Ne oldu? 12 Haziran 2022 geçtiğimiz günlerde Adalet ve Özgürlük eylemi gerçekleştiren Furkan gönüllülerinden 12 erkek 11 kadın basın açıklamalarına izin verilmeyerek gözaltına alındılar, daha sonra neler yaşanmış okuyalım! Çarşaflı bir kadın anlatıyor: “Tüm Türkiye duysun bugün Konya’da çıplak arama gerçekleştirildi. Gözaltına alınanlardan biriyim, tam anlamıyla hukuksuz ve ahlak dışı muamelelere maruz kaldım, yaptıkları zulmü kayda aldığım için gözaltına alındım. Erkeklerin olduğu otobüse bindirildim, otobüsün içinde vahşice davranan polislere şahit oldum. Polis otobüsünün içinde gözü dönmüş içinde bir yandan tekmeler, yumruklarla, hakaretlerle müdahale edildi. Video çekilmesine tahammül dahi edilmemesinin sebebi yaptıkları zulmün gün yüzüne çıkacak olması ki her kayda alanı darp ettiler. Adeta kendini ringde zanneden polislerin elleri kelepçeli savunmasız insanlara yumruklarla müdahale etmesinin bir izahı olamaz! Nedir bu rezalet İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Konya Valisi, Konya Emniyet Müdürü nedir bu rezalet? Ben milletin vekiliyim nedir bu yapılan iş? Savunmasız bir şekilde insanları gözaltına almışsın, polis arabasında savunmasız, hiçbir reaksiyon göstermeyen insanları bir de üstüne böyle darp ediyorsun bu ne rezalettir? Ben millet adına bunu soruyorum! Millet adına milletvekili olarak sonuna kadar soracağım! Böyle bir rezaleti kabul etmiyorum! “Bize suçlu muamelesi kimse yapamaz. Biz hakkımızı istiyoruz, alana kadar da mücadeleye devam edeceğiz.” Çıplak aramaya uğradığını söyleyen kadın yetkililerin yalan söylediğini ve çıplak aramaya uğradığını TEM’de 7 aylık bebeği ile muamelelere uğradığını söylüyor, bu ahlaksızlığı namussuzluğu kınıyoruz. Bu nedir ya!

Tüm vatandaşlar önceden haber vermeksizin toplantı ve gösteri yapma hakkına sahiptir

İnsanların basın açıklamasından rahatsız olup onlara boyun eğdirmek için gözaltında çıplak arama nedir bu rezalet Allah aşkına! Türkiye daha hala bu hukuksuzlukları mı yaşasın? Biz bugün bunu İçişleri Bakanlığı’na soru önergesi ile sorduk, bunu kesinlikle kabul edemiyoruz ve ardından bu kişilerden 7’si tutuklandı gerekçe ne? Basın açıklaması yapma istemesi! Dünyanın neresinde görülmüş! Anayasa Madde 34 ne diyor? Tüm vatandaşlar önceden haber vermeksizin toplantı ve gösteri yapma hakkına sahiptir diyor! Basın açıklaması yapmak istemiş, bir ton darp, hakaret, kötü muamele, işkence, çıplak arama ve ardından tutuklanıyor! Bu ne rezalettir! Ben milletin meclisinden haykırıyorum buna kesinlikle müsaade etmeyeceğiz, sonuna kadar da bunların hukuk önünde hesabını soracağız! İçişleri Bakanı’ndan, Konya Valisi’nden, Konya Emniyet Müdürü’nden hukuk önünde hesap vermelerini istiyoruz! Soru önergemizi sorduk ve bunun cevabını istiyoruz millet adına!

Türkiye’de ırkçılık, nefret ve linç bitmiyor!

