21. yüzyılda ne yazık ki en büyük kriz ve kaos genellikle Müslüman çoğunluğun yaşadığı coğrafyada yaşanmaktadır. Otoriter yönetimlerin hâkim olduğu ülkelerin tamamında şiddet, baskı, zorbalık bir siyasi yöntem olarak uygulanmaktadır.

Yakın coğrafyamızda Türkiye, otoriter bir sistemle de olsa ‘demokrasi ve hukuk devleti’ iddiasıyla komşularından ayrışmaktaydı. “Yurtta barış dünyada barış”, “muasır medeniyet seviyesine ulaşma” ve özellikle “AB Üyeliği” gibi medeniyetinin bir parçası olma iddiası Türkiye’yi bölgesinde farklılaştırmıştı.

Türkiye’yi bölgesinde, Arap ve Müslüman ülkeler arasında ve uluslararası toplum nezdinde saygın kılan da bu iddialardı. Ne yazık ki bugün itibariyle bu iddiaların tamamı çökmüş, Türkiye de eski saygınlık ve itibarını bütünüyle yitirmiştir.

Batı ittifakının sunduğu fırsatları değerlendiremeyen Türkiye, geleceğini demokrasi yerine geçmişte arayan bir ülke konumuna düştü. Geleceği geçmişte arayan toplumların, modern/muasır toplumları anlamaları ve onlarla birlikte ileriye doğru yol almaları mümkün olabilir mi?

Türkiye, hukuk ve demokrasi iddiasından uzaklaşarak karizmasını defalarca çizdirmiş oldu. Artık demokrasi ve hukuk özürlü bir ülke olarak küme düşmüş ve bir alt ligde mücadele etmektedir. Hak-hukuk-adalet-ahlak gibi değerlerin aranmadığı, silahlı unsurların, çete ve mafyanın, zorbalığın, talan ve yağmanın etkin olduğu bir ligdedir Türkiye…!

Sadece demokrasi ve hukuka darbe vurulmadı, bilim, din, ahlak, toplum ve insanlık yararına olan bütün değerler yok edildi veya içi boşaltıldı. Bu durumda değerlerinde samimi olan herkesin iktidarın tahripkâr uygulamalarına itiraz etmesi gerekmez miydi?

Peki neden çok azı dışında itiraz etmiyor?

Seçimler, partiler, politikacılar varlığını sürdürse de siyasal ve toplumsal alan o kadar daraltılmış ve kontrol altına alınmış ki, demokratik siyaset için alan bulmak nerdeyse imkansızdır. Özgürlük çığlığı atan kesimler, eşitlik ve adalet arayan gruplar baskı altına alınarak, itiraz edenler ağır cezalarla mahkûm edilerek sindirilmişlerdir.

Dinamik, zinde kesimler bertaraf edilerek İktidar-muhalefet ve bir bütün olarak siyaset, baştan aşağı yeniden dizayn ediliyor, Ortadoğu koşullarına uygun yeni bir siyaset geliştiriliyor. Bu projenin farkında olan muhalefet partileri ya çaresiz ya da benimsemiş ancak farklı görünmeye çalışıyorlar!

Demokratikleşmek için yakalanan fırsatları ve kazanımları değerlendiremeyen ülkelerin, değişimi, yenilenmeyi, gelişmeyi ve ilerlemeyi gerçekleştiremeyen siyasetçilerin, aydınların ve toplumların akıbeti başka türlü zaten olamaz. Bizde de böyle oldu ve iktidara teslim olduk!

Kanadalı ünlü politika bilimcisi Gerald Schmitz'e göre, "Gerçek siyasi muhalefet, demokrasiye, hoşgörüye ve vatandaşların farklılıkları barışçıl yollarla çözme yeteneğine güven gerektirir."

Muhalefetin, bu güveni ne kadar verebildiği ortadadır. Muhalefetten kastım sadece muhalefet partileri değildir. Değerler iddiası olan kesimlerin tamamını kastediyorum.

İktidar partisinde aktif siyaset yapan birçok önemli zevat dahil iktidar yanlısı kesimlerden dost sohbetlerinde iktidar uygulamalarını eleştirdiklerine şahit oluyoruz. Parti toplantılarında bu eleştirilerin sadece yüzde onu yapılsa siyaset ve Türkiye bu durumda olmazdı. Samimiyetsizlik mi, çıkar kaygısı mı, korkaklık mı bilmiyorum? Artık önemli de bulmuyorum.

Asıl sorun; demokrasi iddiasıyla yıllarca siyaset yapmış, demokrasi geleneğinin temsilcisi olmuş, itibar ve saygınlıklarını bu geleneğe borçlu olan siyasetçilerin acziyetleri ve korkak tutumlarıdır.

