Millî Gazete Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Kurdaş, İlim Kültür ve Eğitim Vakfı’nda (İKEV) “Medya ve Algı Yönetimi” konulu seminer verdi. Seminerde Kurdaş şu konuları gündeme getirdi:

İlim Kültür ve Eğitim Vakfı (İKEV), “Medya ve Algı Yönetimi” konulu konferans düzenledi. Esenler İKEV’de gerçekleşen programın konuğu ise Millî Gazete Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Kurdaş oldu. Konferansta katılımcılara medya üzerinden nasıl algı operasyonu yürütüldüğünü anlatan Kurdaş, yalan üzerine kurulu olayların, beynimize nasıl doğru olarak algılatıldığına dikkat çekti. Programda öğrencilere medyada algının nasıl gerçekleştiğine dikkat çeken Kurdaş, “Sürekli tekrar edilmekte olan yalanlar, hakikatin yerini alıyor” dedi.

“BAŞLIKLAR MANŞETLER VE FOTOĞRAFLAR HEP SEÇİLMİŞTİR”

Konferansta üniversite öğrencilerine konuşan Mustafa Kurdaş, “Medya üzerinden algı yöneticileri tamamıyla sahte amaçlar üretirler. Algı yöneticileri, ezber yöntemini kullanırlar. Doğru okuma yapmamak üzere toplumun ezberleri çok ciddi manada algı yöneticilerinin malzemesi haline gelir. Siyasi görüşlerin ve inançların kendi ezberleri vardır. O ezberler algı yöneticilerinin hedefi haline gelir. Ezberler, ezber sahiplerine bir silah olarak geriye döner ve kandırılmak üzere kodlanmaya başlar. O sebeple ezber çok tehlikeli bir durumdur ve algı yöneticilerinin en çok başvurduğu alandır. Kitle iletişim araçları bir konu üzerinde bir şey söylerken farklı bir şeyin mesajını verirler. Başlıklar, manşetler ve fotoğraflar hep seçilmiştir. Dezenformasyona uğrayarak, hakikat parçalanarak seçilmiştir. Algı yöneticileri her zaman hakikati parçalar. Algı yöneticileri hakikati parçalamak suretiyle insanların algılarıyla oynar ve onları parçalanan hakikatin tamamını düşünmekten alıkoyar. Sürekli tekrar edilmekte olan yalanlar, hakikatin yerini almaktadır” dedi.

ALGI YÖNETİCİLERİ SİZLERE ASLA SORU SORDURMAZ

“Unutmayın, alışkanlık, aslında size ait olan bir şey değil, size öğretilen bir şeydir” diyen Kurdaş, “Algı yöneticileri sizlere asla soru sordurmaz. Mesela biz, rahmetli Erbakan Hoca’ya bir proje götürdüğümüzde, Hocamız önce o projenin sonuç bölümüne bakardı. Son sayfasını açardı, somut teklif ne var ona bakardı.  Hocamız, son sayfaya onay verirse projenin tamamını incelerdi. Gerekirse bizlerle saatlerce müzakere ederdi. Ancak bizlere mutlaka şu soruyu sorardı. Ya sonra? Bu projeyi heyecan için mi yapıyoruz? Bu projeden, bu millet, bu ümmet, bu insanlık ne kazanacak diye sorgulardı. “Tamam, çocuklar, yapalım da ya sonra?” sorusunu sorardı. İşte ‘ya sonra’ sorusunu sormak çok önemlidir. Mesela bir örnek verelim. Saddam Hüseyin zalim miydi? Evet, 5 bin kişiyi öldürdü, zalimdi. Bu zalim adamın gitmesi gerekiyordu. Evet, ben de kendi parantezimi açarak (böyle gitmesini ben istemezdim) peki Saddam Hüseyin gitti. Soralım şimdi. Ya Sonra? 5 bin kişiyi öldüren Saddam’a zalim dedik, gönderdik. Yerine gelen Amerika iki milyon Müslüman’ı katletti. Bunun beş yüz bini de çocuktu, bu Amerika’ya zalim bile diyemiyoruz. İşte algıyı gördünüz mü? Müslüman’a zalim, kâfire karşı zalim bile dedirtmiyor” diye konuştu.