Ve virüs krizine yüksek enflasyon, işsizlik ve rezerv sıkıntısı ile yakalanan Türkiye’nin “kurtuluşu” için tartışılan önerilerden biri de “Merkez Bankası para basmalı mı basmamalı mı?”

Covid-19 ekonomiyi bir uçuruma götürüyor dört nala. Kapanan işyerleri, sosyal izolasyonun getirdiği talep eksikliği, psikolojik şokların harcama davranışları üzerinde olumsuz etkisi yanında şimdi de otomotif, tekstil ve turzimde işletmelerin kapanmasıyla bir de arz şoku yedik. Yani, üretim yavaşlıyor. Eğer Covid-19 tarımsal alanlara yayılırsa yazın gıda maddeleri hasadı da tehlikeye girebilir.

Bu tehditlere karşı tedbir alınır, ama ekonomide alınan her tedbirin maliyeti var. Geçen hafta ekonomistler arasında tartışma hükümetin halka gelir dağıtması gerekiyorsa bunun nasıl finanse edileceği üzerine yoğunlaştı.  Para mı bassak acaba?  Yoksa başka yöntemler var mı?  Türkçe the Independent websitesinde Gökçen Timur ekonomistlerin blogları vey sosyal medyada deklare ettiği pozisyonlarını derledi.

Biz sadece alıntı yapıyoruz. Makaleye link veriyoruz bu arada. Son olarak, üniversite ekonomi, işletme ve finans okuyan kardeşlerimize öneririz. Teorik bir kavram olan “para politikasının” pratikte nasıl uygulandığı ve yan etkilerini bu görüşlerden öğrenebilirsiniz.

“Vakit kalmadı”, “Hiperenflasyona gider”, “Kemoterapi etkisi olabilir ama önce hasta iyileşmeli”… Dokuz ekonomistten Merkez Bankası’nın para basma senaryoları

Tüm dünyada 480 binden fazla insana bulaşan ve 22 binden fazla insanın hayatını kaybettiği koronavirüs salgınının, ekonomilerde açacağı yaraya hangi merhemin sürüleceği tüm ülkelerin gündeminde.

Sağlık Bakanlığı’nın verileriyle 2 bin 500’e yakın kişinin enfekte olduğu Türkiye’nin ekonomik faaliyet tablosunu gösteren en belirgin tanımlamalardan biri ise İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından yapıldı: Hayatın yüzde 80’i durdu.

Sokağa çıkma yasağı olmasa da çoğunluğun sağlıklarını korumak için evlerinde kalmayı tercih etmesi, hem şirketleri çalışansız işleyemez hâle getirdi hem tüketimi durma noktasına getirdi.

Bu şekilde dönemeyen ekonominin ise en büyük sıkıntısı, diğer tüm ülkelerde olduğu gibi “nakit para” oldu.

Ve virüs krizine yüksek enflasyon, işsizlik ve rezerv sıkıntısı ile yakalanan Türkiye’nin “kurtuluşu” için tartışılan önerilerden biri de “Merkez Bankası para basmalı mı basmamalı mı?”.

Basılan paranın bir karşılığı olmalı…

Ekonomistler, Merkez Bankası’nın para basıp piyasaya sürmesi durumunda enflasyonun artacağında hem fikir.

Zira, piyasadaki para adedini artıracak para basmanın ilk etkisi tüketimde görülüyor.

100 birim kadar ürünün olduğu bir ekonomide para miktarı bir anda 100 birimden 200 birime çıktığında öncelikle tüketim artıyor.

Ekonomi canlanmış gibi görünse de dışarıdaki ürüne bağımlı olan bir ülkede tüketimi karşılayacak üretimin olmaması, bir süre sonra piyasadaki ürün sayısını azaltıyor. Talep çokken azalan ürünün fiyatı da doğal olarak artıyor.

Enflasyonu yüzde 12,3 seviyesindeki Türkiye’de enflasyonun daha da artması istenen senaryo olmasa da birçok ekonomist, olağanüstü bir dönemden geçildiği için “Dış borçlanma yapılamıyorsa, son çare bu” diyebiliyor.

“Öncelik hastayı ayakta tutmak”

Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selva Demiralp, Yetkin Report’ta kaleme aldığı makalesinde bu karar için “Sınırsız para basmamızın önüne geçen faktör, bunun çok tehlikeli bir silah olması ve ehil ellerde olmayıp para doğru zamanda piyasadan çekilmezse enflasyon doğurmasıdır” diyor ve kararın artıları ile eksilerini şöyle sıralıyordu:

Eksiler: Enflasyon beklentileri ve risk primindeki hızlı yükseliş piyasa faizlerini ve kuru sıçratabilir.

Sermaye kontrolü getirelim desek riskleri iyice artırıp ileriye dönük kalıcı bir hasar yaratabiliriz. Bu olumsuz şartlarda verilen parasal destek harcamaları canlandırmak yerine döviz ve altına kaçıp finansal ortamı daha da sıkılaştırabilir.

Artılar: Tüm bu tehlikelere rağmen eğer riskler doğru yönetilir, kısıtlı kaynaklar öncelikli alanlara aktarılır, ileriye yönelik doğru sinyaller verilirse ekonomiyi tekrar işler eder hale getirip çok daha derin bir resesyonun önüne geçme şansımız olabilir.

Önceliğin hastayı hayatta tutmak olduğunu söyleyen Demiralp, “Gönül isterdi ki bu kritik ameliyat öncesi hasta daha sağlıklı olsun, geçmişteki politika hatalar yapılmamış olsun. Ama zaman geçmişi eleştirip hayıflanma zamanı değil. Çok riskli de olsa bu ameliyatı yapmak, önce hastayı yaşatıp sonrasında kalıcı bir hasar bırakmamak için çabalamak gerekebilir” ifadelerini kullanıyor.

