IMF’den para almanın tek mahsuru, Saray’ın artık kafasına göre tebasına ulufe dağıtamayacak olmasıdır. Çünkü, IMF “Fakir fukaranın sadakasını, işçinin sosyal haklarını kesin!” demeyecek, “Baba sen bu parayı nasıl harcıyorsun, ihaleler kime gidiyor, bu bütçe nasıl düzenleniyor, TCMB’in ne kadar döviz rezervi var?” diye soracaktır

Üniversitede ekonomi değil sosyoloji okumadığıma hep yanıyorum. Aslında, üniversitede tek bir gün ayık gezmediğime, hiç bir halt öğrenmeyip, bildiğim her şeyi The Economist ve Wall Street Journal aboneliklerime borçlu olmama da yanıyorum. Belki de ekonomik duruşum ki gayet endamlı ve cesametlidir bu aboneliklerden ilham alıyor.

Eğer ayık gezip sosyoloji okusaydım bu güzel ülkenin içine düştüğü toplu halusinasyon, inkar ve yeldeğirmenleriyle savaş kompleksine bir açıklama getirebilirdim belki. “Biz bize yeteriz”, “Yerli ve milli”, “Üst Akıl”, “Yüksek Faiz Lobisi”… bu ve benzeri sloganlar gerçek dünyada hiç bir karşılığı olmayan, sofralara tek somun ekmek koymayan, dimağlardaki zorunlu karartmaya bir kıvılcım dahi çaktırmayan boş laflardan ibaret.

Bu içi asla doldurulmayan sloganlar AKP’nin eseri olsa da, eski tüfek solculardan sözüm ona Atatürkçü ve milliyetçilere kadar çok geniş bir kitlede karşılık buluyor. Çünkü, düşünmek, hızla değişen ekonomik üstyapı ve medeniyete ayak uydurmak zor ve acılı bir süreç. Onun yerine her akşam rakı ya da ayran yanında at bir slogan mideye, sonra Survivor seyret, ya da Komplo Teorileri-Derin Stratejik Bakış. Bu eleştirim Türkiye’ye özel de değil. İngiltere’de Boris’i, Brezilya’da Bolsanaro faşistini ve ABD’de  Donald’ı seçen “göbeğini kaşıyan” adam ve kadınlar hep bu çağa uyum sağlayamayan, 21ci Yüzyılda 20ci Yüzyılın savaşlarını veren kesim.

Tabii, sizin inanmak istedikleriniz tabiatı hiç ilgilendirmiyor. Birden karşınıza Covid-19 gibi Mahşer’in Atlısı çıkınca, rüya  kabusa dönüşüyor. Kabustan tez elden uyanıp, “durumdan vazife çıkaranlar” hayatta kalacak, ötekiler?  Siyasi beyin ölümü.

IMF tartışmasını da bu çerçevede yorumluyorum. Fed’den swap hattı istemek ok. Dünya Bankası’ndan proje kredisi mübah. IMF’nin bir kolu olan IFC’yle de çalışıyorız. Para bezirganlarının en kralı olan JP Morgan’dan Goldman Sachs’a kadar herkes Euro-tahvillerimizi alır veya ihraç eder. Bunları yaparken de her kreditör gibi bir takım koşullar öne sürer. Sesimizi çıkartmadan imzalarız. Daha da ilginci, tamamen yerli ve milli şirketlerimize uluslararası hakeme başvurma hakı vermişizdir.

Devlet ihale ve imtiyazdan doğan taahhütlerini yerine getirmezse, gidip biz Lahey’de veya ne biliyim Avrupa’nın öyle bir yerlerinde dava ederler. Bazı yerli ve milli şirketlerimiz tüm mal varlıklarını İngiltere’de kaydettirip, sonra Türkiye’de banka borçlarını ödemezler. Tüm bunlar mübahtır, tepki yaratmaz.

Ama IMF’den koşullu para almak manda olmaktır, sömürge zihniyetine teslim olmaktır, emperyalizmin himayesine girmektir ya da fakir, yoksul ve işçi sınıfını satmaktır.

