ParaAnaliz ekonomi yazarı Atilla Yeşilada, ''Bu bütçeyle 2021 zor geçecek'' başlıklı yazısında şunları gündeme getirdi:

Bütün yatırım bankası ve fon yönetim şirketlerinin büyük umutlarla bşaladığı 2021 doğal olarak 2020’ye göre daha parlak bir ekonomik performansa şahitlik edecek.  Ama, Dünya Bankası Başekonomisti ve borç krizleri uzmanı Prof Carmen Reinhart’ın dediği gibi, “Reboundla kalıcı toparlanmayı karıştırmayalım”.  2021’in “iyi” görünmesinin başlıca sebebi 2020’de dünya ekonomisinin, 2008’den bu yana en çetin sarsıntısını yaşaması.

Halbuki, salgın bugün bitse dahi, dünya ve takip ettiğim ekonomiler “yara izlerini”  uzun süre taşıyacklar. Bir anlamda, dünyanın kaderi de “uzun Covid” denilen, hastalık iyileştikten sonra aylarca süren fonksiyon bozukluklarına benzeyecek.

Bu yara izlerinden önde gelenlerinden biri ise borç bağımlılığı. Bir anlamda uzun süre hastanede kalan hastanın opioid türü ağır kesicilere alışmasına benziyor. Geçen sene dünya borç yükü $10 trilyon arttı. Bir önceki $10 trilyon borç artışı 7 yıl sürmüştü!  Eğer dünya Covid-19 öncesinden dah hızlı bir büyüme patikasına geçmezse, bu borç ancak sürekli değeri düşen bir dolar ve belki bir onyıl sıfırda kalacak Fed faizi sayesinde ödenebilir.  Fakat, bu senaryoda da dünya ciddi bir enflasyon dalgası ile boğuşur.

Türkiye de öyle Reuters’in iddia ettiği gibi %4 filan büyüyemez. Nedenlerini bundan önceki iki makalemde arz ettim.  İlkin, büyümenin motoru olan kurumlar Sevgili Başkanım Erdoğan tarafından imha edildi. İkincisi, ciddi bir dış finansman eksiğimiz var. Üçüncüsü, Türkiye Covid-19 ve Sanayi 4.0’ün üretim alanında getirdiği devrim mahiyetindeki gelişmeler nedeniyle uzun süre çift haneli kalıcı işsizlikle uğraşacak.

Bu gelecekte elimizi güçlendirmek için bize çok ciddi bir bütçe reformu lazım.  Aksi halde, 2021 yılında bütçe açığı/GSYH patladığı  gibi, kamu borcu/GSYH oranı da %40’dan %45-50’lere doğru yükselerek risk primini yüksek tutar. Yani, bütçe açığı dış finansmana erişimi de güçleştirir.

Şimdi 2020 nakit bütçe gerçekleşmelerine bakalım ve 2021’in falını açalım:

202 yılında nakit bütçe TL181.8 milyar açık rapor etti.  Bir yıl öncesine göre, nakit açığı %38 arttı. Üstelik, TCMB’den Hazine’ye transferler de nakit açığını olması gerekenden düşük tuttu.  Merkezi bütçenin 2020 yılında GSYH’ya oranla  %4’ün biraz altında açık vermesini bekliyorum. Ancak, 2021 yılı çok daha zor geçecek.  TCMB transferleri azalırken, Mart-Nisan’da ABD-AB’yle yapılacak müzakereler de Hazine finansmanında sorun yaratabilir.  En önemlisi, ise Covid-19 kısıtlamaları yüzünden artan işsizlik ve esnaf iflasları sosyal harcama yükünü umulandan çok daha yüksek bir tempoya taşıyacak.

Aralık nakit bütçe gerçekleşmesinin az-çok merkezi bütçeye benzeyeceği varsayımıyla bu analizi yapıyorum. Öncelikle, hükümet muhtemelen seneyi hedefin altında bir açıkla bitirdiğini vurgulayarak 2021 hedeflerinin gerçekçiliğine güven artırmak isteyecektir.

Ben bu kanaatta değiliz.  Öncelikle, SÖZCÜ’ye göre, 2019’da 55,8 milyar TL kâr eden ve bu parayı Hazine’ye aktaran Merkez Bankası’nın kârı 4 Aralık itibarıyla 21,8 milyar TL’ye geriledi.  Sozcu.com.tr’ye konuşan uzmanlar, kur artarken net döviz pozisyonundaki düşüşün kârı azaltmış olabileceğine işaret etti.  Yani, 2021’de bütçe daha az TCMB kaynağı kullanacak, fakat yıldan yıla farkı hesaplayamıyoruz.

