Aile değerlerimize savaş açan, toplumu felakete sürükleyen İstanbul Sözleşmesi, Saadet Partisi Güngören İlçe Başkanlığı tarafından rapor haline getirildi.

Saadet Partisi Güngören İlçe Başkanı Adnan Hacıabdullaoğlu, İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili hazırladıkları raporun sunumunu gerçekleştirdi. Anadolu Gençlik Derneği Güngören İlçe Temsilciliği’nde gerçekleşen sunuma Milli Görüş teşkilatlarından ve vatandaşlardan çok sayıda kişi katıldı. İstanbul Sözleşmesi’ni 7 farklı konu başlığında anlatan Hacıabdullahoğlu, sözleşmenin 11 Mayıs 2011 tarihinde AKP-MHP-CHP ve HDP milletvekillerinin oylarıyla TBMM’den geçirildiğini dile getirdi. Cenneti annelerin ayakları altında gören bir medeniyetin temsilcisi olan Saadet Partisi’nin kadına şiddeti kesinlikle tasvip etmediğini ve şiddetin önlenmesi adına projeler geliştirdiğini hatırlatan Hacıabdullaoğlu, İstanbul Sözleşmesi’nin kadına şiddeti önlemediğini, aksine şiddetin daha da artmasına sebep olduğunu ifade etti. 

Raporun sunumunu yapan Hacıabdullahoğlu, “Anayasamızın ruhuna aykırı öğeler içeren İstanbul Sözleşmesi aileyi korumuyor, aksine aile kurumunu ortadan kaldırıyor.” dedi.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN DAYATTIĞI KAVRAMLARA DİKKAT EDİNİZ

Milli gazeteden Abdussamet Kararaş'ın haberine göre, “İstanbul Sözleşmesi ile birlikte Batı’daki değerler toplumumuza dayatılıyor” diyen Hacıabdullahoğlu, “Konfüçyüs’ün deyimiyle toplumların geleceğini değiştirmek için yapılacak ilk iş, isim ve kavramları değiştirmektir. Çünkü toplum, isim ve kavramları yanlış tabir etmekle ve kullanmakla bozulur. İstanbul Sözleşmesi de bu şekilde kavramlarımızı değiştiriyor. Sözleşmede alenen kadın ve erkek dışında cinsiyet tanımlaması yapılıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği tanımında, kişi kendini hangi cinsiyetten hissediyorsa odur denilerek Allah’ın yarattığı erkek ve kadın cinslerinin dışında cinsler türetilerek, cinsiyeti bozma girişimi planlı bir şekilde sürdürülüyor.” diye konuştu.

DEVLET KURUMLARINDA ADIMLAR ATILDI

Türkiye’deki toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarına da değinen Hacıabdullahoğlu, “Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, YÖK gibi önemli kurumlarda İstanbul Sözleşmesi uygulanarak toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama adı altında adımlar atıldı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın yayınladığı ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Duyarlı Okul Standartları Kılavuzu’nu buna bir örnek olarak gösterebiliriz.” dedi.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ, ANAYASANIN RUHUNA AYKIRI

Hacıabdullahoğlu, “Anayasa, aileyi korunması gereken bir kurum olarak tanımlarken acaba mevzuat aileyi korumakta mıdır? Anayasa kurumu aileyi  toplumun temeli olarak görürken, İstanbul Sözleşmesi ise aile bireylerinden olan erkeği, şiddetin kaynağı olarak görüyor. Anayasa kurumu “Devlet, ailenin huzur ve refahı için gerekli tedbirleri alır” diyor, İstanbul Sözleşmesi ise ailenin bireylerinden olan kadının yaşını “18 yaşından küçük kızları kapsar” şeklinde ifade ederek, kız çocuklarımızın suistimal edilmesine ve 764 bin babanın 2,5 yıl içerisinde ailesinden uzaklaştırılmasına yol açtı. Kısacası İstanbul Sözleşmesi ailemizi korumamaktadır, aksine daha tahrip etmektedir.” ifadelerini kullandı.

EŞCİNSEL SAPKINLIK YASAL OLARAK KORUNUYOR

Hacıabdullahoğlu, “İstanbul Sözleşmesi’nin  3. maddesinin (b) fıkrasında yer verilen ‘partner’ deyimi, kimleri kapsıyor? Gerçekler ışığında, bu deyimin, “cinsel tercihlerine göre, erkek erkeğe, homoseksüel ilişkilerde bulunan kişileri” de kapsadığını görmeliyiz. Böylece, homoseksüel ilişkiler de yasal teminat altına alınmış, bir eş seviyesinde haklara sahip olmuş bulunuyor, bu sözleşmeyle bu homoseksüeller de, ekonomik olarak birbirlerine bağlı ve sorumlu hale geliyorlar ve aile içi şiddet suçu kapsamına giriyor. Tabii bu da, homoseksüel hayatın, yasal koruma altyapısı demektir. Yani bu sözleşmeyle, yasal olarak bu illet korunmuş oluyor” açıklamasında bulundu.

EGEMEN GÜÇLERİN NÜFUS POLİTİKALARI UYGULANIYOR

Egemen güçlerin yeryüzünde tek devlet olma hedefine ulaşmak için aileyi yok etmeyi amaçladıklarını belirten Hacıabdullahoğlu, “Ailenin yok edilebilmesi için alternatif ev modelleri ve toplumsal cinsiyet unsurları arasındaki münasebet tavsiye edilmektedir. Egemen güçler, bütün bunları dünya nüfusunun 300 ile 500 milyon civarına düşmesi için dayatmakta ve planlamaktadırlar. Bu emellerini gizlemek içinde kadına yapılan şiddeti ön plana çıkartmak koşulu ile gerçek emellerini perdelemektedirler.” sözleriyle sunumunu tamamladı.