Afganistan’da Taliban’ın kontrolü ele geçirmesiyle ülkedeki kadınlar ve kız çocuklarının geleceği ciddi bir endişe oluşturuyor. “Değiştik” mesajı veren Taliban ülkedeki kadın ve çocukların haklarının korunacağına ilişkin açıklamalar yapsa da 2001 öncesini yaşayan, duyan kadınlar ve kız çocukları kendilerini bir karanlığın beklediğini söylüyor.

15 yaşından beri Kanada’da yaşayan kadın hakları aktivisti Aida Sanjush, doğup çocukluğunu geçirdiği Afganistan’da birkaç hafta içinde hızla değişen dengeleri T24’e değerlendirdi.

2001 öncesinde Taliban’ın kadınlara ve kız çocuklarına yaşattıklarını kendi ailesinden de dinlediğini anlatan Sanjush, “En kötü düşmanınızın bu durumda olmasını istemezsiniz” diyor.

Sanjush, Taliban’ın “İslami yasalar” gerekçesini kullanarak baskı ortamı kurduğunu söyleyerek şöyle devam ediyor: “Dinin çok yanlış bir algısını alıp insanlarda uygulamaya çalışıyorlar. Yaptıklarının gerekçesi olarak ‘İslam bu, İslam’ı takip ediyoruz’ diyorlar. Benim uyguladığım İslam ve onların İslam’ı tamamen farklı. Ben onları Müslüman olarak görmüyorum. Kendi ideolojileri olduğunu düşünüyorum”

Sanjush, Taliban’ın “değişim” mesajını ise şu sözlerle yorumluyor: “Uzun zaman önce kadınlara ve çocuklara çok büyük zorluklar yaşattılar ve şimdi gelip değiştiklerini söyleyemezler. Nasıl değişebilirler ki?”

Söyleşinin tamamı:

 -Merhaba Aida, bugün bize konuk olduğunuz için teşekkür ederiz. Nasılsınız ?

- Selam Melis, ben iyiyim, sen nasılsın? Bugün beni ağırladığınız için teşekkür ederim.

- Biz teşekkür ederiz. İlk olarak bir arka plan sorusuyla başlamak isterim açıkçası. Afganistan’da doğdunuz, orada büyüdünüz. Sanırım 15 yaşına kadar, doğru mu?

- Evet, 15 yaşına kadar Afganistan’da yaşadım.

- Sizin tecrübelerinize dayanarak, Afganistan’da bir kız çocuğu olmak, sizin de orada yaşadığınız dönemi de kapsayan 20 yıl boyunca nasıldı? Bu süreci gördünüz, nasıldı?

- Dürüst olmak gerekirse zor, Afgan toplumunda kadın olmak zorlayıcı. Çok farklı açılardan. Ben Taliban dağıtıldığında, 2001’de doğdum. Yani ben Taliban, terörist Taliban, yönetiminde yaşamı görmedim. Fakat onların eylemlerinin çok sayıda sonucunu gördüm. Her gün patlamalar, yerle bir edilen okullar, zehirlenen kız çocuklarına şahit olduk. Yani gün be gün, Afganistan’da kadın olmanın çeşitli zorluklarıyla karşılaştım. Bütün bunlar terörist Taliban ve onların destekçilerinin, onlara destek veren farklı ulusların eylemleri sonucu meydana gelen durumlardı.

- Afganistan’da ayrıldığınız güne kadar, 20 yıl içinde, bu durumda herhangi bir iyileşme var mıydı?

- Güvenlik açısından hayır, herhangi bir iyileşme yoktu. Giderek kötüleşti, Kabil şehri Afganistan’ın başkenti. Buranın güvenli olmasını beklersiniz ancak en güvensiz yerlerden biriydi. Dışarı çıktığınızda, eve canlı döneceğinizin garantisi olmazdı çünkü herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda bir patlama olabilir ve öldürülebilirsiniz. Yani güvenlik açısından hayır, ilerleme olmadı. Ancak kalkınma ve kültür açısından, eğitim alabilme şansı açısından, çok ilerleme kaydedildi. 2001’e kıyasla kadınlar için, sadece 2011 ve 2020 arasında bile, insanların zamanlarını nasıl geçirdiği, eğitimleri, kamu sektöründe çalışabilmeleri gibi çeşitli alanlarda dev bir fark vardı. Bunlar artık çok sayıda kadın için seçenek değil.

