ParaAnaliz yazarı Atilla Yeşilada, ''Türkiye 2021’de de büyüyemez, 2022’de de'' başlıklı makalesinde şunları kaleme aldı:

Dünya Bankası Küresel Ekonomik Beklentiler Ocak 2021 raporunda, Türkiye ekonomisine ilişkin büyüme beklentilerini 2020 yılı için yüzde 0,5, 2021 için yüzde 4,5 ve 2022 için yüzde 5,0 olarak açıkladı. Kurumun Haziran 2020’de yayımlanan bir önceki raporunda Türkiye ekonomisinin 2020’de yüzde 3,8 daralacağını, 2021’de yüzde 5,0 büyüyeceğini tahmin etmişti.

Bakın, DB’nın Türkiye düşmanı olduğuna dair algıyı nasıl kırıp attı sinsi Batı’lılar.  “Siz bu sene %4.5 büyürsünüz, seneye de patlarsınız” diye bizi rehavete düşürüp, sonra toplu halde üstümüze çullanacaklar.

Hiç merak etmeyin, bu oyun sökmez. Çünkü AKP-MHP iktidarda olduğu sürece Türkiye bü-yü-ye-mez.  Ha, senede %2 gibi büyür, yani kelle başı harcanabilir gelir sittin sene değişmez.  Türkiye’nin 2050’de Dünya’nın En Büyük 10 Ekonomisi arasına girmesi, benim ABD Basketboll Ligi NBA’de guard pozisyonunda  sahaya çıkmama eşit olasılık taşır.

Aksine, bu hükümet iktidarda kalacaksa, Türkiye çok yakında yoksul, Sefil ve 70  cent için elaleme el açar statüsüne tenzil edilecek.  Bu gözleminin sebeplerini ikiye ayırıyorum. Birincisi, ve en kökten olanı şu: Sayın Başkanım Erdoğan’ın Sayın Bahçeli’den aldığı sürekli ve başdöndüren asistlerle Türkiye’de ekonominin motoru, yağı ve şanzımanı görevini yapan tüm kurumları balyozla parçalaması.  Sıralayalım mı?

Bağımsız yargı?

Hukukun üstünlüğü?

Bağımsız denetim  kurulları?

Parlamento ve mahkemelerin icraatı denetleme yetkisi?

Akademi özgürlüğü?

Daha sayarım da, makalenin amacı bu değil. Konjünktürel takılacağım, yani 2021-2022’de ÖZELLİKLE, kurumsal çöküşün dışında, GSYH büyümesini engelleyen unsurlara yoğunlaşacağım. İlkini, sene başında yazdım.  Büyümek için finansman lazım, o da bizde yok.  Aşağıda 2 grafik var. İlki kredilerin ivmesi, durmuş.

İkincisi, deve yüküyle borçlanmışız, büyümek için daha fazlası gerekecek, ama kimse bu yönetime borç vermez:

Bu makalede ise Türkiye’nin işsizlik probleminin kalıcı olduğunu vurgulayıp, iyice moralinizi bozacağım. Bakalım en taze veriye göre Türkiye’de GERÇEK, yani geniş çaplı ölçülen işsizlik ne kadar?

“TEPAV’ın değerli araştırma uzmanı  Prof.Dr. Serdar Sayan, SPM olarak alternatif bir işsizlik oranı ile alternatif bir istihdam oranını da düzenli olarak duyurmaya başladıklarını bildirdi. Bunlardan ‘eğreti olmayan istihdam oranı’nın yüzde 26,6 olduğunu ve bu oranın TÜİK tarafından açıklanan geleneksel istihdam oranının 17,5 puan altında olduğuna dikkat çeken Sayan, pandemi dönemi işgücü piyasalarının seyrini anlamlandırabilmek için hesapladıkları diğer gösterge olan ‘Geniş Tanımlı İşsizlik Oranı’nın ise Eylül 2020 döneminde yüzde 22,7 olarak gerçekleştiğini ve bunun geleneksel işsizlik oranından tam 10 puan daha yüksek olduğunun altını çizdi”.

