Değerli Basın Emekçileri,

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu TBMM’de Düzenlediği Basın Toplantısında Gündemi Değerlendirdi.

Osman Kavala’yı cezaevinde tutmak için uydurmadıkları suç kalmadı! Önce Gezi Olaylarının finansörü sonrasında da 15 Temmuz Darbe Girişiminden suçlandı! Osman Kavala sadece bir sivil toplum aktivistidir!

Osman Kavala haksız, hukuksuz şekilde tutukludur. Değerli arkadaşlar Osman Kavala tam 1000 gündür ne olduğu belli olmayan bir şekilde tutuklu inanılmaz bir hikâye var ortada. Bakın Osman Kavala’nın 1000 gündür tutsak olduğuna dair önemli bir çalışma başlatıyoruz. Tüm demokrasi ve hukuk yanları bunu başlatıyor ve biz bunu kabul etmiyoruz. Osman Kavala ne yaşadı? Bakın 1000. Gününde büyük bir haksızlığı anlatacağım size. 18.10.2017’de Osman Kavala tutuklandı. Gezi olaylarının finansörü diye tutuklandı. Dosya içeriği hakkında bilgisi yoktu ve 19 ay boyunca bu içeriğe de ulaşamadı. Medya bu içerikleri ifşa ediyordu ve ne olduğu belli olmayan bir şekilde 19 aylık bir süreç geçti. Sonunda bu süreç içinde ne yaşandı? 3 kez mahkeme heyeti değişti. Beraat isteyen mahkeme başkanı değiştirildi ve bütün bunlara rağmen beraat kararı alındı. Gezi olaylarının finansörlüğü 312. TCK’nın maddesinden beraat etmesine rağmen, tutukluluğunun bitmesine rağmen, bu sefer 309. Maddeden yani Darbeye teşebbüsten bir tutukluluk kararı çıkarıldı. Bu da boş bir karardı çünkü önceki mahkemelerde bu karar hakkında da tahliye kararı vardı. Bunun üzerine iktidar bir başka yola başvurdu ve sonuçta casusluk suçlamasıyla Osman Kavala hakkında tekrar bir tutuklama kararı verildi. İnanılmaz bir süreç yaşatıldı, bakın burada size bu süreç ile ilgili bilgilerde vermek isterim, utanç verici bir süreçtir bu. 19 ay hakim karşısına çıkarılmadı, suçunun ne olduğunu bile bilmiyordu ve bu arada Anayasa Mahkemesi tutukluluğa itiraz ile ilgili bir ret kararı vermesine rağmen ardından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi haksız bir tutukluluk olduğunu söyledi, bu karar 10 aralıkta alındı ve Mayıs 2020 yılında kesinleşti ama buna rağmen Osman Kavala halen içeride, inanılmaz bir şekilde hangi suçtan yattığı, suçunun delillerinin ne olduğu bile belli değil ve bu şekilde devam ediyor, inanılmaz bir süreç, 1000 gündür bir insanın özgürlüğü gasp ediliyor, Osman Kavala bir sivil toplum aktivistidir. Her demokrasi ve hukuk yanlısının sevdiği, saydığı, insan haklarından yana olan bir insandır ve bütün bu tırnak içinde suçlarından dolayı cezalandırılmaktadır başka bir şey değildir bu yapılan değerli arkadaşlar. Bakın dosyaya baktığımız zaman binlerce sayfa telefon dinlemesi var ama herhangi bir suç isnadını destekleyecek tek bir cümle yok maalesef. Bütün bunlardan sonra biz Osman Kavala’nın haksız, hukuksuz tutukluluğunun bir an evvel bitirilmesi gerektiğini söylüyoruz. Tüm dünya nezdinde Türkiye’nin prestijini 0 eden bir karardır Osman Kavala’nın tutukluluğunun devam etmesi 1000. Gününe giriyor, biz haykırıyoruz Osman Kavala bu haksız, hukuksuz tutukluluktan kurtulsun. Türkiye’ye adalet gelsin diye haykırıyoruz.

Sosyal medya yasası getirme kararı aldılar. Sosyal medyalarımızı artık bir göz takip etmeye çalışacak kabul edilecek bir durum değil bu.

Ne yapılmaya çalışılıyor? En başta sosyal medya yasası ile özgürlükler kısıtlanmaya çalışılıyor ve özgür bir şekilde interneti kullanmamızın önüne geçmek istiyorlar. Muhalefetin sesini kesmek istiyorlar ve iktidarlarını bu şekilde devam ettirmeye çalışıyorlar. Bu yasa tasarısı bugün görüşülmeye başlanacak komisyonda ardından genel kurula gelecek, yasa tasarısında 2 önemli husus var onlar hakkındaki eleştirilerimi söylemek isterim. Sulh Ceza Mahkemelerinin tedbir kararlarının vuku bulması son derece tehlikeli öncesinde erişim yasağı getiren Sulh Ceza Mahkemeleri şu anda içeriğin de silinmesi kararını alabilecek ve bu durumda şikâyet edilen kişi veya kurumun bundan haberi olmayacak. İtiraz ettiği taktirde işte 1. Sulh Mahkemesi yerine 2. Sulh Mahkemesine itiraz edecek eğer orası reddederse karar kesinleşecek ve AYM’ye başvurmaktan başka bir yolu kalmayacak. AYM karar verse ne olur? Bizim siyasallaşmış yargı için ne olur? Maalesef hiçbir şey olmuyor. 2.5 yılda alınan Wikipedia kararından sonra Anayasa Mahkemesi’nin bu yasağı iptal etmesinden sonra maalesef mahkemeler yine başka kararlar, başka Anayasa Mahkemesi’nin kararını çiğneyen kararlar almaya devam ediyor maalesef. Bir otosansür getiriliyor ve anonim hesapların kimliğini elde ederek, otosansür insan hakları ve özgürlüklerin üzerinden buldozer gibi geçmeye çalışıyor. Yine sosyal ağ temsilcisinin Türkiye temsilcisi olma zorunluluğu getiriliyor, şu ana kadar demokrasi ve hukukun iyice ortadan kaldırıldığı ülkemizde maalesef hukuksuz kararlar alınıyordu ve sosyal medya şirketleri bu kararları kısmen uygulamıyordu ve en azından özgürlük anlamında bir adım atılmış oluyordu ama şu anda bunun da önünü kesmek, Türkiye’de ki despotik anlayışın boyunduruğu altına sosyal medya kurumlarını almak için sosyal medya şirketlerinin Türkiye’de temsilcilik açması isteniyor. Eğer ki bu temsilcilik açılmazsa para cezası ve bant kısıtlama cezası getirilecek ki bu ne demek? Twitter’a, Youtube’a, Facebook’a diğer sosyal medya ortamlarına girememeniz anlamına gelecek zaten yasakçı bir ortamdaydık değerli arkadaşlar bakın 408 bin web sitesinin yasaklı olduğu bir ülkeden bahsediyoruz.130 bin URL’nin yasaklı bir ülkeden bahsediyoruz, 7 bin Twitter hesabının yasaklı olduğu bir ülkeden bahsediyoruz ve bunun karşısında daha fazla yasak getirmek muhalefetin sesini kesmek iktidarın devamını sağlamaya çalışan bir muktedir ile karşı karşıyayız değerli arkadaşlar. Dediğim gibi şu ana kadar erişim yasağı getiriyordu Sulh Ceza Hakimlikleri şu anda içerik kaldırma cezasını da getirecek tedbir kararları alacak bize diyorlar ki; bu yasa Almanya’da da var Türkiye’de de olsun ne olur? Değerli kardeşim Türkiye’de hukuk mu var ki? Türkiye’de özgürlük mü var ki? Biz böylesi özgürlüklerin önüne geçecek ve aslında Anayasa’yı çiğneyen bir yasayı kabul edelim ki; Almanya’da ki yasa sadece sosyal medyaya özgü bir yasadır. Yani bir takım web sitelerinin kısıtlanmasına yönelik bir yasa değildir ama Türkiye’de ki bu yasa hem sosyal medya kısıtlılıkları hem de çeşitli web siteleri, URL ve Twitter hesapları kısıtlılıkları getirecek ve tamamen özgürlüklerimizi kısıtlayacak bir yasa olacaktır, biz kesinlikle yasaya karşıyız, hele ki böyle tam Meclis’in kapatılmaya çalışıldığı bir sırada geliyor ve alelacele getirilmeye çalışılıyor Türkiye’de zaten ana akım medya tamamen iktidarın denetiminde, insanlar sosyal medyadan nefes alabiliyor, bunu da kısıtlamak insanların tamamen düşüncelerini beyan özgürlüğünü ifade özgürlüğünü kısıtlamak yolunda adım atmaya çalışıyorlar, kesinlikle kabul edebileceğimiz bir durum değil. Biz sonuna kadar bu girişim ile mücadele edeceğiz.

