İstanbul Sözleşmesi gece yarısı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın imzaladığı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kaldırıldı.

Resmi adı, “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olan sözleşme, İstanbul’da imzalandığı için “İstanbul Sözleşmesi” ismini aldı.

2011 yılında AKP hükümeti döneminde imzalanan sözleşmeye o dönem AKP’ye yakın muhafazakarlardan da tepki gelmemişti. Ancak son üç yılda, İstanbul Sözleşmesine ilişkin AKP’ye yakın bazı yayın organları ve cemaatlerden arka arkaya çok ağır eleştiriler geldi. Öyle ki, İstanbul Sözleşmesi’ne destek çıkan Kadın ve Demokrasi Derneği’nin (KADEM) yönetiminde olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar da, iktidara yakın isimlerin hedefi oldu.

Peki ne oldu da 2011’de sözleşme imzalanırken sesi çıkmayan hükümete yakın isimler ve cemaatler, sonrasında Erdoğan Ailesi’ni de hedef alacak kadar İstanbul Sözleşmesine karşı çıktı?

İstanbul Sözleşmesi’ne dair ilk protesto 2018 yılında Bulgaristan’da başladı. 2019 yılında Slovakya’da devam etti ve 2020 yılında da Polanya’ya sıçradı. Aşırı sağcıların yaptığı bu gösterilerde hedef hep Avrupa Birliği (AB) oldu. İstanbul Sözleşmesi’nin içeriği yerine Avrupa Birliği hedef alındı.

İstanbul Sözleşmesi’ne karşı bu karşı çıkışların arkasında ise, sözleşmeyi imzalamayan ve onaylamayan, AB’nin yaptırımları sürekli maruz kalan Rusya’nın olduğu yazıldı. Yani konunun dini değil siyasi olduğuna dikkat çekildi.

Öyle ki Bulgaristan'daki protestolara karşı Avrupa Konseyi Kasım 2018'de şöyle açıklama yaptı:

“Açıkça belirtilmiş amaçlarına rağmen, birkaç dini ve aşırı muhafazakâr grup, İstanbul Sözleşmesi hakkında yanlış anlatılar yayınlamaktadır.”

Aynı zaman içerisinde Bulgaristan’da başlayan ve yayılan İstanbul Sözleşmesi protestoları Türkiye’ye de geldi.

Rusya’nın AB’ye karşı bu hamlesi ile, 2011 yılında Türkiye’de AKP kanadı içinde mutlulukla karşılanan İstanbul Sözleşmesi, son dönemde “ithal edilen” söylemlerle AKP’lilerin ve  cemaatlerinde hedefi haline geldi.

Konuyla ilgili Gazeteci / Yazar Soner Yalçın da, 5 Ağustos 2020 tarihinde Sözcü gazetesindeki köşesinde "İşin aslı şudur" başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yalçın yazısında, iktidara yakın muhafazakar isimlerin İstanbul Sözleşmesi'ne yıllar sonra karşı çıkmasının arkasındaki siyasi kavgaya dikkat çekmişti.

Soner Yalçın'ın 5 Ağustos 2020 tarihli yazısı şöyle:

"Önceki gün…

Saatlerce Abdurrahman Dilipak'ın köşe yazılarını okudum. Şundan:

Kadına yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti önleme amacı taşıyan İstanbul Sözleşmesi Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin 121. toplantısında kabul edildi. Toplantı İstanbul'da yapıldığı için bu ismi aldı.

Sözleşme, 11 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açıldı.

Sözleşmeyi ilk kabul eden ülke 12 Mart 2012'de Türkiye oldu.

Bugünlerde bazı muhafazakâr çevreler hararetle sözleşmeye karşı çıkıyor. Peki, bugün karşı çıkanların sesi dün çıkmış mıydı?

Kaba üslubu sebebiyle Dilipak ön plana çıkınca, Mayıs 2011 ile Nisan 2012 tarihleri arasındaki köşe yazılarını tek tek okudum.

Dilipak, sözleşme konusunda hükümeti uyarmış mıydı? Hayır, tek yazısı yok...

Keza, 28 Aralık 2011'de İKK ve Aile Bakanlığı'nın düzenlediği “Müslüman Toplumlarda Değişim ve Kadının Rolü” toplantısına katılıyor. Fakat, İstanbul Sözleşmesi'ne dair tek söz etmiyor. Aksine… Bugün, “Bu felaketin sorumluları arasında en önemli isim olarak karşımıza hep Fatma Şahin çıkıyor” dediği dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin'e övgü diziyor!

