ParaAnaliz yazarı Atilla Yeşilada ''AKP’nin kaybettikleri:  Din, medya ve sermaye'' başlıklı bir yazı kaleme aldı.Yeşilada, bir ekonomist olarak son durumları tahli eden yazısında şunları gündeme taşımış, işte yazının detayları:

İlk kurulduğu günden bu yana AKP’ye—hadi terbiyeli konuşayım—“mesafeli” yaklaştım. Bu soğuklukta AKP’nin suçu yoktu. Ben küçüklüğümde yaşadığım bir takım tatsız olaylardan dolayı jenetik olarak din, baba figürleri ve otoriteden uzak dururum.  AKP ağzıyla kuş tutup, bedava Cennet’te parsel dağıtsaydı, alıcı olmazdım.

Çok geniş bir gönüllüler ittifakı ile iktidara gelen AKP 2008-2009’a kadar fevkalade hizmetler yaptı. AB üyeliğine aday olmak 21ci Yüzyılın en büyük başarısı. O Sarkozy sıçanı ve bir Ortaçağ Keşişliği olan Kıbrıs Rum Kesimi engel olmasaydı, şimdi üyelik yolunu yarılamıştık. Erdoğan’ın ilk hatası Ergenekon-Balyoz davalarına analitik açıdan değil FETÖ’nün onun yerine mıntıka temizliği yapması gözlüğüyle bakıp destek vermesi oldu. O saatten sonra FETÖ iyice devletin içine çöreklendi ve gönüllüler birer birer ittifakı terketti.

Ama, AKP iktidarını idame ettirecek yeni kanallar bulmuştu. Önce, Diyanet AKP propagandasını ülkenin en ince sinir uçları ve ardından da Sünni Müslüman cemaatlerin bulunduğu her ülkeye yayan dev bir halkla ilişkiler örgütü olarak yeniden yapılandırıldı. Medya ya satın alındı, ya teslim. Sermayeye de iki tercih verildi:  Ya işbirliği yaparsın, ya da hapsi boylarsın. Zaten sermayenin de pek direnmeye niyeti yoktu. Sermaye her zaman onun yolunu açan, para kazanmasına destek olan iktidarlarla işbirliği yapmıştır.

Bu yeni dönemde  demokrasi artık patron-müşteri ilişkisine indirgenirken, ülkeyi ayakta tutan bütün kurumların da yıkıldığını gördük. Yargı, TCMB, Vergi İdaresi teker teker AKP’nin uzantısı haline geldi. Kamu İhale Yasa’sı AKP yandaşı firmalara rant dağıtıp, bunun bir kısmını seçim finansmanında geri alan bir çarka dönüştürüldü.

Ağaç çürüyordu artık. Merak etmeyin, bu hikayenin sonu Happy Ending. Yüce  Atatürk’ün fidan olarak diktiği, onu silah arkadaşları ve laik Cumhuriyete gönül veren sayısız neslin köklerini suladığı ağaç direndi.  2019 yılı geldiğinde AKP din, medya ve sermayeyi kaybetmiş, acı soğukta cıbıl kalan çobana dönmüştü.

Şimdi bu gözlemleri kanıtlayalım. Dinin araçsallaştırılması, sembollere indirgenmesi ve genç nesillere zorla dayatılması halkı soğuttu. Bakalım Ertuğrul Özkök ne diyor:

“Optimar Araştırma Şirketi tarafından 7-14 Mayıs tarihleri arasında, 26 şehirde, 3 bin 500 kişi üzerinde yapılmış geniş bir araştırma.

Sonuçları geçen hafta alındı.

İlk defa burada okuyacaksınız.

Ve sıkı durun…

– Vatandaşa sorulan soru şu:

“Kendinizi dini anlayış bakımından nasıl tanımlarsınız?”

*

– Cevaplar şöyle:

– Yüzde 89.5: “Allah’ın varlığına ve birliğine inanıyorum.”

– Yüzde 4.5: “Bir yaratıcı olduğunu düşünüyorum ama dinlere inanmıyorum.”

– Yüzde 2.7: “Bir yaratıcı olup olmadığından emin değilim.”

– Yüzde 1.7: “Bir yaratıcı olduğunu düşünmüyorum.”

– Yüzde 1.7: “Cevap yok.”

*

Bunun anlamı şu:

– BİR: Türkiye artık yüzde 99’u Müslüman olan bir ülke değil.

– İKİ: Türkiye, nüfusunun yüzde 89.5’i “Müslüman”, yüzde 4.5’i “deist”, yüzde 2.7’si “Tanrı’nın varlığından şüphe eden”, yüzde 1.7’si “ateist” bir ülke…

*

O zaman şu soruya gelelim.

