İktidara soruyorum: “Çin Devleti ile 50 Milyar $’lık ilişkiyi devam ettirme pahasına Uygur Türklerinin hayatını hiçe sayarak onları zalim Çin Devleti’ne iade etmeye devam edecek misiniz?”

Gündemimizde ilk olarak Uygur Türklerinin mağduriyetlerini arttırabilecek bir gelişme var. Malum Türkiye Çin’den Korona aşısı alıyor ve bu aşının geçtiğimiz gün 27’sinde geleceği söylenmişti aşı ama gecikeceği yönünde bir haber çıktı. Aynı zamanda bir başka haber de ‘Suçluların Geri İadesi Anlaşması’nın’ Türkiye ile Çin devleti arasındaki bu anlaşmanın Çin Devleti Meclisi tarafından onaylandığı haberini aldık. Bu ilginç ve çarpıcı bir gelişme. Türkiye’nin Çin Devleti ile ilgili ticari hacminde çok önemli bir gelişme var son yıllarda. Hukuktan, demokrasiden, Avrupa Birliği’nden uzaklaşan Türkiye Cumhuriyeti iktidarı Çin ile yakınlaşmaya çalışıyor. 1,5 yıldır 2019 Temmuz’da Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Çin Devleti’ne ziyarete gitti ve bu ziyarette 50 Milyar $ bir ticari anlaşma sağlandı ve Uygur Türklerinin durumu ile ilgili de bir tetkik yapılacağı söylendi. Aradan 1,5 yıl geçti ve Türkiye’den Doğu Türkistan’a, Uygur Türklerinin durumunu incelemeye bir heyet halen gitmedi güya kısa bir sürede bu heyet gidecekti ve orada incelemelerde bulunacaktı ama gitmedi, gitmeyi de düşünmüyorlar gördüğümüz kadarıyla. Dışişleri Bakanlığı’na sorduğumuzda “Efendim Korona.” dedi, Korona bu yılın mart aylarında Türkiye’de çıktı, daha öncesinde Korona ile ilgili gelişmeler olmadan önce bu heyet gidip gelebilirdi. Mesele Korona değil mesele Türkiye’nin Çin ile yakınlaşma isteği ve Çin ile ilişkileri bozmama isteği ve Uygur Türklerinin bu arada mağdur olması mesele bu. Biz bunları çok yakinen biliyoruz. Birleşmiş Milletlerde 39 ülkenin Çin Devleti’ni kınayan bildirisine Türkiye imza atmadı neden? Çünkü Çin Devleti ile ilişkileri bozmak istemiyordu. Bu arada en az 3 Milyon Uygur Türkü toplama kamplarında, çok zor durumda. Bu kadın ve erkekler toplama kampındayken, çocuklar ortalıkta kalmış durumda. Başka yurtlara, kreşlere alınıyor ve bu kreşler başı boş bir durumda. İnsani bir felaket var, toplama kampları var ve burada Uygur Türkleri Çinlileştirilmeye çalışılıyor, asimile edilmeye çalışılıyor. Resmen bu ve anadilde bir eğitim olmadığı gibi dinlerini yaşama özgürlükleri de yok, bu toplama kamplarında dini özgürlükleri de yok. Namaz kılmaları, oruç tutmaları da yasak. Bir taraftan da çocukları Çin’li gibi yetiştiriliyor, resmen bir asimilasyon süreci yaşatılıyor. Bu arada da Çin’den aşı alıyorsunuz ve bu arada da Uygur Türkleri ile ilgili ‘Suçluların Geri İadesi Anlaşmasının’ onayı Çin Devleti Meclisi’nden geçiyor ve sanırım bizim Meclis’imize de gelecek. Bu ne demek? Bizim takip ettiğimiz, bize başvuru yapan birçok Uygur Türkü’nün daha yeniden Türkiye’den Çin Devleti’ne gönderileceği anlamına geliyor. Aimhan Aimuzu isimli bir Çin’de yaşayan, Çin vatandaşı olan Uygur Türkü bize bu sene içinde başvurmuştu ve annesinin geri gönderme merkezinden sonra Çin’e geri gönderildiğini söylemişti. Biz bunu Bakanlığa, İçişleri Bakanlığı’na sorduk ama bize cevap veremedi. İçişleri Bakanlığı’na tekrar soruyorum. Bu kişiler kaç kişiyi Çin Devleti’ne iade ettiniz? Bakın çok net olarak soruyorum, kaç kişi hangi nedenlerle Çin Devleti’ne iade edildi Uygur Türklerinden. Bizim soru önergelerimize cevap vermeyerek nereye kadar cevap vermeyeceksiniz. Çin Devleti ile 50 Milyar $’lık ilişkiyi devam ettirme pahasına Uygur Türkleri’nin hayatını hiçe sayarak onları zalim Çin Devleti’ne iade etmeye devam edecek misiniz? Sorum bu sorunun cevabını versinler. Kaç tane Uygur Türkü Çin Devleti’ne iade edildi? Öyle ajitasyon yapmakla, bir şey gündeme getirdiğinde ona buna yafta yapıştırmaya çalışmakla bir yere kimse varamaz. Bizim sorularımıza cevap verecek!

Çin Devleti’nin yaptıklarına karşı müsamahakâr olan Türkiye Devleti iktidarını biliyoruz. Kimse bizi kandıramaz!

Bakın Doğu Türkistan Milli Meclis Başkanı Seyit Tümtürk Çin-Türkiye ‘Suçluların İadesi Anlaşması’ hakkında açıklama yapmış; "Türkiye Cumhuriyeti Çin'e Doğu Türkistanlıları iade edecekse, şerefimle temin ediyorum ki, Uygur Türkleri Ankara’da kendisini yakacak." Demiş. Zaten Uygur Türkleri’Nin anne, baba, kardeşlerinin Çin Devleti sınırları içindeki durumuyla ilgili herhangi bir bilgi verilmiyor. Bu konuda Uygur Türkleri bir eylem yaptıkları zaman da müsaade verilmiyor, hemen bu tür eylemler bastırılıyor, engelleniyor ama durum ciddi adeta bir soykırım yaşatılan bir ülkeye siz ‘Suçluların Geri İadesi Anlaşması’ altında kimleri iade edeceksiniz daha bu anlaşma imzalanmadan iade ettikleriniz kimlerdir? Bu konuda bir açıklama yok ne oluyor ne bitiyor. İçişleri Bakanlığı’nın bu konuda bir açıklama yapması lazım ve Dışişleri Bakanlığı’nın da sorduğumuz Türkiye-Çin ilişkileri konusundaki sorularımıza geçiştirici cevaplar vermekten uzaklaşması lazım. Biz her vesileyle soruyoruz Türkiye-Çin ilişkilerini ama “Biz gerekeni söylüyoruz.” diye Çin Devletini yaptıkları açıklamaları anlatıyorlar ama işin aslını biliyoruz, yapılan ticari anlaşmaları biliyoruz, devam eden ticari anlaşmaları biliyoruz, Çin Devleti’nin yaptıklarına karşı müsamahakâr olan Türkiye Devleti iktidarını biliyoruz. Kimse bizi kandıramaz!

Roboski’de aradan 9 yıl geçti 2012’ye girerken olmuş, şu anda 2021’e giriyoruz. Hiçbir fail yok ortada, hiçbir sorumlu yok, hiç cezalandırılan kimse yok. Peki 34 tane vatandaşımızı kendi uçaklarımızla katletmişiz, özür dileyen bir devlet var mı? O da yok!

