İçinde yaşayınca hiç öyle değil ama dışarıdan bakıldığında 2021 yılı Türkiye’si tam seyirlik görünüyor olmalı. Bir yandan ekonomide, demokrasi ve hukukta gedikler büyüyen ülkemizde, suç örgütleri, örtülü devlet yapıları, ticaret ve siyaset dörtgenindeki suçlama ve tartışmalar gündemi kapladı. Ve aslında o gediklerin bir sonucu bu tartışma. Tartışmanın -pek de sonuncusu olacak gibi durmayan- son bölümünde yeraltı dünyasının bildik isimlerinden biriyle ülkenin İçişleri Bakanının medya üzerinden söz düellosu bulunuyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kendisi için “suç örgütü başı” ve “mafya pisliği” demesine hakaretlerle karşılık veren Sedat Peker için Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Sözcüsü İbrahim Kalın daha zarif bir tanım buldu: “mafyatik şahıs”.

2021 yılı Türkiye’sinde gündemi hakkında açılan soruşturmadan, kendi ifadesiyle yurtdışına kaçan bir “mafyatik şahsın” gün aşırı yayınladığı videolarda söyledikleri belirliyor. Fethullahçı şahısları Moğolistan’da Kosova’da bulup getiren Türk devlet güvenlik aygıtı Cumhurbaşkanlığı katı tarafından “mafyatik” olarak tanımlanan Sedat Peker’i, şahsın her videosunda meydan okumasına rağmen bulamıyor mu? Yoksa ABD’ye adeta Fethullah Gülen’in iade edilmemesi için gazete kupürlerini kanıt diye gönderen hükümetin Peker’in dışarıda kalmasının daha iyi olacağı yolunda bir değerlendirme mi var devlet katında? Bu toz dumanda anlamak mümkün değil. Henüz değil.

Doğrusu, Soylu’nun Peker’in iddialarıyla söz düellosuna girmesi dahi yadırgatıcıyken Kalın’ın Tvit mesajını okurken ülkemizin nasıl bir insan değirmenine dönüştüğünü de düşündüm. Cumhurbaşkanının Güvenlik ve Dış Politikalar Danışmanı da olan Kalın bir yandan ABD ile, Rusya, Çin, Almanya ile en mahrem güvenlik ve diplomasi pazarlıklarını yürütüyor; sözünün böyle bir ağırlığı var. Diğer yandan “mafyatik bir şahsın” başlattığı ve son derece kötü kokular saçan bir tartışmayı siyaset zemininde muhalefete vurmak için devreye sokuluyor. Yazık. Maksat Erdoğan’ın desteğinin Soylu’nun arkasında olduğunu göstermekse, İletişim Danışmanı Fahrettin Altun vermişti o desteği zaten. Ama Altun’un beyanında yeni konulan iç siyasete girmeme sınırlaması dolayısıyla muhalefet partilerine vurma kısmı eksikti. Belki de o eksiği kapatma işi AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik yerine Kalın’a verilmiştir Erdoğan tarafından.

Sadece bir marina uğruna mı?

Konuya dönersek… Soylu, 13 Mayıs’ta Ramazan Bayramı mesajı yerine Peker’in son videosuna cevap verirken bir gün önce eski İçişleri (ve Adalet) bakanlarından Mehmet Ağar’ın Sözcü gazetesine kendisinin devreye girmemiş olsaydı “mayfanın marinaya çökeceği” sözüne de (suçu gazeteci Saygı Öztürk’e atarak) cevap veriyordu.

Söz konusu olan Bodrum Yalıkavak marinasıydı. 40 metreden büyük yatların yanaşabildiği marina yakın zamana dek Azerbaycan kökenli iş insanı Mübariz Mansimov Gurbanoğlu’na aitti. Mansimov, Sovyetlerin yıkılmadan önce Kızıl Ordu’da yüzbaşı rütbesindeydi. Türkiye’ye geldikten sonra Rus petrol şirketi Lukoil ve Azerbaycan petrol şirketi SOCAR’ın petrollerinin taşımacılık hakkını alarak dünyanın sayılı ticari filolarına sahip olmuş, Karadeniz petrol taşımacılığının dörtte üçünü ekline getirmişti. Mansimov’un 2000’li yıllarda, o dönem başbakan olan Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan ve kardeşi Mustafa Erdoğan ile petrol taşımacılığı konusunda gemi ticaretine girdiği basına yansımıştı. Kısa sürede Türkiye’nin en zengin isimleri arasına giren Mansimov’un işleri Rus ve Azeri şirketlerin anlaşmaları yenilememesi, Mansimov’un bunlara dava açması ve sahibi olduğu Palmali grubunun iflas noktasına gelmesine neden olmuştu. Nihayet Mansimov, 2020’de “FETÖ üyeliği” suçlamasıyla tutuklandı, şirketi de iflas etti.

