Avukat Hüseyin Ersöz,  bugün Cumhuriyet’in “Olaylar ve Görüşler” köşesinde bakın neler yazdı birlikte okuyalım, İşte O Yazılanlar:

İddianamedeki hukuksuzlukları bir bir sıralayan Avukat Ersöz, “İddianameden, Müyesser Yıldız’ın hayatının didik didik edildiğini de görüyoruz” diye yazdı ve şöyle dedi: 
“Müyesser Yıldız’ın haberleştirdiği siyasilerin onu sosyal medyadan hedef alması, bazı siyasilerin ise tazminat davaları ile yıldırmaya çalışması, bu ülkede son birkaç yıldır basın camiasında sıklıkla karşılaştığımız bir durum. Onun 15 Temmuz davalarına olan ‘irdeleyici’ bakış açısı ve at gözlükleriyle olaylara bakmayarak ‘olguların’ peşine düşmesi, ona parmak sallanmasının da temel sebebi kanımca.” 

Avukat Hüseyin Ersöz’ün yazısı şöyle:

“Gazetecilik farkındalıktır, gazeteci fark yaratandır. Herkesin yazdığını yazmak değil, klişelerin dışına çıkmak, okuyucuyu heyecanlandırmak, haberin öznesi olan kişiye “sınırları olduğunu” hissettirmektir. Bu sebeple yetenek işidir; ilişkileri iyi kurmak, haber kaynaklarını korumak, güvenilirliğini ispat etmek, geniş bir arşive sahip olmak gerekir.

Gazeteci, “bilgi” biriktirir. Bu, bazen eski bir haber kupürü, bazen belge, bazen de kulaktan kulağa dolaşan bir söylentidir. Bu bilgiler gün gelir çarpıcı bir analizin parçaları haline gelir ya da tozlu raflar arasında sararmaya terk edilir. Bu sebepledir ki gazeteciler arşivlerinin büyüklüğü, haber kaynaklarının genişliği ile anılır; etkili gazeteci olarak nitelendirilir. Analiz ve muhakeme yeteneğini bilgi ile bütünleştiren isimler, “büyük gazeteci” olarak tarihe geçer.

Gazeteci başkalarının nasırına basan kişidir, hedef olmaya da hazırlıklıdır. Sıradan insanlarla uğraşmaz. Siyasiler, bürokratlar, kanaat önderleri, iş insanları, örgüt mensuplarıdır haberin odağındakiler. Bu yüzden işlerinin getirdiği bir sonuçtur, hedef alınmaları. Hapis yatmayanın, mahpus görmeyenin, tehdit edilmeyenin gazeteci sayılmayacağı vurgulanır hep. En azından meslek hayatında birkaç kez hâkim karşısına çıkmayana gazeteci denmediği doğrudur. Bu mesleğin “aydınlık” tarafındakilerin çileli hikâyesidir.

RAHATSIZ EDİCİ ‘PENCERE’

Ama çıkar ve menfaat gruplarının etkisinde kalan, lobiler tarafından yönetilen, güçler kavgasına göre konumlanan bir grup da her zaman olmuştur. Gerçeği eğip büken, kişisel menfaatlarını her şeyin üstünde tutan, lobicilik yapan bu kişiler de gazeteciliğin “karanlık” yanıdır.

Aydınlık yanda kalmak zor olandır. Bu mesleği hakkıyla yapmak için yeri geldiğinde siyasileri, yeri geldiğinde ise suç örgütlerini karşınıza almak durumunda kalırsınız. Onların menfaatlarını zedeleyecek, yaptıklarını sorgulatacak bir haber ötekileştirilmenize, karakterinizin hedef alınmasına, karalanmanıza, yakıştırmalara muhatap kalmanıza neden olur. Zor, çoğu zaman huzursuz, çileli ama değer gören ve saygı duyulduğunu hissettiğiniz bir hayatınız vardır. İşte, Müyesser Yıldız’ınki de tam olarak böyle bir yaşamdır.

Müyesser Yıldız, “Ankara gazeteciliği”nin hakkını veren, çoğu zaman yazdıkları ile başkentte olupbiteni, birden fazla pencereden okuyucularına aktaran bir isimdir. Onun eleştirel bakış açısı çoğu zaman rahatsız edici bulunur. Ama doğru kelime, “irdeleyici”dir.

Adliye koridorlarının nabzını iyi tutan bir isim olması, ayrıntıları olduğu gibi aktarması, başka meslektaşlarının yazmak istemedikleri ya da “isteyip de yazmadıklarını” eğip bükmeden haberleştirmesi ile tanınır. Basın özgürlüğü, hukuk devleti ve demokrasi tartışmalarının yaşandığı her 10 yılda bir cezaevi görmesinin sebebi de budur.

