiği ittifak yolculuğunu memleketin bekası için adeta bir “bağımsızlık mücadelesi” olarak gören iktidar medyasının perişan hali, aslında halen içinde bulunduğumuz dramatik tabloyu çok iyi özetliyor.
Rusya İdlib’de bir ayda 15 askerimizi şehit etti, Ruscu tayfanın dili tutuldu. Rusya sevdasının başladığı ilk günden bu yana, koro halinde “S-400 bizim bağımsızlık sembolümüz” şarkısı söyleyen iktidar yandaşı kalemlerin ezberi bozuldu, şimdi hep birlikte kırık dökük kelimelerle yeni bir şarkı üretmenin telaşına kapıldılar.
Ama hala bazıları Rusya’ya dönüp askerlerimizi şehit etmesiyle ilgili tek kelime bile etmeden, yüksek perdeden atmaya devam ediyorlar. İçlerindeki “savaş karanlığı”nı atamadıkları için de hezeyanlar halinde sayıklamaya devam ediyorlar: “Lazkiye’den Kamışlı’ya her yer hedef olabilir! “Operasyon” dönemi bitti, “savaş” dönemine geçildi. Ağır bir bedel ödetilecek!  Saldırının arkasında ne var? Libya mı, Doğu Akdeniz mi? Türkiye İdlib’deki oyunu gördü. Nasıl bozacağını biliyor, bekleyin!”
Evet milletçe bekliyoruz, ama Rusya askerlerimizi şehit etmeye devam ediyor...
Biliyorum, birileri hiçbir sorumluluk duygusu hissetmeden bundan sonra da “fetih şarkıları” söylemeye devam edecek. Ama bilelim ki bu hamasetçi zihniyete yaslanarak dünyada dostlarını çoğaltıp, düşmanlarını azaltan bir Türk dış politikası inşa etmek mümkün değildir.
Şunu açıkça ifade etmek gerekiyor ki Batı ittifakı ile yürümenin kriterleri bellidir; demokrasi ve hukuk... Bir kere ne yapıp edip acilen Türkiye’nin demokratik görüntüsünü düzeltmek zorundayız. Hukukun üstünlüğüne dayalı bir yönetim anlayışını inşa etmeden, yargıya olan güveni güçlendirmeden, insan hakları karnemizi iyileştirmeden ne Doğu’da, ne de Batı’da itibarlı bir ülke olmamız mümkün değildir.