Türkiye’de ırkçılık, nefret ve linç bitmiyor! 2-3 gündür bir konu ile uğraşıyorum. Vatandaşlar bana başvuruyor, gece başvuruyorlar, “İşyerlerimiz yanıyor Ömer bey yetiş ne olur müdahale et.” Diyorlar. “Valiliğe, emniyet müdürlüğüne ne olur haber ver.” Bakın İstanbul’da ne yaşandı? İstanbul Yenisahra’da geçtiğimiz günlerde 2-3 gündür atık deposu işçilerinin depoları yakılıyor, talan ediliyor, yağma ediliyor. Olacak iş değil! Ne oluyor? Mesele neymiş biliyor musunuz; önceki gece 2 Afgan atık işçisi evine giderken gece 02:00’da gariban işçiler evine gidiyor. Önleri kesiliyor gaspçılar tarafından, telefonları, paraları alınmak isteniyor. Vermek istemiyorlar ve polisin haberi oluyor. Polis olay yerine yetişiyor ve gaspçılar kaçmaya başlıyor. Gaspçıların arasında 15 yaşında bir çocuk var, uyuşturucudan sabıkalı. Çocuk heyecanla ve hızla kaçarken bir araç ona çarpıyor ve maalesef hayatını kaybediyor ve ardından Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ tweet atıyor diyor ki: “15 yaşındaki çocuğumuz 2 Afganlı katil tarafından öldürüldü.” Öyle bir şey yok! Çocuk gasp yaparken polisin gelmesi üzerine kaçmış, araba çarpmış. Her şey ortaya çıktı, gerçekler ortada! Polis yakaladı herkesi! Olay bu ama Ümit Özdağ sorumsuzca “2 Afganlı katil 15 yaşındaki Türk çocuğumuzu vurdu. Bunlar ırkçı diyorlar bize, mültecileri eleştirdiğimiz için Ey Türk milleti daha niye duruyorsunuz?” bunun üzerine binlerce kişi Yenisahra’daki kime ait olduğunu bilmediği ve mültecilere ait olduğunu tahmin ettiği atık depolarına saldırıyorlar arkadaşlar. Binlerce kişi işyerinize saldırıyor. “Niye saldırıyorsunuz? Ne yaptık biz? “Siz Afganlısınız, siz Suriyelisiniz.” Yerler de Türk vatandaşlarına ait. İşin trajikomik tarafı da bu ve saldırıyorlar! Görüntülerde en az 3 yer tamamen yakıldı, 10’a yakın işyeri yağma talan edildi. 1 kişi bıçaklandı ve neden? Güya Afganlı olduğu düşünülüyor bu atık deposu sahiplerinin o yüzden saldırıyorlar. Böyle de absürt bir durum var ortada. Bir söylenti ile, bir teşvik ile gariban işçilerin işyerlerine saldırıp, yağma talan ediyorlar! Bu kabul edilecek bir durum değil arkadaşlar! Biz işçilerin telefonları ile olaydan haberdar olduk. Hemen İstanbul Valiliği’ni, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nü uyardık sosyal medyada akşam vakitleri olmasına rağmen, hemen bir video paylaştım, tweet attım, gereken yerlere uyarılar yaptık. Bakın dün gece saldırı olmuş, bu gece de saldırı olacak dedim ve gereken hassasiyet gösterilmedi saldırganlar yine saldırdı ve işyerlerini yaktı olacak iş değil! Bir nefret ile “Saldırın, vurun” mantığı ile hareket ederseniz bir de bunu kalkıp bir siyasi parti genel başkanı olarak yaparsanız son durum bu! Suçsuz, günahsız insanların işyerleri böyle yağma talan edilir.

Tanju Özcan, bir kadına sırf kendi görüşünde olmadığı için cinsiyetçi şekilde dalga geçiyor, diğerini Kürt olduğu için çıkarıyor, diğeri Suriyeli olduğu için dirsek atıyor. 21. Y.Y.’dayız arkadaşlar utanın, bizim yüzümüz kızarıyor.

Peki Türkiye’de bu nefret, bu linç kültürünü destekleyen kimler var? Onlardan birisi; defalarca eleştirdim CHP’li Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan. Suriyeli veyahut Afganlılardan 1 değil “10 kat elektrik, su parası alacağım.” Gibi absürt laflar söylüyordu! “Onları kovalayacağız.” Dedi. Oradan oy rantı elde edeceğini düşünüyor, ardından biz buna tepki gösterdik. Yine belediyesinde çalışan Mahire Yentür isimli bir gariban temizlik işçisi Kürt kadın, sosyal medyasında Selahattin Demirtaş’ın fotoğrafını paylaşmış. Bunu da başkana haber vermişler, kadın sosyal medyada Demirtaş fotoğrafı paylaştı, ertesi gün kadını işten attılar. Kadıncağız ile konuştum, iki gözü iki çeşme ağlıyor “Ne yaptım ben? Demirtaş fotoğrafı paylaştım, Kürtçe şarkı paylaştım. Her zaman dinlediğim sıradan şarkılar bunlar.” “Neden?” “Kürtçe paylaşmış?” Orada diğer Suriyelilerin, Afganların suçu ne? Suriyeli veya Afganlı olmak. Biz bunları eleştirdik, bu kişiyi ve ben bir insan hakları savunucusu olarak CHP’yi uyardım, dedim ki: “Böyle bir belediye başkanı olabilir mi? Bu kişinin CHP’de yeri ne? CHP’nin hangi ilkesine sığıyor bu insan? Daha nasıl CHP’de bunu tutabilirsiniz?” dedim. Ben bir insan hakları savunucusu olarak vicdanımla bunu söyledim ve bu şahıs bu fiillerinde, bu söylemlerinde ısrar etti. En son ne yaptı? Kendisini belediye binasında eleştiren kadına Tanju Özcan cinsiyetçi ifadeler kullanarak, kadının cinsel bir mesaj verdiği intibahı vermiş. Olacak şeyler değil! En son bu cinsiyetçi mesajından dolayı CHP bugün onu kesin ihraç istemiyle disipline sevk etmiş. Çok geç kalmış! Ne derler? Bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın çekirge üçüncüsünde ele düşersin çekirge! Bu nedir ya Allah aşkına? Sen böyle başkan olmuşsun ama sana kim bu hakları veriyor? Suriyeli, Afganlı nefreti, bir genel başkan: “Saldırın Afganlılara, Suriyelilere.” Diğeri “Onlardan 10 kat ücret alacağım.” Bir kadına sırf kendi görüşünde olmadığı için cinsiyetçi şekilde dalga geçiyor, diğerini Kürt olduğu için çıkarıyor, diğeri Suriyeli olduğu için dirsek atıyor. 21. Y.Y.’dayız arkadaşlar utanın, bizim yüzümüz kızarıyor. Ben bir milletvekili olarak haya duyuyorum. Bir başkan olarak gitmiş bir yerin belediye başkanı olmuş, CHP bugün kesin ihraç istemiyle disipline sevk etmiş ama çok geç kalmış, kendilerine taa ne zaman söylemiştik günaydın CHP neredeydin? Sana bu kadar zarar verdi ardından da sonunda “Bununla da başa çıkamıyoruz ihraç edelim.” Dediniz, bence doğru bir iş yaptınız en sonunda.