-Türkiye, daha önce gerçekten yüzde 99’u Müslüman olan bir ülke miydi?

Evet aşağı yukarı öyleydi.

*

– Ne kadar zaman önce öyleydik?

Sadece iki yıl öncesine kadar.” (Ertuğrul Özkök, Türkiye artık yüzde 99’u müslüman olan ülke değil, 21 Mayıs 2019)

Hiciv dolu bir eleştiri de Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan’dan geliyor:

“Muhafazakâr orta sınıf nasıl delirdi?

Nargile kafelerden babyshower partilerine, instagram tesettürcülerinden çay romantizmine kadar bir dünya “garabet” tam bu boşluktan sızdı hayatımıza. Tıpkıbasım hatlarla, ederinden fazla ödenen tespihlerle, değersiz ebrularla devam etti yoluna.

“Dolandı, kıvrıldı” falan derken Kâbe’nin önünde evlilik teklifleriyle, hayatı “romantik ve dini” bir şeymiş gibi kurgulayan “pempe dindarlar”la, “abdest suyunu şalımla kurulamak istiyorum” cümleleriyle, duvarlarında hat levhaları asılı çikolata kafelerle, moda haftalarıyla, romantik Bosna turlarıyla, ultra romantik Kudüs gezileriyle devam etti o yol.” (25 Mayıs 2019)

Din AKP’nin gizli mesajının topluma aktarıldığı en önemli kanaldı, ama dinleyeni azaldı.

Resmi mesaj ise ana akım medya üzerinden veriliyor, ama artık ana akım medyayı izleyen kalmadı. Cumartesi günü ParaAnaliz’de şunları yazdım:

AKP’nin medya tekeli kırılıyor. “Eski Türkiye” enformasyonu gazete ve televizyondan alırdı.  AKP Cumhuriyet, Sözcü, Aydınlık, Halk TV gibi kahramanca direnen bir  kaç basın kuruluşu dışında tüm kaleleri fethederek sadece istediği mesajların halkın kulak ve gözüne ulaşmasını sağladı. Enformasyonu kontrol eden algıyı belirler, oyları da yönlendirir.

Fakat, Internet penetrasyonunun artması, vatandaşın bilgiye mobil cihazlardan erişme alışkanlığının yayılmasıyla bu tekel kırıldı. Özellikle gençler artık bilgiyi sosyal medyadan ediniyor. Eğitimli kentli sınıf ise yabancı basının Türkçe haberleri ve  bağımsız web sitelerini tercih ediyor.

Son zamanlarda halkımızın TV seyretme alışkanlıkları da değişti. Artık ana akım kanallar değil, Netflix ve YouTube gibi mecralar tercih ediliyor. YouTube’da ise hükümetin enformasyonu tekelleştirme ve yönlendirme gücü yok. Bu yüzden yabancı basını karalama ve Türkiye’ye karşı göya varolduğu iddia edilen çok uluslu algı operasyonunun maşası olarak yaftalama girişimleri hız kazandı. Maksat, vatandaş nezdinde bu haber mecralarını itibarsızlaştırarak sadece AKP haberlerini veren kanallara geri döndürmek. Yerseniz.

Size bir örnek vereyim, dün yapımcı kardeşim D’ye sordum. Son 90 günde 1.2 milyon değişik kişi izlemiş ekonomi videolarımı. Acaba A Haber’in  ekonomi kanalını kaç kişi izliyor?  Artık resmi mesaj da erişemiyor halka.

Bazı uzmanların iddia ettiği gibi TUSİAD Erdoğan’a isyan bayrağı mı açtı, bilemem. TUSİAD her zaman liberal demokrasi ve serbest piyasa ekonomisini savunur ve yer yer de yoldan çıkan iktidarı eleştirir.  Ama eleştirileri direnişe asla dökmez.

Zaten AKP’nin çekinmesi gereken TUSİAD değil, kendi beslediği sermaye artık ondan umudunu kesti. Mega-projeler birer birer satışa çıktı. 3cü İstanbul Köprüsü ve İstanbul Havalimanı satılık. Niye?  Çünkü artık besleme müteahhit patronun onun zararını telafi edebileceğine inanmıyor. Bir an önce sıvışıp elinde kalan sermayeyi kurtarmaya bakıyor. Karı gitti bile. Karı tükendiği için de artık bir telefonda  mitine için otobüs, oy için gıda sepeti yollaması zor.

AKP Atatürk’ün diktiği ağacı çürütmeye çalışırken, dayandığı payandalar çökmeye başladı.

Oyun bitti ama aktörler hala replikleri okuyor….Boş tiyatroda.

Websitemde yeni bir inceleme var, ilginize sunarım. Linki burada