Değerli arkadaşlar ikinci olarak çok önemli bir konuyu gündeme getirmek istiyorum. 28 Aralık 2011’de oldu. 9 yıl önce oldu ama biz bu katliamı unutmuyoruz! Roboski Katliamı! 28 Aralık 2011’de 34 tane sınır ticaretine giden ister kaçakçılık deyin ister sınır ticareti. Bir teneke mazot getirmek için sınırın karşı tarafına geçen 13-14-15-20-25 yaşındaki gençler katledildiler. 34 tane genç hayatını kaybetti. Üzerlerine bombalar yağdı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nden yapılan açıklama sonrası dendi ki: “Biz bunları terörist gruplar olarak sandık.” Ama tatminkâr bir açıklama yapılmadı ve hayatını kaybeden gencecik bu seyahatinin karşılığında 50 lira kazanma peşinde olan gencecik gariban çocuklar. Peki sonrasında ne oldu? Herhangi bir sorumlu ortaya çıktı mı? Doğru dürüst bir yargılama oldu mu? Bir suçlu çıktı mı? Bakın aradan 9 yıl geçti 2012’ye girerken olmuş, şu anda 2021’e giriyoruz. Hiçbir fail yok ortada, hiçbir sorumlu yok, hiç cezalandırılan kimse yok. Peki 34 tane vatandaşımızı kendi uçaklarımızla katletmişiz, özür dileyen bir devlet var mı? O da yok! Biz buna yazıklar olsun demekten başka bir şey demiyoruz, yazıklar olsun! El birliği ile, kolektif bir şekilde bu cinayetin üstünü örten bir anlayışla karşı karşıyayız, hangi cinayet, hangi işkencenin, hangi kötü muamelenin üstü örtülmüyor ki arkadaşlar. Hani bakın 9 yıl önce Roboski Katliamının üstünün örtülmesine göz yumdunuz, insanlar helikopterden atılıyor yine üstü kapatılıyor, insanlar çıplak aramaya, cinsel tacize, cinsel işkenceye uğruyor yine göz yumuluyor olacak iş değil bu! Devlet yetkilileri, bakanlık yetkilileri, Meclis İnsan Hakları Komisyonu yetkilileri, kolektif bir şekilde her şeyin üstünü örtmekle meşgul. Bir ihlal kararı alınmıyor ne Adalet Bakanlığı ne İçişleri Bakanlığı ne Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’ndan bir tek ihlal kararı duymadık, inanılmaz bir şey. Kendileri bu kadar pirüpak demek. “Vatandaşlarımız bir cennete yaşıyor, hiçbir ihlal yok. İhlal başvurusu yapanlar mı? Onlar yalancıdır, fesatçıdır.” Devlet sizi böyle görüyor arkadaşlar, devlet vatandaşına böyle bakıyor arkadaşlar. Bakın Meclis’te Adalet Bakanlığı’na en çok soru önergesi veren bir milletvekili olarak söylüyorum, sıradan bir milletvekili olarak söylemiyorum. 2000’e yakın soru önergesi vermişim tek bir ihlal kararı yok. 3000’den fazla İnsan Hakları Komisyonu’na dilekçe vermişim tek bir ihlal kararı yok, o kadar her şeyi örtbas etmek, üstünü örtmek maşallah büyük bir başarı ben onlara altın madalya vereceğim, gerçekten çok büyük başarıyla tüm ihlallerin, işkencelerin, katliamların, kötü muamelelerin, çıplak aramaların, haksızlıkların, darpların, gözaltı merkezlerinde ki, cezaevlerinde ki her türlü haksızlığın üstünü örtmeyi çok güzel bir şekilde başarıyor. “Efendim mevzuata uygun. Efendim bizim görüntümüzde öyle bir şey görmemişizdir.” Adam bize başvuruyor, darp edilmiş. Yakınları gidiyor mosmor olmuş her tarafı perişan. Tahkikat ya yapılmıyor yapılsa da takipsizlikle sonuçlanıyor. Peki siz bu ülkede yaşamaktan memnun musunuz ey vatandaşlar diye sorarım? Bu nasıl bir ülke, yarın öbür gün senin kendi canından garantin var mı? Buradaki arkadaşlara soralım yarın öbür gün başınıza bir iş geldi, bir tane serseri durup dururken sizinle kavga etti, başınıza bir iş geldi karakola düştünüz, canınızdan emin misiniz? Çıplak aranmayacağınızdan, Kötü muamele görmeyeceğinizden, hakaret, küfür görmeyeceğinizden emin misiniz? Oldu ki bir şekilde cezaevine girdiniz, bunları yaşamayacağınızdan emin misiniz? Emin değilsiniz çünkü şu anda bütün bu olayların üstü örtülüyor, örtbas ediliyor, eğer ki bugün sesinizi çıkarmazsanız yarın bunlar sizin başınıza gelir, bizim başımıza gelir mesele budur işte! Mesele Türkiye Cumhuriyeti’ni devletini, vatandaşlarının insan muamelesi görüp görmeme meselesi. Tek derdim budur benim! Hepimiz insan muamelesi görmeliyiz, kim olursa olsun. Bir vatandaş karakolda polisten kötü muamele görebilir, belki polis bunu normal karşılar ama o pollis hastaneye gider doktor ona gayri insani muamele yapar o zaman biraz anlar, ne oluyor ne bitiyor. O doktor bir de bakanlığa gider ona da bir başkası gayri insani bir muamelede bulunur, o bakanlıkta ki bir başka yüksek makama gider ona da bir başkası kötü muamelede bulunur. Bizim hayatımız böyle mi geçecek? Yani bir üstteki o anda hakim olanı, bir alttakinin canına okuyacak, muhalifi gördüğüne hakaret edecek böyle mi geçecek arkadaşlar? Benim derdim Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devleti olsun, tüm vatandaşlara hizmet eden devlet kurumları olsun ve bu kurumlarda vatandaşlara yönelik hizmet en üstün görev olarak olsun. Tek derdimiz bu. O yüzden ben burada yıllardır ihlalleri bildiriyorum. Kimden gelirse gelsin, kime karşı yapılırsa yapılsın tüm ihlallerin karşısındayız. Hiçbir şekilde vatandaş tahkir edilmemelidir.

Servet Encü diyor ki: "Bir bidon mazotumuz ve bir teneke yağımız vardı. Şimdi soruyorum: Bizi neden öldürdünüz? Vicdanınızla hesaplaşın." diyor.

Bakın Roboski meselesinde ne oluyor? Şimdi Roboski meselesinde katliamdan sağ kurtulan bir kişi varmış. Yanındaki insanlardan 34’ü ölürken sağ kurtulan biri var. Servet Encü diyor ki: "Bir bidon mazotumuz ve bir teneke yağımız vardı. Şimdi soruyorum: Bizi neden öldürdünüz? Vicdanınızla hesaplaşın." diyor.

Roboski’nin hiç umursanmadığını biliyoruz, anaların gözyaşlarının hiç umursanmadığını çok iyi biliyoruz.

Yine bir 28 Aralık ve sorgulanmamış katliam, paramparça cesetler ve o zaman da bu katliam sonrası neşe içinde yılbaşını kutlayan insanlar vardı, şu anda da 9. Yıl oldu insanlar 1-2 gün sonra yılbaşını neşe içinde kutlayacak, sorgulanmamış bir katliam sonrası neşe içinde kutlanan yılbaşı... Ne acı maalesef ki böyle öyleyse bu toplum maalesef daha çok musibetlere uğrar. Roboski’nin hiç umursanmadığını biliyoruz, anaların gözyaşlarının hiç umursanmadığını çok iyi biliyoruz.

Sivil toplum kuruşlarını nasıl kitle imhaya maruz bırakırız, imha ederiz düşüncesiyle sivil toplum kuruluşları hakkında çok olumsuz maddeler içeren bir yasa oluşturulmuş.