- Anlıyorum. Bugüne dönersek, Taliban bu hafta kontrolü ele geçirdiğinde nasıl hissettiniz? Afganistan’da yaşayan tanıdıklarınızla konuşabildiniz mi? Onların ilk tepkisi neydi? Bekleniyor muydu?

- Evet aslında son iki hafta hepimiz için çok çok zordu. Her sabah uyandığımızda terörist Taliban’ın bir vilayet, iki vilayet, üç vilayet arka arkaya ele geçirdiğini duyduk ve buna şahit olmak bile çok zordu. En şaşırtıcı olan ise pazar sabahı uyanıp, söylemesi çok utanç verici olsa da Cumhurbaşkanı’mızın ülkeden milyonlarca dolarla kaçtığını öğrenmek oldu. Ülkeyi sattı, ülkeyi teröristlere hediye etti. Bu gerçekten çok kalp kırıcı ve şaşırtıcıydı çünkü hepimiz en azından Kabil’in… Hiçbirimiz gelmelerini ve bir çatışma dahi olmadan ele geçirmelerini beklemiyorduk. Vilayetlerden kaçarak Kabil’e giden arkadaşlarım ve aile üyelerimle konuştum. Herkes Kabil’e gitti çünkü, güvenli olmadığını biliyorduk ancak en azından Taliban’ın burayı almayacağını biliyorduk bu nedenle herkes Kabil’e gitti. Kuzenlerim ve herkes. Evet, kendisi ve tüm aile üyeleri aktivist olan bir arkadaşımla iletişime geçtim, onlar da ülkeyi bu haftanın sonunda terk etmeyi planlıyorlardı ve Taliban’ın pazar günü kontrolü ele geçirmesiyle hepsi şok hâlindeydi,  kafaları karışmıştı. Herkesin kafası karıştı, insanlar ortalıkta koşuyor, kadınlar ülkeden kaçmaya çalışıyordu, sonuç olarak uçaklara atlayarak ölen insanlar oldu ve Taliban’ın şiddeti dışında da Afganların başına gelen felaketler çok çok üzücü. İletişim halindeyim, insanlar maalesef hâlâ ülkeden ayrılmaya çalışıyor. Başka ülkeler Afganistan’a destek olmaya çalışıyor. İnsanlar “Bu ülkeden mülteci kabul edeceğiz” dediğinde dahi üzülüyorum çünkü ben de bir Afgan olarak biliyorum ki, bu ülkeler insanları seçiyor. Bu ülkeler en iyisini istiyor, gazetecileri, aktivistleri ve potansiyel değişim yaratacak insanları seçiyorlar. Ve bu insanlar gidiyorlar, bu ülkenin yeniden özgür olmasını nasıl bekleyebilirsiniz? Ben gerçekten bu ülkenin eğitim olduğunda, eğitimli insanlar güç sahibi olduğunda, gerçekten önemsediğinde yeniden özgür olacağına inanıyorum. Taliban olarak gördüğünüz bir grup korkak. Onlara “hayvan” dahi diyemiyorum çünkü hayvanlar daha iyi. Hayvanlar neye ihtiyaçları varsa alıyor ve sonra gidiyor. Bu insanlar ise çok çok farklı. Demokrasi olduğuna inandığımız ülkede silahları olan, kim olduğunu bile bilmediğimiz yabancı birinin gelip sizi ve ülkeyi yönettiğine, bayrağınızı attığına ve ülkenin adını değiştirdiklerine inanamıyorum, gerçekten akıl dışı. Bütün bunları görmek gerçekten ümit kırıcı ve kendi adıma, eminim başka Afganlar da böyle düşünüyordur; daha ümit kırıcı olan dünyanın sessizliğini görmek. Kimse terörist Taliban’ı kınamıyor ve aslında Taliban’ı tanımaya hazırlanan ülkeler var. Bunu görmekten gerçekten çok üzücü. Olduğumuzdan çok daha farklı bir şeye doğru değişiyoruz. Kişisel olarak Cumhurbaşkanı’nın “kan dökülmesini istemediği için” ülkeden kaçtığını görünce hayal kırıklığına uğradım. Ben ölmeyi tercih ederdim. Özgürleşmiş ölmeyi, özgürlüğümü başkasına vermeyi başkasına beni yönetme şansı vermektense tercih ederdim. Hayal kırıklığına uğratıcı.