“Güngören Belediyesi burayı TozkopaRANT olarak görüyor!”

Değerli arkadaşlar rant meselesi bitmiyor! Bakın uzun süredir takip ediyorum; İstanbul Güngören Tozkoparan’da çok önemli bir rant istehası var Güngören Belediyesi’nde ve Tozkoparan halkı direniyor! Bunu uzun bir müddettir takip edip destek veriyordum Tozkoparan halkına, geçtiğimiz günlerde Tozkoparan Mahallesi’ne gittim, halkımızla oturduk, konuştuk, bana dertlerini anlattılar, her kesimden insan mahalleli bize dertlerini anlattı ve buradaki rant projesini anlattılar. Bakın şu görüntülerde uzun uzun kendilerini dinledim ve orada önemli bir hukuksuzluğun yapıldığını görmüş oldum. Tozkoparan burası ama mahalle halkı diyor ki: “Güngören Belediyesi burayı TozkopaRANT olarak görüyor!” zaten AK Parti iktidarının yapısını biliriz; gittim gayette güzel bir mahalle, güzel parkları var, Barış Parkı diye çok güzel bir parkta oturduk, insanlar birbirleri ile kardeşçe yaşıyor, tam bir mahalle. Eski Türk filmlerinde görürsünüz, mahallelinin güzel muhabbetleri ile dolu bir mahalle. Burası Merter-Tekstil bölgesine yakınmış ve “Burada bir proje yapalım.” Denilmiş. “Peki sen burayı yıkıp yeni binalar dikeceksin, projeni görelim.” Demişler, kentsel dönüşüm projeyi görelim demiş mahalle halkı ama bir proje gösterilememiş. Peki bizim 5-6 katlı evlerimizi yıkıp 10 katlı evler yapacaksın sen buradan para da kazanacaksın bir de üstüne belediye para da istemiş. 5 katlı yere 10 kat yapıyor altında bir sürü dükkanlar, bari ev ver de üstüne de para isteme diyor mahalle halkı “Yok öyle bedavaya ev mi var.” “Benim evimi yıkıyorsun.” “Evini yıkmamız lazım, burası çürük.” “Neresi çürük, İstanbul’un en sağlam toprağı, kaya gibi yer. Şu ana kadar hiçbir şey olmamış depremlerde.” “Çıkacaksınız.” Denilmiş. Mahalle halkının gelip elektriklerini, sularını kesmişler. Hastası, yaşlısı var. Ne yapıyorsun ey belediye? İnsanlar ölecek, hastalar, yaşlılar var sonra belediye geri adım atmış, hukuki süreç sürüyor. Biz “Tozkoparan bizimdir bizim kalacak.” Diyen mahalle halkı ile birlikteyiz. Ben Tozkoparan’daki halkın hukuk mücadelesini destekliyorum, haklılar, büyük bir rant oradan eld etmeye çalışıyor belediye ve çok şımarık, kibirli bir tavır içinde, mahalle halkı gitmiş belediyeye belediye başkanı onlarla konuşmamış. “Bize projeyi açıkla. Ne yapacaksın?” “Biz önce yıkalım sonra projeyi açıklarız.” “Böyle şey mi olur? Biz bunun altına nasıl imza atarız?” demiş mahalle halkı bu tavırda devam etmişler. Mahalle halkının bütünleştiğini gördüm. “Tozkoparan bizimdir, bizim kalacak.” sedaları yükseliyor ve çok etkili bir direniş içindeler şu anda hukuki sürecin bitmesini bekliyorlar ama geçtiğimiz günlerde İstanbul Okmeydanı’nda Fetihtepe Mahallesi’nde yaşanan olayların bir benzeri bir daha Tozkoparan’da yaşanmasın. Yine evlerinin elektriği suyu kesilmesin. Vatandaşa kentsel dönüşüm yapacaksan vatandaş ile otur konuş, anlaş kardeşim! Vatandaşla ben konuştum. Vatandaş diyor ki: “Biz kentsel dönüşüme karşı değiliz ama belediye gelip ekabir bir tavırla bize bir şey yapmaya çalışıyor yaptırmaya çalışıyor ve bizi dinlemiyor ve biz ona güvenemiyoruz.” “Bize güvenin.” diyorlarmış. Senin nerene güvenecekler? A’dan Z’ye rant projesi ile dop dolu bir iktidarsın, Tozkoparan’daki hikaye de bu! Ben buradan, Meclis’ten Tozkoparan halkına da söz veriyorum, gittik, gördük mücadelenizi tanıdık ve elimizden geldiği kadar gayret edeceğiz, orada Toz-Der başkanı Ömer bey arkadaşımız bize ayrıntılı açıklamalar yaptı. Adli Mahpuslar Derneği Başkanı Sn. Haluk Çavuşoğlu ayrıntılı açıklamalar yaptı. Mahalle halkını dinledik, ayrıntılı tüm halkımız bize gayet ayrıntılı bir şekilde konuyu anlattı ve biz meseleyi anladık, konunun da üstüne gitmeye devam edeceğiz.

