Karar gazetesi yazarı Mehmet Ocaktan, AKP ve  MHP bileşeni Cumhur İttifakı'nın önümüzdeki seçimlerde kara propagandaya başvuracağını kaleme aldı.

Yazısında Ocaktan, Cumhur İttifakı için, "Cumhur İttifakı’nın yerel seçimler öncesinde sergilediği muhalefeti şeytanlaştırma politikaları dikkate alındığında, önümüzdeki seçimlerde daha da çılgın ve acımasız bir kara propaganda yapması şaşırtıcı olmayacaktır" dedi.

"Akşener’in  HDP hamlesi ne anlama geliyor?" başlıklı yazısıyla dikkat çeken Ocaktan, şu ifadeleri kullandı:

"Bütün siyasi partilerin seçim hazırlıkları yapmaya başladığı şu günlerde iki ittifak arasındaki stratejik hamleler de arka arkaya gelmeye başladı. Enflasyonun dolu dizgin yükselişe geçtiği, ülkenin ‘hukukun üstünlüğü’ ve ‘sefalet endeksi’nde şampiyonluğa yükseldiği bir atmosferde Cumhur İttifakı toplum nezdinde itibar kaybetmeye devam ediyor.

Doğal olarak böyle bir tabloda iktidarın elinde “vatan-millet, beka” gibi hamasi söylemler ve her türlü kullanışa müsait ‘terör’ kartından başka bir argüman bulunmuyor. Cumhur İttifakı’nın yerel seçimler öncesinde sergilediği muhalefeti şeytanlaştırma politikaları dikkate alındığında, önümüzdeki seçimlerde daha da çılgın ve acımasız bir kara propaganda yapması şaşırtıcı olmayacaktır.

İşte tam bu noktada İYİ Parti lideri  Meral Akşener ve CHP lideri  Kemal Kılıçdaroğlu’nun grup toplantılarında yaptıkları konuşmalarda verdikleri mesajlar son derece stratejik bir hamle niteliği taşıyor. Akşener “HDP’yi PKK’nın yanında konumlandırıyorum” cümlesiyle Cumhur İttifakı’nın şeytanlaştırma politikalarını boşa çıkarmayı hedeflediği çok açık.

Aynı şekilde Kılıçdaroğlu’nun “Söz veriyorum, o Kandil denen yuvayı yerle yeksan etmezsem bana Kılıçdaroğlu demesinler” ifadeleri de bu hamlenin bir bakıma devamı niteliğindedir.

Evet her iki liderin mesajları da hem kendi tabanlarını motive etmek, hem de Cumhur İttifakı’nın elindeki PKK kartını değersizleştirmek açısında stratejik bir hamle olabilir. Ama özellikle Akşener’in HDP konusundaki ifadeleri izaha muhtaçtır. Kim ne derse desin, HDP halkın oylarıyla seçilip parlamentoya gelmiş legal siyasi bir partidir. Aksi taktirde bütün partilerin, dönüşümlü olarak da olsa Meclis’te HDP’li başkanvekilinin başkanlığında yasama faaliyeti yapmalarını izah etmeleri mümkün olmayacaktır.

Aslında Akşener daha dikkatli merkez dili kullanarak bugünlere gelmiş bir lider, keşke daha şık bir dil kullanılabilseydi. Ayrıca unutmamak gerekiyor ki bugüne kadar merkezde yer almış hemen bütün siyasi liderlerin Kürt meselesi konusunda çok net beyanları bulunmaktadır. Mesela Özal’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde hazırlattığı Kürt raporunda “Karşılaştığımız sorunun basit bir terör olgusunun çok ötesinde olduğu aşikardır” ifadeleri yer alırken, Demirel 1992’de “Kürt realitesini tanıyoruz” ifadelerini kullanmış, SHP de Kürt Raporu hazırlatmıştır. Mesut Yılmaz’ın “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” sözleri hala hafızalarımızda… Ve en son cumhurbaşkanı Erdoğan 2005’te başbakanlığı döneminde Diyarbakır’daki tarihi konuşmasında demokratik sürecin geriye doğru işlemesine izin verilmeyeceğini belirterek, “Kürt sorunu benim sorunumdur” diyerek çok net mesajlar vermiştir. Bu çerçevede Kılıçdaroğlu’nun meselenin çözümü konusunda parlamentoyu adres olarak göstermesi önemli bir adımdır.

Dolayısıyla merkez partisi olmayı hedefleyen Akşener’in, Kürt meselesi konusunda daha kucaklayıcı bir dil kullanmasının önünde hiçbir engel bulunmamaktadır.

Ayrıca unutmayalım ki HDP’den kurumsal olarak yapılan her değerlendirmede durdukları yerin ‘demokratik ilkeler’ temeline olduğu tarifi net olarak teyit edilmektedir. Nitekim HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar “Biz ortak bir yaşamı kurmakta ısrar ediyoruz. Bu ısrarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz” diyerek aslında dağı değil, siyaseti işaret etmiştir.

Ancak bütün bunlar Kandil gerçeğini gözardı etmeyi de gerektirmiyor. Zira Kandil’in baronları yaptıkları açıklamalarla hem toplumun zihnini karıştırmaya, hem de HDP’nin siyasi istikametine mayın döşemeye devam ediyorlar. Mesela Duran Kalkan geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada “Avrupa bize ‘ateşkes ilan etmeyecek, savaşı sürdüreceksiniz’ diye bize defalarca dayatmalarda bulundu” diyor.

Hemen belirtelim, PKK’dan gelen bu ve benzeri açıklamalar kelimenin tam anlamıyla iktidara lojistik destek sağlayan açıklamalardır. Evet HDP geçtiğimiz günlerde açıkladığı 11 maddelik ‘tutum belgesi’ ile hukukun üstünlüğünü, özgürlükleri, şeffaflığı, hesap verilebilirliği, kadın haklarını, çevre duyarlığını önceleyen tavrını net olarak ortaya koymuştur. Yani siyaseti tercih ettiğini açıkça deklare etmiştir. Galiba HDP’nin bir adım daha atarak, Kandil’in iktidarın elini güçlendiren açıklamalarına karşı bir tavır almasında yarar var."