Habervakti’nde köşe yazmaya başlayan  Abdurrahman Dilipak “Herkes suç ve cezayı konuşuyor. Elbette suç varsa ceza da olmalı. Önce suçun taksir mi, taammüd mü olduğuna bakmalı. Taammüd varsa bile, pişmanlık ve tövbe, özür ve tazmin yanında, eğer hak sahipleri rıza gösterirse diye af kapısı her zaman açık tutulmalı” dedi.

"BU DA AYRI BİR SORUN"

“Kuşkusuz her suçlu hemen affedilecek de değildir” diyen Dilipak, “Önce hakikatin ortaya çıkması gerek. Sonra etkin bir pişmanlık ve mümkünse tazmin şartı vardır. Yine de her hâlükârda elbette hak sahibi hakkını nasıl kullanacağı konusunda muhayyerdir. Ben suçlu değilsem, birinin çıkıp 'sen affettim' deme hakkı  varmı? Ben 'affedilmek' değil, 'aklanmak' istiyorsam, sen 'affettim' derken beni 'peşin suçlu' ilan ediyorsun. Biri bana zarar vermişse, sen geliyorsun, bana, 'onu affettim' diyorsun. Sen kim oluyorsun da, bana zarar vereni sen, bana sormadan ve rızamı almadan affediyorsun! Bu da ayrı bir sorun.” görüşünü dile getirdi.

"İÇ SAVAŞ ROLÜ ÜSTLENİYOR"

Abdurrahman Dilipak özetle yazısına şöyle devam etti:

"Eğer başkasının yanlışını ortaya döküp, kendinizden olan birinin aynı tür yanlışını örtmeye çalışıyorsanız, bu örtülü bir suç ortaklığıdır. Hele ötekilerinin yanlışlarını abartarak hatta iftira da ederek yüksek sesle söylerken, kendi adamlarının, faturası topluma çıkan ve toplumu ifsat eden suç ve günahlarını örtmeye çalışanlar ‘adil şahit’ olma emrini de ihlal ederler. 

Adaleti engellemek ise en büyük zulümdür. Zira zulüm, adaletin yokluğudur. Görevimiz suçluyu suçuna mahkûm etmek değil, onu da o suçtan kurtarmaktır. Bu konuda Malcolm X’i, Malik el Şahbazı ve tabi Hz. Peygamberi öldürmeye gelen Hz. Ömer’i, Halid b. Velid’i  hatırlıyorum. Keşke bizim geleneğimizde Maslahat diye tesmiye olunan siyaset, sulh etmek üzere yeniden kendimize bir çeki düzen versek. Zira siyaset bugün bunun tam tersini yapıyor. Troll dedikleriniz de adeta iç savaş kışkırtıcısı rolü üstleniyor. Medya deseniz, zaten onlar ‘dibek döğen’in ‘hık’ deyicisi” sanki!"