Çocuk işçiliği ölümleri Türkiye’de had safhada yaşanıyor.

12 Haziran Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü. Bugün 15 Haziran ve 12 Haziran’ı geçtik ama o günü geçtik diye o gün ile ilgili çok çarpıcı gerçekleri söylemekten kaçınacağımız anlamına gelmiyor. Çocuk işçiliği ölümleri Türkiye’de had safhada yaşanıyor. En çok mavi alanda gördüğünüz gibi çocuk işçiliği olmaz aslında ama çocuklar işçi olarak çalıştırılıyor! Kazalara açık bir şekilde çalışma ortamı çok fazla. Tarım orman işçiliği alanında çok önemli sıkıntılar var, çocuklar bilhassa mevsimsel işçi olarak tarım orman işçiliğinde çalışıyorlar ve o alanda çok kazalar oluyor! İkinci sırada yine çiftçilik alanı var ve inşaat, yol alanlarında çok önemli sıkıntılar yaşanıyor. Son 20 yılda 811 çocuk işçi ölümü görüyoruz. Her yıl ölümler var. Geçen sene 11 çocuk işçi ölümü gerçekleşmiş. Maalesef ki devam ediyor ve gereken önlemler alınmıyor değerli arkadaşlar. Bilhassa tabloda gördüğünüz gibi Temmuz-Ağustos aylarında artan çocuk işçi ölümleri var çünkü mevsimsel işçilik. 5-6 yaşındaki çocuklar tarlada çalışıyor ve orada kazalara uğruyor, ya yaralanıyor ya da hayatını kaybediyor. Çocuktan işçi mi olur? Buna mutlak surette önlem alınması lazım. En çok Urfa’da çocuk işçi ölümü yaşanmış 44 ölümle 2013-2021 arasında. Antep ikinci sırada 35 ölüm, Adana 29 ölüm ile üçüncü olmuş. Gariban insanlarımız, çoluk çocuk kötü koşullarda çalışırken çoğunlukla sömürülüyor hem de çocuklarını kaybedebiliyor. Biz çocuk işçiliği ile mücadeleyi çok önemli görüyoruz o yüzden bugün geçmiş olsa bile istatistikleri çıkardık, işçi sağlığı ve iş güvenliği meclisi çok ciddi çalışmalar yapıyor tüm bunları envanterini dökmüş. Çocuk iş cinayetlerinde 556 yaşamını yitiren çocuk işçi var ve şu anda 4 milyon civarında çocuk işçiliği var. Bir de buna göçmen çocuk işçiliği katılırsa 6 milyon çocuk, çocuk işçiliği yapıyor. Çok yüksek sayılar, üzücü sayılar. Biz bunların çok önemli hayat kayıplarına yol açtığını görüyoruz. Bununla ilgili istatistik bilgileri de var. Çalışan çocukların sadece %65’i eğitimine devam edebilmiş. 400 bin çalışan çocuk var. Tarım işçiliği ön planda ve çok düşük ücretlerle çalıştırılıyor güya çıraklık okulunda deniliyor fakat çocuk işçiliği yaşıyor. Eğitimlerden hep uzak kalıyorlar. 13 yaşındaki kimya işçisi Ahmet Yıldız plastik enjeksiyon makinesine sıkışarak can vermiş! Hastaneye trafik kazası geçirdi diye getirilmiş! Normal iş kazası dese; patronunun başına iş açılacak! İş verene açılan davada 30 Bin TL ceza verilmiş! 13 yaşında yasadışı bir şekilde çocuğu çalıştırıyorsun ve 30 Bin TL ile yırtıyorsun! 16 yaşındaki otel işçisi Muhammed İsa Soysal yine kaza geçirmiş ve 47 Bin TL ile mahkeme bitmiş. Canın kıymeti bu kadar maalesef. Bir emek sömürüsü var. Bunlar kabul edilecek hadiseler değil! Biz bu konuyu hassasiyetle takip edeceğiz. Denetimlerin yapılması gerektiğini, çocuklarımızın korunması gerektiğini söylüyoruz çünkü aileler para kazanmak istiyor ama çocuğun hakkını çiğniyor, ey anne baba o çocuk senin malın değil, mülkün değil, o çocuğun hakları var, istediğin gibi çalıştıramazsın, o çocuk öldüğü zaman kim verecek bunun hesabını? Bütün bunlar cevapsız maalesef.