Aslında bunların hiç birinin gerçeklerle alakası yoktur. IMF’den para almanın tek mahsuru, Saray’ın artık kafasına göre tebasına ulufe dağıtamayacak olmasıdır. Çünkü, IMF “Fakir fukaranın sadakasını, işçinin sosyal haklarını kesin!” demeyecek, “Baba sen bu parayı nasıl harcıyorsun, ihaleler kime gidiyor, bu bütçe nasıl düzenleniyor, TCMB’in ne kadar döviz rezervi var?” diye soracaktır.

İşin felsefesi bu kadar. Dün Bloomberg bir haber attı, Türkiye IMF’ye gidebilir diye, TL değer kazandı, borsa coştu, faizler düştü. Aslında bu kadarı bile her gün döviz kurunun yükselmesini önleyeceğim diye göbeği çatlayan Ankara’ya “manyel” olmalıydı. Git, parayı al, rahatla. Olacak mı?  Bilmiyorum. Bu yönetimin ideolojik saplantıları o kadar derin ki, bu noktada geri vitese takıp “rasyonalite” ile yeniden flörte girmenin travması beyinde bir kaç sigortayı attırabilir.

Hangi ideolojik saplantı mi dediniz. Bakın, millet salgından ve açlıktan kırılıyor, TBMM ne yapıyor:

“Türkiye’de günlük erişimi bir milyondan fazla olan yurtdışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcılarına yapılacak başvuruların yanıtlandırılması için yetkili en az bir kişinin Türkiye’de görevlendirilmesi zorunluluğu getirilecek. Yapılan ihtara karşın yükümlülüğün yerine getirilmemesi durumunda hâkim kararı ile kademeli olarak sosyal ağ sağlayıcısının internet trafiği bant genişliğinin daraltılması için sulh ceza hâkimliğine başvurulacak.

– Sosyal ağ sağlayıcılarına kişiler tarafından içeriğin kaldırılması ve erişimin engellenmesi için yapılacak başvurular en geç 72 saat içinde yanıtlandırılmak zorunda olacak. Yanıt verilmezse 100 bin liradan 1 milyon liraya kadar ceza verilecek. Ayrıca sosyal ağ sağlayıcılarına, kişiler tarafından yapılan başvurulara ve kendisine bildirilen içeriğin çıkarılması veya erişimin engellenmesi kararlarının uygulanmasına ilişkin raporlama yapma ile Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na bildirme yükümlüğü de getirilecek. Eğer bu kurala uyulmazsa 1 milyon liradan 5 milyon liraya kadar ceza verilecek” (Kaynak:  Cumhuriyet).

Odin Aşkına, bana bu yasa teklifinde “kamu yararına” ne var, söyleyebilecek tek bir vatandaş var mı? Yok. Yasa “Saray yararına”, çünkü halk doğruları öğrenirse, isyan edecek.

Bu zihniyet, IMF’ye hesap verir mi?  Bilemem. Ama bildiğim bazı şeyler var. Birincisi, IMF’nin korona yardım paketi bizi kurtarmaz. O paketten gelecek mali yardım üyelerin kotalarının belirli bir katı ve meblağ olarak kaynak ihtiyacımızın çok gerisinde kalıyor. Bize lazım olan bol sıfır milyar dolarlı krediler içeren stand-bye. Onun da yukarda sıraladığım koşulları olacak tabii.

Bir de yazılmayan koşullar var ki en başında “S-400’leri iade edeceksin!” yazıyor büyük harflerle. Aksi halde ABD ve IMF İcra Direktörü görevi olan bazı NATO ülkeleri krediyi onaylar mı, emin değilim.

Ankara IMF’ye gitmezse, ya da IMF Ankara’ya gelmezse ne olur?  Cevabı basit. TCMB geçen hafta $5 milyar daha döviz rezervi harcamış. Yabancılar da $523 milyon hisse ve DİBS satmış. Mart nakit bütçe açığı TL40 milyara varmış. Bu salgın daha iki ay bitmez, ekonomi de sonbahara kadar üretecek hale gelmez.  Hangi milli ve yerli kaynağınla dayanacaksın, söyle bakayım bana?

Kaynak: ParaAnaliz - FÖŞ yazdı