Genel kurulda, basın toplantılarımda Uygur Türklerinin durumlarını gündeme getiriyorum ve Çin Devleti’nin zalimane uygulamalarını eleştiriyorum, bugün de eleştireceğim size çünkü gerçekten hukuk dışı çok uygulamalar yapıyorum.

Uygur Türkü Yatigar Aimuzi bize başvuru yaptı annesi Kuwanhan Aimuzi’nin Türkiye tarafından Çin’e iade edildiğini söylüyor!

Bakın size bir Uygur Türkü annesi göstereceğim adı ne Kuwanhan Aimuzi. Bu anne Kayseri’deydi ve bir anda oğlunun yanından kayboldu, oğlu onu aramaya başladı,2019 Mayıs aylarıydı, nerede olduğu bilinmiyordu aniden İzmir Geri Gönderme Merkezi’nde olduğu ortaya çıktı,1 ay boyunca oradaydı, daha sonra İzmir Geri Gönderme Merkezi bu kadını İstanbul Geri Gönderme Merkezi’ne gönderdi ve yurtdışına gönderildi. Bakın zaten hayati tehlikesi olan insanlar bunlar ve iddialara göre Malezya uyruğu ile Malezya’ya gönderildiği ve oradan da Çin’e gönderildiği ve Çin’de de toplama kampı veya cezaevinde olduğundan şüphe duyuluyor, çocuğu 1 yıldan fazla annesinden haber alamıyor. Türk yetkililer böylesi bir sorumluluğa imza atmış mı bunu bilemiyoruz ama bir şekilde hukuksuz bir şekilde çocuğunun da haberi olmadan ve yetkililere gereken bilgiler halen doğru dürüst bir şekilde verilmeden ki; olay mahkemeye intikal etmiştir,yargıdadır şuanda bu konu bu kişi yurtdışına gönderilmiştir,ölü müdür? Hayatta mıdır? Bilinmemektedir. Bize başvuran Yatigar Aimuzi’nun başvurusunu değerlendirdik ve biz de burada bu konuyu gündem ediyoruz değerli arkadaşlar.

Uygur Türkü Cevlan Şirmehmet bize başvuru yaptı başvurusunda annesinin Türkiye dönüşü Çin’de kampa atıldığını belirtiyor!

Yine bir bakın başka bir husus daha var. O da bir başka Uygur Türkü’nün meselesi Cevlan Şirmehmet. Cevlan Şirmehmet ise Türkiye’ye okumaya gelen bir Uygur Türkü İstanbul’da Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okurken annesi onu 2013’de ziyarete geliyor. Bu Çin’de bir suç gibi kabul ediliyor. Türkiye’de çocukların okuması, ailelerin gidip Türkiye’yi ziyaret etmesi. Anne geri dönüşte toplama kampına atılıyor, daha sonra hapse atılıyor,5 senelik hapis cezasına çarptırılıyor ve 5 senedir bu Türkiye’de ki hukuk fakültesi öğrencisi ve daha sonra üniversiteyi bitirmiş olan kişinin ailesi ile iletişimi kopuyor. Çin Devleti’nin zalimane uygulamalarını biz her zaman gündem ediyoruz, edeceğiz, hiçbir şekilde, hiçbir kimse bunu bizim gündeme getirmemizin önüne de geçemeyecek değerli arkadaşlar.

OHAL Komisyonu 4. Yılı dolduracak, hukuksuz ve ağır kanlı kararları ile zulüm saçmaya devam ediyor

