ParaAnaliz yazarı Atilla Yeşilada, ''Millet acından geberiyor, Anayasa’yı kim takar?'' başlıklı makalesinde gündemi böyle deyewrlendirdi:

Türkiye’de basın fuzuli konulara sağlam kafayı takıyor, bir daldı mı, işin içinden çıkamıyor.  İşte Anayasa tartışması. Tüm muhalefet hayır demiş, AKP-MHP’nin yeni Anayasa’yı referanduma dahi götürecek kadar oyu yok, o zaman neyi tartışıyoruz, Dostlar?  Peki neyi tartışalım?  Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ve LGBTQ’nu Şeytanlaştırılması ve kriminalize edilmesi tartışmaya değer.

Çünkü 2 milyondan fazla genç üniversitede ve bugün BÜ’nün başına gelen yarın onların da başına gelebilir. Bir bilim ve özgürlük yuvası olması gereken Üniversite’nin cemaat zikir evine dönüştürülmesi çabası var.  Sevgili Başkan’ım dindar ve kindar nesil istiyor, ve Türkiye’nin geleceğini karartmak uğruna, halk desteğini kaybetmek uğruna, inatla projeye devam ediyor.  Halk desteğini kaybetmek mi?  Bakalım Metropoll anketi  BÜ olayları hakkında neler bulguladı?

BÜ hakkında daha yazacağım, ama vakit gelmedi.  Yani daha kadayıfın altı kızarmadı. Zaten yarınını ve toplumsal sesini kaybetmiş bir gençliğe böylesine yüklenmenin Sevgili Başkanım için bir bedeli olacak elbet.  Merk ediyorum, seçmen önce açlığa mı isyan edecek, istibdata mı?  Bence açlık.

Evet, açlık kardeşim.  Türkiye’de aç insan çok. TUIK’nin 2019 hanehalkı geçim standartları raporundan okuyorum doğrudan:

“Finansal sıkıntıda olma durumunu ifade eden maddi yoksunluk; çamaşır makinasi, renkli televizyon, telefon ve otomobil sahipliği ile ekonomik olarak beklenmedik harcamaları yapabilme, evden uzakta bir haftalık tatil masrafını karşılayabilme, kira, konut kredisi ve faizli borçları ödeyebilme, iki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek yiyebilme ve evin ısınma ihtiyacını karşılayabilme durumu ile ilgili hanehalklarının algılarını yansıtmaktadır.

Yukarıda belirtilen dokuz maddenin en az dördünü karşılayamayanların oranı olarak tanımlanan ciddi maddi yoksunluk oranı 2018 yılında %26,5 iken 2019 yılı anket sonuçlarında 0,2 puan azalarak %26,3 olarak gerçekleşti”.

%26.3 2019 sonunda.  Geldik Şubat 2021’e, sizce toplumun yüzde kaçı gıdaya erişemiyor? Türkiye’de aç ve evsizlere yardım elini uzatan Derin Yoksulluk Ağı diye bir kuruluş var.  Adını duydunuz mu?  Yakında duyarsınız, çünkü hepsi terörle iltisaklı vaziyetinden içeri alınır.

Derin Yoksulluk Ağı şu çağrıyı yapıyor: “Yerel yönetimler ve kamu kurumları;

Covid 19 döneminde daha fazla yoksullaşan, sürekli olarak gıdaya ve temel ihtiyaçlarına erişememe ve evsizlik riski ile karşı karşıya kalan, bu süreçten en ağır şekilde etkilenen aileler, bireyler (evsizler, yalnız ebeveynler, öğrenciler, engelliler, yaşlılar, çocuklar, mülteciler, işsizler, küçük esnaf, seyyar satıcılar, müzisyenler, kağıt toplayıcılar, çiçekçiler) ve sokak hayvanlarına yönelik alınması gereken acil tedbirler için harekete geçmelidir…”

Raporları bu linktedir, bir göz atın da niye bu toplumun Anayasa’yla, Muharrem İnce’yle, HDP kapatmayla uğraşamayacağını görün.

Covid-19 daha çok uzun süre bitmeycek.  Dün TTB şu açıklamayı yaptı:

“İngiltere’den bildirilen varyant suşunun yüzde 35 oranında daha ağır seyrettiğine ilişkin bulgular olduğuna işaret eden TTB, “Varyantlar hastalık şiddetini ağırlaştırmasa bile, bulaşma hızındaki artış nedeniyle salgın hızındaki ‘kar topu etkisi’nin ölümler için de geçerli olacağı anlaşılacaktır. Şöyle ki; basit bir matematik hesaplama ile bulaşma hızı yüzde 50 artmış, enfeksiyon periyodu altı gün kabul edilerek, başlangıçta 1000 olgu olduğunu varsaydığımızda, bir ay sonra enfekte olanların 7,59 kat, iki ay sonra 57,67 kat artması ve buna bağlı olarak da, hastane yatışlarının ve ölümlerin artması kaçınılmazdır”.