Değerli arkadaşlar geçtiğimiz günlerde Meclis’te ‘Kitle İmha Silahlarının Finansmanının Engellenmesi’ ile ilgili bir yasa üzerinde çalıştık, bizim tüm karşı çıkmamıza rağmen bu yasa çıktı. Hani ismi güzel bir yasa evet ‘Kitle İmha Silahlarının Finansmanı’ engelleniyormuş gibi düşünüyorsunuz ama bu aslında bizi iktidarın kendi isteğiyle oluşturduğu bir yasa değil dışarıdan büyük devletler bu yasayı bir an evvel çıkarın demiş bu bir. Böyle bir yasa çıkarırken bir hinlik yapmışlar, sivil toplum kuruşlarını nasıl kitle imhaya maruz bırakırız, imha ederiz düşüncesiyle sivil toplum kuruluşları hakkında çok olumsuz maddeler içeren bir yasa oluşturulmuş. Sivil toplum kuruluşlarındaki bir yetkili arkadaş hakkında bir soruşturma başlatılmışsa o derneğe, vakfa kayyım atanabilecek ve idare yargı kararı olmaksızın o derneğe hâkim olabilecek, dernek felç olacak sonrası ne olacağı belli değil, sanki yargı bağımsız da bu ülkede sonrasının hesabını yapıyoruz. Mallarına el konabilecek, yargı faaliyetlerine el konulabilecek ve savunma hakkı ile ilgili çok önemli kısıtlamalar getirilecek. Hepsi demokraside vazgeçilmez olan sivil toplum kuruluşlarının hakkı iptal edilmiş olacak hem de hukukun vazgeçilmezi olan savunma hakkı gasp edilmiş olacak, biz bunları kabul etmiyoruz. Dün bu yasa geçtikten sonra Meclis önünde sivil toplum kuruluşları ile bir açıklama yapmak istedik, Meclis önündeki bu açıklamaya 600’den fazla STK’nın imza verdiği bu açıklamaya izin vermediler, biz de başka yerde yaptık. O denli tahammülsüzler ki düşünün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına hizmet etmesi gereken, milletvekillerinin sesini yükseltmesine hizmet etmesi gereken emniyet müdürlüğü yetkilileri, polis biz açıklama yaparken hoparlörün sesini açarak, gürültü çıkararak sesimizi bastırmaya çalıştı. Evet yanlış duymuyorsunuz, böyle ilkel bir tavrı öncesinde de yapmışlar, bizim önceden partimiz önünde yaptığımız Ankara İl Binamız önünde yaptığımız açıklamada da araba sesleri çıkararak bizim yaptığımız açıklamayı gürültüye getirmeye çalışıyorlar, şimdi de aynısını yaptılar. Milletvekilleri konuşuyor, birileri anons yapıyor megafonda bizim sesimiz tabi duyulmuyor. Bunlar ilkelliktir başka bir şey değildir. Bunlar acizliktir, bunlar hukuk bilmezliktir, bunlar yasa bilmezliktir, bunlar terbiye bilmezliktir başka bir şey değildir. Bir milletvekilinin sesini böyle bir metot ile kısmaya çalışıyorlar bunlar nasıl bir ülkede yaşadığımızı görüyoruz. Hukuk devletinde olmadığımızı, polis devletinde olduğumuzu. Ona, buna küfreden bir İçişleri Bakanı’nın olduğu bir yerde de maalesef onun görevini bu tür olaylara cüret edebildiğini gösteriyor, son derece üzücüdür, kabul etmeyiz, kesinlikle boyun eğmeyiz ve biz hukuk devleti isteriz, anayasayı isteriz ve bu tür çirkin uygulamaları ifşa ederiz, kabul etmeyiz.

Hiçbir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının çıplak aranmasını istemiyorum. İster bana 180 derece zıt birisi olsun ister benim kardeşim olsun ister benim hasmım olsun. Hiç kimse çıplak aranmamalı.

Bir başka mesele değerli arkadaşlar ‘Çıplak arama’ meselesi. Bu konuyu biliyorsunuz Türkiye gündemine ben getirdim, daha sonra herkes bu konuyu konuşmaya başladı. Aylardır bu konu benim gündemimde, yıllardır gündemimde, şu anda olan bir şey değil. Hiçbir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının çıplak aranmasını istemiyorum. İster bana 180 derece zıt birisi olsun ister benim kardeşim olsun ister benim hasmım olsun. Hiç kimse çıplak aranmamalı. Düşünün ya üstünüz, başınız çıkarılıyor, birisi külotunuzu çıkartıyor, otur kalk, öksür, makatınla uğraşıyor bu nedir ya Allah aşkına? Hangi vatandaş böyle bir muamele görmek zorunda bırakılır? Bize gelen başvuru var, insan hakları savunucusuyuz böyle muameleler şu ana kadar oldu yıllardır bundan sonra olmasın diyoruz. Bu kadar net bir şey söylüyorum. Hiç kimse bunu örtbas etmeye çalışmasın, şimdinin olayı da değil. 4 ay önce Gülen grubuna yönelik bir operasyonda 26 tane genç üniversite öğrencisi kadın böyle bir aramaya maruz bırakıldı, “Külotunuzu indirin, 3 kez otur kalk.” Yapın dendi ama öncesinde de var. Kürtler, Solcular, Aleviler diğer tüm muhalif olan kesimler zaten bu muameleleri on yıllardır görüyor, yeni bir şey değil ki ama Türkiye gündemine etkili bir şekilde getirdik biz. Kimse bunu reddedemeyecek şekilde tartıştık, Meclis’te bu konuda raporlar hazırlanıyor ve bu konunun ben sadece tartışılmasını değil bu meselenin bitirilmesini istiyorum.  Bakın çok net, çok cesur, çok geleceğe yönelik büyük bir istekle yola çıkmış durumdayım. Bundan dolayı şahsıma yönelik inanılmaz saldırılar, hakaretler, iftiralar, yalanlar, tehditler gırla gidiyor neden? İnsan onuruna aykırı çıplak arama olmasın demişiz hiç kimseye olmasın demişiz, yarın sana da olmasın demişiz, bundan dolayı yemediğimiz hakaret kalmadı inanılacak bir şey değil ama maalesef durum bu.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tacize uğradığını, çıplak aramaya uğradığını söyleyen insanların şikayetlerini incelemek, resmi görevlileri sorgulamak yerine “Vay efendim siz nasıl olur da çıplak aramayı anlattınız.” Diye onlar hakkında soruşturma başlatacak. Utanılacak bir durum!

Devletin en üst düzey yetkilileri Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı, AK Parti Grup Başkan 2 tane vekili, sözcüsü hepsi telaşa kapılmışlar, paçaları tutuşmuş bize hakaret ediyorlar. Memleketin hali bu! Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tacize uğradığını, çıplak aramaya uğradığını söyleyen insanların şikayetlerini incelemek, resmi görevlileri sorgulamak yerine “Vay efendim siz nasıl olur da çıplak aramayı anlattınız.” Diye onlar hakkında soruşturma başlatacak. Utanılacak bir durum, böyle bir yerde hukuk devleti mi olabilir? Savcılıklar niye var? Hakkımızı, hukukumuzu korumak için. Emniyet niye var? Adı üstünde emniyet, güven orada kötü muamele görmeyeceğimiz bilerek gideriz, kendimizi teslim ederiz. Cezaevleri niye var? Devletin suçluları tuttuğu yerdir, tedbiren insanları tuttuğu yerdir, niye var bu yerler? Kötü muamele görülsün diye mi var? Bunların üstü örtülsün diye mi? Bakın büyük bir gayret gösteriyorlar bizim gündeme getirdiğimiz çıplak arama meselesinin üstünü örtebilmek için başaramıyorlar.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sn. Kemal Kılıçdaroğlu şahsımı da arayarak tam destek verdi ve kamuoyu da yanımızda bunu çok iyi biliyorum, kamu vicdanı da yanımızda.

En az 20 gündür Türkiye gündeminde çıplak arama meselesi. Ben gündeme getirdim, partim yanımda, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sn. Kemal Kılıçdaroğlu şahsımı da arayarak tam destek verdi ve kamuoyu da yanımızda bunu çok iyi biliyorum, kamu vicdanı da yanımızda. Bu yüzden Uşak Emniyet Müdürlüğü’nün yalan dolan açıklamaları, koridor görüntülerini sergilemesi tam bir suç örtme olayı. Uşak Emniyet Müdürlüğü’nde ki öğrenciler ile konuştum bakın burada ilk olarak kamuoyuna açıklayayım. Uşak Emniyet Müdürlüğü’nde ki görüntüler için ne diyorlar biliyor musunuz? “Biz çıplak arandıktan sonra gözaltındaki 5. Günümüzde biz gözaltı hücresindeyken koridorun kamera görüntüsü onlar. Bizim aranmamızın üstünden 5 gün geçmiş Uşak Emniyet Müdürlüğü kendini temize çıkarmak için kamera görüntüsü.” Allah aşkına koridorda çıplak arama mı yapılır, zaten kapalı odada yapılır, bunu da herkes bilir, arama orada yapılır öyle ya da böyle. Koridorun ortasında arama mı yapılır? Yani düşünün hem yalan atıyorsunuz hem hakaret ediyorsun Uşak Emniyet Müdürü, hem iftira atıyorsun bir de suçunu bastırabilmek için Türkiye toplumuna yalan atıyorsun sahte kamera görüntülerini paylaşıyorsun. Ardından da İçişleri Bakanı da kalkıp ağzı dopdolu küfürler ile bize saldırıyor neden? Bir gerçeği örtbas etmek için. İnanılacak şey değil ama biz hukuk devleti istemeye devam edeceğiz. İstedikleri kadar üstümüze gelsinler, orduları ile üstüme gelsinler, bakanlıkları ile gelsinler, tankı ile topu ile gelsin Allah’ın izni ile biz haklıyız dedik. Haklı olduğumuz için de çok güçlüyüz, güçlü olduğumuz için de mutlaka kazanacağız, bu çıplak arama rezaletini bitireceğiz ama bu konuda benim kamuoyuna çağrım var, hiç kimse çekinmesin, korkmasın, başını eğmesin, hiçbirinizin onursuz bir müdahaleye uğrama hakkı yok!

