İstanbul Sözleşmesi aileyi çökertme sözleşmesi haline dönüştü.

Aile yapımızı ve toplumsal düzenimizi kökten sarsan İstanbul Sözleşmesi’nin yol açtığı ahlaki çöküntü her geçen gün daha büyük bir sorun haline geliyor. ‘Toplumsal cinsiyet eşitliği’ ve ‘Ailesiz toplum’ gibi konularla ülkemizi bataklığa sürükleyen sözleşmeye ilişkin tepkiler ise her geçen gün artıyor. İstanbul Sözleşmesi’nin kimlere hizmet ettiğini, aileyi nasıl yıktığını, adının neden İstanbul olduğunu ve tüm detaylarını yazar  Sema Maraşlı ile konuştuk.

Eşcinsel haklarını korumak için çıkartılan sözleşmenin İstanbul ile hiçbir alakası yok. Sadece Türkiye sözleşmeyi ilk imzalayan ülke diye adının İstanbul Sözleşmesi olduğunu söylüyorlar. Fakat sözleşme Ankara’da imzalandı. Bu ahlaksız sözleşmenin adının ‘İstanbul’ olarak belirlenmesi aslında tamamıyla bir Bizans oyunu olduğunu gösteriyor.

Sema Hanım öncelikle İstanbul Sözleşmesi’ne neden bu kadar karşısınız?

İstanbul Sözleşmesi hem dinimize, hem akla hem de bilime aykırı. Cinsiyetin bir tanesini masum ve mağdur gösterirken diğerini de katil ve sapık olarak ilan eden bir sözleşme… Bu yönüyle sözleşmenin desteklenecek hiçbir tarafı yok. İstanbul Sözleşmesi’nin toplumumuza etkileri her geçen gün daha çok artıyor. Kadınları korumak için çıkan bu sözleşmenin kadınları koruduğu falan yok.

“2019’DA 550 BİN ERKEK EVDEN ATILDI”

Ülkemizde İstanbul Sözleşmesi’nin bu şekilde dayatılmasına ilişkin neler söylersiniz?

‘İstanbul Sözleşmesi’ni hazırlayanlar arasında Türkler de bulundu. Maalesef bu da hükümetimizin yanlış icraatlarından birisi… Şimdi de bu sözleşme ülkemizdeki vatandaşlara dayatılıyor. 2 milyona yakın erkek evden atıldı. İstanbul Sözleşmesi’yle mağdur olan insan çok fazla... 2019’da 550 bin erkek hiçbiri fiziksel şiddet kullanmadığı halde evden atıldı. Karı-koca arasındaki tartışmada kadın bu durum hakkında bir başvuru yaparsa erkek evden atılıyor. Sonra da kamu davası açılıyor ve kadın şikâyetten vazgeçse bile dava kapanmıyor. Sırf bu yüzden binlerce yuva yıkıldı. Sözleşmenin ucunun dokunmadığı insan çok az. Durum böyleyken İstanbul Sözleşmesi’nin zararları da giderek artıyor.

“ERKEK ŞİDDET YANLISI, KADIN MASUM” ANLAYIŞI DAYATILIYOR

İstanbul Sözleşmesi’yle birlikte aile içi sorunların çözümü artık olanaksız hale geldi. neler söylemek istersiniz?

Hırvatistan gibi birkaç Avrupa ülkesinde İstanbul Sözleşmesi ‘aile’ yapısını bozar diye kabul edilmedi. Sözleşmenin aile yapısını hedef aldığı o kadar belirgin ki, erkek şiddet yanlısı, kadın masum anlayışı dayatılıyor. İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye örf ve âdetleriyle çatışan bir yapısı var. İnsan duygusunu kullanan çok tehlikeli maddeleri var. Kadın şikâyetinden pişman olsa bile hukuk devreye girince para cezası, evden uzaklaştırma ve hapis gibi durumlar meydana gelebiliyor. Fakat bizim dinimizde kadın ve erkeğin uzlaştırılması gerektiği söyleniyor.