İkincisi, nakit bütçe gelirlerinde gözlenen Y/Y %36 civarındaki artışın düşük baz etkisini ve Covid-19 ilk  dalgada ertelenen vergileri  yansıttığı düşünüyorum.  Ocak  ayında da Yeni Af’dan yüklü bir gelir beklerim, fakat daha sonra yeni zamlar yapılmazsa dolaylı vergi tahsilatı yavaşlayacak. Birinci neden, ithalat vergilerinin TL değerini yükselten kur zafiyeti herhalde bu sene tekrarlanmaz.  Daha önemlisi, ötelenen vergileri ödeyen ve Af’fa yazılan KOBİ’ler artık son cephaneyi tüketti.  Eğer yazın iç talepte mucizevi bir patlama, turizmde ise rekor yıl yaşanmazsa, tahsilat/tahakkuk oranı tarihi diplere gerileyecek. Daha genel olarak, işsizliğin çift hanede seyrettiği bir ülkede, hele talep ucuz kredi faizleri sayesinde öne (2020’ye alınmışsa) yeterli vergi üretecek hane halkı harcaması sağlamak nerdeyse imknaısz.

Şimdi gider tarafına döenlim. Kusura bakmayın, biraz tekrar olacak, ama bütçe dengesinin nasıl bozulacağını  görmek için bazı makro-öngörüleri iki kere zikretmek şart. Faiz giderlerinin nasıl seyredeceğini kimse bilmiyor.  Çünkü, kamu borç stoğunun en az %50’si enflasyon ve döviz kuruna endeksli.

Faiz-dışı giderler tarafında ise tasarruf beklemek çok zor. Bakın, Hazine’nin Aralık geliri bir ay öncesine göre TL 26 milyar civarında artmış, faiz-dışı harcamalar ise TL36  milyar civarında.   Tabii, aradaki fark da Hazine’nin TCMB hesabından ödenmiş. Bu meblağ da net itfalarla birlikte TL35 milyar.   Yani, Hazine artan sefaletle başetmek ve sosyal huzursuzlukları asgariye indirme için yüksek miktarda para harcıyor.

Temel senaryomda şiddetlenen salgın yüzünden, bir çok işletme en erken Mart’a kadar kapalı kalıyor. İşsizlik artıyor. Özetle, yılın en az ilk çeyreğinde, belki 2Ç’de de sosyal harcama gereksinimi çok yüksek seyredecek. Bunları dolaylı vergileri artırarak finanse etmek, hanehalkı ve şirketlerin harcanabilir gelirini azaltacağı için bütçe açığına kalıcı bir çare değil.

Bu şartlar altında, merkezi bütçe açığı/GSYH  oranının 2021’de  %6.5’a tırmanacağı projeksiyonum geçerliliğini koruyor.   Eğer ekonomi literatüründe öne sürüldüğü gibi, Covid-19  geride kalıcı yaralar (uzun vadeli işsizlik, düşük özel sektör sabit sermaye yatırımı gibi) bırakacaksa, bütçe açığının 2022’de de daratılması kolay olmayacak. O zaman da kamu borcu/GSYH’de yükselişin devam etmesi, dış borçlanmada risk primini artıracak.

Son olarak, Hazine’nin 1Ç2021’de her türlü açığı, yurtdışından gelmesini beklediğim fon akımlarıyla rahatlıkla finanse edeceği düşüncesindeyim. Ancak, Mart-Nisan’da ABD-AB’yle uzlaşma sağlanmaz ve ek yaptırımlar gündeme gelirse, bütçe açığı bankalarımızın  mevduat kaynaklarını tüketebilir.

Bu ortamda kent hastaneleri ve kimsenin geçmeye mali gücü yetmeyen otoyol-köprü-tünel ihalelerine devam etmek “fiscal intihar” olacak. Kanal İstanbul ise bir rüya, ne bizim bütçe finanse edebilir, ne de aklı başında herhangi bir uluslararası müteahhitlik konsorsiyumu bu işe talip olur.  Hazine garantisinin maddi değeri düştü çünkü.

FÖŞ