Türkiye’de çok ilginç olaylar oluyor. Bakın size çok ilginç bir OHAL Komisyonu kararı anlatacağım arkadaşlar. OHAL Komisyonu KHK ile ihraç edilenler hakkında karar veren bir idari komisyon. 23 Ocak 2017’de kuruldu. 2 yıllığına kuruldu,1 yıl daha süre istedi, ardından 1 yıl daha süre istedi neredeyse 4. Yılı dolduracak, hukuksuz ve ağır kanlı kararları ile zulüm saçmaya devam ediyor. Bakın biz söylediklerimizi belgelendiren milletvekilleriyiz. Ben size şu anda çok çarpıcı bir belge göstereceğim değerli arkadaşlar ve hepiniz şaşıracaksınız. Günün şok haberi. Bakın çocuğunuza doktor raporu ile mama almanın işinizden ihraç gerekçesi olduğunu biliyor muydunuz? Size soruyorum. Çocuğunuza doktor raporlu 120 tane bebek maması almanızın ileride başınıza büyük bir iş açacağından haberdar mıydınız? Evet bu Türkiye ise ve OHAL Komisyonu bu tür bir konuya bakıyorsa, evet işinizden atılmanıza ve bunun onaylanmasına nedendir. Nasıl mı? Bakın daha bugün ortaya çıkan çok çarpıcı bir olaydır,2013 yıllarında Van’da bir kişi çocuğu için doktor raporlu 120 tane eczaneden mama alıyor ve birileri onu eczaneden mama alırken, ihbar ediyor, işte örgüte dağa götürecek mamaları diye, bunlar bebek maması, mahkemeye intikal ediyor olay ve mahkeme bu konu hakkında beraat kararı veriyor çünkü çocuğu için kullanmış olduğu apaçık belli. Fakat sonra ne oluyor biliyor musunuz? Bu kişi Van Belediyesi’nde ki işinden ihraç ediliyor. Neden ihraç edildiğini bilmiyor. Ardından OHAL Komisyonu geçtiğimiz günlerde kararını gönderiyor ve OHAL Komisyonu kararında ne diyor? “Efendim zamanında diyor bu konu ile ilgili bir soruşturma geçirmişsin, bir çocuk mamasını örgüte götürme ile ilgili bir soruşturma yaşanmış, bundan dolayı kararımız ret. “Bakın karar içeriği, haber içeriği burada ve kişi ne diyor? “Ben böyle bir durum başına geleceğini tahmin etmiyordum. Kimse de mama aldığı için gözaltına alınacağını tahmin etmez. Benim aldığım destekleyici bebek mamasıydı. Ben eve giderken durdurulan ve hiçbir mukavemet göstermemize rağmen yanımda bulunan 16 yaşındaki bir çocuğu ters kelepçelediler. TEM’de ifadelerimiz alındığı sırada uzun bir süre kutularda mama olduğunu kanıtlamaya çalıştık. Hatta bir polis amiri söz konusu kutuların mama olduğunu ve çocuğunun da aynı mamayı kullandığını söyledi. Ancak buna rağmen gözaltıya devam ettiler. Bize sürekli mamaları neden örgüte götürdüğümüz soruldu. Biz de ısrarla bebek mamasının nasıl kullanıldığını ve kimlerin yediğini anlattık. Asıl komedi ise mamanın bunca süre geçmesine rağmen halen peşimi bırakmaması!” Bakın Aziz Nesinlik bir olay bu aslında. Devam ediyoruz. “OHAL Komisyonu tarafından ihraç edilmemin ardından, ihraç olmama neden olan durumun mama olduğunu hayret ve şaşkınlıkla öğrendim.” İhraç edilmiş sonrasında OHAL Komisyonu’ndan da başvurusuna ret kararı almış ve ret kararında bu mama soruşturmasının ret gerekçesi olduğunu öğrenmiş. “Hatta OHAL Komisyonu bu mamaları tıbbi malzeme olarak yorumlamış ve örgüte götürdüğüm ile ilgili net hüküm vererek beni ihraç etti. Trajik durum bununla da kalmadı. Aynı gece bu mamaları tekrar bana geri verdiler.” diyor kişi. Avukatı da bu duruma itiraz ediyor. Evet değerli arkadaşlar işte böylesi saçma sapan bir komisyon ile karşı karşıyayız. İnanılmaz bir komisyon ile karşı karşıyayız ve OHAL Komisyonu OHAL’in 4. Yılında zulüm saçmaya devam ediyor. Yüzbinlerce kişi için olumsuz karar aldı, %90 oranında olumsuz karar aldı, olumsuz karar alma kriterleri de bunlar işte, şu gösterdiğim olaylar, yani düşünün bir mamanın alınması bile sizin ihraç gerekçeniz olabiliyor. Bunun gibi binlerce örneği biz OHAL Komisyonu’nu ziyaret ettiğimizde kendilerine gösterdik, dosyalarla önlerine konduk zerre kadar tek bir cevap veremediler bana. Ben şimdi bu konuyu da tekrar OHAL Komisyonu yetkililerine soruyorum. Bu skandal kararı nasıl aldınız? Hiç hicap duymadınız mı? Ve bu skandal kararı alıp insanların hayatını nasıl kararttığınızın hiç farkında değil misiniz diye tekrar soruyorum değerli arkadaşlar.

Türkiye’de kullanılan Korona Virüs testinin doğruluğunun %40 olduğu ortaya çıktı!

Biz zaten mart ayından beri bu konuda önemli iddialarımız vardı, Türkiye’de kullanılan Korona Virüs testinin doğruluğunun %40 olduğu iddiası ortaya atılmış ve bu demek ki gerçekmiş ki bu Korona Virüs testlerine onay veren Daire Başkanı Sağlık Bakanlığı tarafından görevinden alınmış. Değerli arkadaşlar biz Korona sürecince hem Sağlık Bakanlığı’nın hem Adalet Bakanlığı’nın son derece gayri ciddi bir şekilde süreci yürüttüğünü hep söyledik, söylüyoruz. İşte size vahim bir örnek! Korona Virüs testinin nasıl böyle gayri ciddi bir ortamda alındığı değerlendirildiği apaçık bir şekilde ortaya çıkıyor. Biz şu ana kadar yaptığımız eleştirilerde ne kadar haklı olduğumuzu gördük ve bundan sonrasında da en azından halkın sağlığının korunması açısından daha ciddi bir çalışma yapılması gerektiğini söylüyoruz kite onay veren Mikrobiyoloji Referans Laboratuvarları ve Biyolojik Ürünler Daire Başkanı Selçuk Kılıç görevden alınmış.

