İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener TBMM'de düzenlediği dünkü grup toplantısında bugüne dek görülmedik sertlikte açıklamalar yaptı. Akşener, kendisi hakkında sosyal medyada başlatılan 'Fosforlu Meral' tagine tepki gösterdi. Akşener, "Kereste gibi yaşam formlarına, erkek demeye midem kalkıyor" ifadelerini kullandı.

Akşener, konuşmasında bir dönem dava yoldaşlığı yaptığı MHP lideri Devlet Bahçeli ve partili arkadaşları tarafından uğradığı cinsiyetçi hakaretleri ve haksızlıkları anlattı. Akşener; "Devlet Bahçeli, benim 9 aylık erkek torunuma mezhebi gayri sahih dedi. Bunu faş ettim birilerinin üzerine yıkıldı. Akıllarınca İYİ Parti'nin iftira ve yalan ile yolumuzu şaşırtacaklar. Sen o yoldan gelirken ben dönüyordum. Salondaki arkadaşlarımızın büyük çoğunluğu sen top oynarken mücadele ediyordu. Devlet Bahçeli tam bir yıl boyunca bana Fosforlu Cevriye dedi..." dedi.

ADIMA 'FOSFORLU CEVRİYE' ETİKETİ AÇTILAR

Akşener, kendisi hakkında sosyal medyada başlatılan ‘Fosforlu Meral’ tabelasıyla ilgili olarak da şunları söyledi:

* Bahçeli o çok genç çocukların gözünde yerle bir olmasın diye 'fosforlu cevriye'nin fahişe olmadığını sert eli sopalı bir kadın olduğunu söylemek zorunda kaldım.

* Bu korkakların bu açıkça dürüstçe mücadele edemeyen korkakların yüzlerine ayna tutmaktır amacım. Geçen hafta önünüze bakmayın utanıyorsunuz biliyorum, fosforlu Meral diye bir tag çalışması yapıldı. Bu tag’ın nereden niçin geldiğini beş yıl evvel yol yürüdüğümüz arkadaşlarımız bilirler. Bahçeli, Konya’dan üst kurul delegelerini çağırdı ve orada bana fosforlu cevriye dedi.

* Konyalı iki genç delege bunu tam da kast edildiği manada fahişe olarak algıladılar ve ağlayarak bana geldiler. Ben onlara kast ettikleri gibi olmadığını izah etmeye başladım.

* 47 doğumlu sayın Bahçeli’nin hepimizin geçmişte abi dediğimiz Bahçeli’nin o çok genç çocukların gözünde yerle bir olmasın diye fosforlu cevriyenin fahişe olmadığını sert eli sopalı bir kadın olduğunu söylemek zorunda kaldım.

* Ben onu korurken gelip giden herkese kahkahalar içinde tam bir yıl boyunca bunu söyledi. Sonra sistem yürümeye başladı 19 Haziran’da bir kongre yaptık. Ondan sonra benim 9 aylık erkek torunuma hem de nikâh şahidi olduğu oğlumun çocuğuna nesebi gayri sahih dedi.

* Bunu ifşa ettim ben birilerinin üzerine yıkıldı. Celal Adam isimli İstanbul milletvekili ve 50 doğumlu bu şahıs döndü hepimize bana, buradaki herkese sizin analarınız belli babalarınız belli değil dedi.

* Burada bir şeye dikkat çekmek istiyorum ben. Bu nasıl bir şuur altıdır bu nasıl bir psikolojidir. Metin Bey mahkemeye verdi. Hâkimler o ara Erdoğan’la el sıkışmışlardı ve hâkimler beraat verdiler.

KERESTE GİBİ YAŞAM FORMLARI

* Bu devam etti İsmet Büyükataman isimli bir yaşam formu başından itibaren bana Türk filmlerinden, ki Bahçeli çok meraklıdır, hep o tuhaf Türk filmlerinin tuhaf karakterlerinin isimlerini kullandı.

* Kereste gibi yaşam formlarına, erkek demeye midem kalkıyor. Onların yüzünün iğrenç olduğunu, her birinin ne kadar korkak olduğunu göstermeye beni vesile kıldın. Sana şükürler olsun Allah’ım. Bu yaşam formlarının eşlerinin suratına nasıl baktığını merak ediyorum.

Akşener, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ile ilgili ise şunları söyledi: 

"Yine erkeklerin nutuklarını dinledik. Kadını insan yerine koymayanların aslında nasıl kadın sever olduklarını dinledik. Dost meclislerinde kadına her türlü ahlaksızlıkları yapanların aslında düpedüz feminist olduklarını dinledik. Adamlar feministlermiş biz yeni öğrendik. Kariyer yapmak isteyen kadınların önüne engeller konulan şirketlerin aslında ne kadar eşitlikçi olduklarını dinledik. Nitekim bunları geçen sene de dinlemiştik ama son 1 yılda 304 kadının öldürüldüğü her karakola yüzlerce şiddet şikayetinin bulunduğu Türkiye'de değişen bir şey yok."

İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİ UYGULA

"Samsun'da bir anne evladının önünde şiddet gördü. Onun şokunu atlatamadan Reyhan Korkmaz kocası tarafından katledildi. Hemen ardından Aydın'da 92 yaşındaki hanım nineyi cinayete kurban verdik. "Mücadelemizi sürdüreceğiz" diyorsun sayın Erdoğan. Madem öyle altına imzanı koyduğun sözleşmeyi uygulayacaksın, önlemleri alacaksın. "

"Samsun’daki cani, tam 9 defa şikayet edilmiş, parmağını oynatan olmamış. Bu kadın, dokuz kez yardım istemiş, sen kılını bile kıpırdatmamışsın. Bu mu senin mücadelen? İktidarın boyunca, kadına yönelik şiddet de, kadın cinayetleri de artarak sürdü, sustun. Bakanların, utanmadan, “Kadına yönelik şiddet, algıda seçicilik.” dediler, sustun. Milletvekilin, sıkılmadan, “Kadın cinayetleri abartılıyor. Bu ülkede kadınların 12 katı erkek öldürüyor.” dedi, sustun. Dava arkadaşım dediğin, sözüm ona adamlar, tacizlerde, tecavüzlerde, hatta cinayetlerde bile, ahlaksızca “Haklı sebep” aradılar, yine sustun. Bu mu senin mücadelen? Ortağım dediklerin, daha bir hafta önce, şehitlerimizin olduğu o acı günde, benim için sosyal medyada hakaret kampanyası başlattılar, çıkıp da iki laf edemedin. Bu mu senin mücadelen? Altında, Türkiye Cumhuriyeti’nin de imzası olan İstanbul Sözleşmesi, kadını yaşatmak için atılan önemli bir adımdı. Zihniyeti batasıca bir grup, onu da paçavra etme yarışına girdi, görmezden geldin. Bu mu senin mücadelen?

İŞ KADINA ŞİDDETE GELİNCE ORTADA YOKSUN

Sayın Erdoğan; Kadına yönelik şiddetle; Objektiflerin karşısına geçip, "Kadına şiddet abartılıyor." diyerek mi mücadele edeceksin? Ekonomideki zorlukları inkar ettiğin gibi, kadına yönelik şiddeti de, inkar ederek mi önleyeceksin? Vatandaşı aslında zengin olduğuna, işsizlerimizi de, aslında iş beğenmediklerine ikna ettiğin gibi, kadına yönelik şiddeti de, kadınları aslında dövülmediklerine, tacize, tecavüze uğramadıklarına, hatta, aslında başlarına gelenleri, hak ettiklerine ikna ederek mi bitireceksin? Sana ters bir laf eden için, bütün savcıları harekete geçiriyorsun. Failleri 2 saat içinde buluyorsun ama kadınlara karşı en ağır, en haysiyetsiz saldırılarda, ortada yoksun. Böyle mi mücadele edeceksin? Şunu aklına iyice yerleştir; Kadına hakaret etmek, cinsiyetçi paylaşımlar yapmak, kadına yönelik şiddetin provasıdır. Önce bunları durduracaksın. Kadına kim el kaldırırsa, kim dil uzatırsa, ayırt etmeden kaya gibi karşılarında duracaksın. Bu milleti ayırmadan, aileni koruduğun gibi koruyacaksın. Yani işini yapacaksın. Sen yapmazsan, sandık geldiğinde kadınlar gerekeni yapar, Biz geliriz, biz yaparız. Hak ettikleri gibi, mutlu ve huzurlu bir Türkiye’yi kadınlara sunarız.

Akşener'in konuşmasının diğer satırbaşları da şöyle:

* İktidarı bulduğumuz her fırsatta her mecradan defalarca uyardık. Özellikle uluslararası ilişkilerde şahsi dostluklarınızı değil devletler arası ilişkileri esas alın.

* İki ülke arasındaki ilişki liyakatli diplomatlarla devlet esaslı yürütülmelidir. Dinlediler mi hayır. Erdoğan tüm dış politikasını şahsi kankalıklarına endeksledi. Bugünlerde bir şeyler oluyor. Sayın Akar çıktı ‘Mısır’la tarihi birçok değerimiz var, önümüzdeki günlerde farklı gelişmeler olabilir’ dedi.

RABİA'YI ÖKSÜZ MÜ BIRAKIYORSUN

* Ardından Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü çıktı, ‘Mısır ve diğer körfez ülkeleriyle bölgesel barış için yeni bir sayfa açılabilir’ dedi. Şimdi ben de doğal olarak sizler adına soruyorum. Sayın Erdoğan bu konuları bakan ve sözcüne açtırarak nabız mı yokluyorsun, Rabia’yı öksüz mü bırakıyorsun?

* Mısır’la bu inatlaşma olmasaydı Doğu Akdeniz konusunda emin olun elimiz daha da güçlü olurdu. Tarih tekerrür mü ediyor? Rabia’yı bu kez de Sisi’nin sofrasında mı bırakıyorsun?

