Koronavirüs salgını sonrası dünyanın artık "eski dünya olmayacağı"; insanların günlük rutin alışkanlıklarından ekonomiye, siyaset, çevre sorunlarına kadar, hemen her alanda değişikliklerin bizi beklediği konuşuluyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da ulusa sesleniş konuşmalarında "Salgından sonra dünyada hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" diyerek bu görüşe destek verdi.

Siyasal iletişim danışmanı İbrahim Uslu, Türkiye'de ekonominin yanı sıra siyasi sonuçlar da yaratması beklenen bu süreçle ilgili BBC Türkçe'nin sorularını yanıtladı:

Dünyada olduğu gibi Türkiye de koronavirüs salgını nedeniyle büyük bir kriz ve tedhitle karşı karşıya ve bu dönemde dayanışmanın önemine vurgu yapılıyor. Türkiye'de siyaset, iktidar tüm kesimleri birleştirecek bu dayanışmayı sağlayabildi mi?

Aslında hükümet bunu sağlamayı arzu etti ama benim gördüğüm olmadı.

"Böyle bir kriz varsa herkes gelsin benim etrafımda kenetlensin hiç kimse sorun çıkarmasın, hiç kimse de benim istemediğim bir şey yapmasın. Benim koordinasyonumda ve benden gelecek direktiflere göre süreci yönetelim" anlayışı var. AK Parti, bu anlamda işbirliğine, grup çalışmasına çok uygun bir kurum kültürüne sahip değil.

Bunu bir tek sefer yapmayı başardı çok kısa bir süre için; 15 Temmuz'dan sonra.

15 Temmuz'da bütün farklılıklar unutuldu ve ülke topyekün mücadele verdi ve Yenikapı ruhu ortaya çıktı.

O Yenikapı ruhunun ortaya çıktığı dönemlerde Cumhurbaşkanı'na yönelik güven, başarı algısı, tüm siyasi kariyeri boyunca ulaştığı en yüksek noktaya ulaştı.

İnsanlar yüzde 70 civarında Erdoğan'ı başarılı buluyor ve liderliğine destek veriyordu.

Şimdi bu salgında da 15 Temmuz ruhu yakalanabilirdi ama öyle olmadı. Sadece yardım kampanyası sürecinde dayanışma çağrısı yaptı hükümet.

Kampanya yapıyor olmak finansal destek sağlamak için ulusal dayanışma anlamına gelmiyor, 15 Temmuz sonrasındaki dile ve tarza ihtiyaç var.

O nedenle de ulusal dayanışma ruhu oluşmadı benim gördüğüm.

Sanki normal zamanda siyasal ilişki biçimi neyse o yaşanıyor.

Öyle olunca da siyasetin koronavirüse uygun reaksiyon verdiğini söylemek mümkün değil.

Yardım kampanyaları üzerinden yaşanan bir tartışma var. İktidar ile muhalefet partili belediyeler arasında salgınla mücadele önlemleri/yöntemleri, bir rekabet unsuru haline mi geldi?

Sorun AKP'nin rekabet analizinden kaynaklanıyor. AK Parti yerel seçimleri öncesinde, kendisine rakip olarak muhalefet partili belediye başkan adaylarını seçti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul ve Ankara'da, özellikle de İstanbul'da bir partinin belediye başkan adayıyla rekabet etti.

O gün bu gündür siyasi rekabeti buraya kilitledi. O yüzden de belediye başkanları ile AK Parti liderliği arasında bir rekabet var.

Bugün de bu rekabet başka konu üzerinden yeniden ortaya çıkıyor.

AK Parti yerel seçimlere hazırlık aşamasından bu tarafa rekabet analizini belediye başkan adaylarına kadar indirdi ve o gün bugündür de onları da rakip olarak görüp onlarla da siyasi polemiklere giriyor ve ona göre kendi politikalarını modifiye ediyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ErdoğanTelif hakkıDHA
Image captionCumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan

"Kutuplaşma Ak Parti'ye beklediği faydayı getirmedi"

Peki bu vatandaş tarafından nasıl algılanıyor, tepkisi nasıl bu kutuplaşmaya?

