Gazeteci  Akif Beki bugünkü köşesinde,''Neyin hatırına Abu Dabi’yle barış?'' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Akif beki, ''Muhalefet, Birleşik Arap Emirlikleri’yle yakınlaşmayı sorguluyor.

İktidar, Abu Dabi’yi 15 Temmuz darbe girişiminin finansörlüğüyle, Türkiye düşmanlığıyla, Erdoğan’ı devirmeye çalışmakla suçluyordu.

Ne değişti de tekrar kardeşimiz oldular?

Niye kavga ettiğimiz de, neden barıştığımız da açıklığa kavuşturulmadı.'' ifadelerini kullanarak BAE ile olan barışma sürecinin tam olarak anlaşılamadığına vurgu yaptı.

DİKLENMEKTEN BARIŞMAK TA BEDAVAYA GELMİYOR

Beki, ''Doğrusu, baştan gemileri yakmamak, köprüleri atmamaktı.

Devlet ve diplomasi dilinin dışına çıkmak, gelene geçene “diklenmek”, düşman çoğaltmak yanlıştı.

AK Parti, “diklenmeden dik durma” dış politikasını terk ederken eleştiren biri olarak, manevrasını destekliyorum.

Geri dönsün de neye borçluyuz bu dönüşü?

Şimdi iktidar; Mısır’la, Suud’la, Abu Dabi’yle ilişkileri toparlamak, “dış güçler”le yeniden dost ve kardeş olmak istiyor.

Fakat ilişkilerimizdeki gelgit, millete neye mal oldu, bu bir.

Mısır bile ağırdan alıyor, barışmak için talepleri var, ne verip ne alıyoruz, bu da size iki!

Diklenmek de barışmak da bedavaya gelmiyor. Ödediğimiz bedelin ve ne diye ödediğimizin hesabını sormak, normalleşmeye karşı çıkmak değildir.

İpleri koparırken “yapmayın etmeyin, sağduyuyu elden bırakmayın, diplomasiden ayrılmayın” diye uyaranın darbeciliğinden giriliyor, düşman ağzıyla konuşup şehitlere ihanet ettiğinden çıkılıyordu. Denmedik bırakılmıyordu.'' ifadelerini kullanarak yaşananların bir bedeli olduğunu hatırlattı.

TÜRKİYE'NİN DURUMUNU YATIRIM FIRSATI OLARAK MI GÖRDÜLER?

Beki, ''Muhalefet de haklı olarak o lafları hatırlatıyor; dönüp dolaşıp dediğine gelen iktidarı, kendi argümanlarıyla vuruyor.

“Diz mi çökelim, teslim mi olalım” çıkışlarına ne oldu, soruluyor.

Barışmak şahane de o yenmez yutulmaz suçlamaları nereye koyacaksınız!

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Abu Dabi ziyareti başarılı geçti, ne ala!

Ama normalleşmeye sevinmek, sorulması gerekenleri sormaya mani değil.

Kolayca unutulabildiğine göre soruluyor:

Abu Dabi’nin eline, aslında şehitlerimizin kanı hiç bulaşmamış mıydı?

Kavganın, milletin menfaatleriyle aslında bir alakası yok muydu?

Gerçek başkaydı, millete sahte gerekçe mi gösterildi?

Deniyor ki; iktidar, Abu Dabi’yi affetmezdi ama milletin yüksek menfaatleri uğruna alttan alıyor, yumuşatıyor, kucak açarak tevazu gösterip alçak gönüllülük ediyor. Şartlar gerektirmese, yüzlerine bakmaya dahi tenezzül etmezdi.

Öyleyse daha fena!

Ya karşı taraf, tevazumuzu yanlış anlar da zayıflık zannedip kötüye kullanmaya kalkarsa!

Ya bizi alicenaplığa zorlayan şartları, köşeye sıkışmışlığa yorar da bundan faydalanmaya yeltenirlerse!

Gerçi Cumhurbaşkanı dün söyledi, “Türkiye, ekonomide tarihinin en güçlü dönemine girmektedir.”
Fakat şunu da söyledi:

“Büyük ve güçlü Türkiye’nin yükselişine engel olamayanlar, yarın bu büyüklükten yararlanmak için sıraya gireceklerdir. Bu değişimin yükselen yıldızı Türkiye’dir.”

Amenna! Yalnız, Abu Dabi Kalkınma Holdingi sabırsız, önden sıraya girdi bile, yarını bekleyemiyor.
Başkanı Al Suwaidi, Financial Times (FT) gazetesine ocakta, yakınlaşma niyetlerini açıklamıştı.

“TL’deki zayıflığın fırsatlar sunabileceği”nden bahsediyor ve “Türkiye’de varlık satın almak için harika bir zaman” diyordu.

Büyüklük bizde kalsın, eyvallah. Fakat bu iştah ve hazırlık, pek kardeşane gelmedi bana.

Büyüklüğümüzden kelepire çöker gibi yararlanmasınlar!

Biz kardeşçe yanaşırken fırsatçılık yapmayacaklarından emin miyiz?'' ifadeleriyle de BAE ile yeniden barışmanın beraberinde getirebileceği riskleri sıraladı.