“Ekonomi olabileceği kadar alt üst zaten”

Dünya Gazetesi Ekonomi Yazarı Alaattin Aktaş da “hastayı iyi etmeye” öncelik verenlerden.

25 Mart’ta kaleme aldığı yazısında geçen hafta açıklanan 100 milyar liralık Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi’ni “Şatafatlı bir isim konularak etki düzeyinin yüksek olacağı algısı yaratılmak istenen önlem paketinin soruna çare olmayacağını herkes görüyor” diyerek eleştiren Aktaş “Gelip dayanacağımız nokta belli… Bir şekilde para basacağız ve belli kesimlere kaynak aktaracağız” yorumunu getiriyor.

Twitter hesabından yaptığı açıklamada “Her ilacın yan etkisi vardır, her ekonomik önlemin de… Para basmak da normalde kötü bir önlemdir. Ama hastayı kaybetmektense yan etkiler göze alınır” diyen Aktaş’ın makalesinde ise şu örnek veriliyor:

“Para basılırsa enflasyon fırlar gider, ekonomi alt üst olur” falan filan… Ekonomi olabileceği kadar alt üst olmuş zaten!

Bakın artık yüzlerce binlerce çalışanın işini kaybetmesinden söz etmiyoruz. Söz konusu olan, binlerce işyerinin kapanması, milyonlarca insanın işsiz kalması.

Bu, Türkiye’nin de, dünyanın da şimdiye kadar yaşamadığı bir durum.

Bir kişi düşünün; üç kuruş gelir elde ettiği işini kaybetmiş. Enflasyon çok düşük ve artış da beklenmiyor. Ama bu işsizin eline artık hiç para geçmiyor. Kirası var, zorunlu harcamaları var.

Bu kişiyi bir de şöyle düşünün. İşini kaybetmiş, ama devlet bir takım mekanizmaları devreye sokarak önceki kadar değilse de bu işsizin cebine bir miktar para girmesini sağlamış. Ama piyasaya para sürülmek zorunda kalındığı için enflasyon da yükselmiş gidiyor.

Siz bu işsizin yerinde olsanız hangi durumu tercih ederdiniz?

Sıfır gelirle düşük enflasyonlu (o da gerçekleşirse) süreci mi? Yoksa az da olsa gelir elde ederek yüksek enflasyonlu süreci mi?

Aktaş’a göre küçük işletmelerin ayakta kalması, eninde sonunda çıkılacak bu krizden sonra normale dönmeyi de kolaylaştıracak.

“Konuştuğumuz basit bir yan etki değil, yıkım olabilir”

Ancak elbette ki böyle bir kararın doğru olmadığını savunanlar da var.

Koç Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Murat Üçer’e göre para basma konusunda acele ediliyor.

Twitter hesabından konuşan Üçer, Aktaş’ın “Her ilacın yan etkisi olacaktır” yorumuna cevaben şunları söylüyor:

Konuştuğumuz basit bir yan etki degil, hiperenflasyon, dış borç ödeyememe. Tam bir yıkım. olabilir.

Önce düzgün analiz lazım: Olan kaynaklarımız nedir ve en etkin şekilde nasıl kullanılır?

Arz ve kredibilite sorununu sadece parayla çözemezsiniz.

“Nasreddin Hocanın yüzüğü misali, parayla bu işin çözüleceğini sanmak ilüzyon” diyen Üçer’e göre para arzı, talebinden çok daha hızlı artarsa, para basmak istihdamı kurtarmaz; Ekonomik krizi derinleştirip, daha kötü duruma sokar.

“Merkez Bankası desteği olmadan çalışana ücret garantisi çok zor”

TÜSİAD Baş Ekonomisti Zümrüt İmamoğlu, Üçer’e verdiği yanıtta para basmanın bir çözüm olamayacağını kabul ederek sözlerini şöyle sürdürüyor:

Yangına köpük sıkmazsanız bütün ev kül olabilir. Kaldı ki ekonomik krizden değil, ekonomi dışı bir nedenden oluşuyor bu durum.  Geçici, kısa vadeli bir duruş. Şu an yaşanan ekonomi nedenli olsa ben de para basmaya sıcak bakmam.

Artık vaktin kalmadığını söyleyen İmamoğlu’na göre geç kalan destek işe yaramaz ve çok daha büyükleri gerekebilir.

İstihdam kayıplarının bu krizde çok hızlı, çok ciddi boyutlara ulaşabileceğine vurgu yapan ekonomist, “Bunu engellemek, öncelik olmalı. Bunun yolu devletin ücret garantisi vermesi. Merkez Bankası desteği olmadan öyle bir kaynak olmadığı çok açık” diye konuştu.

“Para basma önerisi yapacağımı rüyamda görsem inanmazdım”

“Kendime Yazılar” adlı blogunda bu konudan “Para basarak finansman sağlama konusunda öneride bulunacağımı rüyamda görsem inanmazdım” diyerek bahseden Ekonomist Mahfi Eğilmez, şöyle devam ediyor: Ne var ki ‘zor oyunu bozar’ diye bir söz vardır ve bugünkü koşulları bundan daha iyi tanımlamak mümkün değil.

Alıntıdır, haberin linki aşağıdadır

https://www.independentturkish.com/node/153281/ekonomi̇/“vakit-kalmadı”-“hiperenflasyona-gider”-“kemoterapi-etkisi-olabilir-ama-önce