- Bu hafta Taliban’ın kadın hakları ve çocukların eğitim hakkını koruma üzerine açıklamalarına gelmeden önce çok sayıda kadından, şu anda hayatlarının risk altında olduğunu düşündüklerine dair açıklamalar duyuyoruz. Taliban yönetiminde kadınları ne bekliyor?

- Taliban’ın kadınları nasıl yönettiği kitaplarda yazdı, tarihte yer aldı. Bize nasıl davrandıkları, annem, kardeşim, teyzelerimin Taliban’la mücadelesi gerçekten çok insanlık dışı, şiddetli, zalimce ve yabaniydi. En kötü düşmanınızın bu durumda olmasını istemezsiniz. Kadınların hakları yoktu, evlerinden dışarı çıkamıyorlardı. Evlerinden çıktıkları durumda bir erkek akrabaları tarafından eşlik edilmesi gerekiyordu. Pencerelerin kapalı tutulması bekleniyordu, erkekler içerideki kadınları göremesin diye pencereleri boyuyorlardı. Aslında ilgisi olmayan İslami yasaları kullanmaya çalışıyorlar. Dinin çok yanlış bir algısını alıp insanlarda uygulamaya çalışıyorlar. Yaptıklarının gerekçesi olarak “İslam bu, İslam’ı takip ediyoruz” diyorlar. Benim uyguladığım İslam ve onların İslam’ı tamamen farklı. Onları Müslüman olarak görmüyorum. Kendi ideolojileri olduğunu düşünüyorum.  Onlar sadece bir terör örgütü, diğer ülkeler tarafından da terör örgütü olarak tanınmaları gerekiyor. Şiddet dolular ve güçlük ve şiddet dışında hiçbir şey getirmiyorlar. 2001’de özellikle kadınlar ve çocuklar etkilendi. Ablam bazen bahsediyor, annemin çalışmasına izin verilmiyormuş ve durum gerçekten akıl dışıymış. Kimse bu günlere geri dönmek istemiyor ve bir daha asla bu zamanlara dönmeyi beklemiyorduk. Şimdi bu noktadayız.

- Şimdi Taliban’ın kadın haklarını İslam yasaları çerçevesinde koruyacaklarını söylemesi, bu konuda bir tür bir garanti verdiğini dinlemek size nasıl hissettiriyor? Bir Afgan kadın, bu söze güvenebilir mi?

- Ben yapamam, bu gruba güvenmeyeceğim. Bir terör örgütü olarak tanındılar, bu örgüte güvenemem. Uzun zaman önce kadınlara ve çocuklara çok büyük zorluklar yaşattılar ve şimdi gelip değiştiklerini söyleyemezler. Nasıl değişebilirler ki? Haydi bu kısmı bırakalım, evet belki değiştiler, birinin ülkesine girip bayrağını bir kenara atıp, silahlarıyla istediklerini vurup, özgürlüğünüzü alıp sizi yönetmek istediklerinde nasıl değişmiş olabilirler? Aynılar. Farklı bir şey göremiyorum. İnsanlar “Değişti” dediğinde sadece gülüyorum. Tamam, göreceğiz. Ben bunu asla kabul etmiyorum çünkü onları gördük, şu an yaptıkları bile, kadınlara kibar olduklarını, değiştiklerini göstermeye çalışmaları; ben onlara inanamam, güvenemem. Son iki gündür ülkeyi terk eden kadınlar da onlara güvenemez. Geçmişe dönmeyeceğiz, özgür olmayı, kendi hükûmetimizin olmasını, liderimizi seçmeyi, birilerinin bize kendi yönetimini baskıyla getirmemesini istiyoruz.

- Bu noktadan eğitime geçmek istiyorum. Sizin bir eğitim savunucusu olduğunuzu da biliyorum.  Kız çocuklarının eğitimi Afganistan’da her zaman kritik bir mesele olmuştur. UNICEF’in saha operasyonları şefi, Taliban’ın son açıklamalarından ve bazı yerel Taliban üyeleriyle görüştükten sonra kız çocuklarının eğitimi konusunda “iyimser” olduklarını söyledi. Bu noktada iyimser olabilir miyiz? Bu konuda da bir yorum yapabilir misiniz?