Bu ülkede iktidardan düşersin, yarın bir gün muhalefete düşersin yüzün kıpkırmızı olur sana dönüp yaparlar. Sn. Tuncay Özkan’a yapılmadı mı? Sn. Eren Erdem’e yapılmadı mı? Gelip Meclis’te genel kurulda anlattı Tuncay Özkan

Hiçbirinizin arkadaşlar, devlet dairelerinde, defterdarlık, hastane, farklı yerler, emniyeti, cezaevi hiç kimse onursuz bir muameleye maruz bırakılmamalı bitti! Bu kadar ya! Nedir bunun üstüne bunu söylememek için 40 tane takla atıp, 50 tane küfür ediyorsun, 80 tane hakaret ediyorsun ayıptır, yazıktır, günahtır ya! Bu ülkede iktidardan düşersin, yarın bir gün muhalefete düşersin yüzün kıpkırmızı olur sana dönüp yaparlar. Sn. Tuncay Özkan’a yapılmadı mı? Sn. Eren Erdem’e yapılmadı mı? Gelip Meclis’te genel kurulda anlattı Tuncay Özkan: “Bana da çıplak arama yapıldı.” Dedi. Sn. Eren Erdem eski milletvekilimiz o da anlattı, daha 50 bin tane vekil mi anlatsın. İnsanlar utandıklarından anlatamıyor, geri kalanları da yoksa bir sürü insan bunu anlatıyor bana şahsen gelip söyleyen bir sürü insan var, önemli şahsiyet var ama isimlerini veremiyorum, böyle bir olayda tutmuş “Belge getir.”

Türkiye’de sanki zanlının kimliğine göre değerlendiririz. FETÖ gözaltısından içeri alınanları gündeme getirsen FETÖ’cü olursun, bir Kürt mahpus için gündeme getirsen PKK’ci olursun

Bakın belge diyorsanız bugün Hürriyet gazetesinde Abdulkadir Selvi’nin bir yazısı var. Abdulkadir Selvi ilk başta klasik olarak bu çıplak arama iddialarını, FETÖ’cülüğe bağlıyor. Zaten herkes böyle iman getirerek başlıyor lafına biliyorsunuz Türkiye’de sanki zanlının kimliğine göre değerlendiririz. FETÖ gözaltısından içeri alınanları gündeme getirsen FETÖ’cü olursun, bir Kürt mahpus için gündeme getirsen PKK’ci olursun, bir başka DHKP-C’den giren darpa aramaya uğrayan için gündeme getirsen DHKP-C’ci olursun, Alparslan Kuytul’u talebeleri gündeme gelip onları gündem ettiğin zaman Kuytul’cu mu olacaksın? Ya Allaha aşkına bırakın bu kişilere göre insanları suçlama olayını ya! Bu ülkede A’dan Z’ye en sağdan en sola kadar bu muameleye uğramayan kalmamış! 12 Eylül’den sonra ülkücüler de İslamcılar da 28 Şubatlar ’da cezaevlerinde bu tür kötü muameleye, çıplak aramaya uğramıştır ya uğramayan mı var, kim neyi örtbas etmeye çalışıyor. İlla bunları söylemeniz için yarın öbür gün muhalefete mi düşmeniz gerekiyor? Ayıptır ya ayıptır! Muhsin Yazıcıoğlu bu tür muamelelere uğramadı mı? Tabutluklar denen bir şey gerçek değil mi? Mamak Cezaevi gerçek değil mi? Kim kimi kandırmaya çalışıyor ya! Bu ülkede bakın ben hiçbir insana ayrım yapmıyorum en sağdan, en sola kadar bu insanlarımız bu muamelelere uğramıştır. Hiçbir milletin ferdi, hiçbir şekilde devletin kurumlarında kötü muameleye uğramamalı diyorum daha bundan önemli, güzel bir söz var mı? Altına imza atılmayacak bir söz var mı?  

Milletvekiline önceden raporu vermeden bir gazeteye servis ediyorsun. Milletvekillerine ver! Bu ne biçim iştir Allah aşkına? Şu hale bakın ya! Yandaş medyaya haber servisi!

Abdulkadir Selvi bakın ne demiş? İlk önce bu birtakım ithamlardan yola çıkmış daha sonra Meclis bu konuda bir rapor hazırlamış, daha elime geçmedi ben de Abdulkadir Selvi’nin yazısından okuyorum. Değerli arkadaşlar öyle bir hale gelmiş ki devlet kurumları, meclis. Ya ben milletvekiliyim Abdulkadir Selvi’nin yazısında geçtiği için Meclis’in bir rapor hazırladığını öğreniyorum, böyle bir şey olabilir mi? Milletvekiline önceden raporu vermeden bir gazeteye servis ediyorsun. Milletvekillerine ver! Bu ne biçim iştir Allah aşkına? Şu hale bakın ya! Yandaş medyaya haber servisi! Bu meclisin milletvekili benim Abdulkadir Selvi değil, bu mecliste rapor oluşturulacaksa ilk önce biz göreceğiz, bizler oluşturacağız, birlikte değerlendireceğiz, meclis çalışmasını biz göreceğiz biz görmeden sağa, sola servis edilip haber oluşturma taktiği! El insaf ya! Bakın yine de biz bu haberi okuduk, Almanya örnekler, Amerika, Belçika, Fransa, İngiltere buralara da baktığımız zaman birtakım uygulamalar var. Genel olarak çok çıplak arama yapmama eğilimi var, bazı ülkelerde insan haklarına aykırı bazı uygulamalar görülüyor. Biz Avrupa’da bu işler yapılıyor veya yapılmıyor diye Türkiye’de yapalım, yapmayalım demiyoruz, insan haklarına uygun mu diye bakıyoruz. Zaten bakın işte bu ülkelerde ki uygulamaları da mahpuslar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürmüş oranın kararlarını söylemiş.

“Bize diyorlardı ki batı ülkelerinde de var.” Kardeşim kriterim batı ülkeleri değil ki.

Bakın diyor ki Hollanda da başvuruda bulunmuş Van der Ven isimli mahkûm, kaçma tehlikesi nedeniyle diyerek çıplak aranma olmuş. AİHM bu mahpusun başvurusunu incelemiş ve çıplak aramanın insanlık dışı bir muamele olduğuna karar vermiş. Buyrun. “Bize diyorlardı ki batı ülkelerinde de var.” Kardeşim benim kriterim batı ülkeleri değil ki. Batı ülkelerini de denetleyen bir mahkeme var ve mahkeme karar vermiş devam ediyoruz.

Valasians AİHM’e gitmiş ve AİHM Valasians’ın onurunun zedelendiğine hükmetmiş.

Litvanya’dan başvuru yapmış. Valasians isimli mahpus çıplak aramanın cezaevinde bir mahpusa kadın görevlinin karşısında yapılmış. Arama sırasında memurlar genital organı da dahil olmak üzere eldiven olmadan elle arama, oturup kaldırılarak anüs kontrolü yapmış. Adam AİHM’e gitmiş, yerel Litvanya mahkemesi: “Bir şey yoktur.” Demiş. Bakın hukuksuzluk varsa her yerde var. Devlet dediniz mi devlet yetkilileri her şeyi örtbas etme içine giriyor. Kimi yerde az kimi yerde çok maalesef bu böyle oluyor. Valasians AİHM’e gitmiş ve AİHM Valasians’ın onurunun zedelendiğine hükmetmiş.

