Şiddet ve cinayetler arttı.

Dağılan ailelerin ve desteksiz kalan çocukların feryatları vicdanları sızlattı.

Evlilik sayısında ciddi oranda düşüşler, boşanmalarda ise yüksek artışlar görüldü.

Evlilik yaşı ortalama olarak kadınlarda 27, erkelerde 30 yaş seviyesine yükseldi.
Nüfus artışı hızında ciddi azalma meydana geldi.

Kısacası İstanbul Sözleşmesi ve benzer düzenlemeler milli güvenlik meselesi haline geldi.
Bu durumu kaleme alan Yeni Akit Gazetesi yazarı, ünlü psikiyatrist Prof. Dr. Sefa Saygılı, bazı değişikliklerin daha yapılması gerektiğini ifade etti.

İşte Sefa Saygılı’nın, “İstanbul Sözleşmesi’nin feshinin devamı gelmelidir” başlıklı yazısı;

“İstanbul Sözleşmesi, 19.03.2021 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımızın kararı ile feshedilmiştir. Toplumumuzu ve insanımızı ifsat eden İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi bir ilk adım olarak değerlendirilmelidir. Sadece sözleşmenin feshi, verilen tahribatı ve zararları gideremeyecektir. İstanbul Sözleşmesi’nin uzantısı olan 6284 sayılı yasanın ve yönetmeliğinin yürürlükten kaldırılması şarttır. Ayrıca sözleşme kapsamında başlatılan uygulamalara da son verilmelidir.

Ateş düştüğü yeri yakar. Feminist ideolojinin dayatması sonucu imzalanan İstanbul Sözleşmesi, 6284 Sayılı Yasa, Medeni Kanun, Ceza Kanunu ve bunların uygulama sonuçları aileyi ve insanımızı tahrip etmiştir. Şiddet ve cinayetler artmıştır. Dağılan ailelerin ve desteksiz kalan çocukların feryatları vicdanları sızlatmaktadır. Evlilik sayısında ciddi oranda düşüşler, boşanmalarda ise yüksek artışlar görülmektedir. Evlilik yaşı ortalama olarak kadınlarda 27, erkelerde 30 yaş seviyesine yükselmiştir. Nüfus artışı hızında ciddi azalma meydana gelmiştir.

İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanının yetki ve iradesiyle feshi karşısında Bremen mızıkacıları misali yurtiçinde HDP ve CHP ile feminist/ LGBTİ+ örgütleri koro halinde protestolara başlamışlardır. Yurtdışında ise Avrupa Konseyi ile Atlantik ötesinde Biden’dan kınama mesajları yayınlanmıştır. Kapitalist sermaye grupları da bu koroya katılmakta gecikmemişlerdir. Bu manzara, taleplerimizin ve haklı fesih kararının ne denli doğru olduğunu göstermektedir.

Asıl içimizi acıtan ise yıllarca dindar mahallerde bulunan bir kısım kimselerin anlamsız muhalefetleri olmuştur. Hayreti mucip olan, İstanbul Sözleşmesi’nin mimarı Ahmet Davutoğlu'nun partisi ile ilk başörtüsü zulmüne uğramış ailenin mensubu olan  Ali Babacan’ın partisinin fesih kararının iptali hakkında dava açmaya hazırlanmalarıdır. Aynı şekilde 6284 sayılı kanun ve Türk Ceza Kanun’unun redaksiyonunu (!) yapan akademisyenin feveranını anlamakta da güçlük çekiyoruz. Aileyi, inanç değerlerimizi koruması beklenen bir kısım derneklerin fesih iradesine itiraz etmelerini de manidar buluyoruz.

İstanbul Sözleşmesi ile getirilen aldatıcı kavramlarla insanlar iğfal ve ifsat edilmiştir. Fıtrata uygun olan biyolojik cinsiyete karşı toplumsal cinsiyet eşitliği tanımı ile LGTBİ+ bireyleri koruma altına alınmakta ve her türlü örgütlenme ve propaganda hakları tanınmaktadır. Şiddet tanımı kasıtlı olarak muğlak tutularak (duygusal ve ekonomik şiddet), her tutum ve davranış kamu/ceza hukukunun kapsamına alınarak şiddet çığırtkanlığı yapılmaya alan açılmıştır. Hâlbuki eşler arasında geçimsizlik, duygusal anlaşmazlık ve ekonomik problemler özel hukuku / boşanma nedenleri ile ilgili bir konudur. Sözleşmenin orijinal metininde ev içi tanımı tercümede (tepkilerden korkulduğu için) aile olarak yazılmış, aynı şekilde “eş” yerine “partner” ifadesiyle hem evlilik dışı ilişkiler hem de LGBTİ+ bireyleri meşrulaştırılmıştır. Namus, gelenek ve görenek ile inanç değerlerinin “..kökünün kazınması” gerektiği özellikle amir hüküm halinde düzenlenmiştir.

İstanbul Sözleşmesi’nin feshi çok yerindedir, ancak tek başına yeterli olmayacaktır. Dünyada, zararları bakımından eşi ve benzeri olmayan hatta İstanbul Sözleşmesi’ni dahi aşan hükümler barındıran 6284 sayılı kanunun da derhal yürürlükten kaldırılması gerekmektedir. 6284 sayılı yasa (m.1 f.2/a) İstanbul Sözleşmesi (Avrupa Konseyi) esas alınarak hazırlanmıştır. Sözleşme fesih edildiğine göre, iç hukukta yürürlükte bulunan yasanın dayanağı kalmamıştır. Delilsiz/belgesiz, kocanın/babanın 6 aya kadar ortak konuttan uzaklaştırılması, 6 aya kadar tazyik hapsi, arabuluculuk ve uzlaşma hükümlerinin yasaklanması, sadece kadının beyanının esas alınması, pozitif ayrımcılığın uygulanması sonucu yılda yaklaşık 500 bin uzaklaştırma kararları verilmektedir.

İstanbul Sözleşmesi, 3. dalga feminist ideolojinin manifestosudur. İstanbul Sözleşmesi “kültür, töre, din, gelenek ve namus” değerlerinin kökünün kazınması için hazırlanmıştır. İçimizdeki feministler ve LGBTİ sevicileri halen İstanbul Sözleşmesi’ni ve uzantı yasası 6284 sayılı yasayı anlamıyor veya anlamak istemiyor. Halen “Kadın hakları” ve/veya “Kadına şiddeti önleyen sözleşme” olduğunu zannediyorlar. Hâlbuki sözleşmenin amacı ve asıl hedefi, LGBTİ bireylerini meşrulaştırmak ve sınırsız cinsel özgürlüğü sağlamaktır.
Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olma tehlikesi ile karşılaşabiliriz. Aileyi, çocukları, kadını ve erkeği perişan edecek yeni düzenlemelerden kaçınmalıyız. Feminist politikalarla insanımızı korumak mümkün değildir. Hukukun temel ilkelerine geri dönmeliyiz. Hakkaniyetli yasalar, adil ve doğru yargılama, ahlak seferberliği ile şiddeti önleyebilir, huzur ve sükûnu temin edebiliriz.”