Suriyeliler ve diğer göçmenler Türkiye’de nefret ile karşılanıyor, nefret suçları işleniyor bu insanlar bazen öldürülüyor

Üyesi olduğum Göç ve Uyum Komisyonu’nun konusu olan göçmenler ve mülteciler. Günümüzde büyük bir ırkçılıkla Suriyeliler ve diğer göçmenler Türkiye’de nefret ile karşılanıyor, nefret suçları işleniyor bu insanlar bazen öldürülüyor bazen de zarara uğruyor, işte onlardan birisi geçtiğimiz günlerde bakın şu fotoğrafını gördüğünüz Hamza Acan isimli 17 yaşında ki delikanlı. Bu kişi ne yaşadı? Biraz üstünde durmak lazım. Ayrıntılı bir şekilde araştırdık bu konuyu. Bursa’da Gürsu’da bir Pazar tezgahtarı 17 yaşındaki Hamza Acan. Karşı komşusuna bir Suriyeli kadın geliyor ve bir domates pazarlığı yapıyor, akşama gelip domatesleri alırım diyor, akşama kadın geliyor domatesleri alacak ama kalitesini ve fiyatını beğenmiyor, pazarcı ile tartışmaya başlıyor, bunun üzerine dili çevirmesi için Suriyeli Hamza’dan yardım istiyorlar ve bu esnada, Suriyeli kadına satıcı hakaret etmeye başlıyor, belki işte ırkından, dilinden dolayı hakaretler bilemiyoruz tam olarak ama bir kavga ortamı yaşanıyor ve Hamza Acan karşı taraftaki satıcılardan 4 kardeş bunlar, birisi 13,15,17,20 yaşlarında 4 kardeş. Birisinin yumruğu ile yere düşüyor ve kafasını sanırım vurarak hayatını kaybediyor. Burada göçmenlerin, Suriyelilerin uğradığı mağduriyet ile beraber aynı zamanda ekonomik sıkıntılar, pazarlarda iktidarın oluşturmuş olduğu ekonomik felaketin yansımalarını da görüyoruz hem satıcıların hem alıcıların üç beş kuruşluk pazarlıklar için canlara kastedebildiğini görüyoruz. Yine başka ne görüyoruz? Düşünün 13 yaşındaki 15 yaşındaki çocukların cinayet işlediklerini görüyoruz. Bu çocukların ne işi var pazarda? Hani çocuk işçiliğinin de yasa dışı olduğunu biliyoruz ama 15 yaşındaki bir çocuk,17 yaşındaki bir çocuğu öldürmekten şu anda tutuklanmış durumda. Diğer kardeşleri de tutuklanmış durumda. Bu tür olaylar maalesef devam ediyor, biz bunu çok önemsiyoruz ve ayrıntılı bir araştırma yaptım ve takibe de devam edeceğim. Göçmenlere yönelik nefreti kesinlikle kabul etmiyoruz, ekonomik sıkıntıları çocuk işçiliğini kesinlikle kabul etmiyoruz arkadaşlar.

Van Gölü’nde en az 50 göçmen hayatını kaybetti!

Yine biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde çok vahim bir olay yaşanmıştı, göç ve uyum komisyonu olarak bu olaya da tekrar değinmek isterim. İlk biz gündeme getirmiştik. Van Gölü’nde ki göçmenlerin insan kaçakçılığı yapılmak suretiyle taşınırken teknenin batması sonucu 80 kişi vardı bu teknede, insanların ölmesi 50’den fazla şu ana kadar cenaze toplandı gölden belki 80’i bulacak korkunç bir olay bu da aslında hem bölgede sadece bakın sadece bir göçmen politikasının değil diğer faktörlerin de değerlendirilmesi gerektiğini düşündürüyor. Ekonomik yoksullaşma, kültürel önyargılar meseleyi buraya getiriyor. Bu meselelerin ayrıntılı bir şekilde değerlendirmezsek daha çok böyle insanlar ölecek bunları da bilmiş olalım arkadaşlar. Van’da ve diğer sınır kentlerinde göçmen kaçakçılarının ve onlar ile iş birliği yapanların üzerine en sert şekilde gidilmesi gerektiğini söylüyoruz, sınırda görev yapan kişilerin mal beyanlarının da incelenmesi buna eklenmeli fakat bunlar yapılırken iltica ve kabul prosedürleri yeniden ve evrensel normlara göre düzenlenmeli. Bölge, İran, Türkiye geçişi, sarp dağlar ile kaplı bir bölge, kimisi bu dağlardan geçerken hayatını kaybediyor vahşi hayvanlar tarafından parçalanıp yeniliyor ve cesedi bile bulunmuyor, kimisi soğukta donuyor, parmakları kesilmek zorunda kalıyor, büyük bir dram yaşanıyor, insan hakları çerçevesinde bu konulara eğilmemiz lazım değerli arkadaşlar.

Kırşehir Cezaevi’nde ne oluyor? Ben bunu yetkililere sormak isterim. Kırşehir Cezaevi’nde şu anda 3,5 yıldır mahpus olan ve çok gayri adil bir yargılama sonucunda 9 yıl 9 aylık cezalara çarptırılan ve daha sonra Yargıtay’a intikal ettiği zaman savcını bu boş dosyalar için de cezanın bozulmasını istediği dosyalar ile yargılanan cezaevinde tutulan gencecik öğrenciler var Kırşehir Cezaevi’nde ve bu öğrenciler cezaevinde kötü muamele görüyorlar. Kendilerine yapılan haksızlıklara karşı direndikleri için cezalar alıyorlar. Görüş yasağı cezası alıyorlar, mektuplarının gönderilmemesi vuku buluyor ve bundan sonra kimisi 65 gündür, kimisi 82 gündür açlık grevindeler değerli arkadaşlar bakın olacak işler değil ama maalesef bunlar Türkiye’de yaşanıyor şuanda ben onların size fotoğraflarını da göstereceğim ve bunları kabul etmediğimizi size söyleyeceğim.

Cumali Yıldırım 65 gündür Kırşehir Cezaevi’nde kötü muameleler sonrasında açlık grevinde olan bir üniversite öğrencisi mahpus.

Emrah Kına 65 gündür açlık grevinde olan bir üniversiteli mahpus.

Avukat Saim Özdemir 65 gündür Kırşehir Cezaevi’nde kötü muameleler sonrası ve bunları kabul etmemesi sonrası açlık grevinde olan bir avukat mahpus.

Çetin Yıldız yine bir üniversite öğrencisi ve 65 gündür açlık grevinde,zulmü kabul etmediği için.

Ali Sayday 83 gündür Kırşehir Cezaevi’nde açlık grevinde zalimce uygulamaları kabul etmediği için açlık grevinde.

Muhammed Veysel 65 gündür açlık grevinde.

İbrahim Bedir 65 gündür Kırşehir Cezaevi’nde açlık grevinde.

Mazlum Dönder yine 65 gündür açlık grevinde bir üniversite öğrencisi.

Ömer Hayat 65 gündür Kırşehir’de açlık grevinde.

Değerli arkadaşlar bu insanlar şu anda üniversitelerinde okuyan öğrenciler olabilirdi ama maalesef zalimane kararlarla şu anda yine en son Müjdat Korhan 65 gündür Kırşehir Cezaevi’nde açlık grevi devam ediyor. Biz Adalet Bakanlığı yetkilileri, Ceza Tevkifişleri Genel Müdürlerini göreve çağırıyoruz, Kırşehir Cezaevi kendi başına bir cezaevi mi? İstediği gibi hareket eden, istediği gibi mahpusa zulmeden, darp eden ve yapılan açlık grevi karşısında yeni cezalar getiren bu kişilerin mektuplarının gönderilmesini bile engelleyen böyle cezaevi nasıl olabilir değerli arkadaşlar. Kabul edebileceğimiz bir şey değil ve maalesef bu tür hadiseler devam ediyor. Biz kabul etmediğimizi tekrar tekrar söylüyoruz.

