MİLLİ İRADEYE, DEMOKRASİYE VE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE DAVET

DUYURU; 19/01 12 Nisan 2019 -31 Mart 2019 tarihinde yapılan seçimler sonrası yaşanan gelişmelere ve yıkıcı tartışmalara şahit olan aklı başında, doğru ile yanlışı ayırt edebilen Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm vatandaşları gibi biz hukukçular da üzüntü ve şaşkınlık içindeyiz.

Seçimlerin nasıl yürütüleceği ve seçim sonuçlarına itirazların nasıl yapılacağı 58 yıldır yürürlükte olan 298 sayılı “SEÇİMLERİN TEMEL HÜKÜMLERİ VE SEÇMEN KÜTÜKLERİ HAKKINDA KANUN”da açıkça belirtilmiştir.

Diğer alanlarda olduğu gibi seçimleri düzenleyen bir yasa yokmuş gibi davranılmakta, key iliğe prim verilmektedir. Her ne kadar ülkeyi ayakta tutan Anayasanın ve yasaların yok sayılmasını kanıksadığımız zannedilse de, bu ülkenin milyonlarca hür ve eşit yurttaşları olarak bu yapılanları da not ettiğimizi belirtmek istiyoruz.

Türkiye’nin iki yüzyılla yakın bir süredir izinde olduğu modernleşme ve yetmiş yılı aşan demokrasi tarihinde ilk defa seçim yapılıyormuşçasına sergilenen siyaseti aşan davranışların yasalarla açıklanması veya tevil edilmesi mümkün değildir.

Yasaların ve evrensel hukukun çizdiği sınırları aşmaya hevesli olanlara Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğunu ve millet iradesine dayanan egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğunu bir kez daha hatırlatmak isteriz. Egemenliğimizi millet namına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluş, Anayasada gösterilen özgürlükçü demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş olan hukuk düzeninin dışına çıkmamalıdır.

Yetkili olsun veya olmasın bütün yurttaşlarımızı Anayasamızın başlangıç bölümü ve 6 maddesinde açıkça belirtilen ilkelere uymaya davet ediyoruz. Bir kez daha hatırlatmak isteriz ki Anayasanın 129 maddesinde de belirtildiği üzere “Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette

bulunmakla yükümlü”dür. Bu kural tüm memur ve yöneticileri bağladığı gibi YSK başta olmak üzere seçim yargısını ve mercilerini de bağlamaktadır.

Ancak üzülerek görüyoruz ki Anayasa ve yasalarımız göz ardı edilerek, yurdumuzu demokrasiden uzaklaştıracak yeni niyetler ortaya çıkmakta ve bu niyetler eylemlilik kazanmaktadır. 31 Mart seçimlerinden sonra yaşanan iki konunun özellikle bu bağlamda değerlendirilmesinin, tüm milletimizin yararına olacağını düşünüyoruz.

Ülkemize ve bekamıza bir tehdit oluşturan bu iki uygunsuz durumu paylaşmayı görev biliyor ve konuyu idrak ve vicdan sahiplerinin izanlarına bırakıyoruz.

İlk uygunsuz ve hukuka aykırı durum seçimlerin demokratik ilkelere, Anayasa ve yasalara uygun bir şekilde yürütülmesinden sorumlu ve seçim sonuçlarına yapılacak itirazlarını inceleyecek merciler olan İlçe, İl ve Yüksek Seçim Kurulları ve üyeleri üstünde oluşturulan baskıdır.

Hangi makam ve mevkide olursa olsun tarafsız kalması ahlakın ve hukukun gereği olan yöneticilerin görevi, seçimi huzur ve güven içerisinde yasalara uygun şekilde gerçekleşmesini sağlayıp, İlçe, İl ve Yüksek Seçim Kurullarının adil ve bağımsız bir şekilde denetleyeceği seçim sonuçlarına, her nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın saygı duymaktır. Yetkilerin aşılması yoluyla bu yasal düzene karşı yürütülecek her türlü girişim “Anayasal düzenin ihlali” anlamına gelecektir.

