Türkiye’nin hava savunması için uzun menzilli hava savunma sistemlerine ihtiyacının olduğu onlarca yıldır bilinmektedir. Hava Kuvvetlerinin ve Genelkurmay’ın bu ihtiyaçla ilgili projeleri yaklaşık 20-25 yıla dayanmaktadır. TSK’nın en temel ihtiyaçlarından biri olan uzun menzilli hava savunma sisteminin bu kadar yıldır tedarik edilmemesi, şu ana kadarki TSK komuta kademelerinin, hükümetlerin ve büyük oranda AKP iktidarının sorumluluğudur. Konu, 17 yıllık AKP iktidarı boyunca, Milli Savunma Bakanlığının bütçe planlamalarında, Erdoğan’ın başkanlık ettiği, Hulusi Akar’ın üyesi olduğu Savunma Sanayi İcra Komitesi toplantılarında defalarca gündeme getirilmiştir. Proje defalarca ihaleye çıkarılmış, hatta Çin’den tedarik konusunda karar verilmiş, ancak sonradan karardan dönülmüştür. İktidara geldiğinden bu yana ordunun en acil ve temel ihtiyaçlarından birisini karşılamayan AKP hükümeti, birçok konuda olduğu gibi, bu konuyu da iç ve dış politika malzemesi olarak kullanmaktadır.

Mevcut durumda, Hava Kuvvetlerinin envanterinde orta menzil ve orta irtifa hava savunması için yaklaşık 15 yıl önce ABD’den alınan I-HAWK (Improved Hawk; Gelişmiş HAWK) sistemleri mevcuttur.

I-H AWK’lar alınmadan önce, bu sistemlerin zaten demode olduğu, Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılayamayacağı belliydi. Türkiye, ABD’de artık üretimi durdurulmuş bir sistemi alarak, pahalı ve bulunması zor yedek parça akışına, bir türlü istenen faaliyet oranlarına ulaşamayan ve en önemlisi ülkenin savunma ihtiyaçlarını karşılamayan bir sisteme mahkûm edilmiştir. I-HAWK tedarik kararını verenler, o dönemde TSK’da kilit kadrolarda hâkim olan, bir kısmı Ergenekon-Balyoz’da yargılanmış, bir kısmı da emekli olmuş komutanlar ile, AKP de dâhil, askerlerin yönlendirdiği hükümetlerdir. AKP Hükümeti, kendisinden önceki hükümetlerin yolundan giderek, Türkiye’nin uzun menzilli hava savunma sistemi ihtiyacını uzun yıllar göz ardı etmiştir. Son dönemde, kendisine manevra alanı açabilmek için, iç ve dış siyaset malzemesi olarak konuyu gündeme getirmiştir.

Rusya’nın S-400, ABD’nin Patriot, Çin’in FD-2000 (diğer adı HQ-9) veya Avrupa’nın SAMP-T uzun menzilli hava savunma sistemleri, birbirlerine benzer özelliklere sahip, yerden havaya, uzun menzilli hava savunma sistemleridir. Bu sistemlerden hiçbirisi Türkiye gibi geniş bir ülkenin tamamını koruyamazlar. Sadece yaşanan kriz bölgesine yakınlığı olan bölgeleri ve şehirleri koruyabilirler. Bu sistemler F-16 gibi modern uçaklara karşı oldukça etkindirler. Ancak F-35 gibi, gelişmiş teknolojilerle ve geometrik tasarımla, radarlara karşı görünürlüğü epey azaltılmış yeni nesil uçaklara karşı sınırlı etkiye sahiptirler. Bu sistemler aynı zamanda, kısa mesafeden atılan balistik füzelere karşı da savunma yapabilmektedirler. Ancak atış mesafesi yaklaşık 1000-1500 kilometre üzerine çıkan orta ve uzun menzilli balistik füzelere karşı etkisizdirler.

Orta ve uzun menzilli balistik füze tehdidine karşı ABD’nin THAAD veya AEGIS gibi füze sistemleri etkindir. ABD, NATO’nun tehdit olarak kabul ettiği İran’ın orta menzilli balistik füzelerine karşı Romanya’ya ve Polonya’ya AEGIS ASHORE sistemini NATO adına yerleştirmiştir. Bu sistemlerle ve onlarla entegre çalışan, denizde konuşlu balistik füzelere karşı savunma yapabilen AEGIS sistemiyle donatılmış gemilerle, Türkiye de dahil, NATO ülkeleri İran’ın füzelerine karşı korunma altına alınmıştır. Uzayda bu maksatla konuşlu uyduların da dahil olduğu, orta ve uzun menzilli balistik füzelere karşı savunma yapan silah ve sistemlerin tamamı, merkezi ABD’de olan, entegre komuta kontrol sistemi tarafından yönetilmektedir. Malatya’da konuşlu ABD’ye ait Kürecik radarı, bu sistemlerin erken uyarı, hedef bildirim ve takip radarıdır.