3.5 yaşındaki çocuğun pantolonunun içine el sokup aramalar, çocuğun bezini açıp her tarafını ellemeler, kadınların adetli iken illa “Pedini de göreceğiz, indir pedini bakayım.” muameleleri.

Birisi de cezaevinde Polonya’dan başvuran Iwanczuk, cezaevinde oy kullanacakmış, sandığa oy atarken oraya oy atmaya giderken memurlar alay etmiş, küçük düşürücü ifadeler kullanmış. İç çamaşırını çıkarmayı reddetmiş bunun üzerine hücresine götürülerek oy kullanmasına izin verilmemiş. Yani ya çıplak aranacak ya da oy kullanamayacak. Adam da demiş ki: “Çıplak aranmaya izin vermiyorum.” AİHM ne demiş bakın bu önemli? Şiddet suçundan yargılanmıyor, iyi hal gösteren birisi olarak çıplak aramayı gerektirecek bir makul şüphe, durum yoktur. Çıplak arama olmasa bile oy kullanamama tehdidi ile olan bir olay için bile AİHM ihlal kararı vermiş. Türkiye’de kadınlara yapılıyor, çocuklara yapılıyor, yaşlı annelerimize yapılıyor. 74 yaşında geçen bana yazdı oğlu. 74 yaşında protezli bir anne bezli. Cezaevine girerken: “Bezini çıkartacaksın, bezini silkeleyeceksin.” muamelesine maruz kalmış. Kadın utancından, teyze utancından ne yapacağını bilememiş oğlu bana anlatıyor. “Bir de bu utanmazlar çıplak arama yoktur diye demeçler veriyor. Ben kendim yaşadım, anneme yapıldı annem utanç içinde kaldı. Biz üzüntüden mahvolduk. Protezli bir kadını bu duruma soktular.” O teyze ne yapacak ne götürecek içeri ne yapacak, neyin hesabını yapıyorsunuz? İnsanları aşağılamak için taktikler peşinde mi koşuyorsunuz? 3.5 yaşındaki çocuğun pantolonunun içine el sokup aramalar, çocuğun bezini açıp her tarafını ellemeler, kadınların adetli iken illa “Pedini de göreceğiz, indir pedini bakayım.” Muameleleri. İstediği kadar kadın kadına olsun bu mesele, hangi kadın utanmaz, hangi kadın yerin dibine geçmez o anlarda. Hangi erkek kendisine bir başka erkek bile yapsa o anlarda yerin dibine geçmez arkadaşlar sorarım size? İşte AİHM kararları.

İndirdim iç çamaşırımı alta, arandım. Tamam bunu anladık ama öbür görevli bana bakıyordu. Ya bakma arkanı dön, utanıyorum bak dedim o da döndü arkasını, dönmedi değil ama bunlar yaşanıyor.”

Bakın yine İngiltere’den bir karar, önemli bunlar! Cezaevinde bulunan ziyaretçi çıplak aranmış. Mahpus yakını cezaevi ziyaretinde çıplak aranmış. AİHM tutuklu Patrick’in cezaevinde uyuşturucu temin edip kullandığı yönünde raporlar bulunduğu için önleyici tedbir olarak ziyaretçilerinin çıplak aranabileceğine hükmetmiş. AİHM böyle demiş ne ise onu söylüyoruz. Ancak bunun tamamen çıplak bırakma ve aramanın dışarıdan görülmesi mümkün olan bir odada yapılması nedeniyle ihlal kararına varmış. Hani AİHM diyor ki: “Tamam çok gerekirse, şüphe varsa böyle bir şeyi yapabilirsin.” demiş AİHM ama bir de bunun usulü var. Başkalarının yanında yapılmış, burada da bize böyle çok şikayetler geldi. Diyor ki: “Cezaevine girişte 3 kişi bir odaya girdik, 3 de görevli girdi.” Kadın anlatıyor. “İndirdim iç çamaşırımı alta, arandım. Tamam bunu anladık ama öbür görevli bana bakıyordu. Ya bakma arkanı dön, utanıyorum bak dedim o da döndü arkasını, dönmedi değil ama bunlar yaşanıyor.” Dönmese o kadının orada yapabileceği bir şey yok. Bakın aynı hadise olmuş diyor ki: “Evet makul şüphe varsa aranabilir.” Demiş ama burada olduğu gibi bize böyle anlatımlarda çok böyle dışarıdan delikli bir şeyin arkasında jandarmanın da görebileceği bir şekilde bir doktor perdesinin arkasında çıplak aranan kadınlar var düşünün bir odada değil, bir kadın böyle anlatıyor. Doktor perdesi vardır ya sedyenin önünde, onun arkasında çünkü onun dışarıdan delikli yerleri de vardır, görünebilir. Karşıda diyor ki: “Jandarma biz o ortamda arandık.” Diyor. Bunların hepsi AİHM tarafından ihlal verilecek kararlar, insanların %90’ı mahkemeye götürmüyor, AİHM’e götürsün. Mahkemeler de zaten bunlara takipsizlik veriyor. Sonra da diyorlar ki: “Türkiye’de işkence başvurusu yok. Bak ne kadar güllük gülistanlık bir ülke.” Ya millet işkence başvurusunda bulunmaya korkuyor, çıplak arama başvurusunda bulunmaya korkuyor, bulunsa takipsizlik veriliyor. Nasıl ihlal kararı çıksın işte bundan dolayı çıkmıyor. Az çok demokratik ülkelerde insanlar AİHM’e gidebilmiş buralardan kararlar çıkmış. Türkiye’den 2007 yılından bir başvuru olmuş, diyor AİHM’e belli ki kamera görüntüsü insanlar temin edemedi, AİHM kendisine yapılan anal muayeneden dolayı rahatsız olduğunu söyleyen bir kişinin başvurusunu Kandıra Cezaevi’nde olmuş, 2007 yılında davanın delillerden yoksun olduğu gerekçesi ile yoksa başka bir nedenden değil, belli ki birtakım belgeler eksikmiş ondan dolayı ihlal olmadığına karar vermiş. Peki belgeyi nasıl bulacaksın?

Çıplak arama, taciz meselesini kayda geçirmezsin ki bunlar beyan esaslı ve tahkikat esaslı meselelerdir. “Kayıtlarımızda yok.” Hey maşallah her şey zaten çok kayıtlara geçiyor.