Bu bağlamda İstanbul, Diyarbakır, Van ve Mardin gibi yerlerde, seçimleri kazanan adaylara mazbatalarının halen verilmiyor olmasının izah edilebilir bir yönü bulunmamaktadır.

Seçimlere itiraz anayasal bir hak olmakla birlikte benzer durumlarda ve farklı il ve ilçelerde farklı partiler için farklı uygulamalar yapılıyor olması, hem demokratik düzene hem de yasalara olan inancı sarsmakta, toplumsal birliğimizin temelini zedelemektedir. Muş gibi bazı illerde ve bazı ilçelerde kazanan belirli bir ittifakın veya partinin adayı olunca 3 oy fark bulunan sonuca itiraz reddedilirken, bir başka ittifakın veya partinin adayının 28.000 oy farkla kazandığı seçime yapılan itirazı kabul etmek ve itiraz süreçlerini milli iradenin tecellisinin ertelenmesi için araçsallaştırmak büyük bir yanlıştır.

İkinci uygunsuz ve hukuka aykırı durum ise seçimlere girmesine izin verilen ve seçimleri kazanan bazı adaylar ile il ve ilçe genel meclisi üyelerinin KHK’lı olduğu öne sürülerek seçilme hakkının açıkça ihlal edilmesidir.

Anayasa ve kanunlara aykırı olarak mesleklerinden, yaşamlarından, özgürlüklerinden edilen KHK’lılar olarak, arkadaşlarımıza karşı girişilen artık sayılması iyice zorlaşan bir seri “hak ihlali”ne eklenen bu yeni ihlalleri görüyoruz ve not ediyoruz. KHK hukuksuzluğu üzerine inşa edilen bu sürekli, kesintisiz ve şiddetli hak ihlallerini

ebediyete kadar sürdürebileceğini zannedenlere hatırlatmak istiyoruz ki bu ülke, bu toplum ve bu hukuk sahipsiz değildir. Sizin kalpleriniz kavrayamıyor, gözleriniz görmüyor, kulaklarınız duymuyor olsa da biz KHK’lılar bu ülkenin sadık, çalışkan ve eğitimli yurttaşlarıyız. Yasal prosedürler ve evrensel hukuk ilkelerini tamamen çiğneyerek görevlerinden ve mesleklerinden ettiğiniz hukukçular, doktorlar, akademisyenler, öğretmenler, hemşireler, askerler ve polisler olarak Anayasal haklarımızı bir kez daha ihlal edişinizi not ettiğimizi hatırlatmak istiyoruz.

Hukukun Üstünlüğü Platformunu oluşturan hakimler, savcılar, avukatlar, ve akademisyenler olarak yıllarca emek vererek kazandığımız diplomalar ve tamamladığımız stajlara rağmen, bir kamu görevi olmadığını bile bile engellediğiniz mesleğimizi, “Avukatlık” yapma hakkımızı çiğnediğiniz gibi şimdi de seçme ve seçilme hakkımızın engelleniyor olması konusunu sonuna kadar ve yasal sınırlar içerisinde takip edeceğimizin altını önemle çizmek istiyoruz.

İnsanları KHK’larla işleyerek, haklarını çiğnemeyi sıradanlaştıran ve “sivil ölüm” gibi insanlık dışı uygulamaları hesap vermeden yürütebileceğine inananlara bir kez daha hatırlatmak istiyoruz ki DANIŞTAY BAŞKANLIĞI’NIN 07.12.1989 TARİH VE 1988-6 ESAS, 1989/ 4 SAYILI İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KURULU kararında da hükme bağladığı üzere “ OHAL VE SIKIYÖNETİM DÖNEMİNDE GETİRİLEN TÜM KISITLAMALAR ANCAK OHAL DÖNEMİ İLE SINIRLIDIR. BU DURUM ÖMÜR BOYU KAMU HİZMETLERİNDEN KISITLILIK ŞEKLİNDE ANLAŞILAMAZ”.