- Herat vilayeti, Afganistan’daki en büyük şehirlerden biri, Taliban tarafından ele geçirildi. Kadınların üniversiteye gitmesine izin verilmedi. Durdular. Hangi kanıta göre iyimser olduklarını söylüyorlar bilmiyorum ama Taliban’ın kadınların üniversiteye gitmesini yasakladığı vilayetten bu son hafta içinde haberler geliyor. Üniversitelerin yüzde 60’ı kadınlardan oluşuyor. Yüzde 60, yüzde 50’den fazlası kadın. Yasaklandı, kadınlar evlerinden çıkamıyor. Kadınların ne durumda olduğuna dair kanıtlar var. Ayrıca gidebileceklerini söyleseler bile, kadınlar evlerinden çıkmaktan korkuyor. Şu an giden, Taliban’a karşı, sosyal eşitlik için protestoya giden çok çok cesur kadınlar var, fotoğrafları görüyor ve çok mutlu oluyorum. Ama aynı zamanda kadınların okula gitme şansı olmadığı, gidemedikleri örnekler görüyoruz. Benim vilayetimde okullar kapalı, Kabil’de okullar kapalı. Arkadaşlarıma sordum ve okulların kapalı olduğunu söylediler. Kimse okula gitmiyor. Korku hâlâ ortada ve bu konuda iyimser değilim, olamam. Taliban’ın yönetiminde olamam. Belki ilkokullarda kız çocukları okula gidebilir ama kadınların yeniden üniversiteye gidebileceği konusunda iyimser olamam.

-UNICEF’ten sonra bu krize uluslararası toplumun yanıtı sorusuna geliyorum. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Özellikle en büyük risk altındaki insanları düşündüğünde sizce uluslararası toplum şu ana kadar nasıl yanıt verdi?

-Hayal kırıklığına uğradım. Bu kelimeyi kullanmak istiyorum. Uluslararası toplumun bu meseleye yaklaşımıyla ilgili çok, çok hayal kırıklığına uğradım. Bazı ülkeler Taliban’ın bir terör örgütü olduğunu söylerken, Afganistan’ın İslam Devleti’ni tanıyan ülkeler oldu. Tanıdılar. Bu çok kalp kırıcı. Bir yandan da sanırım çok şaşırtıcı değil, bu ülkelerin bazıları bu terörist gruba tedarik ve destekte bulunuyordu. Bu nedenle onları tanımakla ilgili bir sorunları yok. Uluslararası toplum çok iyi bir iş çıkaramadı. Bütün bunların nasıl yaşandığıyla, ABD ordusunun kadınları kurtarmaya çalışıp pek çoğunu geride  bıraktığıyla ilgili hayal kırıklığı yaşıyorum. Havalimanında toplanan insanlarla ilgili bugün çok rahatsız edici videolar gördüm. Çünkü herkes ülkeyi terk etmeye çalışıyor. Havalimanında insanları durdurmak için ateş açıyorlardı. Hayal kırıklığına uğradım. Bu konuda çok daha fazlasının yapılabileceğini düşünüyorum. Yapabilecekleri bir şey, Taliban’ı devlet olarak tanımamak olur. Çünkü değil. Onlar sadece birinin ülkesini çalarak kendi ismini veriyor. Evet, hayal kırıklığına uğradım.

- Bir kadın hakları aktivisti gözünden, sizce bu noktada kadınlar, çocuklar ve dini azınlıklar için ne yapılabilir ve yapılmalı? Göz önünde bulundurulabilecek seçenekler nelerdir?