Makbule Özer teyzenin neresini cezaevine atıyorsun? Ayıptır! Biz bu milletin sesi olmak için buradayız ve bunları kabul edemiyoruz.

Haftanın önemli hak ihlalleri ile ilgili de değinilerde bulunmak durumundayım. Leman Dergisi’nde bir önemli karikatür çıktı. Benim sürekli işlediğim bir konu ile ilgili. Burada bir hasta mahpus kadın, adli tıp kurumuna getirilmiş, adli tıp doktoru cezaevi görevlisine diyor ki: “Çıkmamış candan ümit kesilmez.” Bu kadın Makbule Özer, Makbul Özer’in durumunu çizmiş dergi. 79 yaşında, hasta, perişan, iki büklüm bir kadın. Burada defalarca gündeme getirdim, çokta önemli olduğu için bu dergide gündem etmiş. İki büklüm bir teyze, nineniz yaşında birisini atmışlar cezaevine! Neden? Alternatif tedaviler yapıyormuş evinde, evine bir kadın gitmiş ve o sırada polis eve baskın yapmış. Eve gelen kadının üstündeki kimlik sahte çıkmış. “Sen terör örgütü üyesine yardım yataklık yapıyorsun.” Kadın kimliği sahte olanla ilgili herhangi bir terörle irtibatı çıkmamış kimliği sahte. Kadıncağız 79 yaşında hiç alakası olmayan bir durumdan dolayı cezaevinde kalıyor şu an. Olacak işler değil! Teyzemiz burada, Makbule Özer teyze. Bu kadıncağızın neresini cezaevine atıyorsun? Ayıptır! Biz bu milletin sesi olmak için buradayız ve bunları kabul edemiyoruz.

Ataşehir Yenisahra’da Afgan atık işçileri denilerek depoları yağmalanan işçilerin yakılan işyerlerinden görüntü. İşyeri yakılmış perişan edilmiş, olacak iş mi bu? Ama maalesef bunlar yapılıyor ve kimsenin umurunda da değil.

Cezaevi ihlalleri var, onları da size anlatayım. Kayseri Kadın Kapalı Cezaevi’nden Ünzile Köşker: “Eşim 4.5 yıldır ben 15 aydır hükümlüyüz. 3 çocuğumuz var. 15 aydır küçük kızıma sarılamadım. Bir ailenin her bir ferdi başka başka yerlerde. Ailem paramparça. Çocuklarıma sarılmalıyım.” Diyor. Kendisi tutuklu, eşi de tutuklu. 3 çocuk var. Açık görüşe gelemiyorlar, düşünün 15 aydır kızına sarılamamış. Ey yetkililer buna bir formül bulamıyor musunuz? Anneyi babayı ayrı ayrı zamanlarda hapsetseniz de bu 3 çocuk ortalıkta kalmasa ama maalesef ki umurlarında değil.

Din istismarı yapan bu iktidarın döneminde insanlar uyduruk gerekçeyle hacca da gidemiyor. Remzi Yıldız bize başvurdu. “Yargıtay cezamı bozdu, yurt dışı yasağım kaldırıldı, tekrar verilen cezanın bozulmasını Yargıtay Savcısı istedi. Bu arada Hacca gideyim dedim. Yargısal açıdan yurt dışı yasağım yok, işlemlerimi yaptırmak için pasaport dairesine gittim ki İçişleri Bakanlığı pasaportuma tahdit koymuş,hacca da gidemiyorum.” Bu da din istismarı yapan bu iktidarın döneminde yaşandı arkadaşlar herkes bilsin. Kişinin ismi Remzi Yıldız.