Pınar Gültekin. Eski sevgilisi tarafından barışma teklifini reddettiği için öldürülen ve daha sonra yakılan bir varile koyulan ve üstüne beton dökülerek gömülen gencecik bir insan. Maalesef Pınar Gültekin ne ilk ne son, bu ve benzeri vakalar devam ediyor ve biz kadınlara yönelik şiddetin ortadan kaldırılması için önemli bir gayreti devam ettiriyoruz ve bundan dolayısıyla bize birçok başvuru geliyor. Bakın şiddete, hakarete, tacize uğrayan kadınlar kendilerine yönelik bu tacizleri belgelemekte zorlanıyorlar, aslında belgeler oluyor ama savcılıklar bu konuda karar almakta tereddüt ediyor ve çekingen davranıyor.

Bize başvuran H.G. isimli kadın eski erkek arkadaşı tarafından darp edildiğini, karakola gittiğini ve H.G.’nin şikayetine somut delil yok denildiğini, delil biriktiren H.G.’nin son olarak savcılıktan 30 günlük koruma kararı aldığını ancak koruma kararına rağmen H.G.’yi darp eden Hazar Deniz’in ailesinin: “O koruma kararı bitecek.” Diyerek saldırılara devam ettiğini bildirdi. Biz de bununla ilgili İçişleri Bakanı’na ve Adalet Bakanı’na sorular sorduk. “H.G. için 6284 sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun çerçevesinde bütün önlemler alınmış mıdır? “Pınar Gültekin’den sonraki aday H.G. midir diye sormak isterim. Yine söz konusu yurttaşın korunması için koruma verilmiş midir? H.G. isimli yurttaşa halen tehditlerin devam ettiği iddiası doğru mudur? Son 5 yıl içerisinde bu kanun çerçevesinde işlem yapılan kadın sayısı kaçtır? Ve Kaç cinayet yapılmıştır diye bakanlara sorular sorduk bir milletvekili olarak bu bizim görevimiz değerli arkadaşlar.

Grup Yorum 9. Bağımsız Türkiye Konserine izin verilmeli!

Grup Yorum büyük baskılara maruz kalan bir grup biliyorsunuz ve Grup Yorum 9. Bağımsız Türkiye Konserini vermek istiyor. 9 Ağustos’ta bu konserin yapılması gerekiyor, Grup Yorum üyeleri hayatlarını kaybetti, Helin Bölek, İbrahim Gökçek onlar özgürlük yolunda hayatlarını kaybetti, baskılara karşı hayatlarını kaybetti ve müzik yapabilmek için hayatlarını kaybetti, Türkiye öyle bir ülke ki müzik icra edebilmek için hayatınızı vermek zorunda kalıyorsunuz.

İstanbul Sözleşmesini ayrıntılı bir şekilde inceledim, kadını koruyan, kadına yönelik şiddeti engelleyen ve bu konularda bir yasal çerçeve getiren bir sözleşme bu sözleşmeden niye çekilirsiniz ki?

Biz her türlü hukuksuzluğa karşıyız, kadın cinayetlerinin artışı son derece önemli ve bu tartışılırken kadın cinayetleri her gün yaşanırken, kadına yönelik taciz, tecavüz, yaralama, darp, öldürme hadiseleri her gün yaşanırken iktidar ne yapmaya çalışıyor, İstanbul Sözleşmesinden çekilmek istiyor. İstanbul Sözleşmesi’ni ayrıntılı bir şekilde inceledim, kadını koruyan, kadına yönelik şiddeti engelleyen ve bu konularda bir yasal çerçeve getiren bir sözleşme bu sözleşmeden niye çekilirsiniz ki? Bu kadar rekor sayıda kadın cinayetinin çocuk cinayetinin olduğu saldırıların olduğu darpların olduğu bir ülkede İstanbul Sözleşmesi’nden niye çekilinir bunu anlamak mümkün değil arkadaşlar.

Türkiye’de OHAL döneminde on binlerce kadın tutuksuz yargılanabilecekken tutuklu yargılandı ve bebekleri ile çocukları ile beraber cezaevine girdi

OHAL Döneminde çok haksız tutukluluklar yaşandı, onları da bizim ifşa etmek boynumuzun borcu, her haftada bu ifşalara devam ediyoruz değerli arkadaşlar. Neler oluyor onları size anlatmaya çalışacağım, bakın size bir fotoğraf göstereceğim, bir adliyede bir anne ve bebek fotoğrafı, Türkiye’de OHAL döneminde on binlerce kadın tutuksuz yargılanabilecekken tutuklu yargılandı ve bebekleri ile çocukları ile beraber cezaevine girdi, zulmen, kin, nefret ve intikam saikiyle yapıldı bunlar, lohusa kadınlar, hamile kadınlar, çocuklu anneler karnında bebekleri ellerinde çocukları ile cezaevlerine dolduruldu onlardan birisi Bursa Adliyesi’nden Leyla Kaya. Azra bebek, annesi Leyla hanımla tutuklandı ve adliyeden son fotoğrafı bu ve bende kamuoyuna bunu sunmak istiyorum.

Sehat Sarı bakın Sehat Sarı çok üzücü bir vaka bir çocuğu olan,7 aylık hamile bir kadın. Bu kadın da tutuksuz yargılanabilecekken yanında çocuğu, karnında bebeği ile son çıktığı dünkü mahkemesinde tekrar tutukluluk devam kararı verildi,2 ay sonra mahkeme yapılacak anlaşılan doğumunu cezaevinde yapacak arkadaşlar. Türkiye’de ki skandal ve rezaletlerin boyutu bu,7 aylık bir kadını siz tutukluluğa devam diyorsunuz ve 2 ay sonra demek ki doğumunu cezaevinde yapacak,böylesine skandal hadiselerle uğraşıyoruz işte.