Türkiye, S-400 veya muadili hava savunma sistemlerini satın alırken teknoloji transferini şart koşmaktadır. Çünkü gelecekte kendi uzun menzilli hava savunma sistemini geliştirmek istemektedir. Bu konuda 20-25 yıl önce başlatılan ancak ilerlemeyen bir proje mevcuttur. ABD’nin teknoloji transferi konusunda elinin sıkı olduğu gerçektir. Avrupa ülkeleri ve Çin teknoloji paylaşımı konusunda daha ılımlıdırlar. Rusya’nın da öyle olduğu ifade edilmektedir. Ancak Rus Hükümeti, ülke içi medyaya yaptığı açıklamalarda Türkiye’ye kritik teknolojilerin verilmeyeceği yönünde halkına güvence vermektedir. Yine basında çıkan haberlerde, Rusya, savunma ve diğer alanlarda Türkiye’ye göre çok daha ileri seviyede ilişkilere sahip olduğu Çin’e dahi S-400’ün kritik teknolojilerini vermemektedir.

Rusya’dan alınacak S-400 sistemleri, Türkiye’deki NATO sistemleriyle birlikte TSK’nın milli sistemlerine de tam olarak entegre edilemeyecektir. TSK‘nın data iletişim sistemleri, bunların teknik protokolleri, bağlantı ve uyum standartları, dost-düşman tanıma sistemleri, sadece Avrupa ve NATO sistemlerine uyumludur. Rusya ve Çin gibi ülkelerin sistemleriyle uyumsuzdur. Bu durum NATO üyeliğinin başlangıcında bu yana, 70-80 yıldır böyledir. Bu sebeple S-400’ün Türk Hava Kuvvetlerinin radar ağlarıyla ve komuta-kontrol sistemleriyle tam entegrasyonu mümkün değildir. Ancak bir takım donanım ve yazılım ara yüzleri vasıtasıyla, kısmen, karşılıklı data alışverişi mümkün olabilir. Ancak bu da S-400’den alınacak verimi önemli oranda düşürecektir. S-400’ün radarları 200-250 km ötesini görememektedir. S-400 gibi sistemlerin başarılı olabilmesi için, bu sistemin göremediği uzaktaki tüm hedeflerin bilgilerinin (hedef sayıları, istikameti, irtifası, dost-düşman durumu), diğer radar ağlarından gelmesi, buna göre angajman planlamasının, havadaki uçaklar da dahil, diğer hava savunma sistemleriyle hedef paylaşımının ve önceliklendirmenin yapılması gerekmektedir. Entegrasyon olmazsa uzaktan gelen hedefler ancak telefon vasıtasıyla bildirilebilir. Etkin hedef angajmanı için gerekli olan otomasyon olmazsa sistemin verimi ve savunma kabiliyeti oldukça düşmektedir.

Türkiye’ye getirilecek S-400 sistemlerinin idame ve işletmesi için, Rus uzmanların ve danışmanların sürekli sistemin yanında bulunması ve TSK personeliyle birlikte çalışması gerekecektir. Ülkemize gelecek yüzlerce Rus uzmanının en büyük önceliği F-35 ve diğer kritik NATO silah ve sistemleri hakkında bilgi ve istihbarat toplamak olacaktır. S-400 sistemleri, sensörleri vasıtasıyla Türkiye toprakları üzerinde uçacak F-35’ler hakkında sürekli bilgi toplayacak, Türkiye’nin ve NATO’nun askeri hava faaliyetlerini ve taktiklerini gözlemleyecektir. S-400’ün onarım gerektirecek parçalarının ya Rus uzmanların teknik desteğiyle Türkiye’de ya da problem büyükse Rusya’da tamiri gerekecektir. Ruslar bu sayede S-400’ün topladığı tüm istihbarata ulaşabilecektir. ABD ve NATO ülkeleri bu durumu kesinlikle kabul edilemez görmektedirler. F-35 ve diğer kritik silah sistemlerine ait hassas bilgilerin Rusya’nın eline geçmesi, ABD’nin ve NATO’nun önümüzdeki 20-30 yılda boyunca inşa etmeye çalıştığı konvansiyonel caydırıcılıktan büyük bir taviz verilmesi anlamına gelecektir.  Ayrıca Türk Hava Kuvvetleri envanterindeki F-16 uçaklarının, ABD’den alınan Havadan İhbar ve Kontrol uçaklarının, Kara Kuvvetlerinin ve Deniz Kuvvetlerinin hava platformlarının kritik ve hassas bilgileri de Rusya’nın erişimine açık hale gelecektir. F-35 söz konusu gündemde olmasa dahi, Rusya’nın ülkemizin milli askeri sırlarına nüfuzu, milli güvenliğimiz için son derece önem arz etmektedir.