Peker videolarında Mansimov’un sahibi olduğu Yalıkavak marinasının büyük yatlar üzerinden yapılan uyuşturucu kaçakçılığında kullanıldığını öne sürüyor, hükümetle ters düşen Mansimov’un elinden Yalıkavak marina yönetimine giren Mehmet Ağar ve 2018’da AK Parti milletvekili seçilen oğlu Tolga Ağar tarafından el konulduğunu iddia ediyordu. Türkiye, Birleşmiş Milletler raporlarına göre Afganistan’dan Avrupa ve oradan ABD’ye giden eroin kaçakçılığı hattının, Rusya ile birlikte ana rotası üzerindeydi. Türk polisi son yıllarda uyuşturucu ile mücadelesini artırmıştı. 2019’da Erzurum’da Afganistan-İran üzerinden Avrupa’ya sevk edilmek üzere -şimdiye dek bir defada yakalanan en büyük miktar olan 1,5 ton eroin, maden taşımacılığı yapan bir kamyonda yakalanmıştı. Peker’in “kendisini ortadan kaldırmak için Ağar tarafından” Türkiye’ye çağrılan ve 2020’de Antalya’da öldürülen “Lotu Kuli” lakaplı Azeri-Gürcü uyruklu Nadir Salifov’un da İran-Azerbaycan-Rusya sebze-meyve nakliyatı mafyası üzerinden kamyonlarla uyuşturucu kaçırdığı iddiaları vardı. Öte yandan son aylarda Güney Amerika dahil, Türkiye bağlantılı uluslararası uyuşturucu operasyonlarında artış vardı. Ağar’ın Sözcü’ye kendi olmasa mafyanın el koyacağını söylemesinin arkasında böyle bir arka plan bulunuyordu. Soylu da İçişlerini töhmet altında bırakan bu sözlere karşı çıkıyordu.

Peker videoları nedeniyle muhalefetteki CHP ve İYİ Parti ile birlikte videoları haberleştiren medyayı da FETÖ ve PKK yanlısı olmakla suçlayan Soylu’nun çıkışından kısa süre sonra Mehmet Ağar bir açıklama yaptı. Kabahat gazetecide değildi, kendisindeydi. Bugüne dek Türkiye kamuoyunun hep yüksek perdeden, meydan okuyan konuşmalarına tanık olduğu Ağar, alışılmadık ölçüde alttan alıyor, Soylu ve polis teşkilatından özür diliyordu.

Merkez-sağ bir efsanedir

Peker’in -bence fazlasıyla abartılı olarak “Türk derin devletinin başı” olduğunu söylediği Ağar, 1990’larda Ankara ve İstanbul Emniyet müdürlükleri ve Emniyet Genel Müdürlüğü yaptıktan sonra merkez-sağ DYP’de siyasete girmiş, Adalet ve İçişleri Bakanlıklarında bulunmuştu. Ama 1996’daki Susurluk Skandalı ardından “suç işlemek amacıyla silahlı örgüt kurduğu” gerekçesiyle 2001 yılında 5 yıl hapse mahkûm edilmişti. Balıkesir’in Susurluk ilçesi yakınlarında 3 Kasım 1996’da meydana gelen kazada DYP’nin Kürt aşiret lideri milletvekili Sedat Bucak’ın aracı kaza yapmış, kendisi sağ kurtulsa da arabadaki “ülkücü mafya şefi” olarak aranan Abdullah Çatlı ve İstanbul Emniyet Müdürlüğünün “sol eğilimli” olarak bilinen Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ ölmüş, kaza ardından ülkede -1993-95 döneminde -PKK’ya yardımla suçlanan- Kürt işadamları dahil faili meçhul cinayetleri da kapsayan bir dizi siyaset-mafya-ticaret-devlet ilişkisi patlamıştı.

