Baskın Oran

Önce, olayın özet arkaplanı:

TSK’nin İdlib’de kurduğu 12 “gözlem noktası”na yaptığı top, tank ve komando sevkiyatı 2 Şubat Pazar saat 01.13’te Suriye ordusunun topçu ateşiyle vuruldu. 7’si asker 1’i TIR şoförü olmak üzere 8 ana kuzusu genç hayatını kaybetti.

Ama olabilir; Perinçek dedi zaten: “Şehit vermeden hiçbir sorun çözülmez”. Tabii, kendi vatan toprağını savunurken mi veriyorsun yoksa komşunun toprağına girerek kurduğun üsleri savunurken mi, birazcık fark edebilir.

***

CB Erdoğan, “stratejik ortaklık ilişkileri” kurduğu (ve Rusya’nın sinir olma listesinde tartışmasız 1 numarayı işgal eden) Ukrayna’yı ziyaret etmeden yaptığı basın toplantısında konuştu. Suriye ordusundan yaklaşık 35 kişinin [sonradan: 76] “etkisiz hale” getirildiğini söyleyerek kamuoyunun içini soğuttu. Sonra, Rusya’ya hitaben şöyle devam etti:

“Burada muhatabımız siz değilsiniz, tamamıyla Rejim’dir. Bizim önümüzü kesme gibi bir durum söz konusu olmasın.” ‘Esad’ın ağzının payını vereceğim, sen lütfen karışma!’ diyordu Putin’e.

Esad’ın böyle bir eyleme ancak Putin’den açıkça izin aldıktan sonra girişebileceğini duymamış olmalı.

***

Meselenin daha da ilginç tarafı:

Rusya bu olayın sebebini, Türkiye’nin asker ve silah sevkiyatını koordinat vererek önceden bildirmemesi olarak açıkladı. Fakat Milli Savunma Bakanı Akar çok net biçimde yalanladı:

“Bu intikaller önceden Ruslarla koordine edildi, onlara gerekli bilgiler verildi. Son olayda da intikalimiz bir gün öncesinden yani dün [01 Şubat Cumartesi] saat 16.13 ve tekraren, teyiden saat 22.27’de Rusya’ya bildirildi.”

İlginçlik şurada:

Türkiye tarafı Rus tarafına net koordinat bildirdiğine göre, “bilerek ve isteyerek” yapılmış bir saldırıdan bahsediyoruz. Bundan daha açık-seçik bir ihtar, bir uyarı olabilir mi Türkiye tarafına? Putin açıkça, ‘Senin İdlib’deki süren doldu, benim de sabrım doluverir ha!’ diyor.

Üstelik o basın toplantısında Erdoğan, duyan da Rusya’yı âdeta delirtmek için mahsus yapıyor sanacak, oysa tabii ki yine milliyetçi iç tribünlere oynamakta, şöyle devam ediyor:

“Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü savunmaya devam edeceğiz. Kırım'ın yasa dışı ilhakını tanımadık, tanımayacağız. Ukrayna ile yakın ilişkimizin önemli bir boyutu da Kırım Tatarlarıdır.” Çin’in baskı yaptığı Uygur Türkleri konusunda çıtımız çıkmıyor ama Katar’ın yanına bir komşu ülke daha katmak yalnızlığımıza iyi gelebilir. Ayrıca milliyetçi kamuoyumuzu da sevindirir.

***

Delirtmek açısından bitmedi, Kiev’de tören kıtasını "Slava Ukraine!" (Şan olsun Ukrayna'ya) sözleriyle selamlıyor ki, Rus basını hatırlatıyor: “Bu slogan Nazi döneminde Ukrayna'daki Nazi işbirlikçilerine aittir.”

Ayrıca, refah içinde yüzüyoruz ya, gitmeden önce Ukrayna ordusuna da 200 milyon TL bağışlamışız. Şartlı bağış: Bizden silah satın alsınlar diye; dünür Bayraktar’ın SİHA’larını mesela.

Aynen ne gibi, bizim eve geçen ay 810, bu ay ise 1.145 TL’lik fatura yollayan Başkentgaz’ın Kızılay’a, pardon Ensar’a, pardon Turkgev’e, pardon Turken Foundation’a şartlı bağışı gibi.