F-35 Uçağı, radarlara görünürlüğü az olacak şekilde tasarlanmış, beşinci nesil bir uçaktır. ABD Hava ve Deniz Kuvvetleri ile Deniz Piyadeleri bu uçaktan yaklaşık 2.500 adet tedarik edecektir. Bu uçak, ABD’nin potansiyel tehdit olarak kabul ettiği Rusya ve Çin gibi ülkelerin S-400 ve benzeri hava savunma sistemlerine karşı oldukça etkilidir. Uçak bu maksat göz önünde tutularak geliştirilmiştir. F-35 ’in bir önemli özelliği de entegre bilgisayar ağıyla gerçekleştirilen modern savaşın gerektirdiği sistemlerle donatılmış olmasıdır. Havada, sürekli olarak, bilgi toplama, paylaşımı ve dağıtımı platformu gibi çalışan F-35, bir görev esnasında, istihbarat toplama, komuta kontrol, haberleşme, düşman hava savunmasının imhası, düşman radarlarının karıştırılması, av bombardıman ve hava savunma görevlerinde kullanılabilmektedir. Rusya ve Çin de görünüşte benzer uçaklar üzerinde çalışıyor olsalar da, teknolojik yeterlilik ve entegre çalışabilirlik yönünden ABD’nin çok gerisindedirler. Bu yüzden, F-35 benzeri projelerini, ABD’nin teknolojisine bir şekilde nüfuz ederek ve kopyalayarak ilerletmeye çalışmaktadırlar. F-35, ABD’nin önümüzdeki 20-30 yıl boyunca konvansiyonel caydırıcılığı için kritik ve vazgeçilmez bir kabiliyettir. İngiltere, Kanada, Danimarka, İtalya, Norveç, Hollanda ve Türkiye gibi NATO ülkeleri de, Bu uçağı tedarik ederek caydırıcılıklarını önemli oranda artırmayı hedeflemektedirler.

ABD ve NATO, Ukrayna‘nın ve Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü parçalayan, NATO üyesi Baltık ülkelerine ve Polonya’ya tehdit teşkil eden, saldırgan tutumuyla NATO’yu açıktan tehdit eden Rusya’yı en büyük tehdit ve düşman olarak görmektedirler. NATO, 2014 yılından bu yana Rusya’ya karşı caydırıcılık ve savunma konusunda çalışmaktadır. Rusya ile yeni bir soğuk savaş dönemine girildiği kabul edilmektedir. NATO’nun ve ABD’nin Rusya’ya karşı kapsamlı mücadelesi küresel ölçekte sonuçları olan, stratejik bir dönüşümdür. S-400 sisteminin Türkiye’nin ve NATO’nun, komuta kontrol sistemlerine bağlanması ve Rus personelinin Türkiye’nin ve NATO’nun komuta-kontrol altyapısı ve silah sistemleri hakkında sürekli istihbarat toplaması kabul edilebilir bir durum değildir. Hiçbir ittifak sistemi, komuta kontrol sisteminin düşmanına entegre edilmesine, askeri sırlarına nüfuz edilmesine uygun ortam oluşturulmasına izin vermez. Bu bakımdan, S-400 tedariki teknik bir problem gibi gösterilmek istense de, ABD ve NATO‘nun caydırıcılığı için hayati önemde bir meseledir. AKP iktidarının, ABD ile Rusya arasındaki mücadeleden faydalanmak ve kendisine siyasi manevra alanı açmak için kullandığı F-35/S-400 argümanı son derece kötü seçilmiştir ve samimi değildir. Bu yanlış politikanın Türkiye’ye olumsuz sonuçlar getirmesi kaçınılmazdır.