4 ayı geçti anne baba göremiyorlar. Adalet Bakanlık ve Ceza Tevkifevleri’ne sesleniyorum. Bakın cezaevlerinde şu anda çok sıkıntılı bir durum var. Aylardır Korona sonrasında ziyaretler yasaklandı,2 3 ay boyunca ziyaretler yasaktı ardından haziran ayının başında bir kişiye ancak o da kapalı görüşte görüş serbestisi getirildi ama düşünün baba içerde, ona ancak anne ziyaret edebiliyor, Mart ayından beri düşünün 4 aydır babasını görmeyen çocuklar yine babayı görememeye devam ediyor, olacak bir iş değil. Birçok önlemler ile halledilebilecek bir konu, dışarda bu konu az çok halledilmiş durumda ama biz cezaevlerinden çıkan insanlar ile konuştuğumuz zaman çok ağır bir şekilde Korona’nın bir fırsatçılığa döndüğünü, insanların görüş haklarına engellemeler getirildiği bilgisini alıyoruz.

Kandıra Cezaevi’nde Covid vakaları var. Hüseyin Kaya isimli T-1 ‘de bir mahpusun Covid olduğunu biliyoruz, F-1’de 4 tane idari memurun Covid olduğunu biliyoruz, cezaevlerinde Korona vakaları artıyor gereken önlemler de alınmıyor ve maalesef Korona vakalarından dolayı can kayıpları da yaşanabileceği korkusu devam ediyor.

Yine Seydişehir ve Midyat cezaevlerinde de Korona vakaları var, bu cezaevlerini aradığımız zaman hem bize hem de vatandaşlara bilgi vermemeye çalışıyorlar, düşünün demek ki bir hatanız var ki kamuoyuna bilgi veremiyorsunuz, cezaevi yönetimleri bilgi veremeyeceklerini söylüyorlar, başsavcılığa iletiyorlar yani düşünün bu kadar şeffaf olmayan bir durum içindeyiz, biraz evvel de size söyledim Korona testlerinin %40 oranda ancak doğruluğun olduğu ve Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı’nın Korona konusundaki skandalları ile çok kötü bir yerde olduğumuz net bir şekilde söyleyebilirim.

Akhisar Cezaevi’nde neler yaşanıyor. 1 haftadır tuvaletler tıkalı ve mahpuslar son derece zor durumda. Biz bunu da Adalet Bakanlığı’na bildirmiş olalım.

9 Ağustostaki DGS sınavının il merkezlerinde sadece yapılacağı söyleniyor ilçe cezaevlerinde de yapılması gerektiğini bildirmiş olalım.

İzmir Menemen Cezaevi’nde ne yaşanıyor biliyor musunuz? 12 kişilik koğuşlarda 24 kişi kalıyor. İzmir’in sıcağını bilirsiniz bu nemli, sıcak günlerde hastalıkların olduğu günlerde 12 kişilik yere 24 kişi doldurmuşsunuz insanlara resmen işkence ediyorsunuz.

Gebze Cezaevi’nden Songül Ekinci ne diyor bize yazdığı mektubunda: “Tecrit içinde tecrit yaşıyoruz cezaevinde. Aile ve avukat görüşlerimiz yaptırılmıyor, sosyal aktivitelerimiz engelleniyor, ailelerimizin getirdiği eşyalar verilmiyor bunlar "Koliyle yollasın" diye geri yollanıyor, sağlık sevklerimiz sorunlu, kanser hastası olanlar mağdur oluyor.” Diyor.

Biz bunu söylemeye hep devam edeceğiz. Melek Çetinkaya. Melek Çetinkaya harbiyeli oğlu için yıllardır eylem yapan ve bu haksız müebbet cezasını kabul etmeyen bir anne. Melek Çetinkaya bütün bu gayretlerinden dolayı göze battı ve geçtiğimiz hafta bugün tutuklandı, üzerinden 1 hafta geçti ama biz Melek Çetinkaya’ya ve oğluna yapılan zulmü isterse haftalarca geçsin unutmayacağız arkadaşlar. Gündem de tutacağız ve bir gün mutlaka o da çocuğu da bu zalimce kararlardan kurtularak cezaevinden çıkacak bu bizim elimizde olcak, bizim gayretimizle olacak, zulme karşı yükselen sesimiz ile olacak. O tetikçi medyanın kurbanı olamaz. O asil bir mücadele ile çocuğunun özgürlüğünü istiyor ve bunun yanısıra tüm mazlumlar için özgürlük isteyen bir kadın.

Ankara TEM’de gözaltında tutulan kişiler var ve bunlardan kimisi Covid-19 müsbet biliyor musunuz? Daracık gözaltı odasında sıkış tepiş bir şekilde hasta olan kişiler ile olmayanlar birlikte tutuluyor biliyor musunuz? Ve bu konuda İçişleri Bakanlığı tek bir açıklama yapmıyor. Ankara TEM’de tutulan 31 kişiden 1’isi Covid ve diğerlerine de bulaştırılması mı isteniyor bilemiyorum ama bunun bir an önce bitirilmesi ve özgürlüğün hakim olması lazım.

Suruç Katliamını anmadan geçemeyeceğim. Bakın geçtiğimiz gün 20 Temmuz 2020’de, 20 Temmuz 2016’nın maalesef acı yıl dönümünü yaşadık. Hatırladık, 33 düş yolcusu Türkiye’nin dört bir taraftan Suruç’a gitmişlerdi ve Kobani’li çocuklara oyuncak götürüyorlardı. Son derece erdemli bir fiil işlemek istiyorlardı ve maalesef İşid saldırısı sonucu 33 vatandaşımız gencecik,pırıl pırıl insanlar parçalanarak hayatlarını kaybettiler. Yarım kalmasın diye düşleri,oyuncaksız kalmasın diye bir çocuk kadın,erkek,Kürt,Türk,Laz bir aradaydık diyor oradan kurtulan bir Suruç Gazisi. Tek amacımız vardı kardeşlik köprüsünü güçlendirmekti, Süleyman Başer Suruç Gazisi olarak bunu söylüyor ve biz de bu 33 kardeşimizi rahmetle saygıyla, minnetle anıyoruz.

OHAL Komisyonu’nun skandal bir kararını gösterdim arkadaşlar, bakın OHAL Komisyonu’nun hukuksuzluklarını çok yakından takip ediyorum. OHAL Komisyonu inanılmaz haksız, hukuksuz cevaplar veriyor mağdurlara ve onların mağduriyetini devam ediyoruz. Zalimce Anayasa’yı çiğneyerek, hukuku çiğneyerek. Ne kadar olmuş? Biz OHAL Komisyonu’nu ziyaret edip, onları mahcup ettikten tekrar gösterdiğimiz ihlal dolu dosyalara cevap beklediğimizi söyledikten sonra ne kadar geçmiş bakın; bugüne kadar 576 gün geçmiş. Yani 1 yıl 6 ay 28 gün geçmiş. Bizi tekrar davet edip bu konu hakkında açıklama yapacaklarına telefonlarımıza bile şu anda çıkamıyorlar değerli arkadaşlar çünkü verecekleri bir cevap yok.

