TÜİK’in Türkiye ekonomisiyle ilgili yüzde 7 büyüme verilerine yönelik tepkiler giderek artıyor.

Dünya yazarı ekonomist Alaattin Aktaş "Büyüme özünde üretim demekse, çok üretim de arz artışı sayesinde düşük fiyat artışı anlamına geliyorsa, enflasyonumuz niye yüksek? Aynı şekilde yüksek büyümeyi sağlayan üretimi nasıl oldu da çalışan sayısı azalırken gerçekleştirebildik?” sorularını sordu.

"Bizim büyümemiz eşeği kaybedip bulmaya benziyor. Üstelik garibanın bir ayağı da aksıyor” diyen Aktaş’ın bugünkü yazısının özeti şöyle:

“...Başlıktaki sorumuza dönelim yeniden: “Bu büyüme ne demek?”

Bu soruya herkes kendine göre farklı farklı yanıtlar verebilir elbette.

Ama verilecek bu yanıtların ortak yanı herhalde şu olacaktır:

“Bu büyüme, kaybedilmişin tam olmamakla birlikte yerine konulmasından ibarettir.”

Şu bir yılı aşkın süreye bir bakın!

İnsanlar varlıklarını kaybetti; iş yapamayan işletmeler tümüyle batmamak için uğraş verdi, direndi; insanlar evlerini, arabalarını sattı.

Kapanan işyerleri yüzünden milyonlarca insan işini yitirdi; insanların ruh sağlığı bozuldu.

Bu dönemden karlı çıkan istisnai bazı işkolları dışında geliri, refahı azalmayan, yaşam kalitesi düşmeyen var mı?

Kaybettiğimiz eşeği bulduk, şimdi mutluyuz; ama garibanın bir ayağı aksıyor ve belli ki canı yanıyor. Biz de bu durumu üzülelim mi, sevinelim mi pek bilemeden çaresizce izliyoruz.

GSYH, yani gayri safi yurtiçi hasıla özünde üretim demek. Üretiyor ve bir katma değer yaratıyorsunuz. GSYH başka yöntemlerle de ölçülüyor elbette ama temel olan üretim.

Üreteceksiniz, hasılanız büyüyecek, elde edilecek bu hasıla vatandaşa olabildiğince eşit yansıyacak, topyekun bir kalkınmışlık ve refah olacak. İdeal bu!

Çok üretirseniz bolluk olur dolayısıyla fiyatlar fazla artmaz.

Çok üretmek için çok sayıda çalışana ihtiyaç duyulur, işsizlik yüksek olmaz.

Türkiye’deki tabloya bakalım şimdi...

Fiyatlar artıyor mu, hem de nasıl!

İşsizlik aşağı gidiyor mu, nerede!

Peki ne anladık biz bu büyümeden?

Nisandan nisana son bir yıldaki tüketici fiyat artışı yüzde 17, üretici fiyat artışı yüzde 35 düzeyinde. Büyümede çok gerimizde kalan ülkeler var ya, enflasyonda da onları çok geride bırakmış durumdayız; ama hem onlar zaten bu konuda kimseyle yarış halinde değil, olamazlar da.

TÜİK’in atıl işgücü oranı diye adlandırdığı bir anlamda geniş işsizliği gösteren oran geçen yılın ilk çeyreğinde yüzde 22’lerdeyken bu yıl yüzde 28’lere yükselmiş. Yani hem daha çok üretmiş ve milli hasılamızı büyütmüşüz ama bunu daha az istihdamla yapmışız. Ne yani verimliliğimiz mi artmış?

Diğer yandan 24 yaşından küçük üniversite mezunu her 100 gencin 37’si işsiz geziyor.

Ama neyse ki ilk çeyrekte yüzde 7 büyüdük de yüreklerimize su serpildi!

Hele siz 1 Eylül’de yaşayacağımız ferahlamayı ve o zamanki şenlikler görün! O gün, “Dünya büyüme görsün” diye hep birlikte haykıracağız…."

Yurtiçi yerleşiklere ait döviz mevduatının 12-21 Mayıs haftasında görünürde 214 milyon dolarlık artış gösterdiğini hatırlatan Aktaş "Ne var ki bu mevduatta aslında artış değil, tam 937 milyon dolarlık gerileme var. 937 milyon dolarlık gerilemenin 214 milyon dolar artış gibi görünmesine parite kaynaklı 1 milyar 151 milyon dolarlık artış neden oldu. Söz konusu hafta içinde euronun dolara karşı değerlenmesi ve altın fiyatındaki artış bu sonucu doğurdu. Euro cinsi hesaplar 218 milyon dolar azalmasına rağmen parite etkisiyle 71 milyon dolar artmış göründü. Aynı şekilde altın cinsi depo hesapları da gerçekte 572 milyon dolar azalmasına rağmen görünürde 290 milyon dolarlık artış kaydetti” dedi.