Deprem hakkında düşündüğünüzde aklınıza gelen şeyler nelerdir? Bence ilk aklınıza gelen “deprem olursa o an nerede olacağını bilmediğin”, “enkaz altında kalır mıyım endişesi?” ve “kalırsam birileri gelip, kurtarır mı?” sorularının cevapları. Depreme nerede yakalanacağını bilmiyorsun. Bu nedenle çözüm sadece ikamet ettiğin evinin deprem performansını karşılayacak bir yapı özelliği taşıması değil! Tüm binaların deprem karşısında güvenli olup olmadığı “kamunun kendi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi ve tüm binaların incelemesini bir fiil kendisinin yapması” ile mümkün olabilirdi. Kabul edelim ki; kentsel dönüşüm işi bizler için başarılı olmadı.

İstanbul’daki binaların sadece yüzde 5’inin yenilendiği gerçeğiyle karşı karşıyayız. Diğer bir husus ise 2000 sonrasında inşa edilen binaların bile ne kadar güvenilir olduğu durumu. Bu binaların yüzde 17’sinin orta ve üzeri hasar alacağı yapılan bilimsel çalışmalarla belirlendi. Bu durumun kaynağı; kamu denetiminin özelleştirilmesiyle “yapı denetim işinin özel teşebbüslere bırakılması” nedeniyle mi meydana geldi, sorulması gereken ilk soru. Depreme yakalanacağın yerin deprem güvenli olup olmadığını bilmediğinden, çözümsüzlüğün verdiği çaresizlikle tek hayalin ise “depremin ne zaman olacağının önceden belirlenmesini” beklemek! Bu durum bilimsel olarak mümkün mü? Evet, mümkün! Deprem olmadan önce yeraltında meydana gelen bazı fiziksel değişimlerin verdiği bir takım öncü değişimler “ölçülüp/gözlemlenebilseydi” bu durum mümkün olabilirdi. Bu da bilime güvenmek ve bütçe ayırmaktan geçiyor. Ancak bu durum belirlenebilse bile söyleyecek bir kamu otoritesi olur mu? Bu kısım ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken bir konu!

Kamu gücüyle binaların tamamını kontrol edilmiş olsaydı bile, yeterli miydi? Üzerinde düşünmemiz gereken bir diğer husus ise “bugün bir deprem olacağı saniyeler/dakikalar önce haber verilse” bile, kendimizi güvenli hissedebilir miyiz? Bence, hayır! Nedeni ise bu konuda bugüne kadar bir toplumsal hazırlık yani “tatbikat” yapılmaması. Eğer böyle bir tatbikat ulusal ölçekte yapılsaydı, eksiklikler gözlenir ve giderilirdi. Doğa bize beklenen büyük depremlerden önce küçük depremlerle “gerçeğine benzemeyecek” tatbikatları yaptırıyor. Ancak İstanbul’da beklenen yıkımın boyutları, can kayıplarının sayısıyla birlikte düşünüldüğünde, bu küçük depremlerin sonuçlarıyla uyuşmuyor.  Bu paragrafın özeti depreme hazırlık karşısında kamu gücünü hissedemediğimizden, hangi binanın deprem güvenli olduğu konusunda net bir bilgiye sahip olmadığımız ve deprem olacağını önceden söyleseler bile ne yapacağımızı bilmediğimiz. Daha doğru bir şekilde ifade etmek gerekirse tüm binalara mavi, yeşil ve kırmızı birer kimlik verilip, riskli olan ve olmayan binaların kamu tarafından tespit edilip ilan edilmesini ve önceden bir tahliye tatbikatı yapılmadığından elinin ve ayağının kilitleneceği bir durumla karşı karşıya kalacaksın.