Dilipak o dönem, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın düzenlediği Aile Forumu toplantılarında da konuşma yapıyor ve; bir tek olsun ağzından İstanbul Sözleşmesi çıkmıyor!

Evet, köşe yazılarında da o dönem İstanbul Sözleşmesi eleştirisi yok.

Peki, ne var?

BACAK ARASI MERAKI

İstanbul Sözleşmesi'nin imzaya açılıp yürürlüğe girdiği tarihe kadar Abdurrahman Dilipak'ın gündeminde ağırlıklı olarak Ergenekon-Balyoz var! FETÖ kumpasına aşırı destek veriyor. Öyle ki…

Sürekli isimler yazıp “bunları da hapse atın” diyecek kadar kendinden geçiyor.

Yetmiyor; “Aile mahremdir” diyen Dilipak, FETÖ ürünü MHP seks kasetleri hakkında neler yazmıyor ki? Özel hayata pek meraklı, “Sühely Batum'un kaseti var” diye yazmaktan geri durmuyor…

-Yetmiyor; “Bir ara ‘piyasaya kız yetişmiyor' diye bir yazı yazmıştım, MİT de dava açmıştı. Manken ajanslarının ya da hostes ajanslarının ek ve yan çalışma alanları hakkında o kadar çok dedikodu var ki. Bana kalırsa istihbaratçıların, emniyetçilerin elinde çok sayıda video ve ses kaydı vardır ve bunların birçoğu illegal bir şekilde elde edilmiştir…”diye yazıyor.

-Yetmiyor; “Çetin Doğan ne diyordu. İçki içirin, kadın-kız ilişkisini teşvik edin. Alevilere güvenin, irticacılara göz açtırmayın.. Her adımlarını takip edin, fişleyin…” diye yazıyor.

Sürekli kalemiyle aile mahremiyetine dalıyor; “Bu iş Koşaner'in gelini, Taşdeler'in kızından ibaret mi, insanı meraklandırmayın, sırada kimler var? Sadece OR seviyesinde mi, oluyor bu işler…”

Dilipak'ın tüm yazdıkları FETÖ yalanı; ve Dilipak tek kuşku duymadan kulağına fısıldananları köşesine taşıyor; karşılığını da FETÖ'den “onur ödülü” olarak alıyor…

Anlatmak istediğim; Dilipak'ın o dönem FETÖ kumpasının gönüllü kalemşorü olması değil, kafa yapısı, hoyrat/ kaba dili…

Dilipak'ın İstanbul Sözleşmesi'ni destekleyenlere bugün “fahişe” demesine şaşırmayınız.

İTHAL GÖRÜŞ

Dilipak (ve diğerleri) o dönem İstanbul Sözleşmesi'ne dair tek karşı ses çıkarmazken, bugün kendilerinden geçecek kadar niçin azgın muhalifler?

İşin özü şu:

Dilipak (ve diğerleri) bir “ithal görüşü”  tekrarlıyor!

İstanbul Sözleşmesi'ne dair ilk protesto 2018'de Bulgaristan'da başladı. Ardından 2019'da Slovakya ve bu yıl Polonya'da hararetli tartışmalar gerçekleşti.

Meselenin aslı İstanbul Sözleşmesi değil, Avrupa Birliği karşıtlığı! Aşırı sağcılar AB muhalifliğini İstanbul Sözleşmesi üzerinden yaptı/yapıyor. Yani işin özü dini değil siyasi! Arkasında ise, AB'nin altını oymasına karşı manevra yapan Rusya bulunuyor!

Bulgaristan'daki protestolara karşı Avrupa Konseyi Kasım 2018'de açıklama yaptı:

-”Açıkça belirtilmiş amaçlarına rağmen, birkaç dini ve aşırı muhafazakâr grup, İstanbul Sözleşmesi hakkında yanlış anlatılar yayınlamaktadır.”

İşte bu “yanlış anlatılar” Bulgaristan'dan (ve Rusya) üzerinden Türkiye'ye geldi!

Dilipak'a (ve arkadaşlarına) sormalıyız: Aklınız başınıza dokuz yıl sonra nasıl geldi?

Odatv'de yeralan iddialara göre, Sahi, Rusya bu işin neresinde?"