Hiç kimse işkenceyi kayda geçirmiyor, geçen ben Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde ki Ankara Barosu’nun raporladığı işkence meselesini sordum, Cumhurbaşkanlığı makamı bana nasıl cevap verdi biliyor musunuz? Aynen cevap şu, tarihi, ilginç bir cevaptır, meseleye nasıl bakılıyor? “Efendim kayıtlarımızda işkence kaydı bulunmamaktadır.” Zaten işkence falan bunları kayda geçirmez ki, bunlar kayıt dışı işler. Çıplak arama, taciz meselesini kayda geçirmezsin ki bunlar beyan esaslı ve tahkikat esaslı meselelerdir. “Kayıtlarımızda yok.” Hey maşallah her şey zaten çok kayıtlara geçiyor. Zaten yasaya aykırı olduğu için bunu kayıtlara geçiremezsin. Sn. Abdulkadir Selvi yazısında demiş ki: “Bütün bunlardan sonra eğer ki çıplak arama varsa sistematik ve keyfi olarak yapılan çıplak aramaya karşıyım, çünkü insan onuru her şeyden değerlidir. Eğer ki bir yerde çıplak arama iddiası varsa, üzerine gidip incelenmeli. Kamuoyuna ikna edici bir şekilde açıklanmalı. Bir kişi dahi haksız ya da keyfi olarak çıplak aramaya maruz bırakılmışsa bu bizim sorunumuzdur.” Demiş. Tamam, işte böyle söylesin arkadaşlar! Bunu söylesin ya! Zor bir şey değil, araştırın, üstüne gidin, hemen “Fetöcüdür, PKK’cidir.” Bırakın bu işleri ya!          Bakın biraz konuyu araştırınca anlıyorsunuz ki bu olay var Türkiye’de var, dünyada var, her yerde var, ihlallere yol açıyor. Tabi ki diyeceksin ki: “Bu konunun üstüne gidilmeli, araştırmalı, kimsenin insan onurunu incitme hakkı yoktur.” Böyle aklı selime niye gelmiyorsunuz? Niye kollektif bir şekilde suçların üstünü örtüyorsunuz? Niye milleti devletten koparıyorsunuz? Bu millet devletinden niye bağlanmasın? Bu millet devletini niye korumasın? Kendi canı, malı kanı gibi niye görmesin arkadaşlar? Bu muameleyi bu millete yaparsanız bu millet nasıl görsün devleti böyle kendisi gibi canı gibi nasıl görsün? Tabi ki bir soğukluk oluyor, tabi ki bundan sonra insan hakları sorunu oluyor, tabi ki bundan sonra ayrımcılık oluyor. Kürtler kendilerini ayrı hissediyor, muhalifler ayrı hissediyor, çatışmalar çıkıyor neden? İşte bundan. 1990’lar da köy basıp, kadınların karşısında erkekleri soyduklarını bilmiyor muyuz? Ana, avrat küfredildiğini kadınların yanında erkeklere ana, avrat küfredildiğini, hakaret edildiğini, soyulduğunu, dövüldüğünü bilmiyor muyuz? Ondan sonra da kalkıp “Efendim bu sorunlar nereden çıkmış? Kürt meselesi. Bol bol silah alalım da bitirelim bu işi.” Bitirirsin çok bitirirsin, böyle mi biter? İnsanın onuru ile oyna, on yıl boyunca yapılan işi birisi unutmasın ondan sonra da “Silahla, tankla, topla, iftira ile, hakaret ile bu işi çözelim.” De. Silah, tank, top olmadığı zaman da iftira, hakaret, küfür, tehit metodunu kullanıyor bakanlar. Utanç verici bir haldir. Allah bizi bu utanç verici yönetim anlayışından kurtarsın başka bir şey diyemiyorum. Hepimiz gayret edeceğiz, bunu sağlayacağız.

Lütfi Koç uzun süredir takip ettiğim hasta bir mahpus. Bakın başına neler geldi? Menemen Cezaevi’ni daha öncesinde kaç kez aramıştım, bu hasta mahpusun birçok uğradığı ihlali gündem etmiştim ve gereken ilgiyi görmemişti.

Bakın cezaevi ihlalleri devam ediyor. Bana feci cezaevi ihlalleri geliyor. Lütfi Koç uzun süredir takip ettiğim hasta bir mahpus. Bakın başına neler geldi? Menemen Cezaevi’ni daha öncesinde kaç kez aramıştım, bu hasta mahpusun birçok uğradığı ihlali gündem etmiştim ve gereken ilgiyi görmemişti. Menemen’den Afyon Cezaevi’ne sevk edilirken eşinin anlatımlarından okuyacağım size biraz dinleyin bakın neler yaşamış? Eşi bize bir başvuru ile başvurdu, biz de Adalet Bakanlığı’na soru önergesi veriyorum. Buradan Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’e de sesleniyorum. Ya 2 bine yakın soru önergesi sordum, hiçbirinde ihlal kararı vermedin, bakalım bunda ne yapacaksın? Hangi bahane ile işin üstünü örteceksin? Hangi yaftalamayla, etiketle, hakaretle işi çözmeye çalışacaksın merak ediyorum, dinle bakalım. “20 aydır tutuklu eşim Lütfi Koç, 18 Aralık'ta Menemen'den Afyon Cezaevi’ne sevk edildi. Cezaevine girer girmez de darp edildi. Ben darp edildiğini telefon görüşünde bana söyleyince öğrendim. “Gelir gelmez burada çok şiddetli dayak yedim. Bütün gardiyanlar üzerime geldi. Bir tanesi öldüresiye saldırdı. Vurdu, dövdü. Yumruklar attı. Gözüm kan çanağı oldu. Şu anda hala gözüm ağrıyor. Kasık fıtığım ve şişlik arttı. Kameraların önünde beni darp etti. Kayıtları da var. Nasıl ama böyle hınca hınç. Afyon Savcılığı’na suç duyurusunda bulundum. Cevap gelmedi." dedi. Neden darp edildiğini sordum. Dedi ki: "Doktor geldi, muayene etti. Kasık fıtığını gösterdim. Beyindeki felçleri söyledim, kistleri söyledim. Yürüyemiyorum zaten. Bir gardiyan sandalye getirdi oturmam için. Yürüyemediğimi herkes görüyor. Eşyalarımı koyduğum bir çuval vardı. 20-30 kilo. Gardiyan: “Bunu götür.” diye nasıl bağırıyor, yıktı ortalığı. Götüremem, ayakta bile duramıyorum dedim. Başladı vurmaya." diye anlattı bana. Hasta adamı bir de bu yüzden dövüyorlar. Aldığı darplar sonucu gözüne kan oturmuş. Eşim doktora görünüp darp raporu almak istedi. Doktor gelip baktıktan sonra sadece ilaç yazıp gitmiş. Eşimi bu sabah görümcem ziyarete gitti. "Bana burada kötü şeyler yapacaklar." demiş. Aldığı darplar sonucu sol gözünü yerinden çıkacak zannetmiş çok şiddetli ağrı oluşmuş. Görümcem gözlerinin kanlı ve göz altlarının çok şiş olduğunu söyledi. İki büklüm halde doğrulamıyordu. Kasık ağrılarının çok şiddetlendiğini söylemiş. Ayrıca Afyon Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmuş fakat cevap alamamış. Gitmeden önce de İzmir Savcılığı’na sağlığının elverişli olmadığını ve uzaklığı açısından kanserli babası ve engelli oğlu ile eşinin gelemeyeceğini aile bağlarının kopacağını dilekçe yazmış ama cevap alamamış. Ayrıca eşyalarını kimin getirdiğini sordum. İçerden bir mahkûmun taşıdığını söyledi. Hayatından ve sağlığından çok endişeliyiz. Bana yardımcı olmanızı talep ederim.” Diye eşi Züleyha Hanım bana başvuru yapmış. Bu 2-3 gün önceki hadise. Ben de bir milletvekili olarak bunu burada gündeme getiriyorum. Ya arkadaş kaçıncı meseleyi gündeme getiriyorum, burası Afyon Cezaevi değil onun ahırı mı? Bu ne ya? Bu ne rezalet? İstediğin gibi adam dövsün, adamın kafasını kırsın, gözlerine kan çanağı oturtsun bu ne rezalet ya? Memleket nereye dönmüş arkadaşlar? İşkence yapıldığı zaman “Efendim o milistir, ona yapılır.” Diyen bakan olduktan sonra ooo! Zalimlik yapmak isteyen görevli her şeyi yapar, vur deyince öldürür. Bu insanın durumunda siz de olabilirdiniz arkadaşlar! Şu hale bakın ya! Bakın Keskin Cezaevi’nde Hüsamettin Uğur isimli mahpus, o da böyle bir muameleye uğradı sonu ne oldu biliyor musunuz? Takipsizlik, adamcağız yediği dayakla kaldı. Bakanlığa soru önergesi ile sorduk, “Efendim Ömer Bey de işi gücü böyle fitne fesat sorular sormak.” Diye bizi cevap geliyor. Ben bu görevini yapmayan görevliler, Adalet Bakanları, İçişleri Bakanlarının izini sürmeye devam edeceğim. Beni hiçbir şekilde korkutamazlar, ben milletin hakkını, hukukunu savunuyorum. Ben mazlumun, mağdurun hakkını, hukukunu savunuyorum. Hiç kimse bizi korkutamaz, hiç kimse bizi vazgeçiremez Allah’ın izni ile ben yaptığım işin çok doğru olduğuna inanıyorum, tüm kalbimle inanıyorum. Allah büyüktür yarın öbür gün bu zalimlikleri yapanlar mutlak surette yargılanır, mutlak surette yargılanır! Bugünler geçer, yarınlar gelir hukuk gelir bu ülkeye hukuk gelir ve tüm bunu yapanlar yargılanır bin pişman olur ayıptır ya!

Tarsus Alifakı Cezaevi’nde kalp krizinden vefat eden Edebiyat öğretmeni Seyfettin Kurtçu’yu anlatacağım 52 yaşında bir insan, koğuşta herkesin gözü önünde kalp krizinden, bakımsızlıktan, ihmalden, gecikmeden hayatını kaybetti haberiniz var mı ey Türkiye toplumu?