HUKUKEN AÇIKLANMASI ZOR

Hatırlayalım, 2011 senesinde OdaTV’ye yönelik operasyon gerçekleştiğinde, Barış’larla birlikte Ankara’da gözaltına alınan isimler arasında Müyesser Yıldız da vardır. O dönem yaptığı haberlerin siyaset ve cemaatte yarattığı rahatsızlık, bir yılı aşkın süre cezaevinde kalmasına neden olmuştur. O dönemde de hakkındaki deliller, telefon konuşmaları, yaptığı haberler ve FETÖ mensuplarının ürettiği sahte dijitallerdir.

Aradan geçen on senede yaşadıklarımız bir “dejavuyu” andırsa da Müyesser Yıldız’ın, yaptığı haberler ve haber kaynakları ile suçlandığı gerçeği bir kez daha önümüzde duruyor. 10 yıl önce manşetleri süsleyen iddialar ile bugünkü benzerleri, “sadece tesadüf mü yoksa geçmişin kötü alışkanlıklarının hortlaması mı” sorusu da öyle.

Geçen günlerde kabul edilen iddianamede, “bipolar rahatsızılığı” olan bir astsubayın konuşmaları ile Müyesser Yıldız’ın yaptığı ve “yapmadığı” evet, doğru okudunuz “yapmadığı” haberler de birer suç isnadı olarak karşımızda.

İddianamede konu edilene, “suç” yerine “gazetecilik” desek yanlış olmaz. Çünkü 4 ay önce “casuslukla” başlayan iddiaların bugün, “gizli belgeleri temine” indirgenmiş olduğuna şahitlik ediyoruz. Ortada ise belge değil “bilgi” var. Bilgi ise mahkemenin Adli Tıp Kurumu’na sevk ettiği bir askerin, telefondaki konuşmalarına dayanıyor.

Bu bilgilerin çoğunun, daha önce söylenti şeklinde de olsa kamuoyu tarafından bilindiği gerçeği ortayken hem de. Ama en önemlisi, Müyesser Yıldız, bu bilgilerin çoğuna “teyide muhtaç” gözüyle bakıp “haberleştirmemişken”; kısacası gazeteciliğin ana kuralını uygulamışken, bugün hâlâ cezaevinde olmasının “hukuken” açıklamasını yapmak oldukça zor.

BU DA GEÇECEK

İddianameden, Müyesser Yıldız’ın hayatının didik didik edildiğini de görüyoruz. Dosyanın sanıkları dışında başkalarıyla yaptığı telefon görüşmeleri, tüm parasal hareketler, sahip olduğu tüm bilgisayarlara dair dijital analizler de var. Sonuç olarak hiçbirisi suç unsuru olarak görülmemiş ve suçlama konusu yapılmamış. Peki, hal böyleyken Müyesser Yıldız seneler sonra neden yine cezaevinde?

Dediğim gibi bunun “hukuken” bir açıklaması yok. Çünkü hangi hukuksal metni önünüze alsanız, hangi mahkeme kararını irdeleseniz Müyesser Yıldız’ın yaptığının tam da mesleğinin gereği olduğu, yani “bilgiyi” kıymetlendirmek ve halka aktarmak gerçeğiyle karşılaşıyorsunuz.

Müyesser Yıldız’ın haberleştirdiği siyasilerin onu sosyal medyadan hedef alması, bazı siyasilerin ise tazminat davaları ile yıldırmaya çalışması, bu ülkede son birkaç yıldır basın camiasında sıklıkla karşılaştığımız bir durum. Onun 15 Temmuz davalarına olan “irdeleyici” bakış açısı ve at gözlükleriyle olaylara bakmayarak “olguların” peşine düşmesi, ona parmak sallanmasının da temel sebebi kanımca.

Önce Barış’ların hâkim karşısına çıktığı dava, ardından muhalif televizyonların ekranlarının karartılması, şimdi de “neden gazetecilik yaptın” sorusunun yöneltildiği Müyesser Yıldız’ın yargılanacağı dosya.

Ülkede demokrasi ve insan hakları için oldukça zor günler yaşadığımız bir gerçek. Fakat Müyesser Yıldız gibi isimlerin cezaevinden de olsa gazetecilik yapmaya devam etmeleri, ifade hürriyeti ve basın özgürlüğü için can suyu değil mi?

Daha önce de geçmişti, bu da geçecek tabii. Demokrasi döngüsünde, kişiler gidecek yenileri gelecek; atanmışlar yerlerini yenilerine bırakacak. Kaim olan bıraktığınız miras, özgürlükler adına yaptıklarınız olacak. O yüzden ellerin dert görmesin, kalemin kırılmasın Müyesser Yıldız.”

Av. Hüseyin Ersöz