İnsan bu tabloya bakınca ister istemez, "Acaba yoğun faiz karşıtlığındaki asıl niyet bir günah keçisi yaratıp ekonomideki tüm günahları onun sırtına yüklemek mi" diye düşünüyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın faizin düşürülmesi konusunda ne kadar samimi? "Canım, Merkez Bankası başkanını telefonla arayıp faizin düşürülmesini isteyen bir siyasetçinin samimiyetinden şüphe edilir mi?" diye soranlar olabilir, haklı olarak. Doğru ama bir de şu soru var: AKP 19 yıl boyunca faiz için ne yaptı?

T24 Yazarı Barış Soydan ''Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz konusunda ne kadar samimi?'' başlıklı makalesinde şunları yazdı:

İnsan bu tabloya bakınca ister istemez, "Acaba yoğun faiz karşıtlığındaki asıl niyet bir günah keçisi yaratıp ekonomideki tüm günahları onun sırtına yüklemek mi" diye düşünüyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın faizin düşürülmesi konusunda ne kadar samimi? "Canım, Merkez Bankası başkanını telefonla arayıp faizin düşürülmesini isteyen bir siyasetçinin samimiyetinden şüphe edilir mi?" diye soranlar olabilir, haklı olarak. Doğru ama bir de şu soru var: AKP 19 yıl boyunca faiz için ne yaptı?

Faizsiz bankacılık ile başlayalım. Adı üzerinde, faizsiz, yani İslami bankacılık… Mevzuattaki adıyla "katılım bankacılığı"… AKP öncesinde katılım bankalarının finans sistemi içinde ciddi bir payı yoktu. Bugün? Bugün de yok. Katılım bankaları AKP döneminde sınırlı bir gelişim gösterdiler. Aktif büyüklüğü açısından bankacılıktaki payları ancak 6'yı geçebildi. Şubede payları yüzde 10'u, personel sayısında yüzde 8'i bulabildi.

Oysa mesela Arap olmayan bir başka Müslüman ülkede, Malezya'da faizsiz finans kurumlarının bankacılık içindeki payları hızlı büyüdü, yüzde 30'ları aştığı dönemler oldu. Bunu siyasi otoritenin ve devletin büyük desteğiyle başardılar. Malezya devleti katılım bankacılığına güçlü destekler verdi, hatta bizzat bu alana yatırım yaptı. Türkiye'de? Türkiye'de katılım bankalarının, likidite yönetimi açısından kritik önem taşıyan Merkez Bankası fonlamasına erişimi bile AKP iktidara geldikten yıllar sonra gerçekleşebildi.

Kamu yatırımı da çok geç ve çok cılız geldi. Hazine Müsteşarlığı'nın sahibi olduğu ilk kamu katılım bankası 29 Mayıs 2015'te, seçimlerden birkaç gün önce açılabildi. Erdoğan'ın hesap sahibi ilk mudi olduğu faizsiz devlet bankası, AKP iktidarının ancak on üçüncü yılında faaliyete geçti.

Ardından Vakıf Katılım ve Emlak Katılım bankaları kuruldu. Ama bu bankaların piyasa payları çok sınırlı kaldı.

Özetle AKP iktidarı, faizsiz bankacılık konusunda pek de atak bir görüntü sergilemedi. Neden? Kamu bankalarından yandaş şirketleri fonlama alışkanlığını bir kenara bırakmak kolay olmadığından mı acaba?

Faizsiz bankacılık gelişmedi de, faizsiz finansın diğer alanları gelişti mi? Uluslararası piyasalarda 2000'li yılların başından itibaren faizsiz esaslarda ihraç edilen ve genel olarak "Sukuk" olarak bilinen borçlanma araçları yoğun ilgi görmeye başlamıştı. Özel sektör Sukuk, yani faizsiz bonoyla borçlanırken bazı ülkelerin Hazine borçlanmalarında da bu enstrüman önemli bir yer tutuyordu. Özellikle Malezya ve Bahreyn gibi ülkeler bu sürece öncülük ediyorlardı. Malezya'nın küresel piyasalardan faizsiz esaslarla yaptığı borçlanma çok yüksek rakamlara ulaşmıştı.

Dünyada bu gelişmeler yaşanırken, faize karşı olduğunu vurgulayan Erdoğan'ın Başbakanlığı döneminde Hazine bu trendin uzağında kalmayı tercih etti. Hazine Müsteşarlığı, AKP iktidarının ancak yedinci yılında, 2009'da, "Gelire Endeksli Senetler (GES)" olarak adlandırılan kıymetleri ihraç etmeye başladı. Bu senetlerin getirileri bazı kamu kurum ve şirketlerinin (TPAO, Devlet Malzeme Ofisi, Devlet Hava Meydanları İşletmeleri, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü vb.) gelirlerinden bütçeye aktarılan hasılat paylarına endekslenmişti. İhraçlara özellikle katılım bankaları büyük ilgi gösterdi. Fakat bir süre sonra GES'lerle ilgili ciddi bir sorun yaşandı. Katılım bankalarının danışıp fetva aldıkları ilahiyat profesörü Prof. Dr. Hayrettin Karaman, 19 Şubat 2012 tarihinde Yeni Şafak gazetesinde "Devletin Borç Senetleri" başlıklı bir yazı yayınladı. Yazıda özetle daha önce uygun görülüp onay verilen GES'lerin yapısal anlamda sorunlar içerdiği belirtilerek "GES'ler devlet tahvili gibidir. Gelir ortaklığı senedi (GOS) haline gelmedikçe bunların geliri de faizdir" dedi. Bu yazı üzerine katılım bankaları hem yeni GES ihalelerine katılmaktan vazgeçti hem daha önce adlıkları GES'lerin "faizsiz araçlarla" değiştirilmesini Hazine Müsteşarlığı'ndan talep etti.

Malezya'nın yıllarca küresel piyasalardan yüz milyar doların üzerinde başarıyla borçlanmasını sağlayan faizsiz bir araç, yıllar sonra ve temelde yerli yatırımcılara yönelik ihraç ediliyor ama bir süre sonra fetvası iptal edilip faizli hale getiriliyordu!

Daha birçok örnek verilebilir. Erdoğan iktidarının faiz konusundaki özeti şudur: Faize karşı söylem düzeyinde üst perdeden karşıtlık, fakat o söylemle uyumsuz son derece cılız adımlar.

İnsan bu tabloya bakınca ister istemez, "Acaba yoğun faiz karşıtlığındaki asıl niyet bir günah keçisi yaratıp ekonomideki tüm günahları onun sırtına yüklemek mi" diye düşünüyor. Sıkıştın mı vur "faiz lobisine".

Güçlü dini dayanağı olan faiz karşıtlığının AKP tabanında rezonans yarattığı, bir karşılığının olduğu açık. Ama faiz karşıtlığını "kuvveden fiile" çıkarmaya, faizsiz finansın Türkiye ekonomisindeki payını artırmaya yönelik samimi bir çaba var mı, şüpheli…