Ahmet Taşgetiren; Hesaplaşma olduğunda ''keskinleşme'' Kaçınılmaz

Karar gazetesi yazarlarından Ahmet Taşgetiren, 31 Mart yerel seçimlerine ilişkin muhtemel yaşanabilecek süreci değerlendirdi. 31 Mart'ın seçim olmanın ötesine geçtiğini  ileri sürdü.

Türkiye 2014 yılında yapılan yerel seçimlerin ardında yeni bir yerel seçim sürecini  yaşıyor. 31 Mart'a yaklaşık iki ay gibi bir süre kala  seçimin kaderini  belirleyecek olan "kararsızlar" ekseninde değerlendiren Taşgetiren,  AK Parti'nin seçime ilişkin yaklaşımlarını gündemine alarak analiz etti.

"Bir kere 31 Mart, hem iktidar hem muhalefet için yerel seçim olmanın çok ötesinde bir anlam kazandı bile." şeklinde bir tesbitte bulunan Karar gazetesi yazarı, bu tablonun seçimi, kaçınılmaz olarak bir hesaplaşma niteliğine büründürdüğünü ileri sürdü.

Ahmet Taşgetiren, seçim süreci içerisinde yaşanacak olan hesaplaşmanın kaçınılmaz olarak keskinleşmeye neden olabileceğini savunurken, kararsız seçmen oylarının yapılan kamuoyu anket sonuçlarına göre % 30'larda seyrettiğini  ileri sürdü. Kamuoyu anket sonuçlarına göre kararsız seçmenlerin çoğunluğunun  geçmiş yıllarda AK Parti'ye oy verenlerden oluştuğunu ileri sürdü.

AK Parti'nin İstanbul ve Ankara'da ''metal yogunluğu'' adı altında önemli bir değişim ve ameliyat gerçekleştirdiğini savunan Taşgetiren, "metal yorgunluğu"nun içeriğinin tartışmalı olduğunu ileri sürdü.

"Doğrusu 20 yıldır yerel yönetimlerde iktidar olan Ak Parti için yeni bir şey vadetmek zor." diyen karar gazetesinin usta yazarı AK Parti'nin "Gönül belediyeciliği" bir öz eleştiri  içerisinde olduğunu hatırlatarak şunları söyledi; ''Başlığa 'Gönül ve siyaset' ifadesini koydum. Oradaki “Gönül” Ak Parti'nin 31 Mart'a giderken toplumun önüne koyduğu bir “belediyecilik modeli” vaadi.

Doğrusu 20 yıldır yerel yönetimlerde iktidar olan Ak Parti için yeni bir şey vadetmek zor.

“Gönül” de öyle bir şey ki, siyasette daha yola, milletin huzuruna çıkarken kuşanılacak bir özellik.

İçi doldurulsun doldurulmasın, gönül, bir insanlık kalitesi. Ve o olmadan, millete hizmet anlamında siyaset yoluna çıkılmaz.

20 yıl sonra “Gönül belediyeciliği” demek, bir iç özeleştiri niteliği taşıyor.

Bu söylemle birlikte yapılan iç değerlendirmelerde de, yerel yönetimde görev alacaklara, “Gönül” kavramıyla uyuşmayan davranışlardan kaçınılması tavsiye ediliyor.

“Kibir” vs. bu kapsamda hedefe konan kötü özelliklerden.

Yani Ak Parti diyor ki:

Geçmiş 20 yıl içinde iktidar olmanın getirdiği kimi nobranlıklar olmuş olabilir. Bundan böyle toplumla yeniden kalbi bağ kuran bir yerel yönetim dili oluşturacağız.

Aslında özeleştiri de onun içinden çıkan vaad de, bir siyasi ekol için iyi bir şey. Söylemin varıp Yunus'un “Gönül” diline dayanması da olumlu. Bu şekilde, bir ölçüde muhalefetin eleştirileri de göğüslenmiş olur. Ak Parti bunu, dikey mimari-yatay mimari alanında ortaya çıkan sakilliğe yönelik eleştirileri de, peşinen yaptığı eleştirilerle göğüsleme yöntemini uyguluyor.

Yeniden “Gönül belediyeciliği”ne dönersek ortada “Gönül”ün içini doldurmak gibi bir zorluk var.

Baştaki kazanma kaybetme psikolojisinin getirdiği keskinleşme, hesaplaşma dilinin bir toplum kesimini etkilediği muhakkak. 

Kararsız toplum kesimleri de bu dil ile motive edilebilir mi? Yoksa “Gönül dili”denilen şey, daha kapsayıcı bir mahiyet mi taşıyor?

Fazıl Say meselesi, “Gönül dili” denilen şey ile mi alakalı? Ya da bu tarz bir ilişki, o ara toplum kesimleri için kuşatıcı bir yaklaşımı oluşturuyor mu?

Aslında benim kanaatimce iktidar, değiştirilme-hesaplaşma kompleksine girmeden, bütün zamanlarda “Gönül dili”ni karakter haline getirirse, kendisi de kazanır Türkiye de...

Bir de medya dili var iktidar ve muhalefetin. Orada gönül dili pek işliyor gözükmüyor. Hatta merkezlerin nispeten ılımlı dili bile medyayı kesmiyor ve orada haşin bir görüntü vermek işin raconu haline geliyor. Bakalım o alan nasıl nizama sokulacak?'' diye yazdı.