Yazar Ali Bulaç, ‘Çocuk Yaştaki Evlilik’ başlıklı yazısında İslam’ın evlilik yaşı ile ilgili hükümlerini aktardı.

Yazar Ali Bulaç, ‘Çocuk Yaştaki Evlilik’ başlıklı yazısında İslam’ın evlilik yaşı ile ilgili hükümlerini aktardı.

Bulaç, ‘Sıkça İslam dini küçük yaştaki kızların evlendirilmesine ruhsat verdiği iddia edilerek eleştiri konusu yapılmaktadır. Küçük”lük sıfatından kastedilen büluğ çağından önceki yaş ise, eleştirenler haklıdır, büluğ çağı ise biyolojik ve fizyolojik gelişmişlik hali kişiyi hukuk karşısında mükellef kılar, bu mükellefiyet diğer adli ve cezai işlemler için söz konusu olduğu gibi, medeni bir işlem olarak evlilik için de söz konusudur.Ne var ki, bazan İslam ve fıkıh adına konuşanlar, büluğ çağına varmadan da çocukların evlendirilebileceğine dair görüşler öne sürebilmektedirler’ diyerek şöyle devam etti:

Aslında Kur’an-ı Kerim, bu konu hakkında ana çerçeveyi çizmiş bulunmaktadır. Buna kısaca bakalım:

“Kadınlarınızdan artık âdetten kesilmiş olanlarla henüz âdet görmemiş bulunanların iddet bekleme (süre)leri, -eğer şüpheye düşecek olursanız (bilin ki)- üç aydır. Hamile kadınların bekleme-süresi ise, yüklerini bırakmaları (ile biter.) Kim Allah’tan korkup sakınırsa (Allah) ona işinde bir kolaylık gösterir. Bu, Allah’ın size indirdiği emridir. Kim Allah’tan korkup-sakınırsa, Allah, kötülüklerini örter ve onun ecrini büyütür.” (65/Talak, 4-5.)

İlerlemiş yaşı veya fizyolojik bir rahatsızlığı dolayısıyla hayız görmeyen kadınların bekleme süresi, boşama, nikâh akdinin bozulması veya ayrılmadan sonra başlamak üzere üç aydır. Ayet, “üç (kar’)” yerine, “üç ay” ifadesini kullanmıştır. Adet görme yaşı, bölgelere ve iklim yapılarına göre değişiklik gösterir. İlk dönem fakihleri adet görme yaşının 11-15, adetten kesilme yaşının 50-70 (veya 45-55) arası olabileceğini söylemişlerdir. Fakat adet görme veya adetten kesilme kadının beyanıyla belirlendiği için, ayrıca araları çok açık yaşlar belirlemek anlamlı değildir.

Şunu belirtmek gerekir ki, sözü edilen “henüz adet görmemiş” bulunanlar, “çocuk yaştaki kızlar”ın evlendirilebileceği anlamına gelmez. Ayette sözü edilen “nisa“dır. 4. sûreye de isim verilen “nisa” kız çocuğu değil, “kadın” için kullanılır. “Hars” olarak geçen kadın rahmi “tarla” ile ifade edilmiştir ki, doğum yapabilecek kıvamda olmasına işaret eder (2/Bakara, 223), çocuk rahminin bu yapıda olmadığı açıktır. Yine mesela çocuklar yükümlülük dışındadır, kişinin müşrik sayılması ancak ergenlik çağına erişmesiyle mümkün olur, çocuk yaştakiler müşrik kabul edilmez, “müşrik çocuğu” diye isimlendirilir. Burada sözü geçen üç adet (temizlenme) süresi kadınlık halidir. Yine “muhsana” evli, iffetli ve özgür kadın için kullanılır (4/Nisa, 24-25 ve 5/Maide, 5). “Henüz adet görmemiş” şu veya bu hastalık, bedensel bir illet dolayısıyla bir türlü adet görmeyen ancak bölgenin iklim şartlarına göre büluğ çağına erdiği kabul edilen ve bu çerçevede evlenmiş olan kadını anlamak gerekir, yoksa yedi yaşındaki kız çocuğunu değil.

Şu var ki fıkıhta hayli küçük yaşlardaki çocukların evlendirilmesine açık kapı bırakılmış bulunmaktadır. Fıkıhçılar, bir Mecelle maddesi de olan; ‘eşyada aslolan ibahedir’ kuralından hareketle şöyle demektedirler: “Allah bir şeyi yasaklamamışsa biz o şeyin haram olduğunu söyleyemeyiz. Allah küçük yaştakilerin nikâhlanmaları haramdır demiyor. O halde prensip olarak böyle bir nikâhın (evliliğin değil) haram olduğu söylenemez.” Burada birkaç sorun var:

a) Evliliğin meşruiyet temeli olan nikâh bir akit yani sözleşmedir. Büluğ çağına ermemiş çocuk ticari ve başka alanlarda sözleşme yetkisine sahip değilse, nikâh sözleşmesini de aktedemez.

b) Çocukların rüşt çağına gelinceye kadar velayetleri anne babasına aittir. İcma ile sabittir ki bu hükmün illeti “küçük” olmaktır. Yani çocuk küçük olduğundan kendi bedeni ve eğer kendisine miras bırakılmışsa malı-mülkü üzerinde tasarrufta bulunamaz. Ebeveyn dışında birileri çocuğa veli olacaksa, bunun da illeti çocuğun kendi malı ve bedeni üzerinde tasarrufta bulunamayacak olmasıdır. Velayet hükmü böyle ise, nasıl olur da büluğ çağına gelmemiş çocuğu velisi evlendirmeye kalkışabilir? 

c) Küçük yaştaki çocukların evlendirilmesi onların bedenlerine bir eziyet, ileriki hayatlarında ise mutsuzluğun sebebi olabilir. Nice kadın çocuk yaşta evlendirildiği için hayatı boyunca mutsuz yaşamıştır. Buna kimin hakkı var?

d) Küçük yaşta nikâh kıyılıp zifaf gerçekleşmese de, bu adına “beşik kertmesi” denen İslam dışı bir geleneğe kapı aralamaktadır. Anadolu’da erkek ve kız çocuğu daha beşikte iken bir başkasıyla evlendirilir.  “Bir kızın doğum haberini alan ve bu kızın ailesiyle akraba olmak isteyen erkek ailesi, kızın ailesine bir beşik yollar, böylelikle söz kesilmiş olur. Bu olaya beşik kırdı da denir.” Doğru olanı büluğ çağına gelen kızın kendi rızasıyla ve bilinçli olarak nikâh akdinde taraf olmasıdır.

Bu da bize gösteriyor ki, belirgin bir yasak olmaması dolayısıyla bazı fakihlerin küçük yaştaki çoçukların evlendirilmesine açık kapı bırakmaları hatalı bir görüşe ve istidlale dayanmaktadır.

e) Doğru olanı evlilik çağının biyolojik-fizyolojik gelişmeye bağlı olarak ülkelerin iklim şartlarına, hangi çağda büluğ çağına erdiklerine bağlı olarak tespit edilmesidir.