“EŞİTLİK FALAN YOK, AMAÇ FITRATI BOZMAK”

İstanbul Sözleşmesi’nde ‘Eğitimde cinsiyet eşitliği’ diye bir konu var. Cinsiyet eşitliği zaten tehlikeli bir konuyken eğitimde cinsiyet eşitliği ne anlama geliyor?

İstanbul Sözleşmesi’nde sıkça vurgulanan ‘toplumsal cinsiyet’ kavramının altında çok sinsi bir oyun var. Eşitlik üzerinden de hepimizi yanıltıyorlar. Toplumsal cinsiyet kavramı en başta bizim dinimize ve örfümüze ters bir kavram. Sözleşmede sıkça kullanılan toplumsal cinsiyet kavramıyla, ‘İnsan kadın veya erkek olarak doğabilir ama size rolleri toplum yüklüyor’ diyorlar. Yani onların dediğine göre bir erkeği annesi kız gibi yetiştirirse o çocuk kız olur. Fıtratı ve yaratılışı reddetmiş oluyorlar. İstanbul Sözleşmesi’ne göre erkeğe erkekliği, kadına kadınlığı toplum yüklüyormuş. Bu bilime ters, bilim hiçbir zaman böyle bir şeyi kabul etmiyor. Bir de toplumsal cinsiyete eşitlik eklediklerinde, kız çocuğu kız gibi, erkek çocuğu erkek gibi yetiştirilmesin deniliyor. Erkekler de pembe renk kullanıp etek giysinler gibi her konuda eşitlik olsun istiyorlar. Buna benzer bir uygulama da bir dönem Milli Eğitim Bakanlığımızda denendi. Erkeklere oyuncak bebek, kızlara oyuncak araba dağıtılmıştı. Çok tepki alınca bakanlık bu uygulamadan vazgeçti. Toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ana maksat kız çocuklarını erkek gibi, erkekleri kız gibi yetiştirmektir. İşin içerisinde eşitlik falan yok, amaç fıtratı bozmak.

“AİLE, İNSANI VE TOPLUMU TUTAN BİR ŞEY”

İstanbul Sözleşmesi’yle gündeme gelen ailesiz toplum konusuyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?

İnsanları yalnızlaştırmak istiyorlar. Evlilikler azaldı, boşanmalar giderek çoğaldı. Bu tamamıyla bir toplum mühendisliğidir. Aile, insanı ve toplumu tutan bir şeydir. İnsanlar yalnızlaşınca oyuncak gibi istenilen yere sürüklenebiliyor. Ailesiz toplum ve yalnızlaşan toplum tüm dünyada yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Fakat bizim ülkemizde daha yıkıcı etkileri oluyor.

“SÖZLEŞMENİN AMACI EŞCİNSEL HAKLARINI KORUMAK”

Son olarak, ‘İstanbul Sözleşmesi’yle İstanbul yeniden Bizans’ın eline geçti’ sözünüzü biraz daha açabilir misiniz?

İstanbul Sözleşmesi adı altında LGBTİ çalışmaları yapılıyor. İstanbul Sözleşmesi bir yönüyle de eşcinsellik sözleşmesi diyebiliriz. Bu sözleşme yüzünden eşcinsellikle ilgili afişlerde İstanbul yazıyor. Ben de bunu görünce adeta dehşete düştüm. Sözleşmenin ana konularından birisi eşcinselliğin normalleştirilmesidir. Eşcinsel haklarını korumak için çıkartılan sözleşmenin İstanbul ile hiçbir alakası yok. Sadece Türkiye sözleşmeyi ilk imzalayan ülke diye adının İstanbul Sözleşmesi olduğunu söylüyorlar. Fakat sözleşme Ankara’da imzalandı. Bu ahlaksız sözleşmenin adının ‘İstanbul’ olarak belirlenmesi aslında tamamıyla bir Bizans oyunu olduğunu gösteriyor. Sembolik bir intikamla sözleşmenin adı ‘İstanbul Sözleşmesi’ olarak belirlendi.

Kaynak: Milli Gazete /Onur Şehmus Şahin