Bu soruşturmaların açılması DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’in yine merkez-sağdaki rakibi ANAP lideri Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı döneminde olmuştu. Ağar, cezasının onaylanması sürecinde önce DYP, sonra Demokrat Parti Genel Başkanlığı yapmıştı. DYP Gençlik Kollarında siyasete atılan Süleyman Soylu’nun 2008’de DP Genel Başkanlığını Ağar’dan almış olduğunu da hatırlatalım. Soylu’nun 2012’de -o zamana dek sert eleştirilerle muhalefet ettiği- Erdoğan’ın AK Partisine katılmasından bir yıl önce 2011’de cezası onaylanıp 2012’de hapse konulan Ağar, 2013’te “şartlı tahliye” edilmişti. Hapis cezasını da bir “devlet görevinin tamamlanması” olarak tanımlayan Ağar, 2014 seçimlerinden itibaren AK Partiyi desteklemişti. Soylu’nun 2015’ten itibaren önce Çalışma, sonra İçişleri Bakanı olarak Erdoğan kabinelerinde yer aldığını, o arada Ağar’ın Yalıkavak Marinası yönetiminde oğlu Tolga ile yer aldığını ve Tolga Ağar’ın 2018’de AK Parti Elâzığ milletvekili olarak TBMM’ye girdiğini, burada Milli Savunma Komisyonu üyesi olduğunu biliyoruz.

Çakıcı, Peker ve diğerleri

Sedat Peker ismi 1990’larda yeni duyulmaya başlamıştı ama Alaattin Çakıcı’nın namı yürümüştü. 1998’de Türk Ticaret Bankasının (Türkbank) inşaat müteahhitti Korkmaz Yiğit’e satılması olayında perde arkasında rol oynamış, bu nedenle Mesut Yılmaz hükümeti düşmüştü. Çakıcı aynı yıl Türkiye’de -eski eşi Nuriye Uğur Çakıcı’yı öldürtmek dâhil- aranmakta olduğu suçlarla ilgili olarak Fransa’da yakalanmış, üzerinden bir başka isim adına düzenlenmiş ve sadece diplomatik devlet görevindeki bürokrat ve üst düzey siyasetçilere verilen “kırmızı” pasaport çıkmıştı. Şimdi İYİ Parti lideri olan ve DYP üyesi olduğu dönemde Ağar’ın ardından İçişleri Bakanlığı yapmış olan Meral Akşener, Ağar’ın yakalanmak üzereyken yurtdışına kaçmasının Trabzonlu hemşerisi olan ANAP Milletvekili Eyüp Aşık sayesinde olduğunu iddia etmişti.

Çakıcı son olarak cezaevinden Erdoğan’a yazdığı mektup nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaretten ayrıca 10 ay ceza almışken, 2020 yılında tahliye edildi. Çakıcı’nın Covid-19 pandemisi nedeniyle cezaevlerindeki şartlı tahliyeden yararlanmasında, Erdoğan’ın seçim müttefiki Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli’nin payı oldu. Daha önce Çakıcı’yı hapishanede ziyaret eden ve bu fotoğrafı MHP yönetimince basına verilen Bahçeli, tahliyesi sonrası Çakıcı’yla MHP merkezinde kabul etti. Bahçeli, Çakıcı’yı “memleket hizmetinde ülkücü dava arkadaşı” olarak TBMM kürsüsünden övdü. Çakıcı mahkeme ifadelerinde yurtdışındayken “MİT’e hizmeti” olduğunu söylemiş, MİT’in eski İstanbul Bölge Başkanı ve sonra Dış Operasyonlar Başkanı Nuri Gündeş, emekliliği ardından bir TV programında o sırada cezaevinde bulunan Çakıcı’ya “gözlerinden öperim” selamı göndermişti. Çakıcı’nın silahlı Ermeni örgütlerine karşı istihbarat operasyonlarında kullanıldığı iddiası var. Çakıcı, tahliye olduktan sonra Mehmet Ağar ile de buluştu. Yanlarında MİT ve Emniyet için çalıştığı sırada adı “mafyatik” iddialara karışmış emekli albay Korkut Eken ve Özel Kuvvetler Komutanlığı yaptıktan sonra MHP’den milletvekili olan ve Ergenekon davalarından hapis yatan emekli korgeneral Engin Alan da vardı. Beraber çektirdikleri “ekibi yeniden topluyoruz” izlenimi veren fotoğraf, perde arkası ilişkilerde bir şeylerin değişmekte olduğunu da haber veriyordu adeta.

Yazının devamı burada.