Bir 28 Şubat tarihi daha geride kaldı…

1997 yılının soğuk bir Şubat’ında, 28 Şubat’ta toplanan Milli Güvenlik Kurulu kararlarının ardından Türkiye’de başlayan/başlatılan darbe süreci…

Savrulan hayatlar, bezginleşen yürekler ve yarasalaşan demeçlerin gölgesi altında geçen birkaç yıl...
Büyük devlet adamı, dönemin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın efsaneleşen icraatlarına ket vurma girişimleri…

Peki, tüm bu mağduriyetleri yaşatanlar ne oldu?
28 Şubat darbesiyle ilgili görüşlerini açıklayan  Milli Gazete yazarı Remzi Çayır, bu konuda gelinen süreci de değerlendirdi.

Milli Gazete yazarı Remzi Çayır, “Kamuoyu bu gelişmeleri tuhaf buldu… Ama sorgulayan yok… Atıp tutan çok, gerçeğin peşinde koşan yok. İnsanı derin derin düşünmekten kendini alıkoyamıyor…

Darbeciler hâlâ dışarıdalar. Hâlâ rütbeleri sökülmedi. İlginç.” diye yazdı.

Remzi Çayır’ın, ''28 Şubat Darbesi ve Düşündürdükleri'' başlıklı yazısı şöyle;

“O günler tuhaftı… Yargı mensupları, üniversite hocalarının bir kısmı… İşverenler sendikasından tutun da, Türk-iş, Esnaf Sanatkârlar üst yönetimi… DİSK, TİSK…
Askerlerden talimat alan nice nice sivil toplum kuruluşları birlik olmuşlar, durmadan, milletin iradesiyle kurulmuş Refah-Yol Hükümeti’ne veryansın edip duruyorlardı…
Açık aleni tehditler savuruyorlardı… Basın toplantıları düzenliyor, kafalarınca ültimatom veriyorlar, seçilmişleri istifaya davet ediyorlardı… Ne adına? Darbeci kimi askerler adına…
Laiklik adına, devlet adına… Devletin yerine kendilerini koymuşlardı bu güruh…
Genelkurmay Başkanlığı, yargıçların, öğretim üyelerinin, kimi işadamlarının, kimi despot derneklerin, sendikaların uğrak yeri olmuştu…
Askerlerden talimat alıp, kendilerince hükümete, milletin iradesine veryansın ediyorlardı… Güya devlet, laiklik elden gidiyordu. Sözde vatanseverler ayağa kalkmışlardı. Milletin inancına savaş açanlar… Milletin iradesini beğenmeyenler, kılıf bulmakta zorlanmıyorlardı.
Hele kimi yargıçların sözleri… Millete hakaret gibiydi.
Demirel’e ne demeli? Yıllarca, darbelere maruz kalmış, birçok kez askerlerin ihtarına muhatap olmuş Demirel, Cumhurbaşkanı sıfatıyla, milletin yanında yer alacağına, askerlerin gölgesinden, askerlerin ağzıyla konuşuyor, demokrasiyi ayaklar altına alıyordu.
Bu süreçte, Başbakan sıfatıyla Sayın Erbakan’ın duruşu ve dışarıdan hükümeti destekleyen Muhsin Yazıcıoğlu’nun cesareti ve feraseti övgüye değerdir.
Aslında dönemleri yazanlar, Sayın Erbakan’ın becerisini, ufkunu… Devlet adamlığını iyidir demelidirler. Aynı şekilde, dışarıdan gelen hücumlara… Tehditlere aldırmadan… İşinize bakın.
Bana gözdağı verenler, beni tanımıyorlar. Milletin seçtikleri milleti yönetecek narasıyla, bütün tazyikleri yerle bir etmiş, Refah-Yol’un kurulmasına, hiçbir pazarlık içine girmeden destek vermişti.
Sonrası malum… Cumhurbaşkanı Demirel’in desise ve hile ile Doğru Yol Partisi’ni bölmesi, parçalaması. Sonrasında kurulan ara rejim hükümeti…
Peki, sonra ne oldu?
Yıllar geçti… 28 Şubat’ın aktörleri mahkeme önüne çıktılar… Bende müdahil olarak birçok celseye katılmıştım.
Mahkemenin gidişiyle ilgili görüşlerimi birçok yerde izhar ettim. Sonuç itibarıyla, ikinci kez, darbeciler cezaya çarptırılmışlardı. Hatırlarsanız ilk olarak, sembolik olsa da 12 Eylül 1980 darbesini yapanlar, mahkûm edilmişlerdi… Ama ceza aldıktan sonra ölmüşlerdi. Ölünce de infaz durdurulmuştu.
Lakin 28 Şubat darbesini yapanlar mahkûm edildiler. 21 kişiye müebbet ceza verildi. Ceza alanlardan biri de Çevik Bir idi… Çetin Doğan da ceza alanlar arasındaydı.
Ceza almışlardı almasına da tutuklanan yoktu.
Yaşları ve halleri göz önüne alınarak temyizin beklenmesine… Bu süreçte tutuklanmamalarına, diye bir karar çıkmıştı.
Yıllar geçiyor… Hâlâ, darbeciler dışarıdalar.
28 Şubat darbesinin acılarını, sancılarını yaşayanlar… Ömürleri çürüyenler, vicdanları rahatsız eden bu kararı beğenmediler.
Kamuoyu bu gelişmeleri tuhaf buldu… Ama sorgulayan yok… Atıp tutan çok, gerçeğin peşinde koşan yok.
İnsan derin derin düşünmekten kendini alıkoyamıyor… Darbeciler hâlâ dışarıdalar. Hâlâ rütbeleri sökülmedi. İlginç.”