Yine ülkede yapılan tüm seçimlerde uygulanacak hükümlerin yer aldığı298 sayılı “SEÇİMLERİN TEMEL HÜKÜMLERİ VE SEÇMEN KÜTÜKLERİ HAKKINDA KANUNU’nun 130/5. maddesine göre”adaylığın kesinleşmesinden sonra, adayın Türk olmadığına, yaşının kanunda gösterilenden küçük olduğuna, okur - yazar olmadığı veya seçilme yeterliğini kaybettiren bir mahkumiyeti bulunduğuna ilişkin iddialar dışındaki nedenlerle adaylara itiraz olunamaz. Bu hüküm olağanüstü itirazlar için de geçerlidir.”

Hak ihlallerini adet haline getirenlerinde de gayet iyi bildiği üzere yasalardan ve yüksek mahkeme kararından da anlaşılacağı üzere demokrasinin vazgeçilmezi olan seçme ve seçilme hakkını OHAL ve KHK gerekçe gösterilerek ihlal edilemez. Ülkenin kontrolünü ele geçiren bir siyasi kliğin kendisine engel olarak gördüğü KHK’lıları toplumda suçluymuş gibi göstermesi kabul edilemez. Unutulmamalıdır ki bir çok KHK lı hakkında adli işlem yapılmamıştır. Yargılanan bir çoğu beraat etmiş, bir çoğu hakkında da kesinleşmiş mahkeme hükmü dahi bulunmamaktadır.

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ PLATFORMU olarak amacımız bir partinin lehine veya bir diğer partinin aleyhine hareket etmek değil tara ların kimliğinden bağımsız olarak hukukun üstünlüğünün sağlanması, demokrasimizin temellerinin güçlendirilmesi için çalışmaktır.

Tüm yetkilileri, milli iradeyle tecelli eden sonuçlarına saygı duymaya, Anayasal bir hak olan itiraz süreçlerini yetki aşımı ve key ilikle bozmaya çalışmaktan vaz geçmeye ve bu adaletsizliğin simge ismi haline gelen başta sn. Ekrem İMAMOĞLU olmak üzere seçimleri kazanan tüm adaylara mazbatalarının verilmesini istediğimizi belirtiyor, tüm yetkili ve görevlileri yasal görevlerine sadakate ve sandık sonuçlarına saygı duymaya davet ediyoruz.

Ülkemizin KHK’larla susturulan ve sivil ölüme mahkum edilen yetişmiş uzmanlarının yokluğunda giderek baş edilemez ve yönetilemez hale gelen krizler karşısında ülkenin gerçek gündemi olan siyasal ve kamusal sistemin restorasyonu için

• Ülkemizin Avrupa Birliği üyelik perspekti ine yeniden girmesi için Kopenhag kriterlerine uyum başta olmak üzere hukukun üstünlüğü, temel demokratik değerler ve Anayasal zemine geri dönülmesini,

• Yıkıma sürüklenmekte olan güzel ülkemizin yeniden inşasında kendilerine yaşatılan bütün insanlık dışı muamelelere rağmen seve seve emek sarfetmeye hazır tüm KHK mağdurlarının 3 yıldır gasp edilen yasal haklarının bir an önce iadesinin sağlanmasını,

• Yargının ve adalet mekanizmalarının temel hak ve hürriyetler ile evrensel hukuk ilkeleri göz ardı edilerek, araçsallaştırılmasından vaz geçilmesini,

• Hukukun açıkça çiğnendiği, “düşman hukukunun” uygulandığı yargı süreçleri ile aralarında onbinlerce kadın, binlerce çocuk ve yüzlerce bebek ve yaşlı denilmeden cezaevlerinde tutsak edilen onbinlerce siyasi mahkumların ve tutukluların gerekli yasal düzenlemeler yoluyla serbest bırakılarak toplumsal barışın yeniden inşasını,

• Toplumsal barışın inşasının ilk adımı olarak ise tüm tara ların adil bir seçim sürecinde uzlaşmasıyla, demokrasinin bozulan ayarlarının tamiri ile başlanılmasını talep ediyoruz.

Kamuoyuna Saygıyla Duyurulur

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ PLATFORMU