Yeni gazetesi yazarı Atilla Özdür, Meclis’te 2021 yılı bütçe tartışmalarına ilişkin AKP’yi eleştirdi.

Muhalefetin, “Milletin aç midesine sadece kuru ekmek giriyor” şeklindeki eleştirisine AKP’li vekilin verdiği yanıtla ilgili, “Karşılığında da hizmet ehlinin, ‘yağdı yağmur çaktı şimşek’ ekolünden utanılası bir cevap. Demek ki karnı tokmuş” diye yazan Atilla Özdür,  “Oysa, her iki cephenin densizliklerinde, birbirlerine top atışı değerinde haklı ve doğru gerçekleri de yer alıyor.. Yazık bu güzelim memleketimize. Bir zamanlar ne kadar da hoş ve güzel görürdük, Anadolu’yu. Şimdi, aman Allah.” ifadelerini kullandı.

Ekonomideki kötü gidişe de dikkat çeken Atilla Özdür, “İnsanlar yoksullaştıkça birbirlerine yakınlaşıyor. Zenginleşme, arayı açıyor. Zira, birikim tarzları birbirlerine zıt. Bu gerçeği 70’li 80’li yıllarda bizzat yaşayarak görüp öğrendik..Millet, o yıllarda da günümüzdeki gibi yine yetersiz bakiyeli idi” diye yazarken, o dönemle şimdiyi şöyle karşılaştırdı:

“Televizyonlu hane nispeti yüzde on gibi bir şey. Akşam oldu mu, mahalleli sıra ile birbirlerine misafir. Konuşulan mevzular, hal ve ahvalde gidişat. Selam, saygı ve muhabbet. Ve daha önemlisi, ekranlardan verilen, Mahalle ahlakı dersleri.

Sesle çizgiler…

Kırmızı yandı geç, yeşil yandı dur…

O günlerin toplumsal asaletine ve zarafetine bakınız, bir de geliniz, fert başına on beş bin dolarlık gelir payı düştüğü söylenen günümüzün kolektif zevk ve tercih rezaletine.

Başlar kapandıkça kıçlar açılıyor.”

Akit yazarı Atilla Özdür'ün Yazısının tamamı şöylr:

Yeni senenin bütçesi bağlanmış. Diyebileceğimiz tek kelime, “Hayırlı olsun”la sınırlı. Uzun soluklu münakaşa ve tartışmalara kapalı yapıldığından, derinlerdeki akıntının bütçedeki işlevi, rastgeleye kalıyor.

Olta balıkçıları gibi.. 

İktidarla muhalefet arasında inadına sürdürülen şahsiyet saldırılarından gayri, plan ve projeler ve bunlara verimli kaynak temininde inandırıcı bilgi eksikliği, epeyi istismara uğrayacaktır, şüphesiz..

Topluma yönelik şu saygısızlık ve çirkinliğe bir bakınız. Muhalefet yakasından sanki millet ciddi ciddi düşünülüyormuşçasına,

İktidara tehditvari sorgu sualler savruluyor.. 

Milletin aç midesine sadece kuru ekmek giriyor”

Karşılığında da hizmet ehlinin, “yağdı yağmur çaktı şimşek” ekolünden utanılası bir cevap. 

Demek ki karnı tokmuş..

Oysa, her iki cephenin densizliklerinde, birbirlerine top atışı değerinde haklı ve doğru gerçekleri de yer alıyor..

Yazık bu güzelim memleketimize.. 

Bir zamanlar ne kadar da hoş ve güzel görürdük, Anadolu’yu. Şimdi, aman Allah..

Atatürk’ün bile bizatihi kendisi itiraf etmiştir, 30’lu yıllarda memleketi dipten doruğa kaplayan açlık, yoksulluk ve sefaleti…

Televizyonlar tek kanallı olup, kasa üzerinden elle kontrollü siyah-beyaz idiler..

İnsanlar yoksullaştıkça birbirlerine yakınlaşıyor. Zenginleşme, arayı açıyor. Zira, birikim tarzları birbirlerine zıt. Bu gerçeği 70’li 80’li yıllarda bizzat yaşayarak görüp öğrendik..

