Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Terkoğlu, AKP İstanbul İl Başkanlığı seçimini yorumladı. Terkoğlu, "AKP İstanbul’da Pelikan gitti, Milli Görüş geldi" düşüncesini dile getirdi.

Barış Terkoğlu yazısında, "Herkes 'Saadet’e el uzatma' diyor. Haksız değiller. Ama daha öncelikli bir durum var ki Erdoğan önce partisini bir arada tutabilmek, İstanbul’da yeniden seferber edebilmek için bu kararı aldı. Geçmiş biliniyor. Erdoğan, parti içerisinde birbirinden farklı grupları dengeleyerek ilerliyor. Muhafazakâr sağın farklı eğilimlerinden, teşkilatın içindeki gruplardan bir karışım yaratıyor. İstanbul’da Pelikan seven bir başkan giderken; gidilecek yönü, İstanbul’a Milli Görüş’le ilişki kurabilecek bir başkanın gelmesi gösteriyor. Saadet’e giden yol, aynı zamanda AKP’ye içkindi. Öte yandan Milli Görüşçülük, partinin beliren ittifaklarıyla öne çıkan milliyetçi kimliğinin öbür kefedeki dengeleyicisiydi." görüşünü savundu. 

Geçen perşembe Regaip Kandili’ydi. Muhafazakâr kesimden bir arkadaşım “dikkat ettin mi” diye uyardı. Sahiden fark etmemiştim. Sadece kandil kutlaması değil, Oğuzhan Asiltürk bir süredir kamuoyu mesajlarını “Milli Görüş Lideri” imzasıyla yapıyordu. Tartışmasız, titri Erbakan’ı hatırlatıyordu. Geriye doğru gittiğimde, çok da eski değil, Asiltürk’ün imzasını Saadet’teki göreviyle ya da Milli Görüş Vakfı Başkanlığı’yla attığı okunuyordu.

PELİKAN GİTTİ, MİLLİ GÖRÜŞ GELDİ

Her şey tesadüf mü?

Genel başkanları bir kenara bırakalım. Türkiye’de muhalefetteki partilerin en çok tartışılan siyasetçileri kim? Tartışmasız, CHP’nin İstanbul İl Başkanı, İYİ Parti’nin İstanbul İl Başkanı. Sürpriz değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan da siyaset yolculuğunda, İstanbul il başkanıyken, aynı tartışmaların içine girmişti. Kısacası İstanbul tartışması hep Türkiye’nin anahtarı tartışmasıydı.

AKP’nin son üç il başkanını hatırlıyor musunuz?

Selim Temurci, 15 Temmuz gecesi basılan İstanbul teşkilatının başındaydı. Dediğine göre bazı bakanlar, bürokratlar hatta yandaş televizyon kanalı yöneticileri o gece telefonunu açmadı. 2015’te göreve gelen Temurci, Davutoğlu’na yakın görülüyordu. Tasfiye edildi. Gelecek Partisi’nde yoluna devam ediyor. Onun ardından, Pelikancıların teşkilatın başına gelmesiyle birlikte, Bayram Şenocak il başkanlığı koltuğuna oturdu. Şenocak, ortalarda görünmese de halen siyasetin merkezinde olan Berat Albayrak’a yakındı. Onun medyasına da... Gelgelelim, adı “yalıcılar”a çıkan grubun desteklediği Şenocak’ın, parti tabanındaki karşılığı tartışmalıydı. Binali Yıldırım’ın bir değil iki kez Ekrem İmamoğlu’nun karşısına çıktığı seçimde, “partinin ağabeyleri” başka bir il başkanıyla yürümek için çok uğraştı. Ancak olmadı. Şenocak, AKP’ye 25 yıl sonra İstanbul’u kaybettiren il başkanı olarak tarihe geçti. Albayrak’ın ardından ne zaman gideceği merak ediliyordu. Zamanının bu zaman olduğu anlaşıldı.

AKP şimdi yeni bir il başkanıyla, Osman Nuri Kabaktepe’yle yola devam edeceğini açıkladı. Kuşkusuz hep karşılaştırılacak.

Hepsi Karadenizli olsa da... Temurci, Erdoğan’ın hemşerisi, Rizeli. Şenocak, Albayrak’ın hemşerisi, Trabzonlu. Yeni başkan Kabaktepe ise Ordulu, yani Numan Kurtulmuş’un hemşehrisi.

