Geçtiğimiz günlerde, Denizli Gazeteciler Cemiyeti’ni ziyaretimizde, Cumhurbaşkanlığı Sağlık ve Gıda Politikaları Üyesi, Aile eski Bakanı Dr. Sema Ramazanoğlu Hanım’la karşılaştık. İstanbul Sözleşmesi’nden söz açtığımda, “Sadece iddia esas alınarak babayı evinden uzaklaştırmak, babanın otorite ve saygınlığını ortadan kaldırır. Bundan bütün kurumlar etkilenir” diyerek İstanbul Sözleşmesi’nden ülkenin çok zarar gördüğünü hatırlattı.

Bismillahirrahmanirrahim;

İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasanın tahribatı artarak sürüyor. Okullarımızı ve gençlerimizi tanıyamaz hale geliyoruz. Yaşananları yalnız gelişen teknolojiye bağlamak kolaycılık olur. Teknoloji, Japonya, Almanya gibi ülkelerde de var. Onlar çalışkan, üretken, ülkelerine bağlı ve ideali olan gençler yetiştirebiliyorlar. Bizde, gençlerdeki “umursamazlık” öne çıkmaya başladı.  İdeal ve girişimcilik ruhu hızla kayboluyor.

Bugün bin bir türlü sıkıntımız varken, hükümet İstanbul Sözleşmesi’ni; TBMM 6284 sayılı yasayı başımıza musallat etti. Aile faciaları, intiharlar, cinayetler, huzursuzluklar aldı başını gidiyor. İstanbul Sözleşmesi’nin asıl hedefi aile. Bir toplumun en sağlam, en samimi, en tabii kurumu darmadağın ediliyor. Yöneticilerimiz ve halk bu duruma ne zamana kadar seyirci kalacaklar?    

Aile kurumunun yok oluşa yöneldiğinden Cumhurbaşkanı da şikâyetçi. Niçin çözüme yönelmiyoruz? Sayın Erdoğan, “Aile çöküyor; seferberlik başlatmalıyız” (06.11.2019); “Evlilik dışı hayat özendiriliyor” (10.01.2020) türünden açıklamalar yaptı. Bir konuşmasında, “İstanbul Sözleşmesi nas değil” (06.06.2019) derken; başka konuşmasında, “İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden gözden geçireceğiz” (18.02.2020) diyordu.

İdlip şehitlerinin yazdıkları mektupları, son sözlerini, ailelerinin ciğerparelerini Allah ve vatan uğruna toprağa verirken söyledikleri duygu yüklü cümleleri duymuşsunuzdur. Görülüyor ki, aile hâlâ en güçlü direnç noktamız. Yöneticilerimize, toplumsal direncimizin en yüksek olması gerektiği bir dönemde İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek ülkede oluşturduğu tehlikeyi önlemeye çağırıyorum.

AİLE YARA ALMASIN

ailenin çökmesi Türkiye’nin çökmesidir. Hiçbir vatan evlâdı bu akıbete razı olamaz. Hani, bir kurumu, bir yapıyı başındaki başarılı insanları ekarte ederek çökertirler ya! Emperyal güçler, şimdi aile kurumunun başındaki “baba”yı devre dışı bırakarak bu kutsal kurumu çökertme peşindeler. Yetkililer, sorumlular, İstanbul Sözleşmesi’nin, “Kadının beyanı esastır” maddesine dayanarak, yüz binlerce “baba”nın evinden uzaklaştırılış faciasını okumuyorlar mı?

“Baba”; otorite, disiplin, himayecilik, plan, program demektir. Babanın otoritesini yıkarsanız anarşiye davetiye çıkarırsınız. Sırf iddia üzerine, savunma hakkını gasp ederek “baba”yı evinden uzaklaştırır; hatta bulunduğu sokağa bile sokmazsanız, aile kurumunu “başsız” bırakırsınız. Kutsal kurumun başını itibarsızlaştırırsınız. Baba eşinin, kızının insafına bırakılır. Otorite kaybolunca başıboşluk oluşur. Başıboşluk toplumun bütün kurumlarını çökertir.

