Milli Gazete yazarı Burak Kıllıoğlu, “Muhtemelen bir süre yüksek faiz politikası uygulanacak, enflasyonda ve döviz kurundaki gevşeme sürecek ve sonra da yeni bir kredi genişlemesiyle zordaki sektörlere ve kesimlere kısa süreli bir rahatlama sağlanacak. Ardından da estirilen bahar havası atmosferinde seçime girilmek istenecek.” görüşlerini paylaştı. Kıllıoğlu, yazısında “İMF tavsiyelerine” de atıfta bulundu.


Milli Gazete yazarı Burak Kıllıoğlu’nun, “Faiz lobisi mi kazandı?” başlıklı yazısı şöyle;

“Hazine ve Maliye Bakanı ile Merkez Bankası Başkanı değişimi, ekonomi yönetiminde tam anlamıyla 180 derece bir dönüşe sahne oldu. Özellikle de Merkez Bankası Başkanı şu an hayli aktif görünüyor ve Albayrak döneminin tüm argümanlarının tam aksini uygulayacaklarını söylüyor. Elbette ki bu önerme, Albayrak döneminin gayri mantıki ve uçuk savlarını ve uygulamalarını düşününce mantıklı görünüyor. Ancak yapılan açıklamaların satır aralarına inince içinde bulunduğumuz durum “kırk katır mı, kırk satır mı?” gibi bir hali gösteriyor gibi.

Albayrak döneminin uçuk kaçık ve sorumsuzca uygulamalarının başlıcası olarak döviz kurunu baskılamak için rezervleri sıfırlama ve enflasyonun altında belirlenen faiz oranı baş köşeye yazılabilir. Ancak bu uçuk savlar, tek başına önceki bakanın icraatları olarak değerlendirilemez. “Faiz sebep, enflasyon sonuç” önermesi hükümetin bir vecizesiydi. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz tuhaf halin tek müsebbibi olarak da gösterilmesi mantıklı değil. O gün o mantıksız uygulamaların kararını alan hükümet hala görevde ve bugün de tam aksi yönde bir uygulamaya girişeceğini açıklıyor. Karnedeki kırıklara bakınca umutlu olmak biraz zor sanki.

Yeni atanan ve ayağının tozuyla faizi 2 ayda 675 baz puan artıran Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal, geçtiğimiz günlerde verdiği bir röportajda “ilgilisine” gayet net mesajlar verdi. Ağbal, “Para politikasındaki sıkı ve ihtiyatlı duruşun, %5 hedefine ulaşılması beklenen 2023 yılına kadar, uzun bir süre kararlılıkla sürdürülmesi gerekiyor” diyor ve bu yıl uzun bir süre için faiz indirimini düşünmenin mümkün görünmediğini söylüyor. Enflasyon hedefine ulaşabilmek için sıkı para politikasının devam edeceği, yani faizlerin yüksek kalacağı açıklanıyor.

Ancak siyasi iktidar bugüne kadar kredi genişlemesi yoluyla piyasaların derdine çözüm bulmaya çalıştı. Yani faizleri düşürüp herkesin kredi çekmesi, piyasaların bu yolla nefes alması amaçlandı.
Tabi bu yöntem pansuman bir tedbir olmaktan öteye geçemedi. Hatta son 4-5 senelik döneme bakınca, vatandaşlar alınan her yeni krediyi daha önceden alınanları çevirmek için kullanır oldu. Büyüyen borçlar yeni borçlarla finanse edilmeye çalışıldı. Faizleri gevşetip piyasayı canlandırmak düşüncesi, kısa vadede bir rahatlama sağlasa da uzun vadede borç yükünü artırmaya yaradı. Sağlanan ekonomik büyümenin kalitesi de tartışmalı oldu haliyle.

Siyasi iktidar, buna rağmen bu yöntemden vazgeçmedi. Türkiye’deki koşullar enflasyonda maliyet kadar talep etkisinin daha da belirleyici olduğunu ortaya koyuyor. Ekonomiyi canlandırmak ve piyasaları biraz olsun rahatlatmak için para politikasının gevşetilmesi, anında enflasyon olarak yansıyor. Bugüne kadar iç talep odaklı bir büyümeyi enflasyon vs pahasına tercih eden siyasi iktidar, neredeyse hiçbir zaman ayağını “gazdan çekmeyi” düşünmedi. Hatta bu durum, bir dönem “ekonomi fazla ısındı, frene basmamız gerek” diyen dönemin ekonomiden sorumlu bakanı  Ali Babacan’la Başbakan Erdoğan arasında bir anlaşmazlığa bile neden olmuştu.
Bugün ise yeni ekonomi yönetimi siyasi iktidarın bugüne kadarki “klasiği” dışında bir şeyden bahsediyor. Hem de normal zamanda yapılacak olsa dahi 2 yılı kalan ve belki de eli kulağında olduğu söylenen seçimlere doğru giderken...

Sıkı para politikası ve yüksek faiz demek daralan iç talep ve sıkışan piyasalar demektir son yılların gösterdiğine göre. Buna bir de salgın nedeniyle üstündeki yük çok daha fazla artan ve dayanma gücü kalmayacak birçok sektörü ekleyince siyasi iktidarın 2023’e kadar bu sıkı para politikasını sürdürmesi en basta kendi pragmatizmine aykırı gözüküyor.
Muhtemelen bir süre yüksek faiz politikası uygulanacak, enflasyonda ve döviz kurundaki gevşeme sürecek ve sonra da yeni bir kredi genişlemesiyle zordaki sektörlere ve kesimlere kısa süreli bir rahatlama sağlanacak. Ardından da estirilen bahar havası atmosferinde seçime girilmek istenecek.

Elbette ki olacakları Allah bilir, bunlar birer ihtimalden ibarettir. Ancak bir bakıma “IMF tavsiyesi” bir “acı reçete”den farksız olan bu sıkı para politikasının söylendiği gibi uzun sürmesi de “gayri resmi”, yani kamuoyu önünde imza edilmemiş ama “tavsiyelere harfiyen uyulan” bir IMF programı olduğunu doğrulayacaktır. Mevcut durum, yani halkın bilfiil acı reçete içmesi ve rantiyenin gözle görülür şekilde tatlı karlar etmesi de bunu doğruluyor şimdilik.
“Faiz lobisi kazandı” mı demeli yoksa?”