Karar yazarı İbrahim Kahveci ''Büyüme gerçek olamaz'' başlıklı yazısında şunları gündeme taşıdı:

Sorunu tespit edemezseniz çözüm bulabilir misiniz? Zaten ülkemizin şu anda en temel sorunlarından birisi de “sorumluluk üstlenmemek” değil mi?

Kimse sorumluluk üstlenmiyor.

Meyveleri yemeye gelince herkes bahçede ama sorumluluk üstlenmeye gelince kimse ortalıkta yok.

Yıllarca dile getiririm: Ülkemizin temel sorunlarını hep ‘özgürlük-bağımsızlık’ üzerinden çözmeye çalıştık. Oysa asıl bunun yanına bir de ‘sorumluluk’ kavramını eklememiz gerekiyor. Hatta sorumluluk kavramı bence çok daha önemli.

Mesela bağımsız ekonomi kurumları olmalı. Merkez Bankası, Sermaye Piyasası Kurumu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Rekabet Kurumu... Bağımsız olması gereken kurumlardır. Ama bu kurumların ‘sorumluluk’ noktasındaki işlevini ve üstlenimlerini nasıl belirledik?

Bugün ve/veya dün... MB bağımsızken işlevini hakkıyla yerine getirdi mi? Ya BDDK veya SPK... Örneğin sermaye piyasalarına bakın. Sorumluluk nerede?

Bakınız bugün ekonomi kurumları bağımsız karar alamıyor diyoruz ama bağımsız olduklarında da aldıkları kararların nasıl olduğunu biliyoruz. Bağımsız yargıyı herkes biliyor zaten...

***

Sorunu tespit etmek ve sorumluluk üstlenmek toplumsal yaşantımızın kalitesi açısından hayati önem arz ediyor. Bir vatandaşın dahi canının incinmesi hepimizi üzmelidir. İşte bu açıdan aslında toplumda her bir birey de sorumluluk üstlenmelidir.

En azından vicdani sorumluluk taşımalıyız.

İntihar eden, aç kalan, işsiz kalanlar için de sorumluluğumuz olmalıdır. Tabii ki en başta siyasilerin sorumluluğu vardır.

İşte bu noktada devreye ekonomi girmektedir.

Ekonomide öncelik toplam değeri oluşturmaktır. Sonraki adım ise toplam değerin paylaşımıdır.

***

Dün ülkemizin 2021 yılı ilk üç aylık ekonomik değeri olan GSYH tutarı açıklandı. Geçen yılın ilk üç ayında 1 trilyon 074 milyar lira olan ekonomik gelirimiz, bu yılın aynı döneminde 1 trilyon 386 milyar liraya yükselmiş.

Enflasyondan arındırılmamış gelir artışımız %29,14 iken enflasyondan arındırılmış gelir artışımız %7,01 oldu.

Görüntüde gayet memnun edici bir büyüme.

Ama maalesef gerçek bu değil.

Bakın 2018 yılından sonra enflasyon verileri üzerinde sürekli tartışma yaşıyoruz.

Gerçek enflasyon nedir?

Gerçek enflasyonu bulamadığımızda gerçek gelir artışını da bulamayız. O yüzden gerçek enflasyonu ısrarla sormalıyız.

Mesela 2018/1.çeyrekten 2021/1.çeyreğe genel fiyat artışı yüzde 55,4 olarak görülüyor. Ama GSYH ise yüzde 74,0 artışla 796,6 milyar liradan 1 trilyon 386,3 milyar liraya yükselmiş. TÜİK buradaki nominal (fiyat artışı) değerden reel değere geçerken büyümenin yüzde 8,92 olduğunu söylüyor.

Eğer nominal fiyat artışı açıklananın (%55,4) daha üzerinde olması durumunda reel GSYH daha düşük çıkacaktı.

Biz de bunu tersten işleyerek şimdi yeniden çözmeye çalışalım:

2018/1.çeyrekte çalışan sayısı 28.139 bin kişi iken 2021/1.çeyrekte çalışan sayısı -748 bin kişi azalarak 27.391 bin kişiye düşüyor. Daha az çalışan ile daha çok gelir elde etmiş durumdayız.

Çalışan sayısında yüzde -2,66 azalış görülüyor ama bu durum çalışma başındaki ve çalışan saatteki düşüşle daha da derinleşiyor.

Mesela işbaşında olanların sayısı 27.158 binden 25.839 bine, yani 1 milyon 319 bin kişi azalıyor. İşbaşında olanların sayısında yüzde -4,86 azalış var ama GSYH reel olarak yüzde 8,92 artabiliyor. Hatta çalışılan saat çok daha fazla geriliyor. Haftalık çalışma saati 1 milyon 218,6 binden 1 milyon 081,3 bine düşüyor.

Kısaca çalışma saatinin yüzde -11,27 azaldığı bir yerde acaba GSYH nasıl reel olarak yüzde 8,92 artış gösterebiliyor?

Eğer bu veriler doğru ise, saat başına verimlilik 2018’den 2021 ilk çeyrekte yüzde 22,76 artmış olmalıdır.

Hadi bunu da kabul edelim ve teknolojik bir üretime geçmiş olduk diyelim. O zaman enerji kullanımı artmış olmaz mıydı? 2018 ilk çeyreğe göre 2021 ilk çeyrekte elektrik tüketimi sadece yüzde 7,5 artmış durumda (TEİAŞ).

Hem çalışan sayısı düşecek hem elektrik tüketimi saat başına gelir artışının 1/3’ünden daha az artacak ama GSYH artışı gerçek olacak!

Aslında sadece çalışılan saat ve enerji karşılaştırması da yeterli olmuyor.

Mesela tüketim artışı (2020/2021-1.çeyrek) yüzde 7,4 büyümenin üzerinde ama ithalat yüzde 1,1 azalırken ihracat yüzde 3,3 artıyor. Bunlar mucize veriler olmalı. Hem daha çok tüketiyoruz ama aynı zamanda çok daha fazlasını da ihraç ediyoruz.

Kısacası mesele şudur: GSYH verileri gerçekliği sorgulanması gereken sonuçlar içeriyor. Biz sadece büyümeye bakarak “sorun yok-sorumluluk yok” anlayışına kapılırız. Ve çözüm arayışı diye bir derdimiz de olmaz. İşte o zaman bize yazık olur.