Bakın başka ne oluyor? Hani bakın dikkatle dinleyin size ölüm vakası anlatacağım. Tarsus Alifakı Cezaevi’nde kalp krizinden vefat eden Edebiyat öğretmeni Seyfettin Kurtçu’yu anlatacağım 52 yaşında bir insan, koğuşta herkesin gözü önünde kalp krizinden, bakımsızlıktan, ihmalden, gecikmeden hayatını kaybetti haberiniz var mı ey Türkiye toplumu, haberin var mı ey Adalet Bakanı. Her şeyi geçiştiren “İşler çok iyi gidiyor, bak hastane kayıtlarımız var, herkes hastaneye gidip gelmiş.” diyen. Halime Gülsu vakasının üzerini örten, Muzaffer Özcengiz vakasının üzerini örten, Nesrin Gençosman vakasının üstünü örten, Mevlüt Öztaş vakasının üstünü örten, Fatih Terzioğlu vakasının üstünü örten ey bakanlık senin ihmalin yüzünden bir insan daha öldü ayıptır ya, yazıktır yani. Bakın olayı size okuyorum. 52 yaşında hüküm alıyor, 25 Aralık 2020 daha 2-3 gün önce cuma günü kahvaltıdan sonra sol tarafımda bir yanma var diye arkadaşlarına söylüyor. Ranzasına uzanıp dinleniyor, geçmiyor. Saat 10.40 fenalaşmaya başlıyor.  Koğuşun acil butonuna başkalarına ve kapıya vurmalarına rağmen kimse gelmiyor. Mahpuslar telaş içinde kapılara vuruyor kimse yok. Saat 11.15 olduğunda mahpus mosmor oluyor ve bu saatten sonra butona, başkalarına ve kapıya sürekli mahpuslar vuruyor yine kimse gelmiyor. Tam 1,5 Saat butona basıp kapıya vuruyorlar, “Gelin, gelin adam ölüyor!” diyorlar gelen yok. Saat 12.00 gibi tüm koğuş kapıya pencerelere vurunca, bağırınca, kıyamet kopunca ancak gardiyanlar geliyor. Durumdan haberdar ediyorlar. Gardiyanlar ayrılıp biraz sonra sedyeyle geliyorlar. Bu sefer de içeri girip hastaya herhangi bir müdahale etmeyip koğuşta bulunan oğluna ve diğer kişilere: “Siz hastayı yukarıdan indirip getirin.” diyorlar. Onlarda karga tulumba indiriyorlar. İndiren arkadaşları artık çok geçti: “Biz yukarıdan ceset indirdik.” diyorlar. Zaten koğuştan çıkarıldıktan 15-20 dakika sonra “Arkadaşınız öldü.” haberini gardiyanlar getiriyor. Yani mahpusu bile bile ölüme göndermişler, bu olayı anlatan koğuştaki bir kişi eşine anlatıyor, olay böyle yansıyor. Ne oldu? Kim verecek bunun hesabını? 1.5 saat, anında doktora götürülseydi bu insan anjiyo yapılırdı. Kurtarılabilirdi 52 yaşında. Kalp krizi bu ben doktorum biliyorum, anında müdahale etmek lazım, 5 dakika gecikmeyeceksin, adamın sol tarafı ağrıyor, morarıyor, görevli yok, adam öldükten sonra görevli geliyor, sedyede ceset götürüyorlar. Bu kaçıncı vaka oldu, kaçıncı? Adım gibi biliyorum ki bu vakanın da üstünü örtecekler. “Efendim görevlilerimiz gerekeni yapmıştır, hiçbir yanlışlık yoktur.” Ya ben 2 bin tane vaka da ben bunu duydum. Nasıl isyan etmem? Ömer Faruk Gergerlioğlu buna nasıl isyan etmez? Kaçıncı böyle vaka oldu kaçıncı? Siz işinizi doğru dürüst yapmazsanız, insana insanca yaklaşmazsanız bir mal gibi bakarsanız değersiz bir varlık. “Zaten işte herif suçluymuş, yatsın, başına ne gelirse gelsin, taktir-i ilahi deyip kapatırız defteri. “Kaydı düşüldü, defteri kapatıldı.” Deriz biter.” Diye bakıyorlar.

İsmail Demirbaş çok medyatik olmuştu bir Youtube kanalına konuşmuştu. Cumhurbaşkanı hakkında eleştirilerde bulundu diye kıyametler koptu, tutuklandı, cezaevine atıldı. 19 ay da ceza yemiş. Hani idarecilerin tahammülü olması lazım eleştirilere.

İfade özgürlüğü. İsmail Demirbaş çok medyatik olmuştu bir Youtube kanalına konuşmuştu. Cumhurbaşkanı hakkında eleştirilerde bulundu diye kıyametler koptu, tutuklandı, cezaevine atıldı. 19 ay da ceza yemiş. Hani idarecilerin tahammülü olması lazım eleştirilere. Biz milletvekillerinin tahammülü olması lazım, tamam kimse hakaret etmesin ama en ufak bir eleştiri yaptı diye bunu hakaret sayarak vatandaşın ağzını kesmek ifadesini bitirmek, bunlar olacak şeyler değil. Beni de eleştirin, ben eleştirmeyin demiyorum. Tüm milletvekillerini de eleştirin, devlet görevlilerini de eleştirin. Tüm devlet görevlilerini de eleştirin, hepimiz birbirimizi eleştireceğiz ki düzeleceğiz. Yanlışlarımızı göreceğiz. Eleştiri olmadan olur mu arkadaşlar?

"Ceyhan M Tipi Kapalı Cezaevi’nde eşim yatıyor, geçirdiğim kaza sonucu engelli kaldım, durumumdan dolayı bez kullanıyorum, her gittiğimde bezime bakıyorlar. Bunları utanarak yazıyorum, engelli olmayı ben istemedim.”

Bakın biz bu çıplak arama mevzusu ile uğraştık ve onunla ilgili bir iki örnekle konuyu bitireyim. Halen geliyor bana başvurular, binlerce başvuru geliyor ama onlardan örnekler vermeden geçemeyeceğim. "Ceyhan M Tipi Kapalı Cezaevi’nde eşim yatıyor, geçirdiğim kaza sonucu engelli kaldım, durumumdan dolayı bez kullanıyorum, her gittiğimde bezime bakıyorlar. Bunları utanarak yazıyorum, engelli olmayı ben istemedim.” diyor kadın.

Eşimi cezaevine ziyarete gittiğimizde sadece biz değil çocuklarımız, yaşlı analarımızda aynı muameleye tabi tutuluyorlardı.

"Hayırlı günler Ömer Bey Allah sizden binlerce kez razı olsun. Eşimi cezaevine ziyarete gittiğimizde sadece biz değil çocuklarımız, yaşlı analarımızda aynı muameleye tabi tutuluyorlardı. 2 küçük kızım var ikisi de her defasında arama esnasında çok utanıyorlardı."

El birliği ile her şeyin üstünü örtme devleti haline dönmüş.

Kahramanmaraş Türkoğlu Cezaevi’nde şu anda Covid vakaları var. Ben cezaevini arıyorum ve bir şey bile demiyorlar, telefonları bile açmıyorlar. Böylesine keyfi bir hale gelmiş, vatandaş telefon ediyor cezaevi telefonu açmıyor, milletvekili telefon ediyor cezaevi telefon açmıyor peki o zaman bu cezaevinde vatandaşa neler yapmazlar? Bu kadar rahatlar. Adalet Bakanlığı’na diyorsun Türkoğlu Cezaevi’nde ne oluyor? Kaç vaka var? Kaç kişi öldü? Tıs! Tek kelime açıklama yok! El birliği ile her şeyin üstünü örtme devleti haline dönmüş.

Hem Batman’dan hem de Siirt’ten apar topar mahkumlar getirilmiş. Ne üstlerini ne eşyalarını almalarına izin vermemişler.