* Sayın Erdoğan devlet böyle yönetilmez kişisel kaprislerinin bedelini bu millete ödetemezsin. Zikzaklarının bedelini Türkiye’ye ödetemezsin. Madem bu noktaya gelecektiniz Türkiye’ye bunca kaybı niye yaşattınız.

* Hem ekonomik, hem ticari hem askeri alanda bunun hesabını kim verecek? Yeni sayfa açıyorum diye işin içinden sıyrılamazsın, önce sorumluluk alacak milletimizden özür dileyeceksin.

* Her adımda bir siyasi hesapları var. O yüzden kimseye güven vermiyorlar. O yüzden ne içeride ne dışarıda kredileri kalmadı. Bu iktidarın artık milletimize verecek hiçbir şeyi kalmadı.

* Aylardır soruyoruz doğu Türkistan’daki Çin zulmüne ne zaman ses çıkaracaksın diyoruz? arkadaşlarımız Şentop’tan randevu aldılar isminin başında Türkiye yazan TBMM’nin hiç değilse bir mezalim kelimesiyle ortak bir karar almasını talep ettiler.

* Ağalardan tık yok ama bunun takipçisi olacağız. Rabia’dan slogan üretenler aynı parmakları Çin’e sallamaya korkuyorlar. Erdoğan yıllarca Filistin’le ilgili hepimizin yanında durduğu sözler söyledi. Filistin’deki çocuklarla ilgili sözler söyledin her birimiz yanında durdu.

* Hayal et kardeşim gözünü kapat hayal et kızının evine eşinin evine sen yoksun oğlun yok damadın yok almış Çinliler götürmüşler kampa gözünden sakındığın o torunlarını almışlar Çin’lilik öğretiyorlar.

* Eşinin bulunduğu eve, kocaları yok oğulları yok o eve Çinli adamlar koyuyorlar. Bu ne Türklüğe sığar ne Müslümanlığa sığar ne insanlığa sığar. Gözünü kapa ve bunu hayal et.

* Ne yaparsın sayın Erdoğan. Evine, mahremine, hanene böyle bir tecavüz olsa ne yaparsın Sayın Erdoğan. Bu ülkenin seçilmiş cumhurbaşkanı olarak ne yaparsın sayın Erdoğan? Biz söze bile razıyız. Hafta sonu Türkistan’daki camilerden gelen görüntüleri izlemeyeniniz yoktur.

* Görüntülerde insanlar Kaşkar’daki camilerimizde insanlar yiyip içip eğleniyorlar. Birçok mescit ve cami kafe ve restorana dönüştürüldü. Sayın Erdoğan ve medyasının Dolmabahçe Camii’nde içki içtiler fantezisi dost gördükleri Çin’de gerçek oldu.

“HİÇ Mİ UTANMIYORSUN? YAZIKLAR OLSUN”

* Sayın Erdoğan; camiler bizim kutsalımızdır. Kutsal değerler, senin siyasi pozisyonuna göre unutacağımız veya hatırlayacağımız şeyler değildir. Yarınki Mehmet Akif Ersoy anmasına davet etmeyi biliyorsun, ama İstiklal Şairimiz ne yazmış diye merak edip de, iki satır okumamışsın.

* Bak Akif ne diyor; ‘Ruhumun senden ilahi, şudur ancak emeli, Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.' Çin'de kardeşlerimiz eziliyor Sayın Erdoğan! Mabedimize, namahrem eli uzanıyor. Ne zaman iki çift laf edeceksin? Ne zaman, bir avuç doların hesabını, elinin tersiyle itip,‘ Mabedimin göğsüne uzanan eli sıkmam' diyeceksin?

Odatv'nin haberine göre, Haydi küçük ortak, Perinçek'in elinde esir, onu anladık. Koltuk uğruna, Türklük Davası'ndan caymış, onu da anladık. Peki bu eziklik, bu boynu büküklük, 5000 yıllık Türk Devleti'nin Cumhurbaşkanına yakışıyor mu? Hiç mi utanmıyorsun? Hiç mi sıkılmıyorsun? Yazıklar olsun.”

PEKİ KİMDİR BU FOSFORLU CEVRİYE?

Fosforlu Cevriye, Suat Derviş'in 1944-1945'te tefrika edilen, ilk defa 1968 yılında yayımlanan romanıdır. 1930'larda İstanbul’un Galata semtinde yaşayan sokak kızı Cevriye’nin polisten kaçan bir adama aşkını konu alır. Sade bir dille yazılmış eserde toplumun farklı sınıflarından insanlara yer verilir. “Karakolda Ayna Var”, “Kız Kolunda Damga Var”, “Gözlerinden Bellidir Cevriyem” ve “Sende Kara Sevda Var” olmak üzere dört bölümden oluşur. 1944-1945 yıllarında tefrika edilen roman, 1959’da "Fosforlu Cevriye", 1969’da "Bana Derler Fosforlu" adıyla filme alındı.