Cezaevlerinden ihlalleri açıklayan mektuplar alıyoruz. Afyon Cezaevi’nde mahpus Cumali Yıldırım uğradığı kötü muamelelerden dolayı açlık grevinde. Bana ve Meral Danış Beştaş vekilimize yolladığı mektuplar gönderilmemiş ve bu kişi kendisine yapılan ihlalleri anlatamıyor. Düşünün açlık grevinde ihlallere uğruyor, bana ve Meral Danış Beştaş Grup Başkanvekilimize mektup gönderiyor fakat mektuplar cezaevinden gönderilmiyor. Bu ne iştir? Cezaevi sen kim oluyorsun? Milletin bir ferdinin, milletvekiline gönderdiği mektubu sen ne hakla engelliyorsun? Ne oluyor? Ne bitiyor? Yaptığınız zulümlerin ihlallerin ortaya çıkmasını mı istemiyorsunuz Afyon Cezaevi? Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü? Adalet Bakanlığı? Ne yapıyorsunuz siz? Hem ihlal yap mahpus açlık grevine girsin, durumunu anlatmak için mektup göndersin sonra da mektubu gönderme adeta zindan!

Seyfettin Günbey Denizli Cezaevi’nden bize yazmış. “Denizli 1.ACM radyo ve metal tabak isteğimizi haklı bulmasına rağmen Cezaevi Adalet Bakanlığı’ndan bir habere kadar uygulanmayacağını söyledi. İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’na da başvurduk Meclis’in o da böylesöyledi! Acil sorunlarımız ama aylarca, yıllarca halledilmiyor.” Düşünün bir radyo ve metal tabak. Ne oluyor ne bitiyor Denizli Cezaevi?

İlhan Yakup Türkoğlu Cezaevi’nden bize yazmış mektubunu okudum. Diyor ki: “Gözlem kurulu siyasi bir kurul olarak adeta ikinci yargılama yapıyor. “Pişman mısın?” diye soruyor gözlem kurulu, işlemediğim suçtan nasıl pişman olayım 5 yıldır haksız yattığım yetmezmiş gibi 4 aydır da boşuna yatıyorum, girerken bebek olan çocuğuma işçiyim diye yalan söyledim. Ona ne diyeceğimi bilemiyorum.” Demiş. Düşünün 5 yıl boyunca yatmışsınız, girerken bebek olan çocuğunuza sürekli telefon ettiğinde “Oğlum ben bir inşaatta çalışıyorum, yurtdışındayım gelemiyorum.” Diye yalan atıp durumu idare etmeye çalışıyorsunuz, çocuğun psikolojisi bozulmasın diye tam 10 Haziran’da çıkacağım.” diyorsunuz fakat tekrar size cezaevinde kalmalısın kararı çıkıyor. Çok zalimce işler bunlar gerçekten.

Alanya Mahmutlar Cezaevi ile ilgili şikayetleri söylemiştik. Görüş günleri keyfi bir şekilde değiştiriliyordu. Bizim açıklamalarımızın ardından bu durum basına da yansıdı. Umarım ki Alanya Mahmutlar Cezaevi görüş günlerini keyfi bir şekilde değiştirmekten vazgeçmiştir.

Van’da Çözüm Sürecinde çektirdiği fotoğraflardan dolayı İnsan Hakları Derneği Van Şube Başkanı, Mazlum-Der Van Şube Başkanı, bu başkanlar eski başkanlardır, o dönemin başkanlarıdır, bölgede yaptıkları tetkikler esnasında örgüt militanları ile fotoğraf çektirmişler, görüşmeler yapmışlar, hani Barış, Çözüm Süreci deniliyordu, hani bu meseleleri çözeceğiz, deniliyordu, insan hakları heyetleri olarak meselenin çözümü noktasında görüşmeler yapılırken bu fotoğraflar çekildiği için bu insan hakları savunucuları tutuklanmış. Bunlar olacak işler değildir. İnsan hakları savunucuları çatışmaların bitmesi, barışın sağlanması adına gayret sarf eder. Çözüm Sürecinde herkes her yerde fotoğraf çektirdi. Devletin izniyle milletvekilleri İmralı’ya gitti. Devletin izniyle Kandil’e milletvekilleri gitti. 2,5 yıl boyunca bir sirkülasyon oldu. Herkes her yere gitti ve süreci çözmeye çalıştı. Bu arada diyelim ki bir fotoğraf çektirdiniz, hop bir anda terörist oldunuz. Bunu Çözüm Sürecinde çektirdik, diyorsunuz ancak kimse anlamıyor. Ülkenin hali budur. Yakup ASLAN, Van, Mazlum-Der Eski Şube Başkanıdır. Hasta ve yaşlı bir insandır. Bütün bunlara rağmen böyle uyduruk bir gerekçeyle maalesef ki tutuklanmıştır. Biz bunları kabul edemiyoruz.