OHAL dolayısıyla mağdur edilen kişilerden bize intikal edilen sözleri cümleleri aktarmak isterim. Bakın bize gönderdiği bir mektubunda bir OHAL Mağduru ne diyor? "Sanayide ameleyim, sosyal hizmet uzmanıydım. İşimden haksız, hukuksuz, sorgusuz, sualsiz ihraç edildim, şimdi sanayide ameleyim işten şimdi eve geldim. Bugün çok ezildim işyerinde. Getir, götür, sil, süpür işleri ile çok ezildim. Eşim Türkçe öğretmeni ama o da şu anda evlere temizliğe gidiyor, akşam yemeğinde, temizliğe gittiği evden etli ekmek vermişler, onu yiyeceğiz, ben de şalgam aldım, bir yerde 4,25 TL, başka bir markette de 3,5 TL, ucuz olanı aldım. Malum bayram geliyor. Otobüs bileti alınacak, köye gidilecek. Bugün de böyle işte. Umuda dair hiçbir gelişme yok. Bakanlığa 3 kez sordum, aynı cevap. “Özelde çalışamazsınız dediler. “yani yıllarca okuyan üniversite bitiren bir sosyal hizmet uzmanı olarak şu anda ameleliğe devam et bana diyorlar.”  Diyor bir KHK’lı vatandaşımız. Biz de milletvekili olarak milletin bu acılı feryatlarını tüm kamuoyuna buradan duyuruyoruz arkadaşlar ve biz bu feryatları sadece bireysel olarak duyurmakla kalmıyoruz bir sivil toplum çalışması olarak OHAL raporumuzda da bu konuları duyurduk, kamuoyuna açıkladık ve ben oradan bazı cümleler ile Türkiye’de son 4 yıl OHAL’inde neler yaşanmış, insanlara neler yaşatılmış onları aktarmak isterim.

Bakın mesela birisi ne diyor? “Minicik bebekleri ve çocukları cezaevinde açık görüşe geldiklerinde kavuşma sahnesi en fazla 45-50 dakikalık ayrılış sahnesinde o kadar acıklı bir hal alırdı ki, vicdanının son zerresine kadar titretirdi insanı o anlar. O tablo suçlu tablosu değildi.” Diyor bir eski mahpus.

 

Bir başka kadın bakın OHAL raporumuzda ne diyor: “Hamile idim ve düşük riskim vardı, bir şehirden başka bir şehre gönderildim, yol gitmiş olmam dolayısıyla kanamam oldu. Başka zaman tekrar oldu. Yan koğuşa da 8 aylık hamile bir bayan gelmişti, şeker rahatsızlığı vardı, Koğuşumda da 3 tane çocuk vardı." İşte cezaevlerinin halini raporlarımız anlatıyor. Çocukların, hamilelerin, çocuklu annelerin dopdolu olduğu Türkiye cezaevleri gerçeği.

“Bu utanç verici durum karşısında insanlığımdan utandım.” diyor bir mağdur. “Şunu anladım ki her vatandaş kendi bahçesinin veya sokağının çiçeği, ağacı ile ilgileniyor, başka bahçelerin, başka sokakların ağacı kesilmiş, çiçeği koparılmış kimsenin umurunda değil, OHAL döneminde insanlık kaybetti.” diyor.

OHAL raporumuzdan bir başka anekdot Yaşandı, yaşanıyor bu tür olaylar: “Cezaevindeyken 4,5 aylık bebek de vardı 4,5 yaşındaki çocuk da vardı.” Diyor bir anne. “Ateşlendiklerinde, ateş düşürücü şurup ve ilaçlara, özellikle geceleri ulaşım imkânı vermiyorlardı. Gece bebekleri, anneleri olmaksızın itiraz etmemize rağmen acile götürdükleri çok oldu." Düşünün annesi yanında olmadan bebeği hastaneye götürüyorsunuz o çocuk ne hale gelir. İşte OHAL döneminde bunlar yaşandı, tüm kamuoyu bunları bilsin ve halen de yaşanıyor değerli arkadaşlar.

Biz infaz indirim yasası ile ilgili son gelişmelere aktarmak isteriz. İnfaz indirim yasası AYM tarafından şekil olarak reddedildi, ama esas olarak değerlendirilecek esastan bu sonucun adil bir şekilde değerlendirilmesini ve yasanın iptal edilmesi gerektiğini söylüyorum.

OHAL raporumuzdan yine başka anekdotlar sunuyorum. OHAL’de mahkeme salonları nasılmış bakın: “Dünya tarihinde eşine az rastlanır vicdansızlıkların, hukuksuzlukların ve merhametsizliklerin yaşandığını gördük ve duyduk. Daha 2 yaşında çocuğun annesi ve babası gözlerimin önünde aynı anda tutuklandı ve çocuk teyzesinin ellerinde ağlayarak kaldı.” Diyor bir mağdur. Evet anne baba tutukluluklar yaşayan acısından çok iyi bilineceği gibi o manzaraları seyreden insanlar tarafından da çok iyi biliniyor ve vicdanları kabul etmiyor.

Yine OHAL raporumuzdan bir anekdot: “Eşimin hamileliğini söyledim. Eşimin ve benim dilekçe ile belirttiğimiz can kaybı yaşandı ve bebeğimizi cezaevinde kötü muamele ve işkenceler altında ve bir hayvana bile yapılmayacak kötü muamelelerden, hastanede kelepçeli işkencelerden sonra kaybettik.” Bakın OHAL döneminde hamile annelerin cezaevlerinde bulunmasından dolayı çok bebek kaybedildi. Anneler düşük yaptı, bu bebek cinayetlerinin bu bebek kanlarının hesabını kim verecek arkadaşlar, mutlaka biz bir gün bu hesapları alacağız, bu zalimlerin yanına kesinlikle bunlar kalmayacak.

OHAL’in 4. Yılından raporumuzdan aktarılan bir anekdot:” Hamile arkadaşı 3. hastanede doğuma aldılar, 1. Ve 2. Hastane doğurmak için almamıştı, emzirmek için izin istediğinde kelepçelerini çözmediler, doğumda yanında kimse yoktu, annesi ve babası ile görüştürülmedi arkadaş. Torunlarını hiç göremedi arkadaşının annesi ve babası, 2. gün hemen yeni doğu yapmış lohusa kadın cezaevine getirildi.” İşte OHAL döneminde bu zalimlikler yaşandı.