Ekim’de bu oran biraz düşer, Kasım’da %30’u aşar. Çünkü bütün  sinema, tiyatro, restoran, bar ve kafeleri kapattık, TEKEL bayilerini de kapanmaya zorluyoruz. Nerden baksanız Kasım-Ocak döneminde en az 1.5 milyon insan işsiz kaldı.

Tabii, dünyanın her yerinde böyle oluyor. Bana sorsanız, tüm ülkeyi 6 hafta kitleyip, bu elim salgının köküne kibrit suyu ekerim. Velakin, yine TEPAV’da çıkan taze araştırmaya göre, böyle bir eylemin sonucu $13 milyar çıktı kaybı ki, hükümet bunun 10’da birini bile mali destek ya da geçici işsizlik ödeneği olarak milletin cebine koyamaz.

Tüm dünyada 150 milyondan fazla insanın bir anda işini kaybetmesi, salgın yazın bitse de, bu kişilerin işlerini geri kazanacağı anlamına gelmez. Basit neden?  Robotlaşma  ve dijitalleşme en az 10  yıl hızlandı, artık eskisi kadar emeğe ihtiyaç yok. Turizm, konaklama, eğlence, mağaza alışverişi ve business uçuşlar uzun süre eski gücüne gelmez.  Bu sektörlerde işgücü kaybı kemikleşecek.

Türkiye açısından, özellikle turizm ve perakende büyük zorun, fakat bizi Gelişmiş Ülkeler’den ayıran başka negatif özellikler de var. Öncelikle, esnaf Covid-19 birinci dalgayı, devletin nakit yardımlarıyla değil, ucuz krediyle atlattı. Artık Varlık Rasyosu yok, gerçek batık kredi oranı ise en az %15.  Kredi versen de kimse almaz, zaten özel banka da batık esnaf-tüccara kredi vermez, veremez.

Daha kötüsü, Türkiye’de kalıcı işsizlik Covid-19’dan çooooooooooook önce, Gezi olayları ile başladı. O günden bu yana Türkiye’nin Toplam Girdi Verimliliği 0 arttı!!! Yani, teknoloji üretime hiç katkıda bulunmuyor. Zaten ihracatımızın kilo değerinin $1.67’den $1’e inmesi de bu durumun göstergesi. Sattığımız ürünlerin katma değeri sürekli düşüyor: Ehh yani? Kardeşim, artık işdünyasının üniversite mezununa ihtiyacı yok!  Lise mezunu, teknik okul mezunu ilkel üretim teknikleri için yeterli.

Bu yüzden üniversite gençliğinin %75’i ilk fırsatta bu diyardan tüymek istiyor. İşte bu yüzden ilkokul mezunuyla üniversite mezunu arasındaki maaş-ücret farkı daralıyor.

Pek, katma değeri artıramaz mıyız? Hayır, çünkü özel sektör konut-inşaat dışında sabit sermaye yatırımı yapmıyor. Yeni fabrika, alet, bilgisayar donanımı, yazılım satın almadan yeni teknolojileri nasıl üretim sürecinize entegre edersiniz?

Sonuçta, ucuz üretim yapan, ucuz emeğe dayalı bir ülke haline döndük. Ama,  bizden daha ucuza çalışan gariban Asyalı’lar o işleri  çalıyor, Covid-19 da emek yoğun sektörleri daraltıyor.

Ekonomi tüketim demektir.  Bu Keynes’in kanunu; ekonomi, iç ve dış talep kadar büyür. Dış talep zaten AB resesyonu ve Arap ambargosundan ayva.  İçerde de çalışabilecek nüfusun %30’u işsiz. Neyle tüketecek?  Zaten para da yok.

Bu şartlar altında TUIK’e göre en fazla %10, istatistiklerle oynayarak halka yalan söyleme geleneği olmayan bir iktdar döneminde ise senede en fazla  %2 büyürüz.

Tüm okurlarımdan özür diliyorum.  Kafamda Derin Devlet’in  ABD’de Trump’a oynadığı sinsi oyun çınladığı için bu makaleye yeterince konsantre olup hükümete sağlam geçiremedim. Bir sonrakinde telafi edeceğim.

Kaynak:ParaAnaliz