- Bu zor bir soru açıkcası. Bir Afgan bakış açısından baktığımda, o durumda olsaydım sadece oradan ayrılmak isterdim. Gelecekte Afganistan’a hizmet etmek isteyen, insanları için orada olmak isteyen biri olarak ise herkesin ülkeyi terk ettiğini görmek beni gerçekten çok üzüyor. Yarının değişimini yaratacak olan herkes ülkeden ayrılıyor. Ülkeden ayrılmak onlar için iyi ancak Afganistan için kötü çünkü kim bu terör örgütünün karşısında duracak? İnsani yardım bir zorunluluk, çok fazlasına ihtiyacımız var. Çok sayıda mülteci var, insanlar yerinden edildi. Çok sayıda çocuk ve kadın ve erkek çeşitli vilayetlerde silahlı saldırılarla, bombalamalarla yaralandı. Bu insanlar sığınmak için Kabil’e gitti ancak şu an çok daha kötü bir durumdalar. İnsani yardım şu an çok çok önemli. Aynı zamanda kampanyalara bağışta bulunmak ve gün be gün insanlara yardım etmek. İkincisi, ABD bizi şu an bulunduğumuz duruma soktu. Sorumluluk almalı ve kapasiteleri neyse insanlara yardım etmeliler. Yaşananlarla ilgili hayal kırıklığı duyuyorum çünkü sorumluluk almadılar. Geldiler, görevlerini tamamladılar ve gittiler. Bizi insan olarak görmediklerini düşünüyorum. Gelip görevini bitirip gidiyorsun. Ben bunu yapabilir miyim? Bu şekilde gitmeme izin verir miydiniz? Çok ümit kırıcı. Bu konuda makaleler yazabilir, ABD’nin dâhili, ülkeye getirdikleri şiddet üzerine videolar çekebilirim. Sorumluluk almalı ve bu ülke için yapabileceklerini yapmalılar. Bu, mülteci kabul etmek olabilir. Kanada 2 bin mülteci kabul ediyor, 20 bin, özür dilerim. ABD çok daha fazla mülteci kabul etmeli. Ülkeler ve uluslararası örgütler terörist Taliban’ı tanımamalı ve finansal destek sağlamamalı. Özellikle de, umarım bu asla olmaz ama hükûmet olduklarında. Şu an gördüklerimize bakılırsa bu, mümkün görünüyor. Daha önce söylediğim gibi, insanlar bu ülkeden ayrıldığı için üzülüyorum. Keşke şu an o ülkede olabilseydim. Ancak maalesef sanırım şu an o bölgede bile olmak korkunç bir fikir. İnsanların ülkeden ayrılabilmesi de bir şey, Taliban’a insanların ülkeden ayrılmasına izin vermek konusunda baskı yapmak da. Çünkü şu an havalimanları da kapalı. Bunu bir seçenek hâline getirmeliyiz.

-Sizce Afgan halkı için hala bir umut ışığı var mı?

- Bu çok zor bir soru. Tam olarak evet veya hayır diyemem çünkü karışık bir soru. Şu an orada olan, vazgeçmeyen siyasetçilerimiz var. Afganistan Başkan Yardımcısı ve birkaç siyasetçi daha, eski Cumhurbaşkanımızın aksine, asla Taliban’a boyun eğmeyeceklerini, asla vazgeçmeyeceklerini söylediler. Kan dökülse de bunu, özgürlüğümüzü geri aldığımız, bayrağımızı yeniden dik tuttuğumuz sürece kabul ediyorum. Cumhurbaşkanlığı Sarayı ya da nerede olursa siyah-kırmızı-yeşil bayrağı orada görmek istiyorum. Şu anda biraz umudum var diyebilirim çünkü hala mücadele eden insanlar var. İnsanların 2001’e göre çok değiştiğini görmek beni mutlu ediyor. İnsanlar 2001 öncesinin zorluğunu gördü, bununla karşı karşıya kaldı. Gerçekten çok sayıda Afgan Taliban’a karşı, Taliban’ın yaptıklarından tiksiniyorlar. İnsanların ayağa kalktığını, güçlü ve cesur olduğunu görmek bana umut veriyor. İzlediğim bir videoda dört kadın Taliban’ın karşısında protesto ediyor. Karşılarında durup “Ne yapıyorsunuz” der gibi bakıyorlar. İşte bu “cesaret” diyorum. Bunları görmek bana umut veriyor ve aynı zamanda çok büyük bir umut beslemesem de bir miktar olumlu düşünmemi sağlayan, kolayca vazgeçmediğimizi gösteren bazı siyasetçiler de var. Sanırım henüz Taliban’ın kontrolüne geçmeyen iki vilayet var. Mücadele edeceğiz ve ne olacağını görmek için elimizden geleni yapacağız. Ve başarılı olmasa bile,garanti ederim ve hepimiz biliyoruz ki, Taliban uzun bir süre yönetemeyecek. Çok kısa bir dönem olacak. Belki bir ya da iki yıl sürecek. Normale döneceğiz ve işler iyileşecek bunu biliyorum. Şu an için iyimser olmak zor. Umudumu kaybetmemeye çalışıyorum. Oraya geliyoruz.

- Söyleşimize katıldığın için çok teşekkür ederiz Aida.

- Çok teşekkür ederim Melis, harikaydı.

15 yaşında kadar Afganistan'da yaşayan Sanjush, Taliban sonrası dönemde kadınlar ve kız çocuklarını nelerin beklediğini anlattı