Merhum Süleyman Demirel’in ““Tapulu arsama gecekondu yaptırmam” çıkışıyla merkez siyasetini sahiplendiği unutulmuş görünüyor. Bırakın gecekonduyu, arsada plazalar, kuleler, AVM’ler inşa edildiği halde bu geleneğin temsilcileri arasında itiraz edecek, ortaya çıkıp sahiplenme cesaretini gösterecek siyasetçiler var mı?

Peki ya Merhum Turgut Özal’ın “Benim iki gömleğim var, biri bayramlık, diğeri idamlık” ifadesini yüreğinde hisseden ANAP’lılar var mı? Bu iddiayı bile başkalarına kaptırdılar! AB projesine sahip çıkmaktan aciz kaldılar. Bunları demokrasi ve siyaset sahasında gören var mı?

Ya diğer demokrasi havarileri? Yiğit olanları cezaevlerinde, ya diğerleri? Nerede bu aslan demokratlar?

Yemekli toplantılarda, tatil beldelerinde yaşadıkları anekdotlarla avunup duruyorlar. Bunu ‘emekli siyasetçi’ edasıyla yapmıyorlar, kurtarıcı, inşa edici, vazgeçilmez kişilik modunda yapıyorlar. Bunların bir kısmı da bir kez olsun iktidara itiraz etme cesaretini gösteremediği halde “Cumhurbaşkanı adaylığı” teklifi bekliyor. Yüreği küçük olanın görüntüsü kocaman olmuş neye yarar?

İtibarlarını, saygınlıklarını, siyaset geleneklerine, Demirel ve Özal geleneğine borçlu olduklarını unutmuş görünüyorlar. Bugün olsaydı, Demirel ve Özal’ı sessiz, tepkisiz ve korkak görebilir miydik?

İktidarın her uygulamasıyla demokratikleşme iradesine ve demokratik siyaset arayışına bir darbe vurulurken, saklandığınız yerlerden neden çıkmıyorsunuz? Demokrasi samimiyetiniz yeterince test edilmiştir. Sınıfta kaldığınızı görüyorum.

Demokrasiye, hukuk devletine, muasır medeniyete inancınız varsa ve korkmuyorsanız son fırsatınızdır. Sadece iki yıl bir zamanımız kaldı. Ya meydana çıkın veya saklandığınız yerde ebediyen kalır unutulursunuz!

Belki de çözümü yanlış yerde arıyor olabilirim. Görüntüleri ve isimleri büyük ancak yürekleri küçük insanlardan cesaret göstermelerini, yani imkânsız olanı istiyor olabilirim. Bu sorumluluğun onlarda olduğunu düşünerek çağrımı paylaşmak istedim. Çünkü Türkiye’nin bu kaostan çıkmasını sağlayacak olan, siyasi tecrübe, bilgi birikimi, demokrasi ve hukuk inancıdır.

Umarım bu isteğim ve çağrım Hint masalı gibi olmaz.

Bir Hint masalına göre;

Kedi korkusundan, endişe içinde yaşayan bir fare vardır. Büyücü biri fareye acır ve onu bir kediye dönüştürür.

Fare, kedi olmaktan son derece mutlu olacağı yerde bu kez de köpekten korkmaya baslar. Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüştürür.

Kaplan olan fare, sevineceği yerde avcıdan korkmaya baslar. Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye imkân yok. Onu eski haline döndürür.

Ve der ki,

"Sen cesaretsiz ve korkak birisin. Sende sadece bir farenin yüreği var.

O yüzden ben sana yardım edemem."

Sitemimin anlayışla karşılanacağını umuyorum. Çünkü;

Otoriter, tekçi ve despot bir yönetim ile demokratik çoğulcu bir yönetim arasında tercih yapmak zorundayız..!

Irkçılık ve ayırımcılık ile eşitlik arasında bir tercih yapmak zorundayız..!

Cehalet ve hamaset ile bilgi ve akıl arasında bir tercih yapmak zorundayız..!

Dinbaz ve düzenbaz bir zihniyet ile din ve vicdan özgürlüğü arasında bir tercih yapmak zorundayız..!

Azıcık bir cesaret ile zamanın ruhuna uygun, hak-adalet-hürriyet-eşitlik-ahlak merkezli yeni bir demokratik-siyaset modeli geliştirebiliriz, diye düşünüyorum.

Bizim için demokrasiden başka yapacağımız bir siyaset, hukuktan başka gidilecek kapı, Adaletten başka gidilecek yol yoktur.!

Abdulbaki Erdoğmuş