Şu anda son vakaların sonuçlarını nasıl etkilediği önümüzdeik günlerdeki çalışmalarda göreceğiz sahada çalışma yürütüyor.

Biz aslında bu kutuplaştırıcı dilin nasıl siyasal sonuçlar ürettiğini uzun süredir gözlemliyoruz. 2017 anayasa referandumundan bu yana kutuplaşma aslında iyice belirginleşti.

Türkiye kelimenin tam anlamıyla iki kutba bölündü, iktidar yanlıları ve muhalefet diye.

Muhalefet kendi içindeki farklılıkları, aslında birbirlerinin rakibi olduğunu unuttu, diğer kutba karşı birlikte hareket ediyorlar.

Referandum süreci başlamadan önce AK Parti'nin oyları yüzde 50 civarındaydı.

Son seçimlerde AK Parti'nin oyları yüzde 40'ın altına indi.

O nedenle kutuplaşmanın mekaniği AK Parti'ye beklenen hiçbir faydayı getirmedi.

Bunu açıklamakta zorlanıyorum. Bu kutuplaşmanın fayda getirdiği gibi bir yanılma içerisinde. O nedenle politika ve stratejisini değiştirme gereği hissetmiyor ve şu anda da normal süreç yaşanıyormuş gibi politika ve siyasi üslup, dil ile süreci yönetmeye çalışıyor.

Ama ben beklediği faydayı elde edemeyeceğini düşünüyorum.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğluTelif hakkıDHA
Image captionİBB Başkanı Ekrem İmamoğlu

İktidar kanadında bu salgını bazı kesimlerin iktidarı yıpratmak için fırsata çevireceği, iktidara dönük komplo ya da Gezi benzeri bir kalkışma, sosyal patlama olabileceği kuşkusu dile getiriliyor, belediyelerin yardım kampanyaları ile ilgili "devlet içinde devlet" tanımlaması yapılıyor. Siz bu yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sosyal patlama olması için, insanların hayatlarını sürdüremeyecek kadan kötü koşullarda yaşamaya başlaması lazım.

Bu tür dönemlerde belediyeleri devletin bir parçası olarak görmemek AK Parti'nin en büyük yanılgılarından biri.

Belediyeler bir kamu kurumu. Kanunla kurulmuştur, gelirlerinin yüzde 90'ı genel bütçeden aktarılır.

Ama onu devlet kurumu olarak görmüyor mesela, çok enteresan bir yaklaşım.

Belediyeler yardım yaptı diye sosyal patlama olmaz.

Türk toplumu da ikide bir sokağa çıkmaya meraklı bir toplum değil, çıkanların çoğu da provokasyonlar sonucu çıkıldığını görüyoruz.

Gezi bir istisnaydı ama başlaması ile bitmesi arasında o kadar müdahaleye uğradı ki, orijiniyle vardığı yer farklıydı.

Ama şu anda insanlar söylenene uyuyor, evinde duruyor işyerini açamadığı için geçinmekte zorlanan çok insan var, hükümet de bunun farkında işte onun için de hükümet evde oturun biz size para yardımı yapacağız demeye başladı.

O yüzden şu dönem içinde kimsenin bir siyasi komplo kurduğunu düşünmüyorum.

Fakat AK Parti bu sert dilini bir şekilde açıklamak ihtiyacı hissediyor, o zaman da başvurduğu yöntem bir komplo teorisi oluyor.

Yoksa Türkiye'de hiçkimsenin böyle bir komplo kurduğuna dair emare görmüyorum, ama AK Parti'nin sert tutumunu açıklaması lazım, o zaman da o irrasyonel tutumu açıklamak için başka bir irrasyonal gerekçeye savruluyor.

Kaynak: BBC Türkçe