Kabul edemediğimiz önemli bir mesele daha var. 7 gündür Aziz ORUÇ ve arkadaşları, bu insanlar gazetecidir, Diyarbakır’da 21 gazeteci gözaltına alındı. 7 gündür gözaltındalar. Hangi haksız gerekçeyle gözaltında olduklarını bu aşamada bilemiyoruz ancak bize göre gazetecilik yaptıkları için gözaltındalar. Kendileri mağdur edilmiştir. Gazetecilik suç değildir. Haberleri aktarmak suç değildir. Sırf gazeteci oldukları için gözaltına alındılar. Bu 21 gazeteci Kürt Meselesindeki haksızlıkları haber yaptıkları için gözaltına alınan bu gazetecilerin bir an evvel serbest bırakılmaları gerektiğini ifade ediyorum.

Bakınız, her gün her yerde absürt baskınlar yapılıyor. Geçtiğimiz günlerde Kastamonu’da yapıldı. Akabinde Bartın’da yapıldı. Bugün ise Mersin’de yapılmış. Her tarafta, mağdur insanlara, zor durumda olan insanlara yardım yapıyor, diye insanlara terörist muamelesi yapılarak gözaltına alma işlemi uygulanıyor. Geçtiğimiz günlerde Bartın’da bir bakkaldan alışveriş yapanlar gözaltına alınmış. Vay sen teröristlere yardım yaptın, denilerek. Sadece bakkaldan alışveriş yapmışlar. Bu iş yeri teröristlere yardım yapıyor, denilerek operasyon yapılıyor. İnsanlar gözaltında. Terörist dediği nedir, insanlar KHK ile işinden ihraç edilmiş, FETÖ soruşturmaları geçirmiş, mağdur edilmiş insanlara yardım etmeyi suç olarak görüyor. Bu arada da bakkaldan alışveriş yapan herkesi de terörist olarak görüp, gözaltına alıyorlar. Kastamonu’da gözaltına alınanların dosyasını tetkik ettik, bomboş iddialar ve hepsi serbest bırakıldı. Bartın’da insanlar gözaltında, Mersin’de yine gözaltılar var. İnsanların fakir fukaraya yardım etmesini suç olarak görüyorlar. Bu durum kabul edilemez.

Elimdeki belgeleri görüyor musunuz, bu belgeler yargı adına utanç belgeleridir. Bu belgede Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ceza istemiş. Ceza istenen şahıs için tek gerekçe KHK ile kapatılan okullarda öğretmenlik yaptığı için sanık Halis Öztürk’ün cezasının onanmasını istemiş. İşte bu belge hukuk adına utanç verici belgelerdir. Bu kararları verenlerin yarın bir gün yüzleri kızaracaktır, bu kararlardan ötürü utanacaklardır. Bugün belki iktidar destekli mevkilerini korumak adına bu kararları veriyorlar ama yarın bu durum onlar için bir utanca dönecektir. Yazıklar olsun, diyorum. Siz hukukçu musunuz, diye soruyorum. Şu kararları okuyan insanlar utanırlar, olacak şey değildir.

Şu fotoğrafta Yıldız Teknik Üniversitesindeki öğrenciler, Rektörlüğün araç kiralamasını protesto etmek amacıyla maket otomobil ile rektörlük önüne park etmiş. Üniversite yönetimi celallenmiş. Öğrenciye okuldan uzaklaştırma cezası vermiş. Maket otomobil ile bir protesto yapıyorsun, diyorsun ki 1,5 milyon liralık kiralık araç alınır mı diye bir protesto yapıyorsun, başına gelene bak! Bu bir rezalettir. Rektör müsün, oranın diktatörü müsün, belli değil.

Türkiye’de şöyle bir durum var. İnsanlar sevdiği, beğendiği kişilerin sürekli olarak kendi fikirlerini desteklemesini, beğenmediği fikirleri desteklememesini istiyor. Ama biz ifade özgürlüğüne inanıyoruz. Herkese de, faşizmden uzak durun, diyoruz. Beğenmeyebilirsiniz, katılmayabilirsiniz, ama her görüşün ifade edilmesi gerekir. Her kitabın yayınlanabilir olması gerekir. Bu eser şiddeti teşvik etmiyorsa, hakaret içeriği yoksa, düşünce beyanı varsa tüm yayınların insanlar tarafından özgürce okunabilmesi gerekir. İnsanların bir kısmı kendi sevdiği kitaplar tavsiye edilince hoşlarına gidiyor, sevmediği kitaplar tavsiye edilince celalleniveriyor. Hemen kızıp, bağırmaya çağırmaya başlıyor. Bunlar kabul edilecek şeyler değildir. Türkiye toplumunun normalleşmesi lazım. Bunlar anormal hadiselerdir. Biz bu ülkede her kesimden insan ile birlikte yaşıyoruz. Türkü, Kürdü, dindarı, dinsizi, Alevisi, Sünnisi, her kesimden insan ile birlikte yaşıyoruz ve karşımızdaki insanın fikirlerine saygı duymak zorundayız. Demokrat olmak zorundayız. Düşünüyorum, o halde varım, diyenleri zindana atan bir iktidarın döneminde muhalifim, diyen insanlar da beğenmediği düşüncelere karşı devletin tavrının aynısını yapabiliyor. Bunu ben eleştiriyorum, her zaman da eleştiririm. Bizim derdimiz devlet uygulamaları değildir yalnızca. Muhalif te olsa, her kim olursa olsun, düşüncelere tahammül gösteremeyen kim varsa ben onu eleştiririm.