Geçtiğimiz günlerde, Denizli Gazeteciler Cemiyeti’ni ziyaretimizde, Cumhurbaşkanlığı Sağlık ve Gıda Politikaları Üyesi, Aile eski Bakanı Dr. Sema Ramazanoğlu Hanım’la karşılaştık. İstanbul Sözleşmesi’nden söz açtığımda, “Sadece iddia esas alınarak babayı evinden uzaklaştırmak, babanın otorite ve saygınlığını ortadan kaldırır. Bundan bütün kurumlar etkilenir” diyerek İstanbul Sözleşmesi’nden ülkenin çok zarar gördüğünü hatırlattı.

Sema Hanım’ın kardeşi, Aile eski Bakanı Selma Aliye Kavaf da Brüksel’deki bir AB toplantısında eşcinsellik konuşulurken, “Eşcinsellik sapıklıktır” demişti. İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye’ye dayatılması için nabız yoklaması yapıldığı bir süreçte, ülkesinin geleceğine sahip çıkma kararlılığı göstermesi büyük takdir toplamıştı.

ÜLKENİN ONURU İÇİN

Selma Hanım görevini yapmış; aileyi parçalamayı amaçlayan İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye’ye girmesine onay vermemişti. “Eşcinsellik sapıklıktır” sözünden sonra, yabancı etkisindeki çevrelerce Selma Hanım’a adeta linç kampanyası başlatıldı. Bakanlıktan ayrılışını buna bağlayanlar oldu. Sema Hanım da bu konuda kardeşinin yolunda. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasayı zararlı buluyor.

Asıl düşündürücü olan şu: Avrupa Konseyi’nin dayatmasıyla gündeme giren İstanbul Sözleşmesi’nin hükümetçe kamuoyunda tartışılmadan imzalanması; 6284 sayılı yasanın TBMM’de bir cümleyle bile müzakeresi yapılmadan AKP, CHP, MHP, HDP’li milletvekillerinin oylarıyla kabul edilmesi. Bazı ülkelerde de aynı durum yaşanmış. Bu konu Erbakan Hoca’nın gâvur âşıkları dediği kişiler için söylediklerini hatırlatıyor: “Yoksa, sizi birileri hipnotize mi ediyor?”

Devrim Otomobili’nin mühendislerinden Kemalettin Vardar, 2016’da vefatından 1 ay önce açıklamıştı: “Yabancıdan gelen her türlü belgeyi, bilgiyi, ürünü hayranlıkla, peşin yargıyla kabulleniyoruz. Korkutma teziyle yetiştirilen bir nesil olduk.”

Türkiye “bağımsız” ülke… Türkiye’deki yasa ve düzenlemeleri bu ülkenin insanları yapmalı. Dış müdahaleye kesinlikle fırsat verilmemeli. Hatta tarihî düşmanlarımızca getirilen tekliflerin tam tersi uygulanmalı.

Yabancı unsurların ülkeye girişine kapı aralanması, emperyal güçlerin Türkiye’deki işbirlikçileri üzerinden aramıza sızmalarına yol açıyor. ABD’nin içimizdeki FETÖ’cüleri kullanarak ülkemizde cirit attığı gibi. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa Türkiye’nin kalbine saplanmış bir hançerdir. Acilen feshedilerek ülke tehlikeden kurtarılmalıdır.

*Selma Hanım görevini yapmış; aileyi parçalamayı amaçlayan İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye’ye girmesine onay vermemişti. “Eşcinsellik sapıklıktır” sözünden sonra, yabancı etkisindeki çevrelerce Selma Hanım’a adeta linç kampanyası başlatıldı. Bakanlıktan ayrılışını buna bağlayanlar oldu. Sema Hanım da bu konuda kardeşinin yolunda. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasayı zararlı buluyor.

Kaynak: Milli Gazete