Dünya gazetesi yazarı Alaattin Aktaş, Türkiye’nin faizleri arttırmasına rağmen yabancı yatırımcının parasını ülkeye getirmekten korkma gerekçesini yazdı.

“Kapıkule'nin ötesinde faiz sıfıra yakın, hatta bazı ülkelerde negatif; ama oralardaki trilyonlarca doları yönetenler bizim yüzde 15 dolayındaki faizimize yüz vermiyor. Belli ki korku dağları bekliyor; ya dolar TL'ye karşı faizin çok üstünde değer kazanırsa, diye” ifadelerini kullanan Aktaş, yabancıların Türkiye’ye yatırımdan neden korktuklarını örneklerle anlattı.

İşte Alaattin Aktaş’ın yazısı:

“Yabancı yatırımcı Türkiye’de kayda değer boyutta yatırım yapmıyor. Hele doğrudan yatırım! Her ne kadar yöntem olarak yabancının gelip buradan pay almak suretiyle kurulu bir şirkete ortak olmasını, mevcut şirketine ya da buradaki şubesine sermaye koymasını, hele hele 250 bin doları verip vatandaşlık hakkı elde edecek şekilde gayrimenkul almasını doğrudan yatırım sayıyorsak da, biliyoruz ki gerçek anlamda doğrudan yatırım sıfırdan bir tesis meydana getirmektir. Yeni bir işletme kurmak, yeni bir üretim yapmak, istihdam sağlamak ve vergi vermek... Bunun ötesi biraz kağıt üstünde kalan doğrudan yatırımdır.

Ama zaten bugün üstünde durmak istediğimiz doğrudan yatırımlar değil. Biz, portföy yatırımı bile çekemez durumdayız.

Dünyada trilyonlarca dolar dönüyor, Avrupa’da bizim gibi faiz veren ülke yok; hatta çoğu ülke yıllardır negatif faiz uyguluyor, ne var ki o trilyonlarca dolardan bizim payımıza pek bir şey düşmüyor.

YABANCI YATIRIMCI NİYE GELMEZ

Dedik ya doğrudan yatırım apayrı bir konu. Bu yatırımlar için öyle kolay kolay karar verilmesi de beklenemez.

Ama portföy yatırımları öyle değil ki...

Bugün gel yatırımını yap, istediğin süre kal, karı görünce de çık git!

Yöntem olarak, uygulama olarak böylesine basit ama yabancı yine de gelmiyor.

Düşünmemiz gerekmez mi, “Böylesine yüksek faizimiz var da yabancı bizi hala niye tercih etmiyor” diye...

Beş senaryodan oluşan bir tablo hazırladık. Varsayalım dolar 8 lira ve bir yabancı 1.000 dolar getirdi. Eline geçen 8 bin lirayı da yüzde 15 faizle kamu kağıdına yatırdı.

Bu yatırımcının karı, bir tek gerçekleşmeye, bir yıl sonunda doların TL’ye göre yüzde 15’ten fazla değer kazanmamasına bağlı.

A ve B senaryolarında dolar değer kazanmıyor, aksine kaybediyor ve yabancının karı adeta katmerli!

Dolardaki artış yüzde 15, yani faiz kadar olursa, ne kar var, ne zarar.

Ama eğer dolardaki değerlenme faizin üstüne çıkarsa, tablo sarıya dönüyor, yabancı için alarm zilleri çalıyor ve çıkışta, getirilen 1.000 doların altında bir tutara razı olmak durumunda kalınıyor.

İşte yabancı bundan korkuyor, bundan kaygı duyuyor.

Yani doların TL’ye karşı çok hızlı değer artışı göstermesinden... Bu değer artışının faizden elde ettiği kazancı silip süpüreceğinin kaygısıyla da Türkiye’den uzak durmayı tercih ediyor.

TL CİNSİ TASARRUFLARDA DURUM

Yabancı kurdaki değişime, TL cinsi tasarruf eden yatırımcı ise, yerli yatırımcı diyelim, hiç kuşkusuz faizle enflasyon arasındaki makasa bakar.

Senaryolarımız arasında kayda değer oranda reel getiri de var ama biliniyor ki TL cinsi tasarruf edenler öyle enflasyonun çok da üstünde getiri elde edemiyor.

BU KAYGI NASIL YOK EDİLEBİLİR

Türkiye bu kaygıyı yok edemediği sürece yabancının sınırımızın hemen ötesinde negatif faizle tutmaya razı olduğu parayı, Kapıkule’den bu tarafta yüzde 15 dolayında faiz varken bile çekemez. Çekemiyor da zaten.

Bakmayın son haftalarda biraz giriş olmasına. Hele hele 11-18 Aralık haftasındaki 1.7 milyar dolarlık girişe. Bu tutarın 1.6 milyar dolarının repo olduğunu gözden uzak tutmamak gerekir.

Biz yabancıya güven veremezsek, Türk parasının istikrarsız seyredeceğine dönük algıyı yıkamazsak, yabancı yurtdışında çok az kazanmaya razı olur ve bize gelmeye yanaşmaz.

Güven lafla oluşturulamıyor. Bazı kilit görevlerde yapılan değişiklik bir güven dalgası yaratıyor ama o geçici bir dalga olmaktan öteye gidemiyor.

Sürekli yabancıya güven vermek diyoruz da, şu hep yapacağımızı söylediğimiz hukuk reformu var ya, ipucu sayılabilecek birkaç adım atsak mesela... Mevzuat mı değişecek bu konuda, reformdan ne anlamalıyız, o somutlaşsa... Herhalde hukukçu olmadığım için bu kavramı hiçbir yere oturtamadığımı, bu reform vurgusundan hiçbir şey anlamadığımı itiraf etmek durumundayım. Yabancı yatırımcının da benden daha iyi durumda olduğunu hiç sanmıyorum.

Yani sanki biraz söylemden eyleme geçmek kaçınılmaz gibi görünüyor, değil mi...”