Özgeçmişlerine bakıyorum. Temurci, siyasete AKP’nin Kâğıthane ilçesinde atıldı. Şenocak, AKP’nin Güngören Gençlik Kolları’nda siyasete başladı. Yeni başkan ise daha farklı. Kabaktepe tartışmasız bir Milli Görüşçü. Refah Partisi’nden başlayan yolda, hep Milli Görüşçü oldu. Fazilet’teki ayrışmada da Saadet tarafında kaldı. Ordu Fatsa’da AKP’nin karşısına Saadet’in adayı olarak çıktı.

KRAVAT, SAKAL BİLE MİLLİ GÖRÜŞ’E

Eğitimlerine bakıyorum. Temurci, imam hatip kökenli olsa da ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde siyaset bilimi okudu. Şenocak ise İstanbul Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler. Yeni başkan Kabaktepe ise hem liseden imam hatipli hem üniversitede ilahiyattan mezun oldu hem de yüksek lisansını İslam felsefesi üzerine yaptı.

Örgütçülüğüne bakıyorum. Hem Temurci hem Şenocak, AKP teşkilatlarından il başkanlığına, kuşkusuz yakın oldukları siyasetçilerin de desteğiyle geldi. Kabaktepe ise parti protokolünün pek de içinde değildi. Öyle ki adının konuşulduğu gece, partiye destek veren bazı isimler, hoşnutsuzluklarını “partiye üye değil, önce üye olsun” diyerek gösterdi.

Zira o, AKP’nin ne yakınında ne uzağında, hem yakınında hem uzağında, İslamcı sivil toplum örgütlenmelerinin vitrininde yolculuğunu sürdürmüştü. Eskiye özlem duyan arkadaşlarının, birlikte yürüdüğü gençlik yoldaşlarının mutabakatıyla göreve çağrılmıştı. Adaylığının kamuoyuna yansıdığı akşam, Milli Gençlik Vakfı bayrağı önündeki gençlik fotoğrafının dolaşıma sokulması da o özlemin habercisiydi.

Partiye yakın isimler farkları üzerine o kadar çok konuştu ki... Kabaktepe’nin kravattan uzak durması da hiç vazgeçmediği sakalı da akıllara geldi. Ama tartışmasız bir gerçek var ki her yol, benzetme, tartışmasız Oğuzhan Asiltürk’ün “lideriyim” dediği Milli Görüş’e çıkıyordu.

AKP’NİN DENGESİ MİLLİ GÖRÜŞ

Peki, Erdoğan neden bu kararı verdi? Neden bu “beklenen sürpriz” adımı attı?

Herkes “Saadet’e el uzatma” diyor. Haksız değiller. Ama daha öncelikli bir durum var ki Erdoğan önce partisini bir arada tutabilmek, İstanbul’da yeniden seferber edebilmek için bu kararı aldı. Geçmiş biliniyor. Erdoğan, parti içerisinde birbirinden farklı grupları dengeleyerek ilerliyor. Muhafazakâr sağın farklı eğilimlerinden, teşkilatın içindeki gruplardan bir karışım yaratıyor. İstanbul’da Pelikan seven bir başkan giderken; gidilecek yönü, İstanbul’a Milli Görüş’le ilişki kurabilecek bir başkanın gelmesi gösteriyor. Saadet’e giden yol, aynı zamanda AKP’ye içkindi. Öte yandan Milli Görüşçülük, partinin beliren ittifaklarıyla öne çıkan milliyetçi kimliğinin öbür kefedeki dengeleyicisiydi.

Öyle görülüyor ki; bir süredir kimlik krizi yaşayan, icraatlarının ne kadarının kendisinin ne kadarının ortağının olduğu tartışılan parti sadece bir il başkanı seçmiyor. Hem kendi bunalımına bir derman hem de iktidar için çizdiği yöne bir işaret arıyor.

İstanbul görünen kısmı. Anadolu’da birçok teşkilatta yaşanan değişime bakılırsa, Erdoğan’ın “etkisi yüksek olmuştur” dediği İstanbul teşkilatındaki dönüşüm, gelecekten haber veriyor.

Sisli, puslu, karanlık yolda geleceğe bir adım atarken elimizle geçmişi yokluyoruz. Dokunduğumuz yer tanıdık geldikçe, bulduğumuza inanıyoruz. Yaşamla yüzleşsek, belki de bizi uçuruma götürenin, onca gözkapağının altında bekleyen o uyku olduğunu söyleyecek.