Yine başka anlatıyoruz, kimse duymaktan rahatsız olmasın. OHAL’de doğum sancılarındaki mahpus kadınları anlatıyorum:” Hamile bir bayanın kolu yatağa kelepçeli ve oda kapısı açık ve karşısında askerler olduğu halde doğum sancılarını yaşadığını bizzat yakınlarından dinledim. Doğum yapar yapmaz tekrar hapishaneye getirildiğini dinledim.” Diyor. OHAL raporumuzdaki bir kişi.

OHAL döneminde acımasızca zulümler yapıldı ve sivil ölüm, sosyal soykırım muameleleri mağdurlara uygulatıldı.

Bakın daha geçtiğimiz gün Adana’da bir mağdur KHK ile ihraç bir kişinin eşi tam 4 tane ev arıyor ve kendisine eşin cezaevinde diye ev kiralatılmıyor, hatta son gittiği ev kiralamaya tam yakın bir durumda sözleşme imzalanacak, ev sahibinin hâkim yakını: “buna kiraya verme, bu KHKlılara başın belaya girer.” deyince bu kişi bu 4. Daireyi de kiralayamadı. Yani düşünün sadece maddi açıdan sıkıntılar yaşamak değil. Manevi açıdan da sosyal etiketleme, dışlama, ötekileştirme ve soykırım uygulamaları maalesef OHAL döneminde acımasızca yaşatıldı ama bunların mutlaka bir gün hesabı verilecek.

Bakın Adana’dan yine bir başka vaka,” Adana Ceyhan da babamdan kalan miras ile aldığım 2 evimdeki kiracılar polisin: "Bunlara kira da ödemeyin evinden de çıkmayın." dediklerini söyleyerek 1 yılı aşkın zamandır ödeme yapmıyorlar,1 yıldır çocuklarım mağdur." Diyen bir kişi var. Yani sizin OHAL mağduru olmanı kiracınızın bunu kullanarak sizi şikâyet etme tehdidi ile kirasını vermemesi ile sonuçlanabiliyor bu tür vakalara çok rastladım.

Şerif Mesutoğlu’nu tekrar hatırlatmaya devam ediyorum. Zulmen Muhammed Safitürk davasında herkesin bildiği gibi katil olmamasına rağmen müebbet hapis cezasına çarptırılan bir kişi, evet Yargıtay’da bu kararı onadı ama bu adil olmayan bir karardı, zalimce bir karardı ve biz bu insanın mağduriyetini duyurmaya devam edeceğiz.

Selçuk Kozağaçlı Çağdaş Hukukçular Derneği eski başkanı hukuku savunanlar direniyor, hukuku isteyenler özgürlük talep ediyor,haberiniz var mı diye soruyorum kamuoyuna. Sadece savunduğu için,sadece savunma mesleğini yaptığı için mağdur edilen avukatlardan bahsediyoruz değerli arkadaşlar.

Açlık grevinde Ebru Timtik yine Aytaç Ünsal oldukça zor durumda ve çok zayıflamış durumda olan avukatlar. Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal,onlar şuanda çok zor durumdalar açlık grevindeler ve adil bir yargılamadan başka bir istekleri yok, Yargıtay hala dosyayı görüşmedi,bu insanlar açlık grevinde eridikçe eriyor, Yargıtay sanırım karar vermeden hayatları ile ilgili daha önemli tehlikeler oluşabilecek.

Şakran Cezaevi’nde Özgür Karakaya ve Didem Akman halen açlık grevinde ve talepleri halen karşılanmıyor.

 

Bir de kayıp kaçırılma olayları biz bunları söylüyoruz ve söylemeye de devam edeceğiz. Ne kadar söylüyoruz hep haklı çıkıyoruz ve biz bunları bu yüzden gündeme getirmeye devam ediyoruz, edeceğiz de değerli arkadaşlar.

Bakın Mehmet Bal Batman’lı bir kişi İstanbul’da kayboldu ve halen nerede olduğu ile ilgili bir açıklama yapılmıyor.

Gülistan Doku haftalardır söylüyoruz, Gülistan Doku maalesef halen cenazesi bile bulunamamış bir insan baraj gölü onun için boşaltılıyor, inşallah en azından cenazesine kavuşulur çok ağır kanlı bir süreç işletildi ve çok geç kalındı bu noktada.

Gökhan Türkmen 9 aylık bir kayıp kaçırılma sonrası Ankara Emniyeti’nde ortaya çıktı ve sonrası ilk çıktığı mahkemede 9 ay boyunca kendisini kaçıran polis yelekli kişiler tarafından işkenceye uğratıldığını söyleyen bir kişi, duruşmaları kapalı yapılıyor kimse alınmıyor ne gizlenmek isteniyor. İşkence gördüğünü beyan ettiğini belirtmesinden dolayı mı mahkemeler kapalı yapılıyor, ne yapılmak isteniyor? Bunu bize açıklaması gerekiyor yetkililerin.

Yasin Ugan 6 aylık bir kaçırılma dönemi sonrası Ankara Emniyeti’nde aniden ortaya çıktı ve 6 ay boyunca kendisini resmi görevlilerin darp ederek işkence ettiğini söyledi mahkemede bununla ilgili de halen resmi bir işlem yapılmıyor.

Hürmüz Diril aylardır kayıp kaçırıldı veya da öldürüldü ne olduğu belli değil halen bu konuda da bir açıklama yapılmıyor değerli arkadaşlar.

Biz tüm bu kayıp kaçırılan vakaları, cezaevinde sıkıntıdaki insanların durumlarını size ilettik. OHAL döneminde bütün bu mağduriyetler neden nasıl yaşandı bunu size iletmeye çalıştık ve gündemdeki önemli konular hakkındaki görüşlerimizi söyledik.

12 aya yakındır kayıp olan kaçırıldığını düşündüğümüz ailesinin de böyle düşündüğü Yusuf Bilge Tunç halen ortada yok düşünün 1 yıla yaklaşıyor bir kişi aniden ortadan kaldırılıyor, nereye kaldırılıyor, dağa mı kaldırılıyor, bir mahzenin dibine, kuyunun dibine mi indiriliyor ailesi halen yaşadığına inanıyor ama resmi yetkililer hiçbir açıklama yapmıyorlar, hiçbir inceleme yapmıyorlar, uluslararası kurumların, AİHM’in, BM’nin sorduğu sorulara da cevap vermiyorlar, burada akıllara ne gelinir bu kişinin devlet görevlileri tarafından kaçırıldığı ihtimali gelir ve biz bu konuda açıklama istiyoruz bakanlıklar açıklama yapmıyor, Cumhurbaşkanlığı yetkilileri açıklama yapmıyor bundan sonrasında da neyin ne olduğunu anlamamız gerekiyor, beyaz Toroslar döneminin devam ettiğini siyah transportlarla devam ettiğini çok net bir şekilde söylemiş olalım.