Millet, o yıllarda da günümüzdeki gibi yine yetersiz bakiyeli idi. Televizyonlu hane nispeti yüzde on gibi bir şey. Akşam oldu mu, mahalleli sıra ile birbirlerine misafir. 

Konuşulan mevzular, hal ve ahvalde gidişat. Selam, saygı ve muhabbet. Ve daha önemlisi, ekranlardan verilen, Mahalle ahlakı dersleri.

Sesle çizgiler

Kırmızı yandı geç, yeşil yandı dur

O günlerin toplumsal asaletine ve zarafetine bakınız, bir de geliniz, fert başına on beş bin dolarlık gelir payı düştüğü söylenen günümüzün kolektif zevk ve tercih rezaletine..

Başlar kapandıkça kıçlar açılıyor..

Kadın erkek eşitliği denilince, hemencecik akla getirilerek uygulamaya konulmak istenen proje, kadınlara itfaiye erliği. Oysa, insanoğlu, aniden zuhur eden olağan üstü olaylar karşısında ömrübillah hatıralarında yaşattığı psikolojik duyguyla karışık titreşim geçiriyor. Hafıza-i beşerin nisyan ile malüliyeti zaman sonralarında yaşanılan bu halleri unutturmasa da, önemsizleştiriyor.

Bu realiteyi kendi benliğimde yaşayarak gördüm.

1954 yılında tayinim Kore’ye çıktığında bir akşam gemimiz Sri Lanka Kolombo limanına yanaştı. Bir kısım subaylar çıkarken, diğerlerine yasak. Biz de sekiz kişilik bir Assb. geminin burun halatından sıyrıla süzüle aşağıdaki sonu meçhul maceraya kalkıştık. Şimdi hatırladıkça düşünüyorum ki, o akşamın bilinmeyen macerasına katılan Atilla, bugünün Akit’teki Atilla değil.. Böylesine akılsızcasına büyük bir tehlikeye hoplaya zıplaya atılan kişi, sanki ben değilmişim.. 

Beni ilgilendiren bir mesele olmasa da, AKP genel başkan yardımcısının İstanbul Sözleşmesini içten savunduğunu görünce, konuya girmek istedim..

CHP havarileri, tutukluların kontrol ve denetimlerinin çıplak bedenleri üzerinde yapılmasından hükümeti sorumlu tutmuşlar. Havarilerden birisi, tutuklu kaldığı yüzlerce gün çıplak bedeninin kaç kez ölçülüp biçildiğini unutmuş.. Hikaye, bütün hikayeler gibi doğru ya da uydurulmuş . Ayrı mesele..

Anlatılan masala göre, bir zamanların niteliğinde buna benzer bir ikna operasyonu ve tehdit baskısıyla dar alana sıkıştırılan Özlem Zengin’e, yıllar sonra bu konudaki fikrini soruyorlar..

Hanımefendi de. 

Yok canım ihtimal vermem. Olamaz böyle şeyler, çırılçıplak sorgulama yapılmaz” demiş..

Havari camiası, YUHHH çekiyor kendisine. Bildiklerini görüp söylememekle, erkeklik imtihanında sınıfta bırakıyorlar.

Sebebi de şu..

Kendi anlatımında Özlem hanım;

Müslümanın eğitim ve örtünme haklarına tecavüzün siyaseten zirveye ulaştığı bir yıllarda, dava nokta-i nazarından toplumun en ateşli mücahitlerinden olmasına rağmen, 

Geçmişin hukuksuzluğuna karşı yıllar önce sergilediği erkekçe tavrını, avukatlık ruhsatını alabilmek için birkaç dakikalığına terk etmesi.

Baro, kendisinden bir tanecik başı açık fotoğraf istiyor. Ya vereceksin ya da avukatlıktan vaz geçeceksin…

O da, kahrola kahrola atmış başındaki örtüyü, vermiş çıplak kafayı, objektife…

Aslında bugün Özlem Zengin hanımefendiye erkekliği çok görenleri, cehaletleri babından hoş görmek gerekir..

Nereden bilebilirlerdi ki, ölüm anında ölmemek için dudakları alkole bandırmayla, avukatlık ruhsatı için bir pozluğa tesettürden çıkıvermenin, ayni kökenin yumurta ikizleri olduğunu!..