Dün günlük vaka sayısı da 8 bini yeniden aştı.  Yani?  Yani, baharda da eve kapalıyız. Yani, turizm bu sene de mafiş ve en az 500 bin insan kalıcı işsizliğe mahkum edilirken, otel, motel, restoranların kredi borcunu ödemesi için mucizeler gerekecek.

Covid-19’da başedememin bu hükümete maliyeti çok ağır olacak. DİSK-AR araştırmasına göre, Meksika’dan sonra, Türkiye vatandaşına en az nakit yardım dağıtan ülke.  Tablo aşağıdadır. Hükümet yakında seçmen baskısından bunalıp, daha fazla nakit yardım yapacak ve bütçe açığı patlayacak.  En az 5 sene Çılgın Proje filan yok, Abim.  Önce gırtlak, yoksa sandıkta yerler adamı çiğ çiğ.

Bakın, açlık sorun daha yeni başlıyor. Dün yayınlanan Reuters haberine göre, global gıda fiyatları 6 yıllık zirve yaptı.  Bizde bu soruna bir de kuraklık eklendi, millet artık süpermarkete girmeye utanıyor.  Devletimizin bulduğu çözüm 2 ayaklıdır. Birincisi, “fahiş fiyat cezaları” ile gıda satanları canından bezdirmek, ötekisi ise beslediği basın vasıtasıyla halka ”aç yaşamayı öğretmek”.

Sonunda TOBB bile bu Deli Dumrul politikaya dayanamayıp, şu açıklamayı yaptı:

“Dünyada artan emtia fiyatları, dünya merkez bankalarının para basması, ülkelerin aşırı stoklama yoluna gitmesi, kuraklık sonucu artan arz-talep dengesizliği, lojistik, ambalajlama ve geri kazanım katılım payıyla gelen ilave maliyetler tarımsal ürünlerde yüzde 30 ile yüzde 100 oranında ciddi fiyat artışlarına sebep olmuştur. Öyle ki temmuz ayında 180 dolar civarında olan mısırın tonu, bugün 300 dolara yaklaşmış durumda. Yine özellikle ay çekirdeğinde sezon başında 2 bin 200 lira fiyat beklenirken, harmanda fiyat 3 bin 800-4 bin lira olarak gerçekleşti.  (Kaynak burada)

Arkadaşlar, ekonomi öylesine kötüye gidiyor ki, 2 hafta sonra yiyecek simit bulamayacağız:

“Simitçiler ve Pideciler Odası Başkanı Savaş Delibaş, cirolarının yüzde 80’ini kaybettiklerini belirterek, ” Vatandaşa hep ‘simit ye geçin’ denir, bu saatten sonra simit bulamayacakları için, siyasiler, onun hesabını da yapamayacaklar” dedi.  (Kaynak burada)

Ve halkın canını en çok acıtan da ne biliyor musunuz?  Her mecradan 7/24 yüksek perdeden  çalınan “Herşey güzel olacak” şarkısı:

“Doların yüzde 20 değer kaybetmesi, sadece Hazine’nin dolar cinsi borçlarının 200 milyar liraya yakın azalması anlamına gelmiyor.

Bu durum, enflasyon sepetindeki ürünleri de doğrudan etkilediği için, döviz oranlarının gerilemesinin enflasyonla mücadeleye pozitif yönde katkı verdiği rahatlıkla söylenebilir.

Döviz kurlarının hızlı bir şekilde gerilemesi, gelişmekte olan ülkeler arasında para birimi en fazla değer kazanan ülke olarak Türkiye’nin ön sırada yer alması, ekonomide ‘güven’ unsurunun güçlenmeye başladığı anlamına da geliyor”.

Bu satırların yazarı Yeni Şafak köşe yazarı Sayın Mehmet Acet’tir.  Kendisi Mars’ta ikamet etmektedir.  Halkımızın ekonomiye güvenini Nuray Babacan’ın AKP kaynaklarından edindiği bir araştırmadan öğreniyoruz:

“Önümüzdeki aylarda Türkiye’de ekonomik kriz bekleyenlerin oranında aralık ayına kıyasla bir değişiklik olmadı. Toplumun yüzde 71’lik büyük bir kesimi kriz beklentisini korumaya devam ediyor. Kendi hayatında ekonomik zorluk bekleyenlerin oranı ise aralık ayına göre 2 puan yükselerek yüzde 64’e ulaştı”.  (Kaynak burada)

Siz Anayasa’yla uğraşın, BÜ’yle uğraşın, HDP kapatmaktan, Muharrem İnce’nin partisinden prim yapmayı bekleyin Sevgili Büyüklerim.

Websitemde çok ilginç yenilemeler var, nah işte burada

Ve en gurur duyduğum YouTube videom