Batman Beşiri Cezaevi’nde mahkumlar ölüme terkedilmiş durumda. Hem Batman’dan hem de Siirt’ten apar topar mahkumlar getirilmiş. Ne üstlerini ne eşyalarını almalarına izin vermemişler. 20 gün oldu Siirt’ten getirilen mahkumların üzerinde hala aynı üstleri var. Çıplak bir şekilde arama yapmışlar. 2 gün yemek vermemişler, 10 kişilik koğuşlara 20 kişi yerleştirmişler ve birçoğu yerde yatıyor. Hastaların ilaçları verilmemiş ve hiçbir şekilde dilekçelerine cevap gelmiyormuş. İçeride olan mahkûm yakını: “Açlıktan zile basmaktan bir hal olduk.” dedi. “Kimse bizi takmıyor 3 gün tuvaletimiz tıkandı gelip yapmadılar.” dedi. “Ölüme terkedildik ses çıkarın dedi.” Bu insanların sesini kim yükseltecek? Ben yükseltiyorum, başkası da yapsın! Mağdurlar kuyunun dibinde, zindanın dibinde bu muameleye uğrarken sesini çıkaramıyorken ben bir milletvekili olarak bu sesi çıkarmazsam milletvekilliğinin hakkını vermiş olabilir miyim arkadaşlar? Bunun için yapıyorum. Sesini çıkaramayanların sesi olalım diye yapıyoruz ve ben herkesi tüm milletvekillerini bunu yapmaya davet ediyorum, yetişemiyorum. Binlerce başvuru geliyor.

Ülkede taciz edilen çocuk sayısı binleri aşmış durumda tacizin normal olduğunu düşünen bir genç kuşak yetişiyor

Diyor ki: “Çocuklarım infaz koruma memurlarını görünce arkama saklanarak içeriye girmeye çalışıyorlar. Ülkede taciz edilen çocuk sayısı binleri aşmış durumda tacizin normal olduğunu düşünen bir genç kuşak yetişiyor, psikolojileri çok kötü çocuklarımızın.” Cezaevini ziyarete giden bir mahpus eşinin söyledikleri.

OHAL’in üzerinden 4,5 yıl geçmiş 16 bin kişinin dosyası bile incelenmemiş, yargıya bile kavuşamamış bu kadar büyük skandal var. 1 yıl daha süre istiyorsun

Değerli arkadaşlar bir de bu hafta ki önemli bir konu. OHAL Komisyonu’nun görev süresi uzatıldı, skandal bir mesele. İnsanları KHK ile işinden attın, 6 ay boyunca idare mahkemesi, Anayasa Mahkemesi, AİHM başvurusunu kabul etmedin. 6 ay sonra uyduruk devlet denetiminde olan onun sözünden çıkmayan komisyonda on binlerce insanı 2 senede başvuruların bitireceğini söyledin. 2 senede bitirmedin ve ardından şimdi aradan 4 yıl geçmiş. OHAL’in üzerinden 4,5 yıl geçmiş 16 bin kişinin dosyası bile incelenmemiş, yargıya bile kavuşamamış bu kadar büyük skandal var. 1 yıl daha süre istiyorsun, Aralık 2021’e kadar bitiririm diyorsun, büyük ihtimal o zamana kadar da bitiremeyeceksin! İnsanlarla dalga geçen, süründüren bir komisyonla karşı karşıyayız.

Sayın Selahattin Demirtaş’ı 4 yıl boş yere tutmuşsun bu insanı bir siyasetçi ayıptır ya! Ağızlarına almışlar birtakım sözler, ona buna ‘Terörist’ işine gelmeyen herkes ‘Terörist’ bu memlekette, bir işine gelmeyen bir şey söyleyin iktidarın anında ‘Terörist’ olursun

Değerli arkadaşlar bir de bu haftanın çok önemli konusu vardı. Sayın Selahattin Demirtaş Eski Eş Genel Başkanımızın AİHM’den sonucu çıktı, AİHM ihlal kararı verdi yargı kararları ile ilgili çok önemli bir ihlal kararı verdi. Öncesinde 2. Daire 3 maddeden ihlal kararı vermişti, Büyük Daire buna 2 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi maddesi ilave ederek 5 maddeden ihlal verdi. Türkiye Devleti’nin adete 5. Sınıf bir ülke olduğunu, iktidarın yargıyı etkilediğini, siyasi hasımlarını birinin değil onlarcasını, yüzlercesini içeri attığını net bir şekilde belirtti. Tahliye edilen kişinin uyduruk sebeplerle tekrar aynı dosyadan tutuklandığını, ifade özgürlüğünün kısıtlandığını, çoğulculuk anlayışına ters hareketler yapıldığını, seçme ve seçilme hakkının çiğnendiğini. Yani onlarca mesele ile: “Ey Türkiye Devleti sen nasıl bir devletsin.” demek istedi. “Ayıp, utan.” Dedi ya, 5. Sınıf bir ülkesin sen. Sn. Selahattin Demirtaş’ı 4 yıldır boş yere içerde tuttunuz, bunun karşılığında Cumhurbaşkanı: “Teröristler toplaşmış birbirlerini kolluyorlar.” Diyor, “Biz çıkarmayız teröristleri.” Diyor. Hakkında hüküm olmayan birisi hakkında terörist diyor. Zaten 4 yıl boş yere tutmuşsun bu insanı bir siyasetçi ayıptır ya! Ağızlarına almışlar birtakım sözler, ona buna ‘Terörist’ işine gelmeyen herkes ‘Terörist’ bu memlekette, bir işine gelmeyen bir şey söyleyin iktidarın anında ‘Terörist’ olursun. Ya o’cu, ya bu’cu, ya şu’cu çok güzel ya!!! Sn. Selahattin Demirtaş bir an evvel çıkmalıdır, çok net. Direnmeyin, blöf yapmayın Avrupa’ya. Avrupa’dan da bu ülkeyi tamamen koparmayın Sn. Demirtaş da Sn. Osman Kavala da Sn. Ahmet Altan’da ve diğer siyasi mahpuslar da çıkmalıdır. Yüzlerce, binlerce insan var, boş yere, uyduruk gerekçelerle cezaevine atmışsınız. “Muhaliflerimizi temizledik.” diye rahat rahat dolaşıyorsunuz.

Olay TV’nin kapatılmasını protesto ediyorum.

Son olarak Olay TV’nin kapatılmasını protesto ediyorum. Özgür medya, ifade özgürlüğü baskılanamaz. Hangi medya kuruluşu olursa olsun yayınlarını yapmalıdır. İktidar baskısı hissetmemelidir.

Kaçırılan insanlardan bahsedeceğim.

Şerif Mesutoğlu adil olmayan bir kararla müebbet hapse mahkum edildi. Anayasa Mahkemesi’nden adalet bekliyoruz.

Selçuk Kozağaçlı, Ahmet Altan’lar, Osman Kavala’lar gibi zulmen cezaevinde. Savunmaya özgürlük diyoruz.

Mehmet Bal kaçırılan bir kişi halen ortalıkta yok, Batman’lı İstanbul’da kaçırıldı aylardır yok, yılı geçti yok araştırılmıyor.

Gülistan Doku aylardır yok! Bir genç kadının cesedi bulunamıyor, ne olduğu belli değil? Öldü mü o da net değil ama bulunmuyor! Bir devlet Gülistan Doku’yu bulamadı yazıklar olsun!!!

Bir devlet Hürmüz Diril’i bulamadı! Eşinin cesedi bulundu ama Hürmüz Diril bulunamadı. Ne oldu bu insana?

Gökhan Türkmen 9 ay kaçırıldığı zaman diliminde resmi görevliler tarafından işkenceye uğradığını iddia etti, ondan sonra mahkemesine girebilen bir Allah’ın kulu yok! Mahkeme Başkanı içeriye kimseyi almıyor! Neyi kapatıyorlar, örtüyorlar anlamak mümkün değil!

Yusuf Bilge Tunç 522 gündür kayıp, kaçırılmış kimse bir açıklama yapmıyor, inanılmaz bir şey Türkiye’de yaşanıyor ve daha sonra da İçişleri Bakanları kalkıp sağa sola hakaret, küfür yağdırıyorlar. İlk önce bu insanı bulun ya! Bir vatandaş kaybolmuş, kaçırılmış nerede bu insan? İnsanın biraz yüzü kalmaz, susar, oturur yerine ayıptır!