Ekonomist İbrahim Kahveci bugünkü köşesinde, ''Bu ne muhteşem modelmiş!'' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Uygulanan yeni modelle birlikte fiyatların, faizin ve cari açığın arttığını ve bankaların gelirlerini 3'e katladığını vurgulayan Kahveci. konuyu derinlemesine analiz ettiği yazısında şu ifadeleri kullandı:

Öyle bir ekonomik model oluşturduk ki... Hiç sormayın!

Bakın şimdi başarıdan başarıya koşan bir ülkeyiz. İhracatımız şubat ayında %25,4 artışla 20 milyar dolara ulaştı. Ocak-Şubat ayı ihracatımız ise %21,4 artışla 37 milyar 590 milyon dolara çıktı.

Ne demişti Merkez Bankası Başkanı yeni modelin ipuçlarını verirken:

-Yatırımlar için faizler inecek

-Bu arada kurlar biraz yükselse de rekabetçi kur elde edeceğiz; bu sayede ihracat artacak, ithalat azalacaktı.

Ve böylece;

-Cari denge fazla verecek ve kurlar dengeye gelecekti. (Kur artışı sırasında oluşan geçici enflasyona siz hiç bakmayın)

***

Peki, ne oldu?

İlk 2 ayda ihracat %21,4 arttı ama ithalat %49,7 arttı. Hadi diyeceksiniz ki dünyada yükselen enerji fiyatları ve altın işini bundan çıkarın: O zaman da ihracat artışı %21,6’de kalırken ithalat artışı %28,7 ile daha yüksek olmuş.

Yani, sorunumuz yapısal.

Üretemiyoruz desek doğru değil; çünkü ihracatımız miktar bazında artıyor ama fiyat artışı yok. İthalatımızda ise fiyat artışı çok, miktar artışı yok.

Demek ki neymiş: Değer yaratamıyoruz.

Hıyar satarak ihracat artmaz; fakirlik artar.

İnanmayan dün Sabah Gazetesinden Dilek Güngör’ün ‘Hıyarın foyası çıktı!’ yazısına bakın. İhracat durunca fiyatlar düşüyormuş.

Ben söyleyeyim: Zaten bu model sen üreteceksin ama sen tüketmeyeceksin modeliydi. Paran değersiz olacak ve ürettiklerini sana pahalı ama yabancıya ucuz gelecek şekilde satacaksın.

Hıyarı yabancıya 2,0 dolardan satarken 30 liraya geliyordu. O nedenle ihracat fiyatı yurtiçi fiyatı da yükseltiyor ve ülkeye fakirlik getiriyordu. Bak, satamayınca fiyatlar da bizim tüketebileceğimiz seviyeye düşebiliyormuş.

***

Geldiğimiz noktaya kısaca bakalım:

Merkez Bankası faiz düşürürken, piyasada faizler patladı. Hatta bankaların net faiz gelirleri de adeta uçtu...

Siz bakmayın perdenin önünde faiz lobisi vs dediklerine... BU iş öyle değil.

Gerçek şu ki, bankalar en parlak para kazandıkları dönemlerden birini yaşıyor.

Ocak 2021’de bankaların Net Faiz Geliri: 13 milyar 688 milyon TL

Ocak 2022’de bankaların Net Faiz Geliri: 33 milyar 917 milyon TL

Ne olmuş, görüyor musunuz? Faizcilerin net geliri 3 kat artmış. İyi ama 3 kat artan bir başka şey daha vardı. O da geçen yıl 6,4 milyar dolar olan dış ticaret açığının 3 kat artışla 18,4 milyar dolara çıkmasıydı.

Evet, geldiğimiz noktada kurlar 8,0 liradan 14,0 liraya çıktı ama dış açıkta 3 kat artmış oldu.

Bu arada başka ne oldu?

Faizler düştü diye kurlar zıpladı

Kurlar arttı diye enflasyon patladı

Ama en vahimi ne biliyor musunuz? 2021 yılı GSYH 7 trilyon 209 milyar lira ya... İşte ondan çalışanın aldığı pay %31,4’den (2019) %27,0’ye düştü. Bir başka cümle ile söyleyeyim: Çalışanlar geçen yıl 320 milyar liralarını kaybetti.

Ucuz işçilik böyle bir şey. Önce  Çin Modeli deyip, sonra Türk Modeli diye düzelttikleri isim tam da buydu.

Not: Her bir çalışan ucuz işçilik yüzünden nasıl kaybetti? 7,2 trilyon GSYH eğer 2019 yılı gibi %31,4 çalışanlara pay gitseydi bu pay 1 trilyon 946 milyar (%27 pay) yerine 2 trilyon 266 milyar lira olacaktı. Çalışan başına aylık gelir de 5627 lira yerine 6552 liraya çıkacaktı. Bu model ile her bir çalışan ayda yaklaşık 1000 lira kaybetmiş oldu.

***

Şimdi kendimize bir soralım: Bu model neyi başardı?

Faizler uçtu, fiyatlar uçtu, kurlar uçtu... Ekonomide sağlanan kısmi canlılığın tek nedeni yabancıların talebi. O da ucuz işçilik ve ucuz mal demek; yani fakirleşme.

Sahi kim kazandı bu modelde?

Hala bir modelimiz var diyebiliyor musunuz? Yoksa tüm gelirleri dolar bazında kesin olan Hazine garantili müteahhitlere mi çalışıyoruz? Söyleyin de bilelim...