Ekonomi yönetiminin perşembe akşamı açıkladığı kararlar tartışma ve eleştiri konusu olmayı sürdürüyor. 

Karar gazetesi yazarı Oğuz Demir, "Bunlar iç talebin frenlenmesi adına faizi artırmadan faiz artırmaktır. Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından geliştirilen  Gelire Endeksli Senet uygulaması da aynı. Bu uygulama ile birlikte tasarruflara ödenen faiz minimum yüzde 23’e çıkmış olmayacak mı? Tasarruf sahiplerinin bu yatırım aracını tercih etmesi bankaları daha zor mevduat toplama riskiyle karşı karşıya getirmeyecek mi? Yani yine faizler yukarı gitmiş olmayacak mı?" diye yazdı.

Demir'in yazısının tamamı şöyle:

"Perşembe akşamı Hazine ve Maliye Bakanlığı koordinasyonunda bir dizi önlem açıklandı biliyorsunuz. Açıklanan önlemlerle ilgili olarak görüşlerimi bir önceki yazıda yazmıştım. Özetle ne kurların yükselmesine neden olan sorunlarımızın çözümü ne de hepimizin derdi enflasyonun düşmesi konusunda etkili olmayacaklarını ifade ettim.
Kararlar geldiğinden bu yana ise başka bir soru aklımı kurcalıyor.
Nasıl alındı bu kararlar? Bu fikirler nereden çıktı? Neyi gerçekten amaçladılar?
Elbette bu soruların kesin yanıtlarını bilmek zor. Ancak kendimce bir fikir yürütüyorum.
Kararların muhatabı olan kurumlar  Merkez Bankası, Hazine ve Maliye Bakanlığı, Sermaye Piyasaları Kurulu ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu. Dolayısıyla bu dört kurumun da işin içerisinde olduğunu kestirmek mümkün.
Tüm bu kurumlarda son yıllarda ne kadar ciddi bir erozyon yaşansa da hâlâ oldukça iyi eğitimli kadroların çalıştığını da biliyoruz. Yani aslında atılan herhangi bir adımın nasıl bir sonuç vereceğine ilişkin en azından fikir sahibi ekiplerden bahsediyoruz.
Ortada ciddi bir kur artışı ve enflasyon kısır döngüsü varken, bu alınan önlemlerin de istenen sonucun yakınından bile geçemeyeceği belliyken acaba bu teknik kapasitesi görece iyi kurumlardan neden böyle öneriler geliyor?
Elbette bir sonuca varmak kolay değil.
Ancak anladığımız kadarıyla bu ekiplere çözüme ilişkin çalışma yapılırken bir kısıt verilmiş durumda.
Herhangi bir şekilde “açıktan faiz artmadan” bir çözüm yolu aranacak!
Hal böyle olunca da bulunan çözümler, hep olduğu gibi yine faiz artırmadan faiz artırma yöntemleri olarak karşımıza çıkıyor. Mesela ticari kredilerdeki zorunlu karşılık oranlarının arttırılmasına ilişkin düzenleme. Faizi artırdık demeden kredi maliyetini artırmak olmuyor mu? Kredi maliyetinin artması da faize yansımıyor mu?
Ya da ihtiyaç kredilerinde 100.000 TL üzeri kredilerde 12 aylık limit kararı da benzer bir karar değil mi?
Bunlar iç talebin frenlenmesi adına faizi artırmadan faiz artırmaktır.
Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından geliştirilen Gelire Endeksli Senet uygulaması da aynı. Bu uygulama ile birlikte tasarruflara ödenen faiz minimum yüzde 23’e çıkmış olmayacak mı? Tasarruf sahiplerinin bu yatırım aracını tercih etmesi bankaları daha zor mevduat toplama riskiyle karşı karşıya getirmeyecek mi? Yani yine faizler yukarı gitmiş olmayacak mı?
Hükümet son beş-altı yılda hep aynı taktiği izliyor.
Ekonomideki genel gidişat bozuldukça, durumu görece iyi kalan kurumlar üzerinden sorunları çözmeye çalışıyor. Sorunlara ise doğru teşhis koyulmadığı için bir yandan atılan adımlar çözüm olmuyor diğer yandan görece durumu iyi olan kurumlar da zayıflatılmış oluyor.
Anlaşılan o ki son bir yılda karlılığı oldukça yüksek seyreden finans kesimi şu anda tutunacak tek dal olarak kalmış. Bütün uygulamalarda da fedakârlık bu sektörden bekleniyor.
Ancak mesele yine aynı noktada kilitleniyor.
Sorunları çözmenin ana yolu, o sorunların nedenlerini doğru bir şekilde tespit edebilmektir. Elbette belirli sektörlere dönem dönem yük vermek bir araç olabilir, zaman da kazandırabilir. Ancak eğer bu süreçte gerçekten sorununun çözümüne yönelik adımlar atılmazsa işte o verilen yükler beklenenin çok ötesinde ters tepebilir.
Ve sorunlar daha da büyüyebilir.
En başa dönersek…
Aklı kim verdi bilmek zor.
Ama futbol terimiyle söylersek bu da gol olmadı be!
Yok, yok illa gol oldu diye ısrar eden varsa da gidip topu bizim kalemizden çıkarabilir!"