Yeri gelmişken ilave edeyim, N.Y.’un en pahalı yeri Manhattan adasında arsa satın alıp 21 katlı talebe yurdu yapmak da parlak fikir hani.

***

Şimdi, bir soru: Erdoğan Putin’i kızdırmaktan çekinmiyor mu?

Çekinmiyor; Putin’in kendisine ihtiyacı olduğunu biliyor. Çünkü Erdoğan’ın Ortadoğu politikası sayesinde Putin hayal edebileceğinden fazla şeye kavuşmuş durumda. 13 yıldır Rusya’da yaşayan Kerim Has’ın Duvar’da İrfan Aktan’a verdiği iki günlük mülakat Putin-Erdoğan ilişkisini anlamak açısından çok zihin açıcı:

Putin, IŞİD’le ciddi çarpışan tek unsur olan Kürtlerin Esad’a yaklaşması için TSK tehlikesini sopa olarak kullandı.

Sınır boyunda ve İdlib’de Türkiye’nin at oynatabilmesi tamamen Rusya’nın onayına bağlı hale geldi.

Türkiye’ye Mavi Akım’la yılda 16 milyar m³ gaz yollamanın yanı sıra, Rusya artık Türkiye üzerinden Avrupa’ya doğalgaz satan çok stratejik bir pozisyona ulaştı. Türkiye’de Erdoğan rejimi varken işi bitirmek için, bunu sağlayan Türk Akımı hattını inanılmaz bir hızla inşa etti. Akkuyu’daki nükleer santral ile Mersin’deki liman için aldığı imtiyazlar da cabası.

Hediyesi 2,5 milyar dolara Türkiye’ye sattığı S-400’lerin büyük katkısıyla, Batı Blokunu bölmeyi başardı.

Türkiye’nin kolaylaştırması sayesinde, silah bırakmayan Cihatçılardan Türkiye’ye geçmemiş olanların İdlib’e kışkışlanması, orayı bugün-yarın temizleyecek olan Esad’ın işini çok kolaylaştırdı; nitekim bu Cihatçılar Türkiye tarafından Libya’ya şimdiden naklediliyor.

Putin’in uzun vadeye planlanmış uzman bir dış politikası var. Oysa Erdoğan’ınki, Türk milliyetçiliğini kaşıyarak iktidarda kalmaya çalışan bir dış politika. Bu sayede Rusya her zaman Türkiye’nin “Kuzey’deki Büyük Komşusu” olmuşken, artık “Güney’deki Büyük Komşusu” haline de geldi.

Herhalde en önemlisi: Rusya, Erdoğan’ın Esad düşmanı politikası sayesinde D. Akdeniz’e yerleşti. Suriye’ye özellikle 2015 sonundan itibaren sağlam biçimde oturdu ve oradan da Libya’ya atladı. Artık bölgede raconu, bölgeden çekilen ABD değil, Rusya kesiyor. Türk dış politikasının Osmanlı’dan beri temel stratejisi olan dengecilik, yerini iki süpergücü birbirine tokuşturmaya soyununca, hazin bir yalnızlığa dönüştürdü.

***

Bitirirken, dönelim yazının başlığına:

Açıkça görülüyor ki şu anda Erdoğan ile Putin arasında ciddi sürtüşme başladı. İdlib malum, Ukrayna’nın fitili ateşlendi, yedekte Libya var, zaten durup dururken uçaklarını da düşürmüştük. Bu sürtüşme çatışmaya dönüşür mü?

Cevap: Yakın zamanda hayır. Çünkü Erdoğan Suriye’de kalmak için Putin’e muhtaçsa, Putin de Ortadoğu dış politikasında böyle hatalar yapan bir Erdoğan’a muhtaç.

Fakat Erdoğan, “Rejim, şubat ayı içinde o noktalardan [TSK’nin İdlib’deki “gözlem noktaları”ndan] çekilmezse Türkiye gereğini bizzat yapacak” türünden laflar söyler, yani Suriye ordusunu Suriye toprağından çekilmeye davet gibi fantastik şeylere devam ederse ne olur bilemem. ‘Ya Ben Ya Esad’ birazcık riskli gözüküyor.