Milli Gazete Yazarı İshak Koç; zina, domuz eti, Ayasofya, noel gibi konularda ortaya konan hassasiyetin hak ve adaletle ilgili konularda gösterilmemesinden sitem etti.

Milli Gazete Yazarı İshak Koç; zina, domuz eti, Ayasofya, noel gibi konularda ortaya konan hassasiyetin hak ve adaletle ilgili konularda gösterilmemesinden sitem etti.

Koç, ‘Elbette bunların her biri sırasında dillendirilmesi gereken, karşı koyulması gereken şeylerdi. Ancak varlık sebebiniz değildi; tüm bunlar yasalaşmamış olsa da bir dava ahlakını taşımakla mükellef olduğunuzu bilirdiniz. Zalim bir yönetime karşı düşmanlığınız, haksızlığa, hukuksuzluğa karşı başkaldırınız domuz düşmanlığınıza neden ulaşmadı?’ dedi.

İyiliğinizi İstiyorlar

Kamu yararına stoklanmış tüm varlıkları kamu yararından çıkarıp özelleştirdiler. Özelleştirilen varlıklar şahıs yararına sunuldu. Yetinmediler; sizleri kamu yararına var olmuş, kamu yararına yaşayan bireyler haline getirdiler. Kamunun yararı için çalışmak elbette güzeldi, lakin yarın sizi özelleştireceklerini; patronlara, elitlere, müteahhitlere peşkeş çekeceklerini bilemediniz. Nitekim sakinleştirip ehlileştirdikleri insanları babalarının hayrı için besleyecek değillerdi. Beslemek… Otoriteye göre hükmünün geçtiği her insan besleme muamelesi görecekti. Azla iktifa eden, verileni yiyen, dikte edileni baş tacı ediveren uslandırılmış insan topluluğu görüntüsü verilmeliydi. Bu görüntüyü vermekle kalmadınız, tüm benliğinizi de bağışladınız. Evlatlarınızı dahi vatana, millete kurban vermek için yetiştiren insanlar oldunuz. Şimdi iyiliğinizi istiyorlar, umulur ki vermezsiniz.

Tutarlı tutarsız, sığ, yüzeysel yahut aynı eller tarafından dayatılmış argümanlarla karşı koymaya çalıştınız. ‘Zina dediniz mesela, domuz eti dediniz, Ayasofya dediniz, Noel dediniz, alkol dediniz… Elbette bunların her biri sırasında dillendirilmesi gereken, karşı koyulması gereken şeylerdi. Ancak varlık sebebiniz değildi; tüm bunlar yasalaşmamış olsa da bir dava ahlakını taşımakla mükellef olduğunuzu bilirdiniz. Zinayı suç olmaktan çıkarmasalar, domuz eti kullanımını serbest bırakmasalar, Noel kutlamayı, piyango bileti satışını yasaklasalar, Ayasofya’yı cami olarak açsalar onlardan yana mı tavır takınacaktınız? Yanında mı yer alacaktınız, yandaş mı olacaktınız, arka mı çıkacaktınız? Tüm korunma alanınız bunlardan mı oluşuyor? Yahut şöyle de sorulabilir; sizi kim zinaya zorladı? Zinanın yasak olduğu ve suç kabilinden işlenmediği müstesna devirlerden mi geçtiniz? Kim domuz etini ağzınıza tıkıştırdı; domuz, tüketenler için kasaplık hayvan statüsünde değilse bugüne değin hobi olarak mı beslenmekteydi? Zalim bir yönetime karşı düşmanlığınız, haksızlığa, hukuksuzluğa karşı başkaldırınız domuz düşmanlığınıza neden ulaşmadı? Kim Noel kutlayacaksınız diye dayattı? Noel mevsiminde açtığınız isyan bayrağını, gösterdiğiniz üstün gayreti size bayram olarak dayatılan zaman dilimlerinde neden göstermediniz? Şimdi de çıkmış sanki size dayatılan tek unsur buymuş, başka hiçbir sorunumuz yokmuş gibi aranızda İstanbul Sözleşmesi müzakere edip durmaktasınız. Neden? Çünkü sufle verilmiş, rol biçilmiş, o rolü en güzel şekilde icra etmekten mükellefsiniz. Çünkü tarihi boyunca en olmadık dayatmaları dikte eden güruhun sizin anlık payandalığınıza ihtiyacı var. Çünkü kendi yaptıkları, kendi imzaladıkları kanunlar kendi ayaklarına dolanmakta, kendi memurlarını mağdur etmek üzere. Ki hooop sahneye atlayıp durumdan vazife çıkararak size biçen rolü üstlenmeye kalktınız.

Kabul edilemez dediniz; peki ya bu egemenlerin kabul edilebilir hangi icraatı vardı? Yol yapmak, beton dökmek, cadı avı, yaftalamak, karalamak, sövüp saymak, yandaş kollamak, şantaj, inkâr, iftira, tehdit… Hangisi kabul edilebilirdi? Şimdi çıkarmaya kalktığınız vaveylayı tüm bunlar adım adım, usul usul yapılırken, ilmek ilmek dokunurken neden çıkarmadınız?’ diye sorulabilirdi. Sorulduğunda elbette soranın üstüne toz bulaşacaktı, çamur sıçrayacaktı. Kimse sormadı. Yeterince konformist, yalıtılmış, arındırılmış, bir nevi karantina ortamında kimse rahatından feragat etmeyecek!

Bizler, değil diri diri, göz önünde öldürülüp toprağa gömülen, hatta toprağa gömülmesine dahi fırsat tanınmayan insanların hesabını sormaya kalkmadık. Bizler annesi babası hapse tıkılıp kendisi ölüme gönderilen çocukların derdinde olmadık. Bizler kargo paketiyle annesine postalanan cesetlere oh çeken insanlarız. Bizler hapislerde doğan, büyüyen bebeklerin ahıyla yaşayan insanlarız. Bizler kalbinden vurulan Suriyelinin, sokağa çıkmaktan korkan doğulu çocukların vebalini bir ömür boynumuzda taşıyacak olan Müslümanlarız. Bizler gömülen bir cesedi çıkarıp yakmaktan söz edenleri bünyesinde barındıran varlıklarız. Bizler eve girin deyince koşa koşa kendini karantinaya alan, evden çıkın denince bayrağını, bandanasını çekip sokaklara fırlayan insanlarız.

İyiliğinizi istiyorlar. Ve siz iyi yanlarınızı süsleyip, paketleyip, tepesini fiyonklayıp, bayram hediyesi kabilinden ellerine vermeye çalışmaktasınız. Biriniz çıkıp, ‘Allah aşkına yeter, artık kimse kimseye yanlamasın; zulme, cinayete, haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe, iğrenç planlara ve programlara alet olmasın’ diyemiyor. Bu toprakların sizden başka şansı olmadığını bile bile oynanan tiyatroların bir parçası olmayı tercih etmek akıl kârı olmasa gerek. Yapmayın. İnsanlara iyilik yapın, iyi insanlar olun ama iyilik imkânı zalime, zulme ortak olmak için kullanılacak kadar adi değildir. İyiliğinizi istiyorlar. Umulur ki vermezsiniz.