DEPREMİ ÖNCEDEN BİLMEK MÜMKÜN MÜ

Odatv'nin haberine göre, Bizim gibi toplumlarda çözüme kolay yoldan ulaşmak istemek ve bunun için ümit beslemek en temel beklenti kaynağı. Yani depremin ne zaman olacağını bilmek istememiz! Nedeni ise “binaların yenilenmesi” çözümünü ekonomik koşullarımızdan dolayı üretemememiz ve kamuyu zorlamak için bir araya gelip, talepte bulunmamamız. Bu nedenle ülkemizde depremlerin önceden bilinip bilinmediği konusunda bazı bilgilere de hâkim olmamız gerektiğini düşünüyorum. Depremlerin önceden kestirilmesi (earthquake prediction) Jeofizik Mühendislerince farklı fiziksel parametrelerin gözlemlenmesi ve ölçümü ile mümkün. Bir örnek ile nasıl mümkün olduğunu izah edelim.

Çin’de yapılan kısa süreli (5 yıllık) bir gözlem ile 45 yıl önce Mw:7.3 büyüklüğündeki Haicheng depremi önceden belirlenmişti ve topluma duyurulmuştu. 1975 yılında meydana gelen bu depreme ait önceden belirleme çalışmaları Çin Sismoloji bürosu tarafından 1970 yılında başlayan çalışmalarla başarıyla ulaştı.  Nüfüs yoğunluğunun fazla olması ve şehrin neredeyse tamamının yıkılmasına rağmen çok az kayıp meydana geldi. Düşünün, 45 yıl önce bir deprem 5 senelik bir çalışma ile önceden belirlenmişti. Nasıl mı? Depremden önce yeriçinde meydana gelen öncül belirtiler Jeofizik Mühendisleri tarafından ölçülüp, gözlemlenmişti. Bu gözlemler sadece bu depremin önceden bilinmesi dışında 1975/76 yıllarında birkaç depremde daha gözlemlendi.

Unutulmaması gereken bir diğer husus ise depremlerden önce hayvanların davranışlarında meydana gelen değişimlerde bu depremin önceden belirlenmesinde önemli rol oynadığıydı. Bu gözlemler sadece bu alanda yapıldığından, Çin’in başka bir eyaletinde (Tangshan) 1976 yılında meydana gelen Mw:7.5 büyüklüğündeki deprem bölgesinde böyle bir çalışma yapılmadığından; 655 bin kişi hayatını kaybetmiş ve 780 bin insan yaralanmıştı. Ülkemizde depremlerin önceden belirlenmesi çalışmaları İstanbul Üniversitesi tarafından önceden 1980 öncesinde yapılmaya başlanmıştı ancak 12 Eylül süreci bu çalışmaları da baltaladı. Sonra Boğaziçi Üni. Kandilli rasathanesi ile sürece devam edildi. Ancak finansal problemler nedeniyle bu süreçte (belki de beklentileri karşılamadığı için) bitirildi. Daha önceden de bu araştırmalara yapılan destek ağırlıklı olarak Japon hükümetleri tarafından sağlanmıştı.

Sonuç olarak depremlerin önceden belirlenmesi çalışmalarına gerekli bütçe ayırılmadığından ve Jeofizik Mühendisliği bölümleri günümüzde işsiz kalacağım endişesiyle tercih edilmediğinden depremlerin önceden belirlenmesini beklemek hayalleriniz suya düşmesi olarak düşünebilirsiniz. Japon’lar gibi depremlere hazırlık süreçleri için tatbikatlar yapıp, gerekli hazırlığı yapmadığımızdan dolayı, deprem sırasından “vay halimize” demek dışında aklıma birşey gelmiyor. Depremleri önceden belirleyecek çalışmalarda yapılamadığından, İstanbul gibi bir megakent’te tüm yapıları güvenli kılmak dışında bir çözüm yok. Bu durum ise kendini ve aileni güvenlik kılacak bir ekonominde olmadığından, güvenli barınma hakkı mücadelesi vermek, dışında bir çözüm ne yazık ki yok!

Jeofizik Mühendisi&Sismoloji Doktoru Savaş Karabulut