Van’dan tarafıma bir belge geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan cumartesi günü Van iline gitti. Van ilinde görevli memurlara yoğun bir şekilde mitinge katılım talimatları gelmiş. Memurlar da mecbur kalarak mitinge katılmışlar. Hatta memurluktan ihraç edilenlere dahi bu mesajlar gitmiş. Herkes katılacak, diye. Böyle bir ülke olabilir mi? Bu mesajlar suçtur. Memur, gitmediğim takdirde işten atılırım, diyerek korkarak mitinge gidiyor.

Bir çağdışı uygulamayı ifade eden karikatürü de göstermek isterim. Malum KHK ile ihraç edilenlere ‘’size o kadar zulmedeceğiz ki, ağaç kökü yiyeceksiniz, aç susuz bırakacağız’’ demişlerdi. Allah’a şükür KHK lılar gayret ediyor, çalışıyor, karınlarını az çok doyuruyorlar ama hala ağaç köyü yedirmeye, onları sivil bir ölüme ve soykırıma uğratmaya çalışan bir anlayışta var. İşte Sayın İbrahim ÖZKABAK bunu karikatüründe anlatmış. Karikatürde bir şahıs diğerine güvenlik görevlilerinin ne yaptığını soruyor, cevap olarakta diğeri, ağaç kökünü de gözaltına alıyorlar, diyor. Bu durumu eleştirmek için çarpıcı bir karikatür çizmiş karikatürist.

Basın toplantımızın sonunda da her hafta dile getirdiğimiz önemli ihlalleri gündem ediyoruz. Belki bunlar insanlar tarafından unutuluyor ama biz insan hakları savunucuları tarafından unutulmuyor. Gündem ediyoruz, unutmuyoruz. Cemal Kaşıkçı vakası Suudi Arabistan konsolosluğunda öldürüldü ve dosyası maalesef ki cinayeti işlediği iddia edilen kişilere teslim edildi. Ciğeri kediye teslim ediyorsun. Akıl alacak bir iş değil, Suudi Arabistan ile ticaret yapmak için bunu yaptılar. Osman Kavala halen hukuksuz bir şekilde cezaevinde, inanılmaz bir şekilde ağırlaştırılmış müebbet cezası almış yatıyor, bu kabul edilecek bir durum değil. Bütün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gazabı Osman Kavala ve arkadaşların üzerine yığıldı kabul edecek bir şey değil.

Şerif Mesutoğlu haftalardır aylardır gündem ediyoruz. Haksız hukuksuz bir cezayla Yargıtay bile onadı ama katil olmadığı besbelli Derik Kaymakamı Muhammed Safitürk’ü öldürdüğü iddia edildi ve başkaları belli ki öldürdü ve suç onun üstüne atıldı Anayasa Mahkemesi'nin bir an evvel karar vererek bu yıllardır süren büyük mağduriyeti bitirmesi gerekiyor.

Selçuk Kozağaçlı Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı. Zulmen tutuklu bu tutukluluğunda bitmesi lazım.

Bugün 14 Haziran çok önemli. Bakın Şenyaşar ailesi direnişini devam ettiriyor. Çok onurlu, dirençli, haysiyetli ve adalet arayan bir kadın Emine Şenyaşar, büyük saygı duyuyoruz kendisine ve bugün 4. Yılı 4. Yıl 14 Haziran 2018’de maalesef eşi ve iki çocuğu katledildi, bir çocuğu zindanda ve hastane davası hala açılmış değil. Adalet arıyor! Düşünün bir anne, yaşlı başlı her gün gidip adliyenin önünde oturuyor ve adalet arıyor, ona adaleti sunmuyorlar! Böylesine bir ülke işte Türkiye.

Yusuf Bilge Tunç kaçırıldı ve muhtemelen öldürüldü, tam bilemiyoruz. 3 yıla yaklaşıyor, 6 Ağustos 2019’da kaçırıldı. Türkiye'nin zorla kaçırılma vakalarının çok çarpıcı, en çarpıcı örneklerinden birisi. Çok kişi bunu unutsa da biz unutmuyoruz ve Yusuf Bilge Tunç olayı bir gün ortaya çıkacak, mutlak surette bu faili meçhulün de ortaya çıkması gerekir.

Gülistan Doku halen ölü veya diri bulunmuş değil, ne olduğu belli değil, halen bu konuda bir açıklama yapılmıyor.

Hürmüz Diril Süryani bir vatandaşımız, eşinin cesedi